Kurdlerin Tarihten Gelen Mirası Kurd Özgürlük Mücadelesini Yaşam Şekli Olarak Belirleyenler “İz Bırakanlar”

Şefik ÇOLAK

Miras devri olmasaydı insanlığın gelişmesi olmayacaktı. İnsanlığı geliştiren en büyük miras bilgi, onu oluşturan kısımlardan kültür ve yaşam değerleri öne çıkanlar arasındadır. Tarihsel mirasın oluşmasını sağlayan ve yeni nesillere aktaranlar halkların düşünce üreticileri, bilgeleri ve halkının özgürlüğünü öne alan çalışmalar yapmayı kendi yaşamının bir parçası yapan şahsiyetlerdir. Bu nedenle halklar (uluslar) bu şahsiyetleri kendi değerleri olarak görürler, onlardan feyz alırlar ve onların istemlerine ve hayallerine bağlı kalmaya çalışırlar.  Bunu başaran halklar miraslarının değerini yükselterek daha ileri bir seviyeye kendilerini yükseltirler. Başaramayanlar ise miraslarını kaybettikleri gibi yeni yarattıkları değerleri çocuklarına ve torunlarına aktaramazlar. Kendilerinden sonraki nesillerin yaşam koşulları üzerinde olumsuz ekti ederler.

Halklar, bugünü üzerinde önemli etkileri olan değerli şahsiyetlerin hayat hikâyelerine, yaşam anlayışlarına ve tavsiyelerine önem verirler ve onlardan yararlanmaya hep çalışırlar. Günümüz devletleri geçmişlerinde önemli görevler gören ve katkılar sağlayan kişileri yeni nesillere tanıtmaya özen gösterirler. Eğitim kurumlarında tarih ve bilim bilgisi olarak işlemeleri doğru ve yerinde bir davranıştır. Haklarında eksik bilgi var olabileceği olasılığını göz önüne alarak onlar hakkında araştırmalar yapmaya devam ediyorlar.

İki asırdır Kurdler bu konuda olumsuzluklar yaşıyorlar. Kurdistan’ı işgal eden devletlerin zorlaması ve kurgu tarih yazımlarının yarattığı etki ile olumsuzluklar yaşamaya devam ediyorlar. Eksiklikleri olmakla beraber son yıllarda Kurd yazarlar eksikliği gidermeye çalışıyorlar. Kısıtlı olanaklarına rağmen Kurdlerin ve Yakındoğu’nun kadim halklarının tarihlerini araştırıyorlar ve hızla yazıya döküyorlar. Önemli bir çalışmadır ve bizlere devri olmayan mirasımızın çocuklarımıza ve torunlarımıza aktarılmasını sağlayacaktır. Başta devşirmeler devleti olmak üzere sömürgeciler geçmişimizi yeterli ölçüde manipüle etmiş olup yaptıkları yapay ve kurgu değişikliklerle tarihimizdeki şahsiyetleri kendilerine mal etmeye çalışmışlar. Günümüzde yarattıkları algı sonucu önemli ölçüde kendileri açısından başarı sağlamış durumdalar. Köroğlu, Zaloğlu Rüstem (Rustem ê Zal), Kara Fatma (fato ê Reş) ve Sellahdin ê Eyyubi bunlara verilecek birkaç örneklerdendir.

Yazar Azad Sağnıç Tatvan ve Çevresinde son 150 yılda yaşamış olup Kurdlerin özgürlüğü ve daha iyi yaşam koşullarına sahip olması için çalışmalar yapan şahsiyetler hakkında “İz Bırakanlar” adında bir kitap yazmış ve yakın zamanda DOZ Yayınlarında yayınlanacaktır. Hazırlık aşamasından haberdardım ve sohbetlerimize bazen konu oluyordu. Yayına hazır kitabı istedim ve okudum. Bu şahsiyetlerinin kısa hayat hikâyeleri ve bunların çalışma koşulları ile olaylar karşısında ne düşündükleri ve nasıl tutum aldıkları yorumsuz olarak kitapta kısa bölümler şeklinde yer almaktadır. Hikâye okur gibi değil analiz etmeye çalışarak okunduğunda günümüzde de çok etkisi olan önemli bilgiler olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Dikkatimi çeken bazı konulara değinmeyi yararlı görüyorum. Bunlar;

  • Eğitimine önem veren ve yaygınlaştıran halklar mutlaka bunun olumlu etkilerini görürler. Kitapta konu edilen değerlerin hemen hemen hepsi geçmişte Kurd eğitim kurumları olarak görev yapmış medreselerde eğitim almış ve sonrasında buralarda eğitici olarak görev yapmaya çalışmışlar. Bunlar sürekli olarak kendi eğitimlerine önem verdikleri gibi ailelerinin ve ilişki kurabildikleri Kurd gençlerinin eğitim görmelerine de önem vermişler. Medreseler Kurdlerin özgürlük mücadelesini verenler üzerinde oldukça etkili olmuştur. Kurdlerin inkârı kuruluş esaslarının önemli ayaklarından biri olan Türkiye Cumhuriyeti’nin neden bu medreseleri kapattığını anlamak zor değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu kabul edildi. Bu kanunla, medreseler kaldırıldı ve Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki bütün okullar, Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. Aynı tarihte devlet dininin temsili ve gelişmesini sağlaması esas görevi olan Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu. Yeni eğitim kurumlarının en önemli görevi başta Kurdler olmak üzere diğer halkların asimilasyonunu sağlamak ve süreklileştirmektir. Bir taraftan planlı asimilasyon hedeflenirken Kurdlerin gerçek eğitim olanakları ortadan kaldırıldı. Bu yetmiyormuş gibi planlı bir şekilde bu eğitim kurumları gericiliğin parçası olarak halka anlatıldı. Öyle bir algı yaratıldı ki sanki bu medreseler günümüzün tarikatlarının Kuran kursuları ile aynıymış gösterildi. Devlet soluna inanan bazı Kurdler de buna inanma hatasının içine düştüler. Kurd Özgürlüğü mücadelesi için çalışmış bu kişilerin hayat hikâyelerini gördüğümüzde bize anlatılanların ne kadar yapay ve kötü amaçlı olduğunu görebiliyoruz.
  • Kitap bunların yaşam hikâyelerini anlatmış gibi görünse de gerçekte onların siyasi tutumlarını, yaşam biçimlerini, Kürdistan’ın ve Kurdlerin geleceğinin nasıl olmasını istediklerini görebilme şansına sahip oluyoruz. Bu yönü ile ileriki yıllarda Kurdistan’ın üniversitelerinde tez çalışması yapacak akademisyenler için kayda değer verilerin burada olduğunu görmek hoşuma gitti.
  • Hata yapmak insana mahsustur. Ne kadar iyi niyetli ve hassas olursak olalım yaptığımız yüzlerce doğrunun yanında mutlaka hata da yaparız. Yazar her biri Kurdlerin birer miras değeri olmuş bu şahsiyetleri yazarken bardağın dolu tarafına bakmaya ağırlık vermiş görünüyor. İyi de olmuş. Bu kişilerin herhangi birinin yaşamının sadece 3 yılı devşirmeler devletinin sahipleneceği birinin olmuş olsaydı mutlaka onu önemli bir kahraman ve kutsal kişi ilan ederdi. Tarih yazma memurları da her yıl onlar için yeni anlamlı ve kahramanlık öyküleri tespit etmiş gibi eklemeler yapma yoluna giderlerdi.
  • Konu edilen şahsiyetlerin tümüne yakını medrese eğitimi görmüş ve çağdaşlarının en eğitimli insanları olmuşlar. Dini eğitimin yanında bilimsel eğitimlerin de buralarda verildiğini görebiliyoruz. Gördükleri eğitim kendi kişisel bilgilenmelerini artırmanın yanında ulusal bilinç edinmelerine ve ulusal değerlere bağlı olmalarına zemin oluşturmuştur. Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile sadece Kurdlerin bu eğitim kurumları kapatılmamış, Kurdlerin bilinç kazanmalarının önüne geçilmeye da çalışılmış.
  • Vatana bağlılık yurtseverlik bilinci ile ilintilidir ve bundan sonra da halklar sömürgecilere karşı bu duygunun kaybedilmemesine dikkat etmelidir. Kitapta konu edilen şahsiyetler zora dayalı sürgünler yaşamışlar veya egemen devletlerin güvenlik kuvvetlerinden ve yargılarından dolayı kaçak duruma düşerek yaşadıkları yerlerden uzaklaşmak zorunda kalmışlar. Nereye giderlerse gitsinler hepsi buldukları ilk fırsatta zaman kaybetmeden vatanlarına dönmüşler. Ekonomik nedenler veya güvenlik güçlerinin baskıları sonucu göç etmek zorunda kalanların yaşadıkları vatan ve halkına olan özlemlerinin kendilerine verdiği ızdırap gelecekte unutulmamalıdır.
