Hıner Saleem, Ortadoğu’nun Esas Suçluları

Ismail BEŞIKÇI

Hıner Saleem’in ‘Küllerim, Golda ve Diğerleri’ romanında dikkate değer bir cümleye rastladım. Hıner Saleem, 1964 Anca/Güney Kürdistan doğumlu. Film yönetmeni. Babamın Tüfeği kitabı yakından biliniyor.

Hıner Saleem, ‘Küllerim, Golda ve Diğerleri’, (Fransızca’dan çeviren Heval Bucak, Avesta Yayınları, 2024,  171 s.

Hıner Saleem bu romanında, bir insanin, kendisinin de, iki hayatı olduğunu, İkincisinin öldüğünü, küllerinin bir kavanoza konulduğunu, belirterek hayatı boyunca yapıp ettiklerini sorgulamaktadır. Kendini sorgulamaktadır.

Hıner Saleem, Irak’ta, toplumsal yaşamda, fert-devlet ilişkilerinde bir kötülükle karşılaştığı zaman, esas suçlu olarak her zaman Lloyd George (1920’lerde İngiliz Başbakanı) Georges Clemenceau (Fransız Başbakanı), Woodrow Wilson ( ABD Başkanı) gibi siyasetçileri, devlet adamlarını dile getirmektedir. Georges Clemenceau aynı zamanda, Paris Versay Barış Konferansı başkanıdır.

Bu, 1920’lerde, Kürdlerin, Kürdistan’ın bölündüğünü, parçalandığını, paylaşıldığını dile getiren bir anlatımdır.  Hıner Saleem, esas suçluların, aile içinde, babası tarafından da sık sık dile getirildiğini  vurgulamaktadır.

Hıner Saleem, kitabında bu esas suçluları 4 yerde dile getirmektedir. (s. 13, s, 28, s. 49, s. 207)

Kitap’ta, Lloyd Geoerge’un, Georges Clemenceau’nun, Woodrow Wilson’un Kürd temsilci Şerif Paşa’dan kaçışları da anlatılır. Bu kaçış, Kürdlerin Kürdistan’ın bölünmesinin, parçalanmasının, paylaşılmasının bilinçli olarak gerçekleştirildiğini anlatır.

‘’Kürd temsilci Şerif Paşa’yı, 919’da, Versay Konferansı’na getiren Doğu Ekpsresi de Gar edu Nord’a gelmişti. Paris dünyanın merkezi haline gelmişti. İmparatorlukların tasfiye edildiği yer yeni ülkelerin doğduğu yer. Şerif Paşa kendinden emin ve hayallerle doluydu.  Halkını cennetin kapılarına götürmeyi umuyordu. Trajedilerin yaşandığı yer de Paris oldu. Kalbi kırılan Şerif Paşa,  Doğu Ekpsresine binerek ters yöne gitmişti. Konferans bitmişti. Araplar turnayı gözünden vurmuştu. Kürdler, Ermeniler, Yahudiler cehennemin kapılarına konmuştu.

Şerif Paşa, ondan kaçan, Lloyd Geoerge’, Georges Clemenceau, ve Woodrow Wilson’la  göz göze gelmeye çalışmıştı.  Onlara yüksek sesle şu soruyu sormuştu:

‘Vicdanınız rahat mı Ekselansları’

‘’Evet beyefendi, çünkü devlet adamları asla vicdanlarını kullanmazlar. O yüzden vicdanları hep rahat kalır.’

***

Üç adam, bir masa etrafında toplanıyor, Kürdlerin de vatan duygusu, millet duygusu, sevgisi  olabileceğine hiç aldırmadan, Kürdlerin, Kürdistan’ın bölünmesi, parçalanması, paylaşılması yönünde karar alabiliyorlardı. Kürdler bir eşya gibi, bir masa, bir sandalye gibi alınıp satılıyordu.

