İbrahim GÜÇLÜ
1160 Kürt Şahsiyetinin Cumhurbaşkanı ve milletvekili adaylarına açık mektubu 5 Mayıs 2023 Tarihinde kamuoyuna duyuruldu. Mektubu inceleyen dostların bir bölüğü haklı olarak benim mektupta imzamın olmadığını tespit ediyorlar. Bunun üzerine bana telefon ederek, “siz 1160 Kürt Şahsiyetinin mektubunaa/metnine imza mı atmadınız, yoksa bir yanlışlık mı var?” diye sordular. Ben de, kamuoyuna açıklanan metne/mektuba imza atmadığımı söyledim. Doğal olarak nedenlerimi de açıklamak zorunda kaldım. Ama bunun yeterli olmadığını, tek-tek herkese cevap vermemin zor olduğunu düşünerek, bu konuda görüşlerimi Kürdistan kamuoyu ve özellikle de Kürdistan yurtseverleri ve Kürt siyaset sınıfı ile paylaşmamın doğru olacağına karar verdim.
Bu konuda görüşlerimin net bir biçimde anlaşılması için öncelikle 1160 Kürt Şahsiyetinin kamuoyuyla paylaştıkları görüşlerini aktarmamın doğru olacak.
Açıklanan metin aşağıda:
1160 Kürt Şahsiyetinin, 14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı ve 28. Dönem Milletvekili Seçimleri Adaylarına Açık Mektubu
Bir Kürt olarak tüm insani, kimliksel haklarımın gerçek anlamda anayasal güvencelere alınmasını talep ediyorum!
100 yıllık Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihi boyunca varlığı ve tüm hakları inkâr edilen milyonlarca Kürt’ten biriyim.
Bu tarihsel haksızlığın telafi edilmesi, yaşanan tüm sorunların çözümünün ilk adımıdır diye düşünüyorum.
Bunun için her Türk’ün sahip olduğu insani, dil, kimlik ve kültürel haklara, bir Kürt olarak, hiç bir çifte standartta, baskı, yasak ve engellemeye maruz kalmadan sahip olma hakkımı dile getirmek istiyorum.
14 Mayıs 2023’te yapılacak seçimlerin hem Kürt milleti, hem de Türkiye halkları için yeni bir başlangıç olmasını istiyorsak; 14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı ve 28. Dönem Milletvekili Seçimleri adaylarını aşağıda dile getirmiş olduğum Kürt olmaktan kaynaklı en temel, insani, kimliksel haklarımı anayasal ve yasal düzeyde güvenceye alacaklarını kamuoyu önünde taahhüt etmeye davet ediyorum:
-Türkçe ana dille eğitim var; Kürtçe ana dille de eğitim olsun.
-Türkçe resmi dildir; Kürtçe de ikinci resmi dil olsun.
-Türkiyeliyim demek yasak değil; Kürdistanlıyım demek de yasak olmasın.
-Türkçe il, ilçe, köy, belde isimleri serbest; Kürtçe il, ilçe, köy, kasaba isimleri de serbest olsun .
-Türk, Türkiye isimleri taşıyan partiler, kurumlar var; Kürt, Kürdistan isimleri taşıyan partiler, kurumlar da olsun.
-Camilerde Türkçe vaaz verilebiliyor; Kürtçe de vaaz verilebilsin.
-Evrensel değerler temelinde düşünce, ifade, inanç ve örgütlenme özgürlüğü anayasal, yasal güvenceye kavuşsun istiyorum.
-Tüm kadınların ve Kürt kadınının kimlik, özgürlük ve eşitlik hakları anayasada, yasalarda, yaşamın her alanında güvenceye alınsın.
-Türk büyüklerinin mezar yerleri bellidir, ziyaret edilebiliyor. Ama Şeyh Sait’in, Cıbranlı Halit Bey’in, Seyid Rıza’nın, Saidi Nursi’nin ve diğer Kürt şahsiyetlerin mezar yerleri bilinmiyor. Bu haksızlık giderilmeli, mezar yerleri açıklanmalıdır.
-Siyasal faaliyetlerinden, yazdıkları, çizdikleri ve söylediklerinden dolayı cezaevlerinde olanlar serbest bırakılsın, ilgili tüm davalar düşsün.
-Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından başta Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı olmak üzere, Uluslararası Sözleşmelere konulan tüm çekince ve şerhler kaldırılsın ve bu sözleşmeler ile tanınan haklar yürürlüğe konulsun.
-Savaşa, askeri operasyonlara, şiddete son verilsin; siyasi, sivil, demokratik, barışçıl yol ve araçlarla, diyalog yoluyla sorunlar çözülsün.
Yukarıda dile getirmiş olduğumuz bu taleplerin, Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de yaşayan 25 milyonu aşkın Kürdün en temel, acil, insani, kimliksel ortak talepleri olduğuna inanıyorum.
Kürt meselesinin demokratik çözümünün; eşitlik, adalet, özgürlük, demokrasinin yaşam bulmasının kapısını açacak anahtarın bu adımlar olduğuna inanıyorum.
05.05.2023
*****
Değer verdiğim bir arkadaşım bana telefon etti ve dedi ki, “Cumhurbaşkanı ve milletvekili adaylarına bir mektupla Kürtler olarak taleplerimizi ileteceğiz. Metin şahsi olarak hazırlandı ve şahsi olarak imzalayacağız. Size de metni gönderiyorum. Görüşlerinizi kısa sürede iletirseniz memnun oluruz.”
Metin kişisel olarak hazırlanırken sürekli Diyarbakır’da olmama ve milli çalışmalarla ilgili aktif bir çalışma içinde olmama rağmen, benim görüşlerimin sorulmamasını sorun yapmadım. Değer verdiğim arkadaşıma, “Yapılan çalışma ve öneri olumludur. Metni bana gönderin. Okuyup görüş ve önerilerimi size aktarayım” dedim.
O değer verdiğim arkadaşım da metni bana gönderdi. Hiç zaman geçirmeden okudum. Kendisine telefon ettim, görüş ve önerilerimi ilettim. Doğal olarak da kişisel imzaları kapsayan bir metinle ilgili olarak yapacağım ya da başka arkadaşların yapacakları önerilerin önemli olduğu ve bu önerilerin yapılacak değişikliklerle metni daha anlamlı hale getireceği tartışmasızdı. Ne yazık ki, o değer verdiğim arkadaşa görüş ve önerimi sunduğum zaman, metnin değişmesinin olanaklı olmadığını ifade etmesi beni şaşırttı. O zaman anladım ki, metin bireysel bir hukukla değil, örgütsel bir hukukla hazırlanmış. Dolayısıyla benim önerilerimin değerlendirilmemesi yoluna gidilmediğini, gerçeğin örgütsel hukuk davranışı olduğunu bana dönülmemesinden anladım. Benim itirazlarım göz önüne alınmadığı için de ben de metni imzalamamış oldum.
Kürt yurtseverleri olarak metnin kişisel olarak hazırlandığı belirtilmesine rağmen, örgütsel olarak hazırlanmış olması ve bunun bize açıklanmaması siyasi ahlak ve karşılıklı güven açısından sorunlu bir durum olduğunu belirtmeden geçmeyeceğim. Bundan sonra da bu davranışı gösteren arkadaşların ve dostların; farklı, güven yapıcı ve siyasi ahlaka uygun davranacakları umudunu taşıyorum.
Bu yaklaşımımdan, örgütsel hukukla hazırlanmış metne imza atmayacağım anlamı çıkarılmamalı. Böyle bir öneriye de olumlu bakacağım, geçmiş pratiklerden de kolayca anlaşılır. Şimdiye kadar da bu yaklaşıma da olumlu baktım. Bilindiği gibi, Kürdistan siyasi partilerinin ortakça hazırladığı açıklamalarına imza koydum. Uygun görmediklerime de imza atmadım ve eleştirilerimi sundum.
Eğer başında bana sorulmuş olsaydı, ben bu metnin yazılıp imzaya açılmasını doğru bulmazdım. Bunun iki nedeni vardır.
Birinci neden, 26 parti seçimlere katılıyor. Bu partilerin toplam milletvekili adaylarının sayısı 15.600. Bunlara mektubun doğrudan ve posta ile iletilmesi gerekirdi. Anlaşılan bu yapılmamış, “açık mektup” olarak yayınlanmış. Metnin açık mektup metoduyla açıklanması milletvekili adaylarının dikkatini çekmesi olanaklı değil. Çünkü bütün adaylar seçilme derdinde. Bir yerlere, partilerine, ittifaklarına angaje olmuş durumdalar. Onlara layık olmaya çalışıyorlar. Özerk ve özgürce hareket etme kabiliyetleri yok. Bundan dolayı, seçim sonrası bu metnin seçilen cumhurbaşkanı ve milletvekillerine mektupla doğrudan iletilmesi doğru olurdu. O durumda metnin ve metinde talep edilenlerin bir önemi olurdu.
İkinci ve daha önemli neden: HAK-PAR, metinden ifade elden talepleri de içeren ve aşan Türkiye için federal ve Kürdistan için federe statüyü savunarak seçimlere katılıyor. Seçilmesi söz konusu olmazsa da, uygulamak için çalışacağını söylüyor. Bu talep ve programını Türk siyasi partilerine ve İttifaklara iletmek istiyorlar. Bu durumda, HAK-PAR yönetici ve üyelerinin böyle bir metne bu aşamada imza atması doğru olmazdı. Ayrıca Kürt yurtseverlerinin büyük bir bölümü de HAK-PAR’ı seçimde desteklemektedir. Bu desteğin anlamlı olması, siyasi ahlak açısından seçim sonrasında bu metnin imzaya açılması doğru oldurdu.