  • Kurdlerde, farklı aileler veya şahıslar arasında sorunların sulh ile çözülmesi için cemaat geleneği vardır. Mahkeme olarak da düşünülebilir. Kurdlerin özgürlük mücadelesinin değerleri olan bu kişiler bulundukları yerlerde kurulan bu cemaatlerin hep içinde veya öncüsü olmuşlar. Şeriat veya Şeri olarak kullandıkları tanımlamalar dinsel anlamda günümüzde özellikle Kemalistlerin veya devlet solunun kullandığı anlamdan çok daha farklıdır. Günümüzün çağdaş tanımlamasına uygun olarak adalet kastedilmektedir. Kararlar verirken sıklıkla “insani değerler” veya “insan hakları” kavramlarını kullanıyorlar. Bunları dinci gerici olarak tanıtmaya çalışanların ilerici gördükleri acaba o tarihlerde insan haklarından haberdar mıydılar? Bu suçlamalarda bulunanların yarattıkları kurgu tarih veya değerlerin arkasındaki gerçeği görmemizde yarar vardır.
  • İnsanların farklı düşünmesi kötü bir şey değil aksine bir zenginliktir. Her konuda aynı düşünen insanlardan oluşan topluluklar bence sadece felaketi yaşamaya adaydırlar. Farklı düşünenlere hoşgörü ile baktığımız ve dayanışma içinde bulunduğumuzda gelişir ve huzur içinde oluruz. Konumuz olan şahsiyetlerin birbirleri ile hep iyi ilişki içinde bulunduklarını ve bazı konularda farklı düşündükleri halde birbirlerine sevgi ile bağlı olduklarını görmek gelecek için bize ders olmalıdır. Kurdistan’ın her parçası bizimdir ve aynı ölçüde değerlidir. Gerçek yurtseverler zaten öyle düşünmek ve davranmak durumundalar. Başta Mele Mistefa Barzani olmak üzere Kurdistan coğrafyasında herkes ile iletişim içinde olmuşlar ve karşılıklı destekten ve diyalogdan kaçınmamışlar. Günümüzde farklı olması değerlerimizden ders almadığımız anlamına gelmektedir. Bu tutumu sürdürmeye çalışanlar kim olursa olsun farkında olmadan işgalcilerimize hizmet ettiklerini görmelidir.
  • Yurtseverler sadece vatanlarına ve insan haklarına bağlılıktan taviz vermemelidir. Liderlere ve parçası olduğumuz yapılara bağlılık ve sahiplenme kötü bir şey değildir. Liderlere veya partilere aşırı ve tartışmasız bağlılık bizim tutumumuz olmamalıdır. Lidere körü körüne bağlılık ve her söylediğini dincilerin Allah’ın ayeti gibi görmek davaya ve örgüte (partiye) bağlılık değil ancak müritlik olabilir. Bu davranış dindarların değil dincilerin ve faşistlerin işidir. 1927 Cumhuriyet Halk Fıkrası’nın (partisinin) ve Franco’nun Falanji partisinin tüzüklerine bakmak yeterlidir. Konumuz olan şahsiyetler olması gerektiği gibi davranmışlar, her zaman mantıklarını kullanmışlar ve gerek duyduklarında liderlerini de değiştirmeye çalışmışlar. Şam’da yapılan bir toplantıda Mam Celal (Celal Talabani) başka bir Kurd partisini ağır bir şekilde suçlarken değerli büyüğümüzün “Peki, şu anda biz neredeyiz. Ülkemizin bir parçasını topraklarına katarak sömüren Suriye’nin Başkenti Şam’dayız. Toplantı yaptığımız binayı Suriye’nin istihbarat örgütü olan El Muharabat bize bir şey olmasın diye koruyor. Bina Hafız Esad’a ait. Tüm bunlar için ne diyeceksiniz” sorusunu soracak şekilde inançlarına bağlılık gösterebilmekte ve gerek duyduğunda liderini bile sorgulayabilmektedir.
  • Ben dâhil hemen hemen hepimiz yakınlarımızı korumak için bildiklerimizi saklamaya özen gösterdik. Sevdiklerimize koruma kalkanı oluşturmaya çalıştık. Böyle tutum içinde olmak her zaman doğru değildir. Bu hatamızdan dönmeyi bilmekte yarar vardır. Kitapta da görüleceği gibi bazı şahsiyetlerin çocukları ve torunları bildiklerinin yazılmasını istememişler ve bilgi vermekten kaçınmışlar. Her bilgi yeni nesiller için mal-mülk gibi mirastır. Bu davranış ileride torunları mirastan mahrum bırakmaya neden olur.

Kurdistan coğrafyasının her yerinde tarihimize mal olmuş değerlerimizin başka yazarlar tarafından yazıya döküleceğine inanıyorum.

Atalarımızı mezarlarında bile mutlu edecek ÖZGÜR KURDİSTAN DİLEĞİ ile ….

Şefik Çolak

Endüstri Mühendisi

15/Ekim/2024

Geef een reactie

Je e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *