KÜRDİSTANDAN BAŞLAYAN SÖRGÜNLER İSTANBULDAN AFRİKA ÇÖLLERİNE

Bedixan ailesinden Kürt Beyi Abdürrezzak Bey’in oğlunun intikamını alan üç Kürt genci Göztepe’de Şehremini oğluyla beraber vurarak öldürüyorlar. Bu olay üzerine, Osmanlı Padişahı İkinci Abdülhamit’in, Kürtlere karşı uyguladığı çağ dışı politikasını yazıyorum.

Osmanlı Padişahı İkinci Abdülhamit, verdiği emir üzerine, derhal bütün Bedirxan aşiretinin erkeklerini, kadınlarını, beşikteki bebeğine kadar toplayacaksınız; yarın akşama kadar payitahtta bir tek Bedirxani kalmayacak ve hepsini dağıtacaksınız. İmparatorluğun en ücra köşelerine dağıtacaksınız. Bir daha ne seslerini ne isimlerini duyacağım. Şehremini’ni vuran o üç şakiyi de Beyazıt Meydanı’nda ibreti âlem için sallandıracaksınız.  Orada leşleri bir hafta asılı kalacak, emrini veriyor.

Kendi özel doktoru Reşit Paşa’ya diyor işte bu af edilmez. İsyana teşebbüs ederlerse onları da topraklarını da yakar, yeryüzünde bir tek Kürt kalmayıncaya kadar kırarım hepsini. Payitahtımda Şehremini’ne dokundurtmam, Şehremini’ni vuran yarın Padişah’a doğrultur silahını, buna göz yumamam diyor.  

Ünlü Kürt Beyi Mir Bedirxan’in soyundan gelen tam iki bin kişi, Şehrıemini, cinayetiyle alakaları olup olmadığına bakılmaksızın evlerinden toplatıldı, Gemilere doldurulup Afrika çöllerine sürgüne gönderildiler. Sürgüne gönderilen Bedirxanların çoğu perişan oldu.  Aileler dağıldı, karı kocasından, evlat babasından ayrı yaşamak zorunda bırakıldılar. Birçoğu bir daha kavuşamadı birbirine. Vatan hasreti için de, çöllerde, bedevi çadırlarında kaldılar. Bedirxan aile bireylerinden kaçmayı başarabilenler Avrupa’da güneş görmeyen pansiyon odaların da yaşamak zorunda kaldılar.

Bedevi çöllerinde kalanlar kendilerine bir yudum su verecek dosttan helalleşecek kimseyi bulamadan bu dünyadan öbür dünyaya geçerken yaşanan son anın dehşetini elini tutarak derdini azaltılacak bir sevgiliden yoksun geçip gittiler.(1)

İttihat ve Terakkiciler II. Abdülhamit’i devirmeye çalıştıkları dönemde Bulgaristan’da, Osmanlı Devletine karşı komitecilik hareketi başlamıştı. Bulgar komitecileri dağlarda, Osmanlı ordularıyla savaşıyorlardı. Bir defasında kırk tane Bulgar savaşçıları, Yüzbaşı Ragıp Bey komutasındaki askeri birlik tarafından çembere alındılar. Teslim olun çağrısına karşılık, Bulgar savaşçıları, Osmanlı askerlerine küfür ve kurşun yağdırıyorlardı. Sonuçta kurtuluş umutları tükenince Bulgar komiteciler birbirilerinin kafalarına kurşun sıkarak intihar ediyorlardı.(2)

İttihatçılar her akşam ayrı yerlerde yaptıkları toplantılarda yeni kararlar alıyorlardı. İkinci gün Ragıp Bey toplantıya gittiği zaman toplantıya katılanlara intihar olayını anlatıyor. O akşam toplantıya katılanlardan bazıları şunlardı: Yüzbaşı Enver, (Paşa) Yüzbaşı Hakkı Bey, Subaylar tarafından saygıyla karşılanan çok az sivilden biri olan Talat Bey (Paşa) Reşit Paşazade, Hüseyin Hikmet Bey, zekâsı ve hırsıyla tanınan sarışın ince sesli Mustafa Kemal olayı dinledikten sonra bir ara susuyorlar.(3)

Yeniden konuşmaya başladıkları zaman, Yüzbaşı Hakkı Bey diyor bizde Anadolu’da çeteler kurarak Bulgarlar gibi komiteciliğe başlayalım. Yüzbaşı Enver, Yüzbaşı Hakkı’nın önerisini destekliyor. Talat ve Hikmet Hüsnü,  Hakkı Beyin önerisine karşı çıktılar. Mustafa Kemal, hiç kimsenin düşünmediği bir öneri ortaya atıyor. Avusturya, Macaristan, Rusya ve İngiltere; bunlar hepsi Hıristiyan halkın yaşadığı toprakları Osmanlıdan koparmaya çalışıyorlar. Osmanlıyı bunlara kırdıracağımıza, biz Türklerin yaşadıkları bölgeleri, Anadolu’yu, Trakya’yı, Musul’u ve Kerkük’ü alalım gerisini bırakalım. Yüzbaşı Hakkı Bey, bağırarak sen İmparatorluğu bize mi parçalatacaksın, Mustafa Kemal, diye bağırıyor.(4)

Hüseyin Hikmet araya giriyor. Hürriyet istediğimize göre, Osmanlı hâkimiyeti altında yaşayan bütün milletlerin hürriyetlerini verelim der. Onlarla görüşerek ortak bir çözüm yolu bulalım diyor.   

Komiteci Bulgarların intiharından sonra, Yüzbaşı Enver, Yüzbaşı Niyazi ve Yüzbaşı Eyüp Sabri mahiyetindeki askerleri alıp dağlara çıkıyorlar.

 

İttihatçılar, Arnavut Şemsi Paşa’nın Makedonya’ya geleceği haberi alınca şaşkına dönüyorlar. Kısa bir süre sonra Şemsi Paşa yanına aldığı tüfekçi Arnavutlarla Makedonya’ya gelir. Şemsi Paşanın Makedonya’ya gelmesiyle olaylar İttihatçıların aleyhine ve Padişahın lehine dönüyor. İttihatçılar köşe bucak saklanarak halkın arasına karışıyorlar. Şemsi Paşa’ya karşı koyma cesaretini gösteremiyorlar.

Üçüncü Ordunun bütün birlikleri Padişahı destekliyorlardı. Şemsi Paşa tüfekçi Arnavutlarla beraber Manastır telgrafhanesine gider, Padişah II. Abdülhamit’e Makedonya kontrollerinin altında olduğunu bir telgrafla bildirir.(5) 

İttihatçılar dağınık durumda halkın arasına sinmişlerdi. Genç bir teğmen olan Atıf, Yüzbaşı Cevat ve arkadaşlarının oturdukları kahveye gider. Bana iki tane revolver tabanca verin gidip Şemsi Paşayı öldüreceğim der. Yüzbaşı Cevat üzerindeki nagant tabancasını, teğmen Atıf’a verir. Atıf telgrafhaneye gider ve tüfekçi Arnavutlar arasına karışır. Arkadan Şemsi Paşa’ya iki el ateş eder. Şemsi Paşa yere yıkıldığı gibi can verir. Genç teğmen kalabalığa karışarak kaçarken bacağından yaralanır ve kurtulur. Kısa bir süre sonra Padişah’a çekilen ikinci telgrafla Şemsi Paşa’nın ölüm haberi verilir. Şemsi Paşa’nın öldürülmesiyle durum İttihatçıların lehine döner.(6)

Şemsi Paşa’nın öldürülmesi olayından sonra, Padişah İkinci Abdülhamit İttihatçılara boyun eğmek zorunda kalır. İki gün sonra Padişah sadrazamını değiştirerek, Kürt Sait Paşa’ya sadrazamlık (Başbakanlık) görevini verir.

 Kürt Sait Paşa kabinesini kurar ve yaptığı ilk toplantıda Kanuni Esasiyi (anayasayı) yeniden kabul edip İkinci Meşrutiyetin ilanını teklif eder. Padişah, Sait Paşa’nın teklifini kabul eder ve 24 Temmuz 1908 günü İkinci Meşrutiyeti ilan eder.              

Kürt Sait Paşa, İkinci Abdülhamit döneminde dokuz defa Başbakanlık yapmış.

On dokuzuncu yüzyılın sonlarında ve yirminci yüz yılın başından itibaren, Balkan ülkelerinde siyasi yönü ağırlıklı olarak görülen komitecilik hızlı bir şekilde yayılıyordu. Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit, Balkan ülkelerindeki milletlerin, Osmanlı devletinden ayrılarak kendi kaderlerini, kendilerinin belirleyeceğini bildiği için Balkan ülkelerinden umudunu kesmişti. Bütün ağırlığını Kürdistan bölgesine verir. Kürtlere karşı uyguladığı politika her geçen gün daha da sertleşiyordu. II. Abdülhamit, İmparatorluk coğrafyası içinde olan Kürdistan’ı elden bırakmamak için Balkanlardan daha önemli görüyordu.       

Kürdistan bölgesinde Van ve Musul vilayetlerini “Hassas bölge” olarak ilan eder.

Balkanlarda siyasi yanı ağır basan “komitecilik” faaliyetleri sebebiyle karışıktı; Kürdistan bölgesi ise yoksulluğun beslediği “eşkıyalık” faaliyetlerinden dolayı ve Kürtler arasına sokulan nifak ulusal bilincin gelişmesini engellemişti. Zor yaşam koşullarına rağmen devletin baskısı Kürtlerin üzerinde eksilmemişti. II. Abdülhamit 1903 yılında eşkıyalık suçlamasıyla topluca yerlerinden sökülüp Selanik’e sürgün edilen Kürt kafilesinin hali, baskının ve zulmün açık bir belirtisiydi. Esir köleler gibi Selanik’te gemiden indirildikten sonra bileklerine vurulan zincirler açıldı. Serbest bırakılan Kürtler, menzile ulaşana kadar zincirlenmiş halde yolculuk yaptıkları bir gerçektir.   

Kürtler, kayıtsız şartsız kapılarını Osmanlıya açtıkları halde, Osmanlı Padişahları ayrı bir gözle Kürtlere bakıyorlardı. 

Saltanat dönemindeki Osmanlı Padişahlarının Kürtlere karşı uyguladığı politika, Cumhuriyet döneminde de devam etti. Cumhuriyet hükümetleri daha da ileri giderek baskı ve zulmün dozajını ilk yıllarından itibaren artırdılar. Cumhuriyet hükümetlerinin Kürtlere karşı uyguladığı politikanın tamamını yazsam birkaç kitap doldurur.          

Türkiye’yi yönetenler kendi düşüncelerinde ne kadar ısrar ederlerse etsinler. Dünyadaki değişim ve gelişmeler basmakalıp gibi şartlara bağlı kalmıyor. Değişim ve dönüşüm çok hızlı bir şekilde ilerleyerek devam ediyor. 

 

KAYNAK:

  1. 33. Dip not. Kılıç Yarası Gibi Ahmet Altan Alkım Yayınevi 52. Baskı 2006 sayfa: 223
  2. 34. Dipnot: Kılıç Yarası Gibi Ahmet Altan Alkım Yayınevi 52. Baskı İstanbul 2006 sayfa:306
  3. 35. Dip not: Kılıç Yarası Gibi Ahmet Altan Alkım Yayınevi 52. Baskı İstanbul 2006 Sayfa:307
  4. 36. Dip not: Kılıç Yarası Gibi Ahmet Altan Alkım Yayınevi 52. Baskı İstanbul 2006 Sayfa:-307-308
  5. Kılıç yarası gibi Ahmet Altan Alkım yayın evi 52. Baskı 2006 sayfa 344
  6. kılıç yarası gibi Ahmet Altan Alkım yayın evi 52. Baskı 2006 sayfa 345-346

 

 

 

  Şaban Aslan

Geef een reactie

Je e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *