Hemen belirtmeliyiz ki, HTŞ ile PYD’nin yaptığı anlaşmayı Kürd ulusal-demokratik siyaseti perspektifinde analiz edeceğiz. Bu anlaşma, gerek Kürdistan, gerekse Türkiye ve dünya kamuoyunda, SDG ile HTŞ’nin anlaşması olarak tanımlanır. Oysa bu anlaşma SDG ile HTŞ’nin değil, PYD ile HTŞ’nin anlaşması olup, Abdullah Öcalan’ın mektubuyla uygunluk içindedir.
Çünkü PYD’nin iradesi; Rojava (Güneybatı Kürdistan) özerk yönetimi ve SDG’nin çekirdek ve asıl askeri gücü olan YPG’nin siyasi ve hukuki kaynağıdır. PYD’nin siyasi ve hukuki kaynağı ise Abdullah Öcalan’ın iradesidir. Şöyle ki; PKK, PYD, PJAK ve PÇDK siyasi partileri KCK’nin şemsiyesi altındadırlar. KCK (Koma Civakên Kürdistan) Sözleşmesi’nin 11. maddesi Abdullah Öcalan’ının statüsünü şöyle açıklar: “Koma Civakên Kurdistan kurucusu ve Önderi, Abdullah Öcalan’dır. Ekolojiye ve cinsiyet özgürlüğüne dayalı demokrasinin felsefi, teorik ve stratejik kuramcısıdır. Her alanda bütün halkı temsil eden önderlik kurumudur. Kürdistan halkının özgür ve demokratik yaşamına ilişkin temel politikaları gözetir ve temel konulardaki en son karar merciidir.”[1] KCK ve şemsiyesi altındaki partilerin siyasal ve ideolojik amacı; Kürdleri ulusal-demokratik siyaseten uzaklaştırmak ve yerine ulusal-azınlık siyaseti ikame etmektir, yani Türkiyelileştirme, Iraklılaştırma, İranlılaştırma ve Suriyelileştirmedir. Başka bir deyişle, KCK ve şemsiyesi altındaki partilerin ulusal-azınlık siyasetleri, federe, otonomi gibi bir siyasi statüyü hedeflemezler. Bu anlaşmada bu açık olarak görülmektedir. O zaman sekiz maddeden oluşan anlaşmanın muhtevasına bakalım.
- Coğrafi bir bölge ya da siyasal bir toprak parçası olarak Kürdistan’ın adı yoktur.
- Kürdler bir millet olarak değil, siyasi içerikten yoksun belirsiz bir toplum olarak tanımlanmış ve kabul edilmiştir.
- Siyasi içerikten yoksun olarak kabul edilen Kürd toplumuna kolektif haklar tanımamıştır. Bu nedenle Kürdlere kendini federe veya otonomi gibi bir statüyle yönetmesi hakkı tanınmamıştır. Böylece tüm egemenlik yetkisinin Suriye Arap Cumhuriyeti’ne ait olduğu tescil ve ilan edilmiştir.
- PYD, bu anlaşma ile Rojava’nın, Kürdistan’ın bir parçası değil, Suriye Arap Cumhuriyeti ülkesinin Kuzeybatı bölgesi olduğunu ve Kürdlerin tüm egemenlik haklarından yoksun olarak Arap ulusunun himayesinde yaşayan bir toplum olarak kabul ve ilan etmiştir.
- Böylece PYD/YPG, Suriye Arap Cumhuriyeti’nin bir siyasi ve askeri öznesi olarak görevi; Kürdlerin ve diğer farklı kültürel kimliklerin egemenlik hakkını içeren statüye yönelik taleplerine karşı, Suriye Arap Cumhuriyeti’nin ülkesinin ve siyasi birliğinin koruyucusu ve kollayıcısı olacağını büyük bir istekle kabul etmiştir.
Zaten PYD yetkilileri bunu net olarak belirtmektedirler. PYD Başkanlık Konseyi Üyesi Salih Müslim: “Biz ayrı bir devlet peşinde değiliz. Suriye’de demokratik katılım çerçevesinde var olmak için bu adımı attık. Türkiye ve Suriye halkının parçası ve kardeş hukuku dâhilinde yaşamak istiyoruz. Suriye’de bir özerklik talebimiz yok. Siyasi hiçbir ön şart da sunmuyoruz. Eşit temelde adil bir yönetim istiyoruz.”[2] Salih Müslim’in söylemi, KCK’nin sözleşmesine uygunluk içindedir. KCK sözleşmesinin başlangıç bölümünde Kürdlerle ilgili şunu söylemektedir. “Bu Sözleşme ile birlikte Kürdistan halkının özgürlüğü de klasik ulusal kurtuluşçuluk ve isyancılıkta aranmamaktadır. Kürt halkını özgürleştirme stratejisi, esas olarak Kürt halkının demokratik toplum örgütlenmesi ve bunu komşu halklarla demokratik birlik ilişkisi içinde yürütmesi olarak ele alınmıştır. Kürt halkının özgürlüğünün güvencesi ne devlet ne de devletçiklerdir. Kürt halkının özgürlüğü ve Kürt sorununun demokratik çözümü Kürdistan ve Ortadoğu’yu demokratikleştirmektir.” Aynı yerde ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı konusunda da şöyle der: “Bizim hedefimiz devlet değil, demokrasiyi kurmaktır. Ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı milliyetçi temelde devlet kurmak değil, siyasi sınırları sorun yapmadan ve sınırları esas almadan kendi demokrasilerini kurma hakkıdır.”
Oysa KCK’nin kuruluşuna kadar PKK’nin siyasi ve ideolojik hedefi, Kürd ulusal-demokratik siyasetini, Kürd ulusal-azınlık siyasetine indirgemekti. Günümüzde ise, KCK ve şemsiyesi altında olan partilerin siyasi, ideolojik kurgularının amacı, Kürd ulusunun Kürdistan coğrafyası üzerinde egemenlik hakkından tamamen vazgeçmesi ve siyaset alanı dışında, bir siyasi niteliği olmayan ve belirsiz bir “demokrasilerini kurma hakkı” ile yetinmektir.
KCK ve şemsiyesi altındaki partilerin sözleşmeleri, Kürdlerin değil ulus-devlet statüsüne, federe ya da otonomi gibi bir statüye dahi sahip olmasına karşı olduklarını açıklamaktadırlar ve sömürgeci devletlerin üniter devlet biçimini açık bir biçimde savunmaktadırlar. Kürdistan’ın dört parçasında da siyasi pratikleri siyasi sözleşmeleri ile uygunluk içindedir. Bu siyasi ve ideolojik tutumunda ısrarcı ve kararlıdırlar. Bu nedenledir ki, söz konusu siyasi yapıların hedefi, dört parçada baskı altında olan Kürd ulusun haklı mücadelelerini ulusal-demokratik siyaseten yani egemenlik hedefinden uzaklaştırmaya yöneliktir. Onun içindir ki başından beri Güney Kürdistan Federe Yönetimi’ne karşı olmakla yetinmemiş tasfiye etmeye yönelik faaliyetlerini sürdürmüş ve sürdürmektedir. Bu söylenen KCK ve şemsiyesi altındaki siyasi öznelerin gerçekliğidir. Bu açıklamadan sonra Kürdlerin sorununa bakalım.
Kürdlerin iki asıl sorunu vardır. Kürdistan coğrafyasında yaşayan Kürdlerin ulusal, Kürdistan coğrafyasının dışında yaşayan Kürdlerin ulusal-azınlık sorunu vardır. Başka bir deyişle Kürdistan coğrafyasında yaşayan Kürdlerin egemenlik, Kürdistan coğrafyasının dışında yaşayan Kürdlerin kültürel-demokratik hakları sorunu vardır. Ulusal sorunun çözümü, ulusal-demokratik siyasetle, ulusal-azınlık sorunun çözümü ulusal-azınlık siyaseti ile çözülür.
Abdullah Öcalan’ın mektubu ve PYD ile HTŞ’nin anlaşması, en iyimser bakışla Kürdlerin kültürel-demokratik hakları sorununa çözüm olabilir. Söz konusu mektup ve anlaşma gibi girişimler Kürdlerin ulusal sorunun ortadan kaldıramaz. Kürdlerin ulusal sorunu, ancak Kürdlerin Kürdistan coğrafya üzerinde egemen olmasıyla ortadan kalkabilir.
