İbrahim GÜÇLÜ
(ibrahimguclu21@gmail.com)
Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK), bir dönem önce kuruldu. PSK, geçmişteki PSK’nın programından ve tüzüğünden farklı bir program ve tüzükle kuruldu. Bu tüzük ve program, PSK hükmi şahsiyeti tarafından eski programın ve tüzüğün kongrede değiştirilmesine dayanmıyor. Yeni Kurucular Kurulunun hazırladığı tüzük ve program.
PSK Genel Başkanı ve diğer yetkililer yaptıkları açıklamalarda ve yazdıkları yazılarda, PSK’nın legalleştiğini ifade ettiler.
PSK’nın, asıl programı ve tüzüğü ile kurulmaması, legalleşme anlamına gelir mi ya da Gelmez mi?
Siyaset bilimcilerin ve hukukçuların sorunu olarak masadadır. Umut ederim ki bu konuyu ele alacak ve merak edecek siyasetçiler ve siyaset bilimciler olur.
Olanın ismin dışında bir legalleşme olmadığını düşünüyorum. Birçok dosta ve Parti genel merkezinde de bir yetkili arkadaşa ifade ettim.
PSK kurulduktan sonra, genel merkeze giderek kuruluşlarını kutladım. Yine kuruluşlarını kutluyor, başarılar diliyor. Kürdistan’daki milli ve demokratik harekete hizmetlerinin olmasını temenni ediyorum.
Asıl konumuza gelelim.
*****
Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK), 16 Ekim 2016 Tarihinde Diyarbakır İl Teşkilatının açılışını kendi binasında bir resepsiyonla açtı. Ben de davetliydim. Davetlerine icabet ettim. Öncelikle kuruluşlarını kutluyor, hem tekrardan genel olarak PSK’ye ve hem de PSK Diyarbakır Teşkilatına başarılar diliyorum.
Açılış Toplantısını, Diyarbakır İl Teşkilatı Başkanı açtı. Ondan sonra, Parti genel Başkanı Mesut Tek, kapsamlı bir konuşma yaptı. Konuşmasında önemli meseleleri ve stratejik önemdeki konuları gündeme getirdi.
PSK Genel Başkanı Mesut Tek’in konuşması, Deng Dergisinin 103. Sayısında yazdığı yazının sözlü açıklamasıydı.
O konuşmanın tümünü değerlendirmek bu yazımın konusu değil. Konuşmada bende kalan bazı soruları gündeme ve getirmek istiyorum. Bu soruların cevaplandırılması ve açığa kavuşması, Kürdistan’ın Kuzeyindeki milli demokrat hareket, genel olarak milli siyaset açısından yol açıcı olacağını düşünüyorum.
PSK Genel Başkanı Mesut Tek’in yazısını okuduğum zaman da aynı sorular saptadım.
( I )
PSK Genel Başkanı konuşmasında, “devlet blokuna karşı barış, özgürlük,demokrasi blok’u oluşturulmalıdır dedi.”
Bunu açtı.
Devlet blokunda: AK Parti ve hükümetini, CHP ve MHP’yi saydı. Aslında yazısını okuduğum zaman, AK Parti Hükümetine yaptığı eleştirilerin çoğunluğu, CHP tarafından da dillendirilmektedir. CHP’nin önce darbeyi destekleyen, sonra karşı çıkan ve AK Parti ile kısa bir süre ortak hareket etme dönemi oldu. Ama sonra o cepheden koptu.
Eğer Türkiye’de “barış, özgürlük, demokrasi bloku” oluşurken; Türk solcuları, CHP’nin de bu blok da yer almasını istediği zaman tutum ne olacak?
*****
“Barış, özgürlük ve demokrasi bloku” tanımlanırken. Kürt bloku ile Türkiyeli muhaliflerden bahsediliyor.
Kürt Blokunun içinde PKK dışındaki siyasi örgüt, grup ve partilerin olduğu anlaşılıyor. PKK/HDP bu blok içinde olacak mı?
Kastedilen Türk güçleri hangileri?
1-HDP, Halkların yani Kürtlerin ve Türklerin ve diğer tüm etnik grupların partisi olarak bu blok içinde yer alacak mı?
2-Tanımlamaya göre AK Parti Hükümetinin uygulamalarından “en fazla zarar gören” Fettulahçılar olduğu görülmektedir. Bunlar bu blokta yer alacaklar mı? Ya da başta talep edilmezse de, Türk tarafı daha sonra bu talepte bulunursa tutum ne olacak? Fettullahçıların, PKK ve diğer sol güçlerle, AK Parti Hükümetini yıkmak için ittifak ettikleri en azından 7 Haziran seçimlerinden sonra somutça açığa çıktı. Bu durum sanki kaçınılmaz bir öneri olarak gündeme gelecek? O zaman ne denilecek?
3-Emek Partisi, Halkın Kurtuluş Partisi, DHKPC ve diğer illegal sol partiler bu blokta olacaklar mı?
