Felekeddin Kakayî
Mitraizm Hindu-Ari halklarının en eski kültür ve dinidir. Güney Sibirya’dan bugünkü Kürdistan ve İran coğrafyasına kadar olan yerde, Hindistan’da, Afganistan, Tacikistan ve öteki bölgelerde yaşayan Ari halkların bu inanca bağlı oldukları fikri genel kabul görür.
Bazıları da Mitra ve Mitraizmin, 4-5 bin yıl önce bugünkü Kürdistan ve Kürdistan coğrafyasında ortaya çıktığını, o dönemde, buradan Doğu ve Batıya doğru yayıldığını söylerler.
Mitraizmi Kürdistan ve İran’a ait bir kültür ve din olarak kabul edenler, belge olarak, bu inanca ait sembollerin, örf ve adetlerin, efsane ve görüşlerinin önemli bir bölümünün, bugün de, Kürd kültüründe görüldüğü gibi, bölge halklarının kültüründe yaşıyor olmasını gösteriyorlar.
Mitraizm bir kültür müdür yoksa bir din mi?
Doğrusu Mitraizm her iki yönü, özellikle de kültürel yönü kapsıyor. Tam anlamıyla bir din olarak adlandırmak zor. Çünkü ne peygamberi belli ne de kutsal bir kitabı var. Bununla birlikte birçok dinsel yönü bulunan, dini ayinleri ve tapınakları (Mehrged) içeren Mitraizmin, İnsanoğlunun en eski kültürü olduğunu söyleyebiliriz.
Mitraizm, daha çok halk tarafından benimsenmiş, kabul edilmişti, mağaralarda gizli tapınakları vardı. Mitraizmin gizemli bir yönü vardı ve bu yönü yüzyıllardır bugünkü Avrupa halkları arasında yaygındır.
***
Mitraizmden bahsetmek ölü, uzak bir geçmişi anlatmak değildir. Aksine içinde bulunduğumuz andan, günümüzden ve gelecekten bahsetmektir. Çünkü Mitraizm kültürü ve felsefesi, her an, her gün yanımızda yaşıyor; her zaman yanı başımızdaydı ve yanı başımızda…
Mitraizm insanlığın derin ve yaygın bir dünya görüşüdür, günlük yaşantımıza karışmıştır.
O halde burada bahsedilen şey geçmiş değil, ¾ bir yol öncesinden başlayarak gelen Mitraizmin köklerinin, sembol ve dünya görüşünün, diğer din, mezhep, felsefe ve düşünce akımlarıyla harmanlanarak geldiği günümüzdür.
“Mitra” sözcüğünün, dost ve yoldaş gibi güzel anlamları vardır.
Mitra güneş tanrısıdır, gözünü kırpmaz, her şeyden, her hareketten haberi vardır.
Mitra, doğruluğun, dostluğun ve vefanın tanrısıdır. 3-4 bin yıl önce, bazı paşaların ve devletlerin imzaladıkları anlaşmalarda, her iki kesimin de anlaşmaya uyup koruyacaklarına dair Mitra adına yemin ettikleri bölümler vardır.
Mitra genel olarak güneş, sevgi ve merhamet demektir.
Mehr (güneş) Mihribani (merhamet) sözcükleri Mitradan türemiş olabilirler.
Mihribani sözcüğü Kürd kültüründe aynı anlama gelir. Bu ise Kürd kültüründeki Mitraizmin köklerini açıkça göstermektedir. Yarsan kültüründe “yar sözcüğünün “yoldaş, fikirdaş ve merhamet” anlamında kullanıldığı çok açıktır. Bu bir.
İkincisi ise “yar” sözcüğüdür ki, “yar” sözcüğü ister yazılı ister sözlü olsun, eski ve yeni Kürd edebiyatının bütününde yaygın olarak kullanılan bir semboldür.
Yarsan kültüründe “yar” sözcüğünün “yoldaş”, “fikirdaş” ve “merhamet” anlamlarında kullanıldığı açık ve nettir.
Eğer biraz daha araştırırsak “yar” sözcüğünün Gorani lehçesinde insanların tek yardımcısı olan Allah anlamına geldiğini görürüz.
Özünde eski Kürd dinleri, Mitraizmden kaynaklanmışlardır.
Fars, Beluc, Tacik, Afgan, Azeri ve öteki Ari halkların kültürlerinde de yar sözcüğü sevgi ve güzellik ve benzeri anlamlara da geldiğini görürüz.
***
“Mitra” sözcüğünün kökenini bulma çabasında “pir” sözcüğü ile karşılaşırız ki bu da bugünkü kültürümüzde Mitraizmin köklerini ortaya koyan bir başka semboldür.
Kürdçe, Farsça, Afganca, Belüçce, Azerice ve öteki Ari dillerinde “pir” sözcüğünün her zaman tekrarlandığını görürüz.
Pir, Mitrayi inancına bağlı olanlar için (ki, bundan böyle onlar için Mehrperwer adını kullanacağız), ruhsal irfanın yedinci aşamasıdır. Ruhi tekâmülün yedinci aşamasına, kemale ermek isteyen Mehrperwerler yedi aşamadan geçmek zorundadırlar. Yedi zorluklarla dolu eğitim, öğretim ve ruhun terbiye edilmesi aşamasını peş peşe geçen Mehrperwerler, Pirler Meclisi olarak bilinen Mitrayi Yüksek Meclisi’ne kabul edilmeye hazır hale gelirler.
Eğer Kürd sofizmi ve irfanına, şiir ve edebiyat öncülerinin söylediklerine hızlı bir biçimde bakarsak, Pir sözcüğünün, Mitraizmdeki anlamıyla kullanıldığını görürüz. Pir, yani ilerici bilgin, aydın ve adanmış kişi…
Bir dönem, sofi tarikatlarının çoğunda, şeyh ve seyit kelimesinin yerine Pir sözcüğü kullanılırdı.
Zerdüştlükte, pirlerin piri anlamına gelen “Pirmağan” sözcüğü vardır. Mağ sözcüğü bilge ve önder din adamları için kullanılan bir sözcüktü.
“Pir”, Êzidi, Yarsan, Alevi ve Bektaşilik gibi Kürdistan’ın eski din ve kültürlerinde temel bir unsur ve semboldür.
Yarsan inancında 72 tane Pir vardır. Zerdüştlükte Pir olarak bilinen ve türbesi olan ermiş kişi ve kadınlar şunlardır: Pir Nergis, Pir Sewz.
Hem Yarsanlar hem de Zerdüştiler Pir Şalyar’ın türbesini kendilerinin sayıyor, sahip çıkıyorlar. Yarsanlar ve Alevi Bektaşiler ise Pir makamına sahip olan Baba Gurgur’un kendilerine ait olduğunu söylüyorlar.
Loristan, Kırmanşan, Hemedan ve Şarezur pirlerinden Hewlêr Vilayetinde Pir Davut, Pir Mem’e, Dersim, Kerkük ve Bağdat pirlerine kadar, Kürdistan’da unvanı Pir olan yüzlerce türbe ve kutsal mekânlar vardır.
Pir her yerde kutsallığın, temizliğin ve dürüstlüğün sembolüdür. Ayrıca Bave-Baba sözcüğünün maneviyatta özel bir yeri vardır. Bave Tahiri Hemedani ermişler zincirinde önemli bir halkadır.
Özünde Bave ve pirin anlamı aynıdır. Çünkü Mitrayi kültüründe “pir” sözcüğü “baba” anlamında da kullanılmıştır, yani bab, baba, bave…
***
Bazı sözcüklerin kökeni dışında, bir kısım tarihi yerler de konuya ilişkin olarak bize çok şeyler söylüyorlar. Kırmanşan bölgesinde Dokanı Davut ya da Dav Vadisi denilen bir bölge vardır ki uzmanlar tarafından Mitraizmin en eski mabedi olarak gösteriliyor. Ayrıca Kırmanşan bölgesindeki Dalaho dağında bulunan Bave Yadigar türbesi de aynı nitelikte olan bir yerdir.
Son yıllarda Güney Kürdistan’da ortaya çıkartılan bazı yerler de Mitraizmin mabetleri Mehrge-Mehrkeve olabilir. Şarezur’da ortaya çıkartılanlar da bizi aynı sonuca götürebilir.
Kürtler bugüne kadar tarihi yerlere bu gözlerle bakmadılar; Kürdistan’ın aynı zamanda eski dini inanç ve kültürlere ait tarihi eserlerin de vatanı olduğunun bilincine varamadılar, ya hükümetler bırakmadı, ya cahillikleri, ya dar dini anlayışları engel oldu.
Ama artık gözlerimizi eski tarihimize açmanın, ülkemizin insanlığın eski ve yüce kültürlerine beşiklik yaptığının bilincinde olmanın zamanıdır.
Dr. Maruf Haznedar Kürd Edebiyatı Tarihi adlı eserinin ilk cildinde, “Mitraizm (Mehr) kültürü Kürd kültürünün en eski aşamasıdır, Zerdüştlük daha sonra gelir” diye yazıyor.
Dr. Cemal Reşid Arapça olarak kaleme aldığı “Tarihte Kürdlerin Ortaya Çıkması” adlı eserinde şunları dile getiriyor: “3 bin yıl önce Kürdistan’da yaşayanlar iki tanrıyı tanıyorlardı ve onlar için mabetler yapmışlardı: Mitra Ve Anahita.”
Mitra, daha önce dediğimiz gibi, doğruluk, aydınlık, dostluk, vefa ve merhamet tanrısıydı ve sembolü de Güneşti.
Loristan ve Kırmanşan bölgesinde ortaya çıktığı tahmin edilen Kadın Tanrı Anahita temizliğin, su ve yeşilliğin, toprak ve bereketin tanrısıdır. O dönemde bu topraklarda yaşayanlar, Mitra ve Anahita’nın yanısıra, Ahura Mazda’yı dünyanın tek merhamet tanrısı olarak görüyorlardı.
Daha sonra gelen Zerdüşt, ilk tek tanrılı dinin kurucusudur. Avesta’nın tüm sayfalarında gördüğümüz gibi, Zerdüşt tüm yaşam boyunca Ahura Mazda’ya tapmıştır, tüm ruhu ve kalbi onunla birliktedir. Ama buna rağmen Zerdüşt, Mitrayi bir kenara atmaz, aksine onu kabul eder, Mehr olarak adlandırır, Zerdüştlüğün temel meleklerinden biri haline getirir ve kendi kültürüne katar. Zerdüşt takviminden anlaşılacağı gibi, Mehr hem bir günün hem de bir ayın adıdır. Newroz sonrası Zerdüştlerin en büyük bayramı olan Mehrgane, sonbahardan kışa geçişin ilk gününde kutlanır. Bir dönemler Newroz’dan daha önemli olan bu bayram kutlamaları, 6 gün sürerdi.
***
Kürt aydınların önemli bir bölümünün büyük yanlışı, Kürd halkının övünç kaynaklarını, kültürünü, geçmişini ve tarihi eserlerini her zaman bir başka halka mal etmeleridir. Kürdistan topraklarında ortaya çıkan medeniyetlerin ne kadarının Kürd olduğunu, bugünkü kültür ve medeniyetimize nasıl kaynaklık ettiğini araştırmak için az çaba harcıyorlar. Örneğin Mitraizm (Mehrperweri) gündeme geldiğinde hemen “eski bir İran dini” diye yazıyorlar. Oysa bilmiyorlar ki şu andaki İran adının kendisi, Aryanilerin sembolüdür, simgesidir. Yani Kürdler de dâhil, tüm Aryani halklar bu kültür ve medeniyetin asıl sahipleridirler.
Söylemek istediğim, Mitraizmin ne kadar İranlıysa o kadar da Kürd ve Kürdistanlıdır; eğer daha fazla değilse… Çünkü bugünkü kültürümüzde varlığını sürdüren Mitraizmin sembol ve izleri kadar, sembol ve iz Fars kültüründe yoktur. Coğrafya ve yer açısından da durum böyledir. Kürdistan’da, özellikle de Kırmanşan, Hewraman bölgesinde bulunan Mitraizme ve Zerdüştlüğe ait heykel, mabet ve ziyaret, Fars bölgesinