Arap yorumcular, Türkiye ve Suriye arasında 13 yıldır süre giden vekâlet savaşları sone ererken, Ankara’nın Şam’a yönelik sıcak mesajlarının ve iki devlet arasında perde gerisindeki görüşmelerin Kürtler’in kazanımlarını yok etmede ortaklığa varmasından kaygılı.
on haftalarda görünüşte Erdoğan’dan Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a yönelik olarak gitgide artan sıcak mesajlara mukabil, Şam’ın nispeten soğuk tutumunun gerisinde hangi dinamikler, hangi hedefe doğru hareket halinde? Bu soruların gerek Şam gerekse Ankara’da kamuoylarından ve başta Kürtler olmak üzere paydaşlardan gizlenen yanıtlarını sorgulayan bir makale, merkezi Londra’daki Şark’ul Avsat dijital gazetesinin Türkçe sayfalarında yayımlandı. Gene Londra merkezli El Mecelle dergisinden alınarak Şark’ul Avsat Türkçe yayınında yayımlanan İbrahim Hamidi imzalı “Esed, Erdoğan ve bölgedeki yeni dönüşüm” başlıklı makaleyi, sonbahara doğru başta Kürtler olmak üzere Türkiye’deki toplumsal ve politik dinamikleri dolaysızca etkileyecek olası gelişmelerin bugüne izdüşümlerine ışık tutması beklentisiyle ve sınırlı bir redaksiyonla aktarıyoruz.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, son yıllarda Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Arap ülkeleri veya Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la ilişkilerini normalleştirmesini arzuladığını gizlemiyor.
Arap ülkeleriyle ilişkilerin normalleşmesi daha kolay oldu. Şam, geçtiğimiz yıl ortasında Arap Birliği’ne geri döndü ve Esad son iki Arap zirvesine katıldı.
Türkiye-Suriye normalleşmesi
önündeki açmazlar
Türkiye ile normalleşme meselesiyse birçok nedenden dolayı daha karmaşık. Belki de en önemli neden, Türk ordusunun doğrudan veya gruplar aracılığıyla Suriye’nin yaklaşık yüzde 10’unu -toplamda 185 bin kilometrekare- kontrol etmesi. Bu alan, Lübnan’ın iki katı büyüklüğünde. Ankara ayrıca 2012’den bu yana silahlı gruplara askeri ve istihbarat desteği sağlıyor ve yaklaşık 3,5 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor.
Putin daha önce Esad ve Erdoğan’ı istihbaratçılar, askeri ve siyasi yetkililer arasında toplantılar düzenlemeye ikna etmeyi başarmıştı. Nitekim eski MİT Başkanı (bugünkü Dışişleri Bakanı) Hakan Fidan ve Milli Güvenlik Dairesi Başkanı Tümgeneral (bugünkü Cumhurbaşkanlığı Ulusal Güvenlik Danışmanı) Ali Memluk 2020 başında Moskova’daki aleni toplantı ardından Şam ve Ankara’da karşılıklı -gizli- dostane görüşmelerde bulundular.
“Düğümler” çözüldü mü?
Esad, görüşme için Türkiye’nin çekilmesi önkoşulunu kaldırdı, Ankara da artık çekilmek için siyasi çözümü şart koşmuyor
Ne zaman Esad ile Erdoğan arasında bir görüşmeden bahsedilse, müzakereler tek bir sorunla karşılaşıyordu: Suriye Devlet Başkanı, Türk tarafının, kuvvetlerinin geri çekilme tarihini deklare eden veya geri çekilmeye ya da geri çekilmenin ne zaman başlayacağına dair net bir zaman çizelgesi ilan eden bir ön açıklama yapmasını talep ediyordu. Suriye tarafına göre “düğüm”, “işgalci bir ülkenin” başkanıyla görüşmekti.
Türk tarafının cevabı ise her zaman Ankara’nın 2254 sayılı karara bağlı kaldığı ve Suriye’nin kendi toprakları üzerindeki tam egemenliğine saygı gösterdiği, ancak çekilme meselesinin siyasi çözüm ve kuzey Suriye’nin Türkiye’nin ulusal güvenliğine tehdit oluşturmaması için güvenliğin sağlanmasıyla bağlantılı olduğu şeklinde oluyordu. Türk tarafı için “düğüm”, “gayri meşru” bir başkanla görüşmekti.
Rusya’nın çabaları
Bu iki düğüm karşısında Rusya’nın çabaları statükoyu koruma noktasında durdu. Yani Şam’ın İdlib’e gitmesini engelledi. Fırat’ın doğusunda Türkiye ile düzenlemelerde bulundu, ortak devriyeler düzenledi, kolaylıklar sağladı. Zaman zaman hava saldırıları düzenledi.
Şimdi yeni olan, bu geri çekilme veya siyasi çözüm “düğümlerinin” çözülmüş olması. Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani’nin öncülük ettiği ve Rusya Devlet Başkanı’nın Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentiyev’in kaptığı arabuluculuk sonunda, Suriye tarafı, görüşme için Türk ordusunun geri çekilmesi önkoşulunu kaldırdı. Ankara da artık geri çekilme için siyasi çözümü, muhalefetin katılımını, terörle mücadeleyi ve mültecilerin geri dönüşüne yönelik düzenlemeleri şart koşmaktan vazgeçti. Yani iki taraf arasındaki görüşme, önkoşulsuz olacak.
Peki, Esed ve Erdoğan’ın pozisyonlarındaki bu büyük değişikliğin nedeni ne?
Neden, PKK lideri Abdullah Öcalan, yani Kürt dosyasıdır. Ankara ve Şam, Fırat Nehri’nin doğusundaki Kürt kurumsal varlığının, yani “özerk yönetimin” artık Suriye ve Türkiye’nin birliğine varoluşsal bir tehdit oluşturduğuna inanıyorlar.
Merhum Suriye Cumhurbaşkanı Hafız Esad’ın, Türk askeri saldırısından kaçınmak için Ekim 1998’de Öcalan’ı korumaktan vazgeçtiği biliniyor. Daha sonra Türk istihbaratı Öcalan’ı 1999 yılı başlarında Afrika’da yakaladı ve o günden beri Türkiye’de cezaevinde. Bunun ardından Suriye ile Türkiye arasında istihbari, siyasi ve ekonomik ilişkiler gelişti, Esad ve Erdoğan karşılıklı aile ziyaretlerinde bulunarak sınırları açtılar. Öyle ki Şam, Kürt liderleri Ankara’ya teslim etti ve PKK’nın birçok mensubunu hapse attı.
Esad ve Erdoğan arasında kalan Kürtler
2011’den sonra Erdoğan ile Esad arasındaki ilişkiler tepetaklak oldu ve Şam, Türkiye’yi tehdit edecek şekilde Kürt parti ve oluşumlarının kuzeydoğu Suriye’de yayılmasının önünü açtı. Ancak ABD’nin 2014’ten sonra IŞİD’ı yenmek için Kürt savaşçılara dayanma kararı almasının ardından Türkiye’ye karşı kullandığı silah, [Esad’ın] kendisini tehdit etmeye başladı. Dahası, Washington liderliğindeki uluslararası koalisyon, Kürt yönetimini kurumsallaştırmak ve Şam’a karşı desteklemek için ona hava desteği de sağladı.
Şam, Kürtlerle ilişkilerinde müzakereler ve tehditler arasında gidip gelirken, Türkiye birçok kez [Suriye’ye] askeri müdahalede bulundu, Halep kırsalındaki askeri bölgeleri işgal etti ve Kürt varlığını “parçalara ayırmak” için İdlib’deki gruplara destek verdi. Öncelikle Kürt varlığının Akdeniz’e ulaşarak nefes almasını engelledi, ardından Fırat Nehri’nin her iki yakasını coğrafi olarak birbirine bağlamasını engelledi.
Fırat’ın doğusundaki
Kürtler’e karşı ortaklık mı?
Öcalan’ın çeyrek asır önce Şam’daki karargahından ayrılarak bilmeden oynadığı rolü, şu anda Türkiye’deki hapishanesinden yine bilmeden “oynadığı” aşikâr. O da Öcalan’ın Suriye’deki gölgesi olan, Fırat’ın doğusundaki ABD destekli SDG’nin omurgasını oluşturan YPG’dir. Öcalan ve Kürtlerin neden olduğu kaygılar Esad ve Erdoğan’ı tek hedefte, Suriye’de, Türkiye Kürtleri ve PKK’ye esin kaynağı olabilecek bir Kürt oluşumunun kurulmasına karşı birlikte çalışmak hedefinde buluşturuyor.
Gerçekten de Şam ile Ankara arasında, ana bileşenini Kürtlerin oluşturduğu SDG’ye yönelik askeri operasyon başlatılması yönünde gizli görüşmeler yapılıyor ve görüşmelerde bazı sorulara yanıt aranıyor: Operasyon hangi tarihte olacak? Bir Suriye-Türkiye ortak kara operasyonu mu yoksa kara harekâtı ayağını Suriye ordusunun gerçekleştireceği, Türk savaş uçakları ve insansız hava araçlarının havadan destek vereceği bir operasyon mu olacak? Kürtlere ABD seçimlerinden önce mi saldırılacak? Putin ve Erdoğan’ın dostu, Kürtlerin düşmanı Donald Trump’ın seçilmesi mi beklenmeli? 2019’da [yapmakla] tehdit ettiği gibi kuzeydoğu Suriye’den çekilme sözü veren ve Türkiye’nin Tel Abyad (Girê Spî) ile Resulayn (Serêkani) arasındaki harekâtı nedeniyle, Amerikan kuvvetlerinin kısmen çekilmesinin önünü açan Trump’ın seçilmesini beklemek mümkün mü?
Esad ve Erdoğan’ın “Kürt varlığını parçalama”
ve “ekonomik kanalları açma” hedefleri
Bu soruların yanıtları sadece Suriye ile Türkiye arasındaki müzakere odalarında değil, Umman Sultanlığı’nın başkenti Maskat’ta Suriyeli ve Amerikalı heyetler arasında yapılan gizli görüşmelerde, ayrıca Türk ve Amerikan tarafları arasında Ankara ve Washington’da yürütülen güvenlik ve politik müzakerelerde de ele alınıyor. Bu görüş alışverişleri daha önce, Ankara ve Şam bu seçimleri iki ülkenin birliğine yönelik stratejik bir tehdit olarak gördüğü için Washington’un
Kürt Özerk Yönetimi’ni 11 Mayıs’ta yapılması planlanan seçimleri ertelemeye zorlamasını sağlamayı başarmıştı.
Kuzeydoğu Suriye’de Kürtlere karşı askeri harekat hazırlığı yapılırken, Suriye’nin kuzeybatısında da ortak düzenlemeler yapılması müzakere ediliyor. Bu düzenlemeler kapsamındaki çalışmalar, Halep-Lazkiye yolu ile Türkiye’nin sınır şehri Gaziantep’ten Ürdün sınırındaki Nassib köyünün merkezine kadar uzanan yolun açılması için ortak askeri devriyeleri ve düzenlemeleri içeriyor. Böylece ekonomik ve ticari ilişkiler güçlendirilecek ve Suriye yeniden Türkiye için Körfez’e açılan bir ticari geçiş noktası olacak.
Karşılıklı açıklamalar, medyada karşıt kampanyaların durdurulması ve Esad’e yönelik tekrarlanan çağrılar, Erdoğan’ın bölgeyle ilişkilerinde “sıfır sorun”a ulaşmak için gerçekleştirdiği yeni “dönüşümün” bir parçası. Bir kez daha Öcalan ve Kürt varlığına ilişkin endişeler, iki devlet başkanı arasında ve Çar’ın himayesinde, Suriye’nin tüm zenginliklerinin bulunduğu Fırat’ın doğusundaki “Kürt varlığını parçalamak”, Suriye’nin kuzeybatısındaki ekonomi kanallarını Türkiye’nin zenginliklerine açmak için birlikte çalışmayı ele alacakları bir zirvenin taşlarını döşüyor. (Bianet)
(AEK)