İçinde yaşadığımız süreç, Kürd ulusun aktörlerini ve siyasi öznelerini bir yol ayrımına getirmiştir. O da ulusal-azınlık siyasetin ile ulusal-demokratik siyasetin ayrışmasıdır. PYD ile HTŞ’nin anlaşmasının muhtevasını savunanlar, niyetlerinden bağımsız olarak ulusal-azınlık siyasetinin destekçileridir. Üstelik bu desteklemeler, Kürd ulusunun ulusal siyasal bilincin zayıflamasına ve yanılmasına neden olmaktadır. Elbette PYD, HTŞ ile anlaşabilir ve bu yönde salahiyetini kullanabilir. Ancak yukarıda maddeler halinde belirtiğimiz gibi bu anlaşma Kürd ulusuna ulusal-azınlık haklarını bile reva görmemektedir. Onun içindir ki, herhangi bir anlaşmanın konusu Kürd ulusunun siyasal, demokratik haklarıyla ilgili ise, Kürd ulusun aktörlerin ve siyasi öznelerin de görüşlerini ve eleştirilerini ortaya koyma hakları vardır. Üstelik böyle bir tutum ne kadar etkin ve yaygın olursa, anlaşma masasındaki Kürd siyasi öznesinin elini güçlendirir.
Rojava Kürdistanı Kürdleri, baskı altında olan bir ulustur. Baskı altında olan ulusların temel sorunu egemenlik yetkisini ele geçirmektir. Baskı altında olan ulusların egemenlik sorunun iki çözümü vardır. Biri bağımsız ulus-devlet, diğeri de federal konsensüs demokrasisidir. Çünkü baskı altında olan ulusların egemenlik sorununun çözümüne odaklanan politikaların üretilmesini ve uygulanmasını sağlayabilen yönetim biçimi federal konsensüs demokrasisidir. Kürd ulusal siyasi akımları, Kürdistan parçaları için federe bir yönetimi savunacaklarsa, bu federal konsensüs demokrasisi olmalıdır. Günümüzde İsviçre, Belçika ve Bosna-Hersek devletleri federal konsensüs demokrasi ile yönetilmektedirler. Bosna-Hersek devleti, Yugoslavya’nın dağılması ve kanlı bir iç savaş yaşadıktan sonra ABD’nin müdahalesiyle 1995 yılında kuruldu. Irak Devleti de kuruluşundan beri iç savaşları ve soykırımları yaşamıştır. 2003 yılında ABD-Irak savaşın ardında BAAS yönetimindeki Irak devletinin yıkılması sonucunda 2005 yılında Irak federal devleti kuruldu. Bugün Güney Kürdistan federe yönetimi bir nevi siyasi ve hukuki bakımdan daha çok yetkilendirilmiş bir yerinden yönetimdir. Bosna-Hersek federal devletinin tecrübesine rağmen Kürdistan federe birimi ile Bosna-Hersek federe birimleri arasındaki nitelik farkının nedeni, birinin siyasi özneleri ulusal siyasete, diğerinin siyasi özneleri ulusal-azınlık siyasete sahip olmalarından kaynaklanmaktadır.
Hem Bosna-Hersek hem de Irak Federal Devletinin etkin kurucu öznesi ABD’dir. Bugün de oluşacak yeni Suriye devletinin etkin kurucu öznesi ABD’dir. Güneybatı Kürdistanlılar, Bosna-Hersek ve Irak Federal Devletin kuruluş sürecinin tecrübesinden hareket etme inisiyatifini gösterebilmelidir. Böyle bir inisiyatif gösterebilmeleri için Güneybatı Kürdistanlı aktörlerin ve siyasi öznelerin federal konsensüs hedefinde ittifaklarını oluşturmaları gerekir. Evet, böyle bir inisiyatife, diğer parçalardaki Kürd ulusun aktörlerinin ve siyasi öznelerinin her türlü destek vereceği şüphesizdir.
Sonuç olarak içinden geçtiğimiz süreçte, Kürd ulusal hareketinin acil ihtiyacı, ulusal-demokratik siyaset ile ulusal-azınlık siyasetin siyasal, ideolojik ve örgütsel bakımından ayrım çizgilerinin çekilmesi ve ulusal-demokratik siyaset üzerinde örgütlenmeleridir. Kürd ulusunun akıbeti, Kürd aktörlerin ve siyasi öznelerin bunu başarıp başaramamasına kalmıştır.
Newroza we pîroz be!
Newroza şima pîroz bo!
14. 3. 2025/Diyarbekir