‘’Babam, Lloyd Geoerge’, Georges Clemenceau ve Woodrow Wilson’ ve tüm peygamlerlere sövüyor, annem, peygamberler konusunda  Allah’tan af diliyordu. Ama, bizi acımasızca, Arapların, Türklerin ve İranlıların eline teslim eden üç adam için af dilemezdi. (s. 49)

***

‘’Hayatımı yine  bilinçsizliğimin kurtardığını kremetoryumda hatırladım. Sınırı geçmiş Irak cehenneminden Suriye cehennemine  girmeyi başarmıştım. Bu karar keyfi değildi. Verilmesi zor olmuştu.    Beni bu krematoryumma getiren karar gibi.

İşte o zaman cennete giden yolun cehennemden geçtiğini anlamıştım.  Aslında Avrupa cennetine doğru ilk adımı atıyordum.  İlk kez olsun, cehennemin sınırlarını çizen  Tanrı ya da Şeytan değildi. Daha  da kötüydü. Bunlar, Lloyd Geoerge’, Georges Clemenceau, ve Woodrow Wilson’du.

‘Neyi konuşalım?’ diye soruyor Georges Clemenceau, keyfi yerinde bir şekilde muhatabına. ‘Mezopotamya’yı’ diye yanıtlıyor Lloyd George.

‘Bana ne istediğinizi söyleyin’,

‘Musul’u (Bu günkü Irak Kürdistanı, Kürdistan’ın Güneyi) istiyorum’ diyor Lloyd Georges.

Georges Clemenceau

‘Alacaksınız. Başka?’

Georges Clemenceau, yenilgiden dolayı zayıflayan Osmanlı İmparatorluğu’nun paylaşılması konusunda  çok cömert davranmıştı. Toprakların olduğu gibi halkların paylaşımında da. Yeni dünya görüşünün, demokratik ve mantığa dayalı olması gerektiğini iddia ediyordu.  Yıkılan Kürdler mantıklarının mantıksızlaştığını fark ettiler. Kaderim, ben doğmadan çok önce belirlenmişti. Babamın sürekli söylediği şeyi daha iyi anlıyorum. Hepsi, Lloyd George’, Georges Clemenceau, ve Woodrow Wilson’un suçu.

Bu adamların, milyonlarca kilometrekarelik bir alanı, bir masada çok küçük bir formatta yeniden üretmeleri için ne kadar sabırlı olmaları gerekiyordu? Bazan bir cetvel kullanarak sınırlar çiziyorlardı. Ya da kurşun kalemle zikzakla çiziyorlardı. Burada bir petrol kuyusu, şurada verimli bir toprak. …. Yeni ülkeler icat ediyorlardı. Dedemin Iraklı olmasının, kızkardeşi Cemile’nin Suriyeli olmasının ve Gülbahar Hala’nın Türk olmasının bir önemi yoktu.

Büyükbabam ve kızkardeşleri yeni sınırın dikenli tellerinin arkasında  birkaç kez dışında  birbirlerini bir daha  hiç görmediler.

Kız kardeşi dedemin cenazesi için mezarlığa yürüyen korteji bu dikenli tellerin ardında izledi. İşgalcilerin artık sınır olarak adlandırdığı bu toprak parçasını geçmesine iziz verilmiyordu.  Kalbi parçalanmış bir şekilde usulca şarkı söyledi:

Evler yıkıldı,

AÅŸiretler gitti

Güney’e, Batı’ya

Sevgili Heseniko

AÄŸabeyim

Sen  sınırın bir tarafında,

Ben diğer tarafında zincirliyiz.

Sevgili aÄŸabeyim Heseniko

Öldürüldük

Solucanlar etimizi yiyor.

Sevgili Hrseniko,

Ve yüreğimi kanatan şey o ki

İşgalcinin sınır dediği o dikenli telin

Bir tarafında sen, diğer tarafında ben

 

‘Mantığa’ dayanan bu yeni düzen, (onların mantığı), Kürdistan’ı Kürdlerden çaldı. (s. 107-109)

***

Hıner Saleem, ‘Küllerim, Golda ve Diğerleri’ isimli bu romanında, kanımca, Kürdlerin Kürdistan’ın bölünmesini, parçalanmasını, paylaşılmasını, Kürdistan’ın Kürdlerin elinden alınmasını iyi anlatmaktadır.

Geef een reactie

Je e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *