KADIN KORKUSU, KADIN DESTANI Ve KOBANİ DAVASI

Şefik ÇOLAK

Bilinen insanlık tarihinde egemen sistemlerin değişmez politikası ve uygulaması kadını kişiliksizleştirme ve köleleştirme olmuş. Bilinen tanrılar, efsane kişiler ve peygamberlerin de hiçbiri kadın değil. Bu bir tesadüf mü? Yoksa egemen sistem gereği mi bu politika?

Herkes çok iyi bilir ki kadını köleleştirmeden baskı ve sömürüye dayalı sistemleri kurmak ve ayakta tutmak mümkün değildir. Kadın aydınlanırsa keklik gibi kendi nesline ihanet etmeyeceğini ve sömürüye izin vermeyeceğini bilirler. Ne yazık ki erkekler de kendilerini koruyacak bu koruyucu duygunun sahiplerine kendi kölelikleri pahasına hep ihanet etmişler.

Son 10 yılda Yakın Doğu’da (ağırlıkla Türkiye, Suriye ve Irak’ta) yıllarca unutulmayacak DEAŞ, Nusra Cephesi vb. örgütler yarattıkları vahşetle sahada yerlerini aldılar. Bu örgütleri yaratanlar için çeşitli analizler yapıldı ve yapılmaya devam ediliyor. Bu örgütlerin yaptıklarından yararlananlar ve yararlanma olasılığı olanların yaratıcı ve destekçi olarak tanımlanması yanlış olmaz.

Önce bunların hedefleri (saldırıda bulundukları) kimlerdi:

  • Kadınlar (kimden olduğuna bakılmaksızın)
  • Kurdler
  • Mesihler (çoğu Kurd olan Hristiyanlar)
  • Ezidiler (bunlar da Kurd)
  • Başta Türkiye’de olmak üzere demokrasi yanlıları
  • Haksızlığa karşı olan herkes

Peki, saldırılarını ağırlıkla nerelerde yaptılar:

  • Rojava (batı Kurdistan)
  • Başür (Güney kürdistan)
  • Irak Anayasasına göre statüsü referandum ile belirlenecek Kurdî bölgeler
  • Bakür (kuzey Kurdistan)
  • Irak ve Suriye’de yaratılması gereken egemenlik alanlarında

Yarattıkları vahşet herkesin gözü önünde gerçekleşti. Destekçileri de herkesin gözü önünde ve pervasızca desteklerini sunmaktan çekinmediler. İnsan kaynağı sağladılar. Lojistik ve finansal destekleri açık açık yaptılar. Eğittiler, istihbarat sağladılar, yaralılarını tedavi ettiler, dinlenmeleri için misafir ettiler. T.C. isteseydi hiçbir yabancı savaşçı (vahşi) Suriye’ye geçip DEAŞ’e katılamazdı.

Hesaplanamayan şey ise başta kadınlar olmak üzere Kurdlerin ve diğer halkların kendilerini korumak için muhteşem direniş gösterecekleriydi. Görüşleri ve statüleri ne olursa olsun halkların direnişi tarihin altın sayfalarında yerini koruyacak. Ev kadınları, evlenmeyi planlayan kadınlar, meslek sahibi hayalini kuran genç kadınlar başta olmak üzere insanca yaşamak isteyenler DEAŞ’ın destekçilerini hayal kırıklığına uğrattı. Genlerindeki kadın korkusunu depreşti. O kadar çok korktular ki utanmadan kadınları terörist olarak dünyaya ilan etmekte sakınca görmediler. Destekçileri de bir gün bile kendilerine sormadılar: “bu terörist kadınlar kimlerdir?” RTE her gün terör örgütleri içinde YPJ’yi saydı. Türkçe adı KADINLARI KORUMA BİRLİĞİ olan bu yapının ne olduğu onun için önemli değildi. Görmek istemeyen gözler, kadınlardan oluşan birliği farklı bir örgüt olarak görmekte sakınca duymadı. RTE’nin ve T.C.’nin YPJ’ye terörist demesini anlamak için onlardaki KADIN KORKUSU’nu görmek yeterlidir.

Kobani sadece bir vahşete direniş destanı değil, KADINLARIN DİRENİŞ DESTANI olarak tarihteki yerini almış durumda. Kobani’de direnen savaşçıların yarısının kadınlardan oluştuğunu bütün dünya gördü de, Türkiye’deki ırkçılar görmedi. Kendilerini korkutan Kobani’dekilerin savaşçılığı değil, özgürlük için savaşmaları ve bu savaşanların içinde kadınların olmasıdır. Bunun 100 yıldır Yakın Doğu’da var olan egemen sistemlerin temellerine konulan dinamit olduğunu biliyorlar. Böyle olmasaydı DEAŞ tanklarının Türkiye’den geçip Kobani’ye saldırmasına izin (yardım) verirler miydi?

Kobani başarısı sadece Kurdlerin başarısı değil, Dünya Kadınlarının da başarısıdır. Kadınların duyarlılığı olmasaydı, Koalisyon güçleri DEAŞ’e karşı yardıma koşar mıydı? Amerikalı bir Askerin (Mitch Happer, ABD Özel Operasyonlarda görevli biri) yapılan toplantının birinde şu konuşmayı yapıyor. “Kobani’deki kadınların ölmesini engelleyemezsek, eşim ve kızım gece uyumama izin vermeyecek. Eşim her gece telefonda benim sağlığımı sormuyor. Direnen kadınları soruyor.” Kurdler ve demokratlar Mitch Happer’in hayat arkadaşını ve kızı gibi diğer destekçi kadınları unutmamalı.

“Alınacak en iyi intikam, düşman gibi olmamaktır” sözü züllüme direnen kadınları ne güzel tanımlamaktadır. RTE ve egemenlerin temsilcilerinin kadınlardan farkını anlamak için yeter de artar. Kobani’de bir kadın savaşçı emrindeki direnişçilere (ki hepsi çok aç) telsizde şu talimatı veriyor. “Enkazların arasında başıboş dolaşan tavukları yemeyin. Onlar açlıktan çaresizce ölen insanların etleri ile besleniyorlar.” Sanırım RTE gibiler bu tavukları yemekte kendilerine sunan olursa sadece teşekkür ederler.

HDP’ye ve Yöneticileri’ne yönelik süren Kobani Siyasi Davası devam etmekte. Kobani direnişi başarılı olmasaydı bu dava olur muydu? Bu şekilde olmazdı. Yargılanan ve cezaevinde olan arkadaşların üzülmesine gerek yoktur. Onlardan Kobani’nin Kızlarının yarattıkları yenilginin intikamı alınmakta. Çektikleri sıkıntı, gördükleri her eziyet DEAŞ’a ve destekçilerine direnen kadınlara verilen bir minnet selamı olarak görülecek. Bu onur bile yargılanan arkadaşlara yeter. Tabiki dava sadece bu değil. Bu özelliğini de görmekte yarar vardır.

Son 10 yılda farklı görüşte yazarlar çeşitli makaleler, haberler ve kitaplarla yaşananları yazdılar ve yazmaya devam edecekler. Olumlu olumsuz bütün yazılanlar değerlidir. Yeter ki art niyet taşımasın. Bölge dışından gelen gazeteci ve insan hakları savunucusu aktivistlerin yazdıkları objektif olması açısında çok daha anlamlı görülebilir. Tarihe tanıklı etmiş olan bu yazarlara, ayrıca teşekkür etmek lazım. Gayle Tzemach Lemmon’un yazdığı KOBANİ’NİN KIZLARI İSYANIN CESARETİN VE ADALETİN HİKÂYESİ (Avesta Yayınları) kitabı DEAŞ’e direnen kadınları tanımada yararlı olabilir.

DEAŞ’e direnen sadece bir dünya görüşüne sahip olanlar değildir. Kurdlerin yanında diğer halklardan olanları da unutmamak lazım. Suruç’ta DEAŞ ve destekçilerinin elbirliği ile katlettiği ve benim şahsen çocuklarım olarak gördüğüm 33 genç de diğer direnişçilerle beraber kalplerimizdeki onurlu yerlerini almaya hak kazanmalı.

Erkek egemen sistem, insanlığa mutluluk ve huzur getirmedi. Kurdler ana erkil bir halktır. Kadınların yaşamda etkisini en iyi bilenlerdir. Unutmayalım, dünyada resmi olarak orduda ilk kadın birliği 1946 yılında Mahabad merkezli Kurdistan Cumhuriyeti’nde kurulmuştur. Kurd kadınlarının DEAŞ’a karşı verdiği direniş tesadüf olmadığı gibi, son yıllarda gündeme getirildiği söylenen anlayışın da sonucu değildir. Kadınlar olmadan, erkeklerin özgürleşmeyi tek başlarına sağlamayacaklarını egemenler biliyor da, erkeklerin de bilmesi umuduyla…..

Şefik Çolak

Geef een reactie

Je e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *