Husamettin Turan
Türkiye’de adalet arayışı, siyasi iktidarın baskı mekanizmaları karşısında her geçen gün daha da zorlaşmaktadır. Hak ve hukuk talep etmek, sistematik bir cezasızlık rejimi içinde samanlıkta iğne aramaya dönüşmüştür. Kemal Kurkut’un katledilmesi, yalnızca bireysel bir olay değil, Türkiye’de devlet şiddetinin nasıl bir cezasızlık politikası ile sürdürüldüğünün en çıplak göstergesidir.
Bu durum yeni değildir. Daha önce de Uğur’un, Cemile’nin, Ceylan’ın ve Hacı’nın katilleri yargılanmamış, hukuk mekanizması adaleti tesis etmek yerine failleri koruyan bir zırha dönüştürülmüştür. Kemal Kurkut’un katili de aynı sistematik cezasızlık politikası içerisinde korunmaktadır. Devletin güvenlik aygıtları, hukuk ve medya işbirliğiyle yürütülen bu süreç, yalnızca bir bireyin yaşam hakkının elinden alınması değil, aynı zamanda Kürt halkının siyasal ve kültürel varlığını bastırmaya yönelik daha geniş bir stratejinin parçasıdır.
Devlet, yalnızca yasalar ve güvenlik güçleri aracılığıyla değil, aynı zamanda ideolojik söylemler ve medya manipülasyonları ile bireyleri kontrol altına alır. Kemal Kurkut’un vurulması, yalnızca bir güvenlik gücünün “orantısız güç” kullanımı olarak değerlendirilemez; bu, doğrudan bir devlet politikasıdır.
Ahmet Kaya’nın dediği gibi, Kemal Kurkut bir Newroz günü, herkesin gözü önünde, “yasal güvence” adı altında katledildi. Ancak burada asıl kritik nokta, katledilme gerekçesidir. Üzerinde yalnızca “Kürdistan” yazılı bir tişört taşıdığı için öldürüldü. Eğer bu olay, başka bir ülkede yaşanmış olsaydı, bir halkın varlığını inkâr eden bu denli çıplak bir şiddet karşısında büyük toplumsal hareketlenmeler, belki de devrim gerçekleşirdi. Ancak Türkiye’de, baskıcı rejimlerin inşa ettiği cezasızlık kültürü ve korku politikaları nedeniyle, hakikatin üzeri sistematik bir şekilde örtülmeye çalışılmaktadır.
Türkiye’de iktidar, yalnızca güvenlik güçlerini değil, medya organlarını, hukuk sistemini ve akademiyi de bu baskıyı sürdürmek için seferber etmektedir. Kemal Kurkut’un katledilmesi sonrası medya manipülasyonları ve hukukun devreye girmeyişi, bu baskı sisteminin işleyişini açıkça ortaya koymaktadır.
Ancak tarih göstermiştir ki, baskıcı rejimler sonsuza kadar varlıklarını sürdüremezler. Halkların adalet arayışı, tarihin her döneminde, en baskıcı iktidarlar karşısında bile direnişin sürekliliğini korumuştur. Kemal Kurkut’un katli, Kürt halkının belleğinde bir direniş simgesine dönüşmüştür ve adalet arayışı, yalnızca hukuki yollardan değil, toplumsal hafızanın inşası ve siyasal mücadelelerle devam edecektir.