Bir anma toplantısının Kuzey Kürtleri açısından hatırlattığı acı gerçekler…

İbrahim GUÇLU 

Dün (3 Ekim 2002) Siirt’in Kurtalan Kazasında Derviş Akgül (Dewrêşê Sado), Mele Îmadedîn ve Bedrî Kutluk için anma toplantısı yapıldı. Bilindiği gibi Derviş Akgül’ün ölüm yıl dönümü 2 Ekim. Derviş Akgül’ün ölüm günü vesilesiyle iki diğer yakın arkadaşı, dava adamı hakkında da anma toplantısı yapıldı. 

Anma toplantısı anlaşılıyordu ki KDP-Bakur tarafından yapılıyordu. Ama parti ile ilgili hiçbir sembol anma toplantısı salonunda yoktu. Ama katılımcıların büyük bölümünün KDP-Bakur taraftarı olması, anma toplantısının parti tarafından resmi olarak yapılmadığını, parti muhalifi yöneticileri ve parti yandaşları tarafından yapıldığını okumamıza yol açıyordu.

Bu konuda da herhangi bir açıklama yapılmadı.. Tabir caizse konuya ilişkin tam anlamıyla bir suskunluk vardı. Bu da partinin mevcut acıklı durumunu anlatıyordu. Çünkü parti yöneticilerinin bir kesimi ve genel başkanı denilen vatandaşlar, çoktan PKK’nın kervanına HDP kanalıyla katılmışlardı. Partinin diğer yönetici ve yandaşları da bu konuda yıllardır çözüm aramalarına rağmen, bir çözüme ulaşmamışlardı. Parti kongresini yapıp bir karara varma olanağı bulmamışlardı.

Anma toplantısının yapılma şekli ve muhtevası da doğal olarak katılımı da etkilemişti. Anma toplantısına katılım sayısal olarak oldukça eksik ve zayıftı. Toplantıya katılan gazeteci-yazar Yaşar Karadoğan’ın da sosyal medyada yazıp paylaştığı gibi, toplantıya katılanların sayısı yüz kişiye yakındı. Bu katılım, öncelikle KDP-Bakur’un üzerinde düşünmesi gereken bir durum olduğu tartışmasızdır.

Ama bunun yanında Kuzey Kürtleri, Kürt yurtseverleri, Kürt dava adamları açısından ortaya çıkan ve üzerinden durulması gereken acı bir gerçek var. Bu gerçeği açarak yazarsam karşımıza çıkan tabloyu görürüz.

Kürt yurtseverlerinin, Kürt dava adamlarının, Kürdistan’daki siyasi ve sivil toplum kurumlarının, kendi milli değerlerine sahip çıkmaları görevleridir. Bu yaklaşım, Milli mücadelenin gelişmesine ve geliştirilmesine yardımcı olan/olacak bir temel konudur. Hayatını kaybeden, şehit olan Kürt dava adamlarını da anmak, onların anısını yaşatmak, milli değerlerimizi korumak ve savunmak kapsamındadır. Dün gece de Kürt dava adamı Metin Yalçın’ı (Kulp) kaybettik. Ne yazık ki genel anlamda bu vazifemizi yerine getirmediğimiz gerçeğiyle karşı karşıyayız. Dün Derviş Akgül, Mella İmadedin, Bedri Kutluk hakkından düzenlenen anma toplantısında bir kez daha bu acı gerçekle karşılaştık. Bir kere daha yüreğim ağırdı ve bana isyan etti.

Ne yazık ki bu acı gerçeğin yanında, Kürt milli değerlerine, Kürt milletine, Kürdistan’ın bağımsızlığına ve devletine karşı olan, Kürdistan Federe Devletini yıkmak için savaşanlara, 50 yıldır on binlerce Kürt yurtseverinin katledilmesine sebep olan PKK’nın taraftarlarını anmak içinde yarış içinde olmak tam anlamıyla bir akıl tutulmasıdır. Kürdün kendisine yabancılaşması, kendisinin inkârıdır. Tıpkı Kürtlerin Kürdistan’da katliam yapan Kemalist Türk Devletine, Atatürk’e aşık olma sendromunun bir başka versiyonudur.      

Dünkü anma toplantısından konuşmacıydım. Toplantıda yaptığım konuşmada Kuzey Kürtlerini ilgilendiren daha başka tarihi gerçekleri ifade ettim. Bu gerçeklerin günümüzde de her gün göze battığından ve batırıldığından işaret etmem gerekir.  

Kürt yurtseverleri, Kürt kurumları gerçekleri anlamakta ve kavratma hayli problemli durumdadırlar. Çoğu zaman da doğruyu görmemek, yanlışa tabi olmak, yanlışın peşinde gitmek, araştırma yaparak doğruya ulaşmamak, ezberlerine bağlı olmak, tutuculuk, statükoculuk gibi bir zihniyet sorunları var.

Dünkü anma toplantısının Derviş Akgül yönelik haksız görüşlerin olmasının, katılımı etkilemiş olabileceğini düşünmeden edemedim. Ama yıllardır Derviş Akgül için saldırı konularının haklı olmadığını açıkça ifade etmek gerekir. Toplantıda bu konulara bazı yönleriyle dokundum. Şimdi de ifade etmek istiyorum.

Bu şeytanlaştırdığımız insan, bu grup arkadaşıyla, Kemalist okullarda okuyanların cesaret edemediği, aklının almadığı bir büyük milli atılım yapmışlar. Kuzey Kürtleri açısından bir tarihi sayfa açıyorlar. Biz Kuzeyli Kürtler ona ve arkadaşlarına saldırılar yapmışız. Onlar hakkından olmadık şeyler ifade etmişiz, iftiralar atmışız.

 Derviş Akgül, küçük bir grup arkadaşıyla ne yapmış ona bakalım. 

O, 2 yaşında ailesiyle birlikte Kürdistan’ın Batısına sürgün gidiyor. Eğitimini 18 yaşına kadar orada devam ettiriyor. Milli bilincini bütün Kürdistan parçalarını kapsayan ve Kürdistan birliğini amaç edinen Xoybun Örgütünün kurucularının medresesinde; Celadet Bedirxan, DR. Ahmet Nafiz Zaza, Dr. Nurettin Zaza, Ekrem ve Kadri Cemilpaşazade, Cegerxwin, Mele Hesenê Hişyar, Osman Sebrî, Kadrî Can, Reşîdê Kurdî, Dr. Nuri Dersimi medresesinde kazanıyor. 18 yaşında, Türkiye’de 1950 tarihinde çıkarılan Genel Af Yasasıyla 1952 yılında Kürdistan’a Kuzeyine kendi ilçesi olan Kurtalana ve köyüne dönüyor.

Bu tarihlerde, Kürdistan’ın Kuzeyinde Kürtlük yasak, Kürdüm demek yasak, Kürtçe konuşmak yasak durumda. Kemalistler ve Türk Devleti, Kürtlerin Türk olduğu tezini yerleştirmek için olağanüstü çaba gösteriyor. Kürtleri Türkleştirme stratejisi şiddetle uygulanıyor.  

Türk Devletindeki bu durum, milli bilinci almış bir genci fazlasıyla üzüyor. O genç yaşlarda Kürdistan’ın Batısına, Kürdistan’ın Güneyine kulak veriyor. Kürdistan’ın Batısında 1957 yılında Suriye Kürdistan Demokrat Partisi kurulduğu zaman,  bu gelişmeyi yakında izliyor. Kendisi de o tarihte 24 yaşındadır. Kürdistan’daki Kürt liderlerini takip ediyor. Bir kısmıyla ilişki içindedir.

