İsmail BEŞİKÇİ
Şırnak Üniversitesi, 8-10 Eylül 2023 tarihleri arasında bir uluslararası sempozyum düzenledi. Bu sempozyum Şırnak Valiliği ve Uludere kaymakamlığı tarafından desteklendi. Bu sempozyuma sunulan bildiriler bir kitapta toplandı.
Bu kitabın tam adı şöyle: Uludere, Uluslararası Uludere (Qılaban) Sempozyumu Bildirileri, Tarih, Kültür, Din, Ticaret, Tarım ve Turizm, Şırnak Üniversitesi Yayını, 2024 Ankara, 735 s.
Kitap Şırnak Üniversitesi’nin, Şırnak Valiliği’nin, Şırnak Ticaret ve Sanayi Odası’nın, Şenoba, Hilal ve Uludere belediyelerinin katkılarıyla basılmıştır.
***
Kitabın başında, 3 kişiden oluşan ‘Sempozyum Onur Kurulu’nun isimleri yer almaktadır. Yine aynı sayfada, on kişinden oluşan, ‘Sempozyum Düzenleme Kurulu’nun isimlerine yer verilmiştir. Üç kişiden oluşan ‘Sekreterya’da aynı sahifede yer almaktadır. Ondan sonraki sahifelerde de 95 profesörden oluşan ‘Bilim ve Danışma Kurulu’ üyelerinin isimleri yer almaktadır. ‘Bilim ve danışma Kurulu’nun 7 üyesi ‘Sempozyum Düzenleme Kurulu’ üyeleri arasında da yer almaktadır.
***
19-24 Mart 2024 günlerinde, Newroz’u kutlamak için, İBV olarak Akre’ye gitmiştik. İBV Başkanı İbrahim Gürbüz, Celal Temel, Halid Yalçın, Keremo ve ben 20 Mart’ı 21 Mart’a bağlayan gece Akre’deydik. Uludere, Uluslararası Uludere (Qılaban) Sempozyumu Bildirileri, adını taşıyan bu kitapları bize bu seyahatte, Peywend yayınları sahibi Halid Yalçın dağıttı.
***
Bu sempozyum ile ilgili olarak birkaç konuyu dile getirmek istiyorum. Bugün, Uludere’yi, çevresini bölgeyi ilgilendiren en önemli olay 1980’lerin ortalarında başlayan sıcak, silahlı mücadeledir. Bölgenin nüfus yapısı, yerleşim birimlerinin yeniden şekillenmesi bu mücadele ile ilgilidir. Ama sempozyuma sunulan, tartışılan bildirilerde bu konu ile ilgili bir söze, bir değerlendirmeye rastlanmamaktadır. Halbuki, direnmeler, köylerin yakılması-yıkılması, sürgünler çok önemli olgulardır. Bu olguların bilimin kavramlarıyla incelenmesi önemli olmalıdır. 95 profesörden oluşan Bilim ve Danışma Kurulu’nun, bu olgusal ilişkileri dile getirmemesi şaşırtıcıdır. (X)Bu yazı, Newroz 2024, Akre, yazısında yer alan, Uludere başlıklı bölümün genişletilmiş şeklidir.
Bilim- Bilim Yöntemi
Bilim olgusaldır. Fizik, Kimya, Biyoloji, Astronomi, Jeoloji gibi, Doğa Bilimleri de , Tarih, Sosyoloji, Ekonomi, Antropoloji, gibi Sosyal Bilimler de olgusaldır. Olgu nedir? Olgu, evrende yer alan, izlenebilen gözlenebilen, sayılabilen her şey… Direnişler, köylerin evlerin yakılıp -yıkılması, sürgünler, sokağa çıkma yasakları gözlenebilen, izlenebilen olgulardır. Bu olguların, olgusal ilişkilerin bilimin, siyasetin kavramlarıyla incelenmesi ihmal edilemez. ‘Bu demirdir, bu kömürdür’ gibi önermeler yanında ‘’bu Kürddür’ önermesi de olgusaldır. Dinin, mitolojin dile getirdiği ifadeler olgusal değildir. ‘Peygamberlere kutsal kitaplar inmiştir’ Bu izlenemez gözlenemez bir ifadedir. Bunu gören, izleyen bir kişi yoktur. ‘Dağda iki gözlü, dört elli bir dev yaşıyormuş , yaklaşan insanları öldürüyor, kaynar kazanlarda pişirip yiyormuş’. Bu da gözlenen, izlenen bir durum değildir. Bunun gibi ahlakın, felsefenin önermeleri de olgusal değildir. ‘Dürüst olmak gerekir’, ‘yaşamımızın amacı nedir gibi sorular …’ Bunlar, bir bilgi değil, inançtır. Bilgi, yeterince doğrulanmış, gözlemsel önermenin dile getirdiği bir ifadedir.
