Uzun zamandır bir sorun olan aniz yakma meselesi, Diyarbakır-Mardin arasında kalan bölgede çıkan yangın sonucu çok sayıda insanın hayatını kaybetmesi, yüzlerce hayvanın telef olması ve binlerce dönüm arazinin yanması üzerine tekrar gündeme geldi.
Anız yakmak söz konusu olduğunda herkes, dile pelesenk olmuş şu cümleyi kurar:
Efendim anız yakmak doğru değildir, anız yakılması tarladaki çok sayıda canlıyı öldürdüğü gibi toprağı besleyen organik maddelerin yok olmasına neden olur; bitki beslemesini teşvik eden azot ve karbon miktarını azaltır. Bu da toprağın verimini düşürür.
Ancak şu ana kadar, “Çiftçi neden anız yakıyor?” sorusunu cevaplayacak işin ehli birinden kayda değer bir şey duyulmadı.
Anız yakılması ile ilgili hakim görüş, “çiftçinin bunu bilinçsizliğinden yaptığı” yönünde.
Halbuki çiftçi en az uzmanlar kadar anız yakmanın ne kadar zararlı olduğunun farkında.
Çiftçi anız yakmanın bilincinde değilse bile, bir çok canlının ölmesine sebep olduğu için günah olduğunu düşünür.
Onun için anız yakmak bir bilinçsizlik meselesi değildir, aslında bir çaresizliğin sonucu.
Mesele şu: Tarlayı ekebilmek için tarlada biçim sonrası arta kalan buğday sapının olmaması gerekir.
Buğday sapı bir yandan (örneğin kültivatör ya da goble ile sürüm yapılması durumunda) tarlanın sürümünü zorlaştırır; diğer yandan mibzer ile ekim esnasında toprağa karışan sap -özellikle tarla nemli ise- mibzerin disklerine dolanarak ekime mani olur.
Sapın tarlada kalmasının doğurduğu bir diğer sorun da örneğin buğday sonrası ikinci ürün olan mısır ekiminde buğday sapı, su tuttuğu için mısırı sarartıp zayıf bıraktırmakta, ürünün verimini düşürmekte.
Sadece derin sürüm yapıldığı takdirde sap, ekime engel olmamakta.
Ancak çiftçi de derin sürümden kaçınmakta. Derin sürümden kaçınılmasının iki nedeni var:
Birincisi, sürümün maliyetini iki-üç katına çıkarıyor olması.
İkincisi de özellikle, buğday hasadı sonrası mısır ekimi döneminde toprak çok sert olduğu için pulluk gibi bir alet ile derin sürüm yapıldığında toprağın dağılmaması ve bu şekilde ekim yapmanın zorluğu.
Dolayısıyla tarladaki buğday sapı temizlenmediği takdirde ekim yapmak neredeyse imkansız hale geliyor.
Onun için çözüm, yetkililerin anız yakmayı yasakladık açıklaması değildir, buğday sapının tarladaki sorununa çare bulmaktır.
Anız yakmak 2872 sayılı Çevre Kanunu’na dayanarak yasaklanmış durumda.
Ancak bu yasağı uygulamak şu ana kadar pek mümkün olmadı, bu tedbirlerle bundan sonra da mümkün olmayacak.
Çiftçi, gece tarlanın bir köşesinden anızı ateşe verip kolluk kuvvetleri geldiğinde de kendisinin yaktığını inkar ederek, kolay bir şekilde, anız yakma sorununun üstesinden gelmekte.
Hukuk somut delile bakar. Anız yaktığı somut delil ile ispatlanmadığı için tarla sahibine ceza yazılamamakta.
Bundan dolayı, valilik genelgeleri ile her hasat döneminde anız yakma yasağının hatırlatılıyor olması sadece usulden bir şey, bu yasağın hiç bir caydırıcılığı yok.
Aslında yetkililerin bu yasağı hatırlatmakla yetinmesi, bu sorun ile ilgili kafalarında bir çözümün olmadığının işareti.
Bu haliyle, değil bir yasa bununla ilgili on yasa da çıksa hiç bir caydırıcılığı olmayacak.
Merak ediyorum 1993’ten beri yasak olan anız yakma eyleminden dolayı şu ana kadar kaç kişi cezalandırıldı?
Anız yakmayı özendirmiyoruz tabi ki ama Collingwood’un güzel bir sözü var;
Eğer bir kimse bir şeyi yapamıyorsa, onu yapıp yapmaması gerektiği sorusu sorulmaz.
Aynı şekilde ekime engel olan tarladaki buğday sapına bir çözüm bulunmadığı müddetçe “anız yakmak zararlıdır” tespiti de abes ile iştigalden başka bir şey olmayacak; ne de olsa çiftçi anızı yakmaya devam edecek.
Peki anız yakmanın önüne geçmenin yolu nedir?
Anız yakmanın önüne geçmek için başka öneriler de olabilir ancak ilk etapta şu iki yöntem akla geliyor:
Birincisi, sapı tarlanın içinde parçalayarak saman haline getirip tarlaya dağıtmak. Ancak bu teknik, biçme maliyetini arttırdığı için çiftçi bu tekniğin maliyetine katlanmak istemiyor.
Devlet, örneğin bu biçme tekniğini yasal zorunluluk haline getirebilir. Örneğin caydırıcı olması açısından bu teknik ile biçim yapmayan hem biçerdöverciye hem de ekin sahibine ceza yazılabilir.
İkincisi de tarladaki sapı bir değere dönüştürmek. Aslında en makul yol budur. Örneğin buğday sapı doğal pipet yapımında kullanılmakta. Bu sektör daha da geliştirilebilir.
Daha da önemlisi, yapılmış bilimsel çalışmalar buğday sapının kağıt sanayinde kullanılabildiğini gösteeriyor.
Bu sektöre yoğunlaşılabilir. Bu durumda şu an için pek de bir işe yaramayan buğday sapı hem çiftçiye ekonomik bir kazanç sağlamış olacak hem ülke ekonomisine katkı sunmuş olacak hem de gerçekten toprağa zarar veren anız yakma sorununun üstesinden gelinmiş olacaktır.
Ayrıca, dünyanın büyük buğday üreticileri olan Çin, Rusya, ABD ve Ukranya gibi ülkeler anız yakma meselesini nasıl çözmüşler?
Bu ülkelerdeki uygulamalardan da yararlanılabilir.
Aksi takdirde, her sene haziran ayının başında adet haline getirilmiş anız yakmanın yasak olduğunu hatırlatan genelgelerin mülki idarenin yasal sorumluluğunu yerine getirmesine yardımcı olma dışında herhangi bir işlevi olmayacak.
IT