İsmail BEŞİKÇİ
Kürdlerin ve Kürdçe’nin inkarı ve bu sürecin bir asra yakın bir zamandır sürmesi, Kürdlere ait her türlü kültürel ve edebi ürünlerin gasbedilerek Türklere kaydedilmesi Kürd toplumsal ve kültürel yapısında çok büyük olumsuzluklar yaratmıştır. İnkar sürecinin imha süreciyle paralel bir şekilde yürütüldüğü bilinmektedir. Bu red, İnkar, imha süreci, Kürdlerin, Kürdçe’nin kurumlaşmasını geciktirmiştir.
Bu red, inkar, imha süreci, dünyada eşi görülmemiş bir süreçtir. Dikkat edelim, ‘dünyada eşi az görülmüş bir süreçtir’ demiyorum, dünyada böyle bir süreç görülmemiştir, demeye çalışıyorum. Biz, Afrika’da, Asya’da, Ortadoğu’da ulusal kurtuluş mücadelelerinin nasıl geliştiğini yakından biliyoruz. Bu bakımda, red, inkar, imha süreci nin, Kürdlerin toplumsal yapısında, kültürel yapısında yarattığı çapraşıklıklar dikkatle incelenmelidir.
Son yıllarda Kürdler arasında bu konularda önemli canlanmanın, dirilmenin yaşandığı gözlenmektedir. Fiili olarak bazı kazanımlar söz konusudur. Ama bu konuda şu da söylenebilir. ‘’Çok büyük çok ağır bedeller ödenmiştir. Bu ağır bedeller karşısında bu kazanımların çok az olduğu da söylenebilir.’’ Kişi olarak kazanımlara bakmanın daha doğru olduğu kanısındayım.
İbrahim Gürbüz’ün Vakfedimiş Bir Hayat çalışması bu bakımdan önemlidir. Bu çalışmada, İbrahim Gürbüz, Kürt toplumundaki, Kürd kültüründeki canlanmayı, dirilmeyi dile getirmektedir. Bu, Ülkemin Gölgesinde Bir Uzun Yol dizisinin ikinci cildidir. Bu cild de kendi içinde iki kitaptır.
Ülkemin Gölgesinde Bir Uzun Yol II, Vakfedilmiş Bir Hayat 1, 1990’lı Yıllar, Kürd Kültür, Sanat ve Bilim Kurumlaşması, İBV Yayınları, İstanbul, Kasım 2024. 648 s.
Ülkemin Gölgesinde Bir Uzun Yol II, Vakfedilmiş Bir Hayat 2, 2000’li Yıllar, Kürd Kültür, Sanat ve Bilim Kurumlaşması, İBV Yayınları, İstanbul, 2024. 464 s.
***
Bu değerli inceleme, yazar İbrahim Gürbüz’ün teşekkür yazısından sonra Avesta Yayınları Yönetmeni Abdullah Keskin’in ‘Vakfedilmiş Bir hayat’ kitabına isim bulunması konusunda yapılan görüşmeleri, tartışmaları dile getiren bir yazısı ile başlamaktadır. Bu yazı da ‘’Vakfedilmiş Bir Hayat’ başlılığını taşımaktadır. Abdullah Keskin, İbrahim Gürbüz’ün her zaman bu konularla ilgilendiğini, adeta, hayatının bu işe vakfettiğini,
özellikle cezaevindeyken Kürd kültürel kurumlaşması için neler yapılacağını düşündüğünü, cezaevinden sonra da düşündüklerinin yaşama geçirmeye çalıştığını anlatmaktadır. (s. 21-23)
Kemal Ongun, bu kitaba yazdığı önsözde, (s. 25-29) benzer konuları dile getirmektedir.
İbrahim Gürbüz, çalışmasının Giriş bölümünde, mevcut düzenin düşünce yapısını sorgulamak gerektiğini vurgulamaktadır. Bu konuda İranlı yazar Samed Behrengi’nin ‘Küçük Kara Balık’ hikayesini anlatmaktadır. Kürd kültürel kurumlaşmasının dile getirilmesinin gereği üzerinde durmaktadır. (s. 31-42)
İbrahim Gürbüz, çalışmasının ilk bölümünde, Kürdlerin geçmişinde bu konunun nasıl ele alındığını anlatmaktadır. Osmanlı döneminden, İttihat ve Terakki’den, Cumhuriyeti döneminden, Türkiyelileşme’nin dile getirilmesinden söz etmektedir. Türkiyelileşme ile ilgili olarak söyledikleri çok çarpıcıdır. Bu söylemin, yerleşik düşünceyi sarsıcı özelliği bir vardır. ‘’Nasıl ki Osmanlı döneminde, Osmanlılaşma adı altında Kürdler, Ermeniler, devşirilerek Türkleştirildiyse bugün de Kürdler, Türkiyelileştirme adı altında Türkleştirilmeye çalışılmaktadır. (s. 48) Bu konuda, PKK’nin 1978 yılında yayımladığı Manifesto’ya dikkat çekilmektedir. ‘’Türkiye Cumhuriyeti egemenliği altında Kürdçe eğitimi savunan anlayışlar reformist ve gericidir. Ancak Türk sömürgeciliğinin özelliklerini anlamayan hayalperestler bu tür planlar peşinde koşabilirler.’’ Burada açıkça, Kürdçe eğitim talep etmenin hayalperestlik ve gericilik olduğu söylenmektedir. (s. 48)
İbrahim Gürbüz bu bölümde, Kürd Azmi Kavi Cemiyeti, Kürd Teavun ve Terakki Cemiyeti, Kürd Maarif Cemiyeti, Kürd Talebe Hêvî Cemiyeti Kürd Tamîmî Maarif ve Neşriyat Cemiyeti, Kürd Kadınlar Teâlî Cemiyeti gibi öegürlenmelerden de söz etmektedir.
Bu bölümde Devrimci Doğu Kültür Ocakları’ndan (DDKO), Devrimci Demokratik Kültür Dernekleri’nden (DDKD), Devrimci Demokrat Kadınlar Derneği’nde de söz edilmektedir.
İbrahim Gürbüz, Vakfedilmiş Bir Hayat cildinin birinci kitabında Mezopotamya Kültür Merkezi’nin kuruluşundan ve çalışmalarından söz etmektedir.
Kitapta, Mezopotamya Kültür Merkezi’nin, Sanat Bölümü’nden, Kültür Bölümü’nden, Bilim Bölümü’nden, Aile Birliği ve Çocuk Bölümü’nden ayrı ayrı bahsedilmektedir.
Sanat Bölümü’nde, Müzik, Tiyatro, Resim, Sinema ayrı ayrı değerlendirilmektedir. İbrahim Gürbüz’ün Müzik Bölümü’nde değerli sanatçı Ayşe Şan ile ilgili olarak söyledikleri dikkat çekmektedir. Ayşe Şan gibi değerli sanatçıların yaşarken kıymetlerinin bilinmediği, yokluklar içinde vefat ettikleri, ölümlerinden sonra kıymetlerinin bilindiği vurgulanmaktadır. Bu insana acı veren bir belirlemedir. (s. 122-144)
Bu bölümde, Agirê Jiyan, Koma Çiya, Koma Amêd, Koma Gulên Xerzan, Koma Azad, Koma Rojhilat Koma Mezrabotan, Koma Gulên Mezrebotan ayrı ayrı değerlendirilmektedir.
Bu kitapta Rewşen Dergisi’ne de yer verilmektedir. İlk sayısı 1 Şubat 1992’de çıkarılan Rewşen 1990’lı yıllarda yaşamını sürdürmüştür. Bu arada Govend, Tîrêj gibi dergilerden de söz edilmektedir.
Vakfedilmiş Bir Hayat cildinin bu ilk kitabında İstanbul Kürd Enstitüsü, Kürd Kültür Vakfı, Şêx Said Vakfı, Mezopotamya Kültür Vakfı gibi kurumlar da ayrı ayrı incelenmektedir.
İbrahim Gürbüz bu kitapta, Kürdistan’ın Güneyi’ndeki Kurumlaşma
Girişimleri’nden de söz etmektedir. Bu çalışmada, Kürdistan’ın Güneyi’ne
gerçekleştirilen ziyaret ve bu çerçevede yapılan görüşmeler belgelerle
desteklenerek ele alınmaktadır. Bu seyahat kapsamında İbrahim Gürbüz, Feqi
Hüseyin Sağnıç ve Filiz Uğuz’dan oluşan Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM)
ve Kürt Enstitüsü heyetinin 1990’lı yıllarda Kürdistan’ın farklı parçaları arası
kültür birliğini oluşturma yolundaki öngörüleri ve çabaları incelenmektedir.
Özellikle bu amaç doğrultusunda dönemin Kültür bakanı Şerko Bekes’le yapılan
kültürel işbirliği protokolü ilgi çekicidir. Ayrıca, 1990’lı yıllarda, İstanbul’da
kurulan, kurulan, diğer kültür ve sanat kurumları da söz konusu edilmektedir. Bunlar arasında, Kürd Kav, Halk Kültürünü Araştırma ve Yaygınlaştırma Derneği, Med Kom, Arya Kültür ve Sanat Merkezi vardır. Kitapta, Bunları dışında ‘Kültürel Çalışmada Yol Arkadaşlarım’ başlıklı bir bölüm de dikkat çekmektedir.
***
Avesta Yayın Yönetmeni Abdullah Keskin’in ‘Vakfedilmiş Bir Hayat’ başlıklı yazısının, Vakfedilmiş Bir Hayat cildinin ikinci kitabının baş tarafına da konulduğu görülmektedir. Bu ikinci kitapta, daha sonra Elif Gün’ün, Bir Dil ve Bir Adam başlıklı yazısı yer almaktadır. (s. 15-21)
İbrahim Gürbüz bu ikinci kitapta, Yaşam Radyo’dan, İsmail Beşikci Vakfı’ndan söz etmektedir. Yaşam Radyo konusunda, Kürd, Ermeni ve Süryani iş insanlarının Yaşam Radyo’ya ilgisizlikleri dikkat çekici bir belirlemedir.
İsmail Beşikci Vakfı’nın kuruluşu ile ilgili bölümde yazar İbrahim Gürbüz, Memduh Selim Kütüphanesinin akıbetine de işaret emektedir. İnsana acı veren bir belirleme de budur.
İsmail Beşikci Vakfı’nın (İBV ) kuruluşu, Kürdoloji çalışmalarının geliştirilmesi ve
zenginleştirilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Vakfedilmiş Bir Hayat
kitap çalışmasının ikinci kitabında, İBV’nin kuruluş süreci detaylı bir şekilde ele
alınmaktadır.
İbrahim Gürbüz’ün, Kürdistan’ın Güneyi’nde yapılan konferansları dile getirmesi ilgiyle , dikkatle izlenen bölümler oluyor. Chomsky, Yaşar Kemal, Ahmet Güneştekin, Tahir Elçi ile yapılan görüşmeler ilgiyle okunuyor. Kürd kurumlaşması çalışmaları sırasında görüşülen siyasi şahsiyetleri dile getiren bölüm de böyle. Ayrıca, kendileriyle ilgili görüşme yapılan Kürd sanatçı, aydın ve yazarlar bölümü de böyle değerlendirilebilir.
Sonuç olarak, İbrahim Gürbüz’ün hem düşünsel hem de pratik çalışmalarıyla
somutlanan iki ciltlik Vakfedilmiş Bir Hayat- I/II kitabı, 1990’lı ve 2000’li yıllar
Kürd Kültür kurumlaşmasını çok sayıda belge ve bilgilerle kayıt altına almıştır.
Bu çalışma, Kürd tarih yazımına önemli ve değerli bir katkı sunmaktadır.
Vakfedilmiş Bir Hayat- I/II kitabı arşiv çalışmaları ve tarih bilinci açısından da
kayda değer bir üretimdir. Eğer bu çalışma yapılmamış olsaydı bu yıllardaki
kurulan kurumların tarihi yazılmamış olacaktı. Burada önemli ve sağlıklı olan bu
tarihçenin kurucu birinci el tarafından yazılmış olmasıdır.