Seçime giren HAK-PAR yönetici ve üyelerinin metni imzalamamaları bu haklı olurdu. Öyle de oldu. Böylece de bilinçli olmazsa da HAK-PAR yönetici ve üyelerinin dışlanması yoluna gidildi. Bu durum seçim sonrasında da güç birliği açısında sorunlu bir durum yaratacakmış gibi görünüyor.
Bu metnin yayınlaması, HAK-PAR’ı destekleme konusunda da bir gevşemeye yol açacağı görülmesi gerekirdi. Öyle de görünüyor.
Şimdi neden imza atmadığım konuları maddeler halinde sunabilirim.
Kürt millet meselesinin evrensel ve ulusların mili evrensel ilkeler-hukuk çerçevesinde çözüme kavuşması,, milli haklarının kazanılması sorunu, Kürt ve Türk tarafının üzerinde anlaşacakları toplumsal sözleşme niteliğinde olan bir anayasa sorunudur. Devletin değişmesi sorunudur. Bütün siyasi partilerin uzlaşmasını öngören hayati bir sorundur. Bu yaklaşımla da, güncel siyasi konulardan uzak, tüm siyasi partilerden bağımsız hareket etmek zorunluluğu vardır.
Bundan dolayı, metinde bu temel sorun dışındaki taleplerin olması doğru değildi. Temel konular dışındaki talepler, konunun önemini ve değerini aşağıya çeker, olduğu tartışmasıdır. Ayrıca metinde önerilen güncel konular, Türkiye’nin güncel somutunda PKK ile kimlik bulan sorunlardı. Bunların özellikle metne alınmasının daha yanlış olacağına işaret ettim.
Bizim taleplerimizin belli bir kesim tarafından ciddiye alınmaması sonucunu doğurur. Ciddiye alanlar da sözden öteye ve günlük siyasi çıkarlara uygun bir psikoloji ile alınması sonucunu doğuracaktı.
Bunun yanında kadınlarla ilgili talebin de metne alınmasının çok gerekli olmadığını, illa da olsun denilirse çok fazla sakıncasının olmayacağını ifade ettim.
1-Metindeki af talebi, metnin ifadesini aşacak bir şekilde, PKK ve Fetullahçıların affı olarak güncel siyasi tartışmalar ortamında anlaşılacaktır. Kürt millet meselesiyle alakalı bir sorun olmadığı için, metinden çıkarılmalıdır. Doğrusu ben de her şeyden bağımsız bu yaklaşımın böyle anlaşılacağını düşündüğüm için çıkarılmasını talep ettim.
2- Metinde, “Savaşa, askeri operasyonlara, şiddete son verilsin; siyasi, sivil, demokratik, barışçıl yol ve araçlarla, diyalog yoluyla sorunlar çözülsün” diye ifade edilen konu da PKK’nın talebi gibi anlaşılmak durumundadır. Bu taleple irademizin dışında, PKK ile oturun Kürt meselesini çözün anlamı çıkar. Bu talebin Kürt milletinin temel meselelerini karartacağını endişem var. Kürt milletini, onların siyasi örgütlerini toplumsal sözleşmenin hazırlanmasında taraf olmaktan çıkaracağı gibi bir tehlikeyi içinde barındırmaktadır. Bundan dolayı metinden çıkarılmasını önerdim.
Bana göre, biz somut durumu analiz ettiğimiz zaman, operasyonların durmasını istiyorsak, öncelikle Kürt tarafı olarak bizim yapacağımız şey PKK’dan silahlı mücadeleyi durdurmasını istemeliyiz. Tabi ki operasyonlar yapılsın da dememeliyiz.
Bir gerçek var ki, eğer PKK silahlı mücadele yapmazsa, zaten devlet operasyonlara ihtiyaç duymayacaktır. Mücadele ve karşılıklı çözüm diyalogları siyasi platformda devam eder. Sorun siyasi platforma konuşularak, çözüm yollalı aranacaktır.
3-Kürt meselesinde Birleşmiş Miletler Sözleşmesinin ve diğer ilgili uluslararası sözleşme hükümlerinin uygulanmasını istemek hazırlanacak yeni toplumsal sözleşme ve Kürt millet sorunun çözümünde referanslar olması anlamında önemlidir. Bu durum Kürdistan’da statünün, evrensel modellere uygun tanınmasına yol açar bir durumdur. Ama bunun “Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına” indirgenmesi doğru değildir. Ayrıca güncel tartışmalar açısından da PKK’nın talebiyle bütünleşmeyi sağlayacağı için çok büyük bir kesim açısından da baştan dışlanan bir talep olması kaçınılmaz olacaktır.
Diyarbekîr, 9 Mayıs 2023