1959’da 49 Kürt yurtseveri yakalandıkları zaman onlarla dayanışma içindedir. Bu 49 kişiden biri olan Sait Elçi’nin mahkeme karşısındaki kahramanca tutumu ve savunması onun dikkatini çeker. 1960’ların ortalarında Suriye Kürdistan demokrat Partisinin teşviki, onu harekete geçirir. O, 4 arkadaşıyla (Sait Elçi, Ömer Turtan, Şakir Epözdemir, Şerafettin Elçi) birlikte Türkiye Kürdistan Demokrat Partisini kurarlar. Böylece Kürdistan’ın dört parçasında KDP’lerin haritası tamamlanmış olur.

20 milyon nüfusa sahip olan Kürdistan’ın Kuzeyinde 5 insan Türk Devletinin inkârcı ve sömürgeci siyaseti koşullarında parti kuruyorlar. Daha devlet saldırıya geçmeden kendisine Kürt aydını ve sosyalisti diyenler, “bölücü” ve “gerici” diye saldırıya geçiyorlar. Bu insanlar direniyor. 1966 yılında Genel Başkanları Faik Bucak öldürülüyor. 1968 yılında tutuklanıyorlar. Mahkemede de partilerini savunuyorlar.

Kürt sosyalistleri, KDP’yi meşru parti görmüyorlar ve Kürt milliyetçiğini gayri meşru akım görüyorlar. Ama bu insanlar direniyor. Sonuçta TİP içindeki Kürt sosyalistleri meşru görmedikleri TKDP ve Kürt milliyetçileriyle de facto ittifak ediyorlar.

Bu insanlar, Kürdistan’ın Güneyinde Mele Mustafa Barzani öncülüğünde devam eden Eylül Milli Devrimi destekliyorlar. Kürt sosyalistleri karşıdırlar ya da bir kısmı suskundur. Bu insanlar yine de direnmeye devam ediyorlar.

Kürt sosyalistleri, dünyanın en bilmedik köşelerindeki milli kurtuluş savaşlarına karşı duyarlıyken, her yazılarında ifade ederlerken, Milli kurtuluşçulukla alakası olmayan Atatürk’ün milli kurtuluşçuluğunu göklere çıkarırken, Kürdistan otonomisine karşı duyarsızlıkları devam etti. Onunla kalmadılar, 1974 yılında Irak ve Sovyetler Birliği Kürdistan Otonomisine, Milli Lider Mustafa Barzani ve KDP’ye karşı savaş açarken Baas Rejimini sessizce desteklediler, Barzani’yi haksız göstermeye çalıştılar. 1975 yenilgisinden sonra, Barzani’ye gerici ve ABD’nin işbirlikçisi diye saldırılar.

Buna karşılık, o bir avuç milliyetçi bu saldırılara direndiler. Kürt milli davasını ve Bazrani’nin haklılığını savundular.

1974’yılında sonra da belli siyasi gruplar (Rizgarî, Kawa, KUK) dışından yine herkes Barzani düşmanlığına devam etti.

Kürt sosyalistleri, 1971 yılında Derviş Akgül ve arkadaşları tarafından Kürdistan’ın Kuzeyinin milli ve toplumsal liderinin, Dr Şivan ve arkadaşları tarafından katledilmesini açığa çıkardıkları, cezalandırılmalarını sağladıkları için, büyük saldırıyla karşı karşıya kaldılar. Devletle işbirliği içinde olanlar, onu itibarsızlaştırmak için devletin ajanı ilan ettiler. Bunu yapan sosyalistlerin manipülasyonunu, Kürt solcu milliyetçilerinin önemli bir bölümü de bu tezi benimseyerek saldırının genişlemesini sağladılar.

Barzanileri, Eylül Milli Devrimini, Mayıs Milli Devrimini, Kürdistan Federe Devletini canla başla savunmak onların şeytanlaştırılması, onurlarının kırılması için enstrümanlara dönüştü.

Derwêşê Sado ve arkadaşları öldükleri güne kadar kendi çizgilerini, Barzani Hattı savunuculuğunu elden bırakmadılar. Bunun için büyük riskleri göze aldılar. Milletimizin başı sağ oldun.

Diyarbekîr, 04. 10. 2022

Geef een reactie

Je e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *