İbrahim GÜÇLÜ
Bas Haber Gazetesi, başlangıçta Kürdistan’ın Güneyinde ve Avrupa’da yayınlanan bir Kürt Gazetesi idi.
Bas Haber, bir dönem önce Türkiye ve Kürdistan’ın Kuzeyinde Kürtçenin Kurmanci Lehçesinden, Türkçe yayın yapmaya başladı. Bas Haber yayınlandığı günden itibaren, özellikle Türkçesi çok eleştirildi. Eleştirilmesinin nedeni, Kürt dava adamı yazarlara yazı yazdırılmamasıdır.
Bas Haber, kısa bir süre önce de Diyarbakır’da bir büro açtı. Büronun açılışı münasebetiyle de bir kokteyl ve panel düzenledi.
Kokteyl ve panel için, Kürdistan’ın dört parçasından siyasetçiler, yazarlar, akademisyenler çağrılıydı. Katılımcıların çoğunluğu Kürdistan’ın Kuzey ve Güney parçasındaydılar. Çünkü: Kokteyl ve panel, Diyarbekir’de, Kürdistan’ın Kuzey parçasında yapılıyordu. Bunun yanında da Bas Haber, Kürdistan Federe Bölgesinin belli kurumlarının desteğiyle basılıyor ve yayınlanıyor.
Ben ve hayat arkadaşım Gülfer de kokteyl ve panele çağrılıydık. Biz de katıldık.
Kokteyle çok sayıda da PKK/HDP milletvekili ve belediye başkanları çağrılıydı.. Üstelik çağrılı olan bu belediye başkanları ve milletvekillerinin çoğu konuşmacıydı. Bunların hiç biri toplantıya katılmadı. Sadece Diyarbekir belediyesinden Fırat Anlı kokteyle gelmişti. O da kısa bir konuşma yaptı. Bana göre Fırat Anlı, bir kurumu ve eğilimi temsilden ziyade, kişisel bir katılımcı gibiydi.
PKK/HDP Belediye Başkanlı ve milletvekillerinin katılmamasına verilen cevap tatmin edici değildi. Milletvekillerinin, “İç Güvenlik Yasası” nedeniyle katılmadıkları söylendi. Bunun biraz anlaşılır bir yönü vardı. Ama belediye başkanlarının katılmaması, bu gerekçeyle açıklanamazdı. Bu nedenle, Bas Haber’i kendinden saymadıkları, Kürdistan Federe Bölgesi’nin yayın organı ve gazetesi olarak gördükleri için bir protesto hareketi ortadaydı.
Kokteyl ve panel iyi organize edilmişlerdi.
Kokteyl – Konuşmacılar – İçerik…
Kokteyl, “Uluslararası Ana Dil Günü” olan 21 Şubat 2015’de yapıldı. Hoş bir gündü. Kokteyle katılmadan önce, bugünü PKK dışındaki tüm siyasi parti ve örgütleriyle, dışarıda kitlesel olarak kutladık.
*****
Kokteylin konuşmacılarının çoğunluğu, Kürdistan Federe Bölgesi ve PKK/HDP çevresindendi. “Söz ola beri gele” ya da başka bir deyimle “günah savuşturma” babından da, Kürdistan Demokrat Partisi-Bakur Genel Başkanı Sertaç Bucak konuşmacıydı.
Kürdistan’ın Kuzeyindeki diğer siyasi parti ve örgüt temsilcilerinin konuşmacı olarak çağrılmaması hem dikkat çekici ve hem de kokteylin en büyük eksiğiydi.
Benim açımdan kokteylde en dikkat çekici ve üzerinde durulması gereken konuşma, Bas Haber Gazetesinin Genel Yönetmeni Faysal Dağlı’nın ve Kürdistan’ın eski milletvekillerinden Muayip Tayyip’in konuşmasıydı.
Faysal Dağlı, Bas Haber’in niteliği ve gelişim hikâyesi üzerinde konuştu. Konuşmasında, “Bas Haber Gazetesinin Kürdistani bir gazete, Kürdistan’ın bütün parçalarıyla ilgilenen ve bu nedenle de kapsamlı bir ulusal yayın olduğu” konusunu dile getirdi
Dağlı’nın konuşmasının sorunlu ve hem de çok sorunlu yönü: Bas Haber’in tarihi arka planını “Kürdistan” Gazetesine de dayandırmış olmasına rağmen, asıl olarak “Yeni Ülke”, “Özgür Gündem” çizgisindeki gazete ve yayınlara dayandırmasıydı. İsmi geçen gazetelerin Kürt Gazetesi olup olmamaları ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte, o gazetelerden önce bütün Kürdistan parçalarındaki gazete ve dergi yayıncılığının ve birikiminin atlatılmış olmasının anlaşılır bir yanı yoktu.
O arada sömürgecilerin inkar ve ret zihniyetinin farkına varmadan da olsa Kürt okumuşlarda da nasıl içselleştiğini düşündüm.
Muayyip Tayyip ise, sanki dolaylı olarak Dağlı’nın konuşmasını eleştirir muhtevada konuştu. “1990’larda Türkiye’de yayınlanan Medya Güneşi’ndeki bir şiirinin bile dava konusu olmasından” bahsetti. Türkiye’de Kürt yayıncılığında gelinen aşamanın önemine işaret etti.
Ben de, Dağlı’ya paneldeki konuşmasından sonra, bu konuda hem eleştiri yaptım ve hem de neden böyle konuştuğunu sordum. O cevap olarak, kendi yayın hayatından bahsettiği için böyle konuştuğunu, ifade etti.
Bu cevap beni ikna etmedi. Diğer panel katılımcılarını da ikna ettiğini düşünmüyorum.
Panel…
Bas Haber paneli 22 Şubat günü yapıldı. Panel iki bölümden oluşuyordu: Kürtçe Bölüm ve Türkçe bölüm.
Panelin konusu: “Sykes Picot Antlaşmasının 100 Yıldönümünde Ortadoğu ve Kürdistan’da gelecek perspektifler.”
Panelin Kürtçe bölümünün önce yapılması, Türkçe bölümün moderatörü Av. Hamiyet Çelebi’nin itirazıyla karşılaşsa da,, isabetliydi. Türkçe, Hamiyet Çelebi’nin dediği gibi “komşu dillerden” biri değildi. Kürtçe egemen, devletin dili, Kürtleri asimile eden, Türkleştiren sömürgecilerin dili. Bu nedenle, Türkçeye öncelik vermenin, demokrat olmakla, başka dillere saygı duymakla, birlikte yaşama kültürünün oluşturulmasıyla bir alakası yok.
Bu düşüncelerimi, zaman elvermediği için panel sırasında ifade edemezsem de, panelden hemen sonra Hamiyet Çelebi’ye ifade ettim.
Panel’e yine Kürt siyasi temsilcilerinin çağrılmaması panelin en büyük eksikliğiydi.
*****
Kürtçe panelin konuşmacıları: Abbas Wali, Kadri Yıldırım, Kemal Sido, Bahtiyar Ali, Faysal Dağlı’ydı. Bu bölümün moderatörü de, Rawin Stêrk’di.
Faysal Dağlı dışındaki panelistler, tebliğ sundular. Ama ne hikmetse, moderatör Faysal Dağlı’yla soru cevap şeklinde bir metot izleyerek, Faysal Dağlı’nın konuşmasını uzattı. Buna itiraz ettim. Bu konuda Dağlı ile aramızda bir tartışma geçti. Dağlı, “dinlemek istemiyorsanız çıkabilirsiniz” diyerek yanlışı kapatmakla kalmadı, ev sahipliği edebi dışında bir davranış gösterdi. Oysa ben onlarca katıldığım Türk Televizyon programlarında çok şiddetli, Türk katılımcıların siniri bozacak görüşler belirtmeme rağmen, böyle bir davranışla karşılaşmamıştım. Bu da geriliğimizi bana hatırlattı.
Kadri Yıldırım, Kürdistan’ın Kuzeyindeki siyasi durum ve Kobani üzerine konuştu. Bunun panel konusuyla bir ilgisi yoktu. Zaten konuşmasını bir akademisyenden ziyade, bir siyasetçi gibi yaptı. Milletvekili namzetliğinin bir propagandası gibiydi.
Ama konuyla ilgili de birkaç cümle ettiğini teslim etmem gerekir.
Konuşmasından, suni sınırların Kalkmasından, Kürtlerin birliğinden ve Kürdistan’ın Bağımsızlığından bahsetti. Sykes-Picot Anlaşmasının Kürtler için var olan olumsuzluklarına ve tehlikelerine işaret etti.
Ben de sorularımı bir siyasetçiye sorar gibi soracağımı ifade ederek sordum.
Kadri Yıldırım’ın bu konuşmasına bağlı olarak birinci sorum şuydu: “Sykes Picot, Lozan ve Kürtleri parçalayan, Kürtlerin tüm ulusal haklarının gaspına yol açan, Kürdistan’ı sömürgeleştiren antlaşmalara karşı olduğunuzu ifade ettiniz. Milletvekili olursanız. Bu antlaşmalara karşı açık mücadele edecek misiniz? Kürdistan’ın bağımsızlığından, Kürtlerin ve Kürdistan’ın birliğinden bahsettiniz. Milletvekili olursanız, Kürdistan’ın Birliği ve Bağımsızlığı için mi çalışacaksınız? Gerçi milletvekili olacağın parti, Kürtlerin ulus devletine karşıdır. Türkiye ile Kürtlerin entegrasyonunu savunuyor. Türkiyeci bir parti, bir Kürt partisi değil.. Buna rağmen nasıl bunları savunacaksınız? Ya da onlara rağmen bunları savunabilecek misiniz?”
Yine Kadri Yıldırım konuşmasında, “birileri İmralı ile Kandil’i, İmralı-Kandil ile Kürdistan Federe Bölgesini karşı karşıya getirmek ve düşman etmek istiyorlar?” dedi.
Buna karşılık sordum: “Bu birileri kim? Ayrıca PKK, Şengal ve Kerkük’ü Kürdistan’dan kopararak sorun çıkarıyor. Bu ne anlama geliyor?”
Bu sorularıma karşı verilen cevap, günlük siyasetçilerin cevabı. Yani “cevap olmayan cevaplar” oldu.
Abbas Wali, Sykes Picot antlaşmasının niteliği, Kürdistan’ın Doğusundaki etkisi ve antlaşmanın nasıl ortadan kalkacağıyla ilgili açıklamalarda bulundu. Sınırlar ve eski statü ortadan kalksa bile, antlaşmanın ruhunun yaşayacağını ifade etti. Bu antlaşmanın son bulmasında Kürtlerin devlet olması rolü üzerinde durdu.
Ben de Abbas Wali’ye, “Kürdistan’ın Güneyinde bağımsız devletin kurulmasının antlaşmanın Ortadoğu ve Kürdistan’ın yarattığı bölünmüşlüğü ortadan kalkmasında ne etki yapar. Kürdistan’ın Kuzeyinde PKK Kürdistan Milli Devletine karşıdır. Bu antlaşma açısından ne anlama gelir? Bu strateji, antlaşmanın devamını istemek midir? PKK’nın bu tutumu Kürtlerin tutumu mu, yoksa devletler tarafından dikte ettirilen bir strateji mi?”
Abbas Walî, “Kürdistan’ın Güney’inin Devlet olmasının antlaşmanın ortadan kalkmasına olumlu etki yapacağı” cevabını verdi. Sorunun diğer bölümüne cevap vermedi.
Kemal Sido, Kürdistan’ın Batısındaki gelişmelerle ilgili konuştu. IŞİD’in kimler tarafından kurulduğunu, neyi amaçladığını, hedefinin kimler olduğu konusu ele aldı. Hangi devletlerin IŞİD’e destek olduklarını ve hangi amaçlar için destek olduklarını açıkladı. Türkiye’nin de IŞİD’e destek olduğunu ifade etti.
Kemal Sido’ya, “Türk Devleti IŞİD’e destek olduğu halde. Pêşmergenin Kobani’ye geçmesine neden izin verdi” sorusunu sordum. O da uluslararası baskı ve ABD’nin baskısı sonucunda izin verdiğini ifade etti.
İkinci sorum: “İran İslam Cumhuriyeti, 1979’dan sonra bir İslam İmparatorluğu amacına sahipti. Bunun için çalıştı. Bu amacından vazgeçip vazgeçmediği daha net değil. IŞİD’ın İslam Devleti ile İran’ın İslam İmparatorluğu arasındaki bağ, ilişki nedir? İranlılar Şii Müslümanlar, IŞİD Suni Müslümanlar.”
Kemal Sido, “IŞİD, varlığı itibariyle Şii İktidarına karşı da bir alternatif olmasına rağmen, İran’ın stratejik amaçları için IŞİD’i kullandığı da bir gerçek” dedi.
Üçüncü sorum: “Basında açıklandı ki PYD El Nusra Anlaşmışlar. Efrin’de şeriat uygulayacaklar? Gerçek durum ne” oldu.
Kemal Sido’nun cevabı, “ben Efrin’de Şeriat Düzenini görmedim. Efrin’de Arapların sayısı çoğalmış. O gelen Araplar da Kürtlerin değerlerine sempati duymaya başlamış durumdalar” oldu.
Ama zaman darlığından dolayı sormadığım soru: “PYD’nin diğer siyasi partilerin siyasi ve örgütsel çalışmalarına izin vermediği, siyasileri tutukladığı, insanları öldürdüğü ve işkence ettiği iddiası var. Siz bu iddialara ne diyorsunuz” sorusuydu.
Bu çok önemli bir eksiklikti.
Bahtiyar Ali ve Faysal Dağlı antlaşmanın niteliği, Ortadoğu’ya etkisi ve özellikle de Kürtlere ve Kürdistan’a etkisi üzerinde durdular.
Bextiyar Ali’ye bir soru sormadım. Faysal Dağlı’ya Bas Haber’in tarihi arka planıyla ilgili açıklamaları konusunda soru sordum. Dağlı’nın cevabını daha önceki bölümlerde ifade ettim.
*****
Türkçe panelin konuşmacıları: Mesut Yeğen, Ferhat Kentel, Bilal Sambur, Mithat Sancar. Moderatör Hamiyet Çelebi’ydi.
Panelistler, Sykes Picot Antlaşmasının kimler tarafından yapıldığını, ne amaçla yapıldığını, antlaşmanın Ortadoğu ve Kürdistan’ın statüsünün tayininde ve şekillenmesindeki rolü üzerine görüşlerini belirtmekle kalmadılar. Sykes Picot Antlaşmasının hangi hallerde fiziki, amaç, ruh, fikir olarak ortadan kalkacağını da ifade ettiler.
Her üç panelist genel olarak “ulus devlete” ve özel olarak da “Kürt ulus devletine” karşı olduklarını ifade ettiler. Bu tezlerini, gerekçelendirmeye çalıştılar.
Bu konuda kendilerine benim ve birçok katılımcı tarafından eleştiriler yapıldığı gibi, sorular da soruldu.
Ben, “ulus devlet kötüyse ve demokrat değilse, son bulan bir varlık ve yapı ise. Devletler dönemi de genel olarak son buldu diyebilir miyiz? Ulus devlet dışından, başka demokratik devletler yok mu? Ulus devletleri yaşıyor. Bir ulusun egemenliği ve hegemonyasına dayanıyor. Federal Devletler de, ulus devleti midir? Yoksa Ulus üstü devletler mi? Kürdistan Bağımsız Devleti, Sadece Kürtlerin değil görünen o ki şimdiki uygulamalarıyla her etnik grubun da devleti olacak? Buna ne diyorsunuz? Ayrıca Kürdistan Güneyinde Konfederal Devlet projesi ve önermesi de bütün ulusların, etnik grupların devleti anlamına gelmez mi? Kürtlerin devler kurmasına mutlak anlamda karşı mısınız?” diyerek üç paneliste soru sordum.
Her üç konuşmacı da, “Kürtlerin devlet olmaları, devletlerini kurmaları haklarıdır. Biz bu hakka karşı değiliz. Ama ulusa devletlere karşıyız. Özellikle de Kürdistan’ın Kuzeyinin devlet olmasına karşıyız. Kürtlerin Türklerle yeni ortak bir hayat kurmaları olanaklıdır” görüşlerini ifade ettiler.
Benim ve diğer katılımcıların diğer birçok soruları cevapsız kaldı.
Amed, 2 Mart 2015