Habertürk’e konuşan Fransız sosyolog Alaine Touraine (d. 1925) İŞİD krizi sonunda Büyük Kürdistan’ın oluşacağına, inanmadığını belirtti.
Prof. Alaine Touraine’in Kürdler hakkındaki düşüncesi şöyle: “İŞİD krizi sonunda, Büyük Kürdistan’ın oluşacağına inanmıyorum. Çünkü Türkiye’de Kürtlerin belirleyici bir ağrırlığı var. Suriye’deki Kürtler de Türkiye’deki Kürtleri takip ediyor. İran Kürtleri tamamen İran’ın kontrolünde. Ulus olma kapasitelerini kestirmek zordur. Bağımsızlık ve güçlü bir Kürt hareketi yok orada. Ayrıca, Kürtlerin birliği konusunda çok şey ummamak lazım. Kürtler ayrı ayrı kabilelerdir.
Alaine Touraine, Türkiye’nin Büyük Kürdistan’dan korktuğunu da dile getiriyor. (www.nerinaazad.com 18.8. 2015)
Büyük Kürdistan’dan söz eden Alaine Touraine’nin, Güney Kürdistan’dan (Irak’ın kuzeyi) söz etmemesi dikkat çekmektedir.
Büyük Kürdistan’dan söz etmek, Kürdistan’ın, bölünmüş, parçalanmış, paylaşılmış olduğunu çağrıştırıyor. Ama, Prof. Alaine Touraine buna ilişkin bir şey söylemiyor.
“Kürtlerin birliği konusunda çok şey ummamak gerekir” diyor, fakat, Kürdlerin, Kürdistan’ın, bölünmesinden, parçalanmasından, paylaşılmasından söz etmiyor. Halbuki, bugün, Kürd/Kürdistan sorununun temel noktası budur.
Kürd/Kürdistan sorunun nedir? Kürd/Kürdistan sorunu, 1920’lerde, Milletler Cemiyeti döneminde,, Kürdlerin/Kürdistan’ın bölünmesi, parçalanması, paylaşılması ve Kürdlerin bağımsız devlet kurma haklarının gasbedilmesidir.
Ama, Prof. Alaine Touraine bu konulara hiç değinmemektedir. Prof. Alaine Touraine Türk üniversitesi gibi, Türk profesörleri gibi konuşmaktadır.
Kürdlerin, Kürdistan’ın, bölünmesinde, parçalanmasında ve paylaşılmasında, dönemin önde gelen, iki emperyal gücü, Büyük Britanya’nın ve Fransa’nın, ve Yakındoğu’nun, Ortadoğu’nun, iki köklü devletinin, yani Türk, Arap ve Fars yönetimlerinin rolü şüphesiz çok büyüktür. Kürdlerin zaafları da elbette dikkatlerden uzak değildir.
Bu sürecin, Ulusların Kendi Geleceklerini Tayin Hakkı’nın en çok konuşulduğu bir dönemde gerçekleştiği de açıktır.
Son 10-15 yıl öncesine kadar, Türk profesörlerinin çok büyük bir kısmı, özellikle, tarih, sosyoloji, siyaset bilimleri, antropoloji, ekonomi gibi alanlarda, Türkoloji gibi alanlarda çalışan profesörlerin büyük bir kısmı, Kürdlerin varlığını inkar ederlerdi. Kürdçe’nin, Türkçe’den, Arapça’dan, Farsça’dan ayrı bir dil olduğunu reddederlerdi. Kürdlerin, 11. Yüzyıldan itibaren, Ortaasya’dan göç eden Oğuzların bir boyu olduğunu, Kürdçe’nin, Türk dilinin ilkel bir ağzı olduğunun söylerlerdi. Bu konularda, Türk profesörleri, ordu, polis, istihbarat kurumlarının görüşleri doğrultusunda düşünürlerdi.
Türk üniversitesi, Kürd/Kürdistan sorunu konusunda, kurumsal olarak, ordu, polis, jandarma gibi kamu yöneticiler gibi, istihbarat kurumları gibi, yargı kurumları gibi düşünmekte ve tavır sergilemektedir. Prof. Alaine Touuraine’nin, Kürdlerle ilgili düşünceleri, bu profesörlerin düşüncelerine, düşünce yapılarına benzemektedir. Bu, resmi ideolojiye uygun bir düşüncedir. Bu, Türklerin, Türk devletinin hassasiyetini dikkate alan, koruyan bir düşüncedir. Resmi ideolojinin herhangi bir ideoloji olmadığını, devletin idari ve siyasi yaptırımlarıyle korunan ve kollanan bir ideoloji olduğunu vurgulamak gerekir. Resmi ideolojiyi benimsemediğiniz, eleştirdiğiniz zaman, devletin, idari ve siyasi yaptırımlarıyle karşılaşmanız büyük bir olasılıktır. Türkiye’de, düşün hayatını, bilimi, sanatı, basını, yargı süreçlerini, resmi ideolojinin denetlediğini de belirtmek gerekir.
Türk üniversitesinde, Kürd/Kürdistan sorunları konusunda, bilim yöntemine göre, bilim ahlakına göre düşünen profesörler, şüphesiz vardır, fakat onların sayıları çok azdır. 200’e yakın üniversite içinde, gerçek anlamda, üniversite gibi duran birkaç üniversitenin olduğu da söylenebilir.
Resmi ideolojinin, bilimin kavramlarıyle eleştirisi ve bu eleştirinin ısrarla yapılması sürecinde, gerilla mücadelesinin getirdiği fiili haklar sürecinde, batılı insan hakları örgütlerinin, yazar ve basın örgütlerinin, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü konularında, Türkiye’yi ısrarla eleştirmeleri sürecinde, devlet, Kürd, Kürdistan, Kürdçe konularındaki bu inkarcı tutumunu artık sürdüremiyor. Bazı küçük adımlar attığı da söylenebilir.
Kürdlerin, Kürdçe’nin varlığı fiili olarak kabul edilmiş durumdadır. Bu değişim doğrultusunda, bazı profesörlerin, düşüncelerinde ve tutumlarında değişiklikler olduğu da söylenebilir. Ama bu değişiklikler, çoğu zaman Kürd haklarını ve özgürlüklerini kapsamamaktadır. Prof. Alaine Touraine’nin görüşleri de bu görüşlerden farklı değildir.
Kürdleri, Türklerin, Arapların, Farsların, Türk, Arap ve Fars devletlerinin hassasiyetleriyle, bu hassasiyetleri dikkate alarak, koruyarak eleştirmek etik değildir, bilim ahlakına zıt bir tutumdur. Kürdler, esas olarak şu açıdan eleştirilmelidir Dünyada, Birleşmiş Miletler Teşkilatı’ında, Avrupa Birliği’nde, Avrupa Konseyi’nde, İslam Konferansı’nda, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nda vs. nüfusları binlerle ifade edilen devletler bile varken, sen, neden, Yakındoğu’da, Ortadoğu’ da 50 milyonu aşkın nüfusunla bir kimlik, bir statü, bir devlet sahibi olamadın?
Kendi kendini yönetmek, kendi geleceğini tayin hakkına sahip olmak, dünya uluslar ailesinin eşit bir ferdi olmaya çalışmak elbette önemlidir.
Kürdler, Yakındoğu’da, Ortadoğu’da 50 milyonu aşkın nüfuslarıyle, değil, dünya uluslar ailesinin eşit bir üyesi olmak, bu ailenin bir üyesi bile değildir. Bu konuların düşünülmesi, bu konularla ilgili olarak yoğun bir bilincin gelişmesi önemli olmalıdır.
13.09.2015
http://www.rizgari.com/modules.php?name=Rizgari_Niviskar&cmd=read&id=2908