*****
Ya da bunların dışında kastedilen başka Türk güçleri varsa, bu Türk “barış, özgürlük, demokrasi” güçleri hangileridirler?
*****
Bu öneriyle, PKK/HDP’nin seçimlerde ve sonrasında gerçekleştirdiği ittifak ve birlik arasından ne fark var?
*****
Kürt Milli mücadelesi devlete karşıdır. Demokrasi sorunu da, devletin değişmesi için olmazsa olmaz bir şarttır.
Bu blok anlayışı, farkına varmadan iç iktidar mücadelesinin tarafı ve aktörü olmayı ortaya çıkarmaz mı?
PKK’nın, “bizim mücadelemiz devlete karşı değil, AK Parti ve hükümetine karşıdır” stratejisiyle nereden farklılık oluşuyor?
( II )
Ben ve geçmişte Rizgarî ve Ala Rizgarî’de birlikte olduğumuz arkadaşlar, ta 70’lerde Kürdistan’ın her parçasında milli cephenin, Kürdistan’ın genelinde de “Kürdistan Ortak Milli Cephesinin” yaratılmasını savunan bir düşünce ve eylem geleneğinden geliyoruz. Ayrıca, Kürdistan’ın her parçasında aynı ideolojiyi savunanların ortak bir merkezi parti oluşturmasının da önerisine sahiptik.
Biz o tarihlerde bu tezlere sahipken, bir çok Kürdistan örgütü tarafından Hayalcı, ütopik, gerçekçi olmamakla eleştiriliyorduk.
Şükür bütün Kürtler, Kürt parti ve örgütleri bu anlayışı benimsediler. Kürdistan’la ilgili parçalı anlayıştan bir anlamda bütünlüklü anlayışa geçildi. Bu büyük olumluluktur.
Kürdistan’da ortak birliğin, güç birliğinin, ittifakın, koalisyonun, “cephenin” kurulması da elbet “Ulusal Kongrenin” gerçekleşmesiyle olanaklı olacaktır. Bu konuda da şimdilik bir uzlaşma ve anlaşma var.
1980’den önce “ulusal kongre” çalışmalarının olduğu biliniyor mu?
Genç kuşak bilmezse de, orta yaş kuşağı ve örgütlü Kürt insanı bunu bilir. Ama bu stratejik büyük meselenin diğer ayrıntıları biliniyor mu?
*****
PKK daha Kürdistan’ın bütün parçalarından tehlikeli ve hegemonik bir güç olmadığı halde PSK ve Sekreteri Kemal Burkay tarafından, PKK’nın “ulusal kongreye” katılmamasının önerildiği biliniyor mu?
PSK ta o zamanlarda, PKK’nın “ulusal kongre”de yerinin olmadığını savunuyordu? Bugün PSK tarafından, PKK “ulusal kongrenin” bir aktörü olarak görülüyor mu? Görülüyorsa, gerçeğe göre PKK’nın konumu daha olumsuz olmasına rağmen, yeni PSK’ye göre PKK’da ne değişiklik oldu?
*****
Bize göre, Kürdistan’ın bütün parçalarında sorun vardı. Kürdistan’ın Güneyinde örgütler arasında çatışma ve savaş vardı. Doğu Kürdistan’da örgütler arasında çatışma ve savaş vardı. Kürdistan’ın Kuzeyinde, PKK’nın Kürdistan örgütlerinin tümüyle, hatta Türk sosyalist örgütleriyle çatışması, savaşı vardı. Bu konuda Kürdistan’ın Batısı sorunsuzdu. “Ulusal Kongre” bu sorunları çözmek için toplanmalı. Sonra Kürdistan çapında birlik, ittifak, cephe, güç birliği düşünülmeliydi
PKK, 80’den önceki konumundan daha tehlikeli ve olumsuz bir noktadadır. Kürdistan’daki bütün örgütleri meşru görmüyor. Kürdistan’ın bütün parçalarında egemenlik kurmak, halkımızın iradesini gasp etmek, diktatörlüğünü kurmak istiyor. Kürdistan örgüt ve partilerine karşı savaşıyor. Yakın geçmişte Kürdistan’ın Güneyindeki partilerle, yakın zamanda İran KDP’yle şimdilerde Kürdistan’ın batısındaki örgüt ve partilerle savaşıyor. Tek lider, tek parti, tek ideoloji diktatörlüğünü KCK Sözleşmesinde kayıtsız şartsız savunuyor. Bununla açıkça demokrasiye karşı bir örgüttür. Bu aşamada, Kürdistan’ın Batısında da bu diktatörlüğünü, paradigmasını, tasarımını da gerçekleştirmiş durumdadır.
Bu konumda olan bir PKK’nın, “ulusal kongre”de yerinin olması, ne kadar milli, demokratik, Kürt ulusal çıkarlara uygundur?
Kürdistan’daki örgüt ve partileri, bu haliyle PKK’yı nasıl kabul edebilirler? PKK ile uyum sağlarlar?
*****
1980 öncesinde, “ulusal kongre” çalışmalarını engelleyen en önemli nedenlerden biri. Kürdistan’ın Güneyindeki ve Doğusundaki parti ve örgütlerin bölge sömürgeci devletlerle ilişkileriydi. Bu konuda İran KDP Genel Sekreteri Dr. Kasımlo oldukça gerçekçiydi. Tutarlılık içindeydi. Bu ilişkilerden dolayı, Kürdistani birliğin, güç birliğinin resmi bir şekilde kurulmasının doğru olmayacağını; Kürdistan örgüt ve partileri arasında yakın bir temas ve ilişkinin olmasını öneriyordu. Yoksa sömürgeci devletlerin de Kürtlere karşı daha yakın ve sıkı bir ittifak içine gireceklerini, bunun da Kürtlere büyük zarar vereceğini savunuyordu.
Bu görüş ve önerilerinde de haklıydı. Bütün Kürdistan örgüt ve partileri de Kasımlo’nun bu görüşünü önemsediler ve benimsediler. PSK da İran KDP’nin stratejik müttefiki olarak bu görüş ve öneriyi öncelikle benimsedi.
Bulunduğumuz aşamada Kürdistan örgüt ve partilerinin Bölge Sömürgeci devletlerle ilişkileri bir gerçek. PKK’nın bölge devletleriyle ilişkisi de milli bir ilişki, diğer örgüt ve partilerin ilişkileri gibi Kürtlere dair bir ilişki değil. PKK, Bölge devletlerinin tam anlamıyla bir operasyonal örgütü.
Bu koşullarda, “ulusal kongre”nin yapılması, Kürdistan örgüt ve partilerinin diplomatik ilişkilerini bozmaz ve provoke etmez mi?
*****
PKK’nın, “ulusal kongre”de ve hem de en kritik dönemlerde ısrarlı olması, işin içinde bir hinliğin olduğunu, bölge devletlerinin bir hesabının olduğunu, PKK bu devletlerin operasyonal örgütü olduğu göz önüne alınırsa, düşünmemizi gerektirmez mi?
******
PKK’nın bu ısrarını, Kürdistan’ın Güneyinde devletin kurulmasına karşı olmasıyla ele aldığımız ve sentezleştirdiğimiz zaman, PKK’nın Kürdistan Federe Devleti’nin uluslararası ilişkilerini, özellikle Türkiye ile olan ilişkilerini bozmak ve provoke etmek istediğini akla getirmemeli mi?
*****
Kürtlerin “ulusal kongre” yoluyla Kürdistan çapında birlik yapmaları, sömürgeci devletler cephesinden bir yeni, sıkı, tehlikeli, eski klasik birliğin oluşmasına yol açmaz mı?
*****
Ulusal Kongre, Kürdistan’daki birliğin oluşmasını ve ortak bir stratejinin tespitin öngörür. Eğer Kürdistan örgüt ve partileri aynı stratejiyi savunmuyorlarsa nasıl birlikte “ulusal kongre” yapabilirler?
PKK, Goran, YNK’nın bir kesiminin Kürt ulus devletine karşı olmaları, bu örgütlerin İran’a vekâlet etmeleri “ulusal kongre”yi daha da zorlaştırmaz mı? Anlamının ötesinde bir anlama kavuşturmaz mı?
*****
Kuzey Kürdistan’ın kitlesel ve toplumsal olmayan, toplumda somut karşılığı olmayan örgüt ve partilerinin “ulusal kongre”yi önermeleri ne kadar gerçekçi? Ne kadar yararlıdır?
( III )
En son sorum da şu: PYD, Suriye’nin bir örgütü. Suriye tarafından kurulan bir örgüt.
Suriye’de, 2011 yılında önce sivil ayaklanma ve daha sonra iç savaşın gelişmesinden sonra, önemli stratejik gelişmeler ve değişmeler oldu. Baas’ın yaptığı en önemli stratejik değişik, Kürdistan’ın Güney Batsında oldu.
Suriye Baas Diktatörlüğü, Kürdistan’ın Batısında PKK/PYD’yi diktatörlüğüne ortak etti. Şu an Kürdistan’ın Batısında Baas ile PKK-PYD’nin ortak diktatörlüğü var.
Bu ortak diktatörlük, Kürdistan’ın Batısında, sömürgeci uygulamalarına ve halkımıza zulüm etmeye devam ediyor.
Bu diktatörlük, meşru değildir. Halkımızın iradesini zorla gasp etmiştir. Halkımızı bütün haklarından mahrum etmeye devam etmektedir.
PSK Genel Başkanı Mesut Tek’in konuşmasında, bu diktatörlüğün meşru görüldüğünü saptadım. Yanılıyor muyum?
Amed, ….2016