Bilim nedir? Bilim gözlemsel olguları açıklama ve betimleme yolunda genellemelere, hipotezlere ulaşma ve bunları tekrar olgulara dayanarak test etme sürecidir. Bilim Yöntemi, doğayı, toplumu, insanı anlamak için geçekleştirilen eylemsel ve zihinsel işlemlerin tümüdür. Gözlem, doğrudan yapılabildiği gibi dolaylı olarak da yapılabilir. Daha önceleri, bu konuda çalışanlar, yazanlar olabilir. Onlar, yazılarla, kitaplarla, fotoğraflarla gözlemlerini kayıt altına almış olabilirler. Bunları incelemek, dolaylı olarak yapılan bir gözlem olur.
***
Azerbaycanlı Profesör Merziyye Necefova, ‘Şırnak Türkülerinde Felsefi Fikir, Ağrı ve Keder Motifleri’ başlıklı bir bildiri sunmuştur. (s. 329-330) Profesör, Necefova, ‘Evimizde Duman Tüter’, ‘Dereler Buz Bağladı’, ‘Çoban Kızı Suya Gider’, ‘Bülbüller Düğün Eyler’, ‘Eşimden Ayrıldım’, ‘Benim Dünyam’ … gibi türkülerden söz ediyor. Ama bunların Kürdçe şarkılar olduğunu, bu ifadelerin, Kürdçe klamların, stranların Türkçeye çevrilmiş şekilleri olduğunu, Kürd ses sanatçıları tarafından, dengbejler tarafından icra edildiğini söylemiyor. Bunu ifade etmekten ısrarla kaçınıyor. Bu, Kürd folklor ürünlerinin, Kürd kültürünün, Türkleştirilmesine, asimilasyonuna önemli bir örnektir. Azerbaycanlı profesör bu asimilasyona katkı sunmaya çalışıyor. ‘Kürt Türküsü’, ‘Arap türküsü’, ‘İngiliz Türküsü’ gibi belirlemeler elbette yanlıştır. Bunlar için şarkı sözcüğünü kullanmak, veya doğrudan klam, stran, sözcüklerini kullanmak çok daha doğrudur. Türkçe bir halk şiiri, melodi ile ifade edildiği zaman türkü olur.
***
Sempozyuma sunulan bildirilerin toplandığı kitapta, , ilk yazıda belirtildiği gibi sadece bir değil, dört Kürdçe bildiri var. Birincisi Seyid İslam Duago’nun bildirisidir (s. 91-100)
Bu bildiri Arap harfleriyle Kürdçe yazılmış. rojavayê kurdıstanê ya rojhelatê hevdemê tirkîye dı pırtûkên mêjûyekevnê farısî da, (xx)
İkincisi M. Halid Sadînî’nin bildirisidir: Dengbêjê Geliyê Goyan: Mehmûd Hesen Kirorî (s. 237-244)
Üçüncüsü Ebubekir İbrahim’in bildirisidir. (s. 308-320) Bu bildiri de Arap harfleriyle Kürdçe yazılmış: kurteyek ji jîyannama mela emdulkerîm îbrahîm: rêber,
(xx) Kürdçe bildirilerle ilgili eleştirisinden ve notundan dolayı Roşan Lezgin’ e teşekkür
Dördüncüsü Seyda Goyan’ın bildirisidir: Goyan Yöresinin Etno-Kültürel Zenginliği: Seyda Goyan Etnografya Müzesi (s.667-704) Bu bildirinin başlığı Türkçe yazılmış. Özet kısmım Türkçe ve İngilizce yazılmış. Ana metin ise Kurmanci Kürdçesiyle yazılmış.
***
Kitap’ta, Mütareke Sonrası İngiliz İşgal Yönetimine Karşı Goyan Aşireti’nin Ayaklanması başlıklı bir bildiri var. Bu bildiri Şule Yavuz Çil ve Fatih Çil tarafından hazırlanmış. (s. 101-102) Bu bildiride, Goyanların İngilizlere karşı nasıl ayaklandıkları, İngilizlerden neler talep ettikleri pek anlaşılmıyor. Burada Goyanların bir tutumunu, direnişini, ifade etmeye çalışacağım. Mahabad Kürdistan Cumhuriyeti yıkılınca, İngiliz, İran, Türk saldırıları karşısında Mele Mustafa Barzani, 1947 Haziran’ında 500’ ün üzerinde Peşmerge ile Sovyetler Birliği’ne sığınmıştı. 14 Temmuz 1958’de gerçekleşen Albay
Abdülkerim Kasım’ın darbesinden iki hafta sonra açıklanan geçici anayasada ‘Irak halkı, Araplardan ve Kürdlerden oluşur’ maddesinden ve darbe lideri Aldülkerim Kasım’ım Mele Mustafa Barzani’yi ve peşmergeleri Irak’a davetinden sonra, Mele Mustafa Barzani ve peşmergeler Irak’a dönmüşlerdi. Kürdistan Demokrat Partisi legalleşmiş, Bağdat’ta hükümette yer almıştı. 1958-1961 arasında , iki, iki buçuk yıl ilişkilerin iyi gittiği söylenebilir. Ama 1961 baharından itibaren ilişkiler kötüye gitmeye, Adülkerim Kasım, Mele Mustafa Barzani’nin Kürdistan Demokrat Partisi’nin isteklerini yerine getirmemeye başladı. 1961 yazında ilişkiler iyice gerginleşti. Mele Mustafa Barzani Bağdat’tan ayrıldı, Barzan’a yerleşti. Abdülkerim Kasım’ın bu tutumunda Irak’ın iç ilişkilerdeki tutumundan çok, Irak’ı etkileyen dış güçler daha etkin oldu kanısındayım. Örneğin Türkiye Mele Mustafa’yı ‘eşkıya’, ’haydut’ olarak değerlendiriyordu. Bağdat yönetimine, ‘bu eşkıyaya yüz verme, arkanda biz varız, seni sonuna kadar destekleyeceğiz’ demiş olabilir. İran’ın, Suriye’nin de böyle bir tutum içinde olduğu söylenebilir. Mele Mustafa Barzani, Kürdistan Demokrat Partisi, silahlı direniş düşünüyordu. Böyle bir tasarı söz konusuydu. Mele Mustafa Barzani, halkın bu konulardaki, duygularını, düşüncelerinin anlamak için Barzan’dan Zaho’ya kadar yürüyerek bir yürüyüş gerçekleştirdi. Köylere uğrayarak, köylülerle sohbet ederek, Irak hükümetinin Kürdlere karşı tutumunu dile getirerek köylülerin düşüncelerini, duyguların anlamaya çalıştı. Zaho’ya kadar yürütüşte Mele Mustafa Barzani’ye bir katılım olmadı. Mele Mustafa Barzani, halkın direnişe henüz hazır olmadığı şeklinde bir açıklama yapmaya hazırlanıyordu. İşte bu aşamada, Goyanlardan silahlı atlı bir grup, ‘biz direnişe katılacağız’ diyerek Mele Mustafa Barzani’nin bu açıklamayı yapmasına engel oldu. Mele Mustafa Barzani, bu grupla birlikte, Zaho’dan, Barzan’a kadar tekrar bir yürüyüş gerçekleştirdi. Bu sefer köylerden Barzani’ye katılanlar oldu. Mele Mustafa Barzani direnişe katılan bu grupla bir birlikte, yine yürüyerek, bu sefer Barzan’da Süleymaniye’ye doğru bir yürüyüş gerçekleştirdi. Köylere uğrayarak, köylülerle sohbet ediyor, onların duygularını düşüncelerini öğrenmeye çalışıyordu. Süleymaniye’ye kadar yürüyüşte direnişe katılanlar çoğaldı. Süleymaniye’den tekrar Barzan’a yürüyüşte grup epey büyüdü. 9 Eylül 1961 devrimi, direnişi böyle başladı.
***
Uludere, Uluslararası Uludere (Qılaban) Sempozyumu Bildirileri, kitabı için şunları ifade etmem de gerekiyor:
Bütün eksikliklerine, bir çok konuda bildiriler hazırlanmamış olmasına rağmen, Uludere Sempozyumu Bildirileri kitabı, Uludere ile ilgili olarak önemli bir envanter kaynaktır. Zira Uludere’nin tarihi, coğrafyası, aşiretleri, ekonomik, sosyal ve kültürel durumuyla ilgili olarak çok ayrıntılı bildiriler de mevcuttur. Elbette bu söz konusu bölge ile ilgili ilk derli toplu bir çalışma, belki bundan sonraki çalışmalarda sözünü ettiğimiz konularda da bildiriler, tebliğler olur. Ayrıca bölge üniversitelerinin, bölgenin sosyal ve kültürel, etnografik ve antropolojik, coğrafya ve tarihi ile ilgili bilimsel çalışmalar yapması takdire şayan bir durumdur. Bu sempozyumlardaki bildirilerin kitap haline getirilmesi de ayrıca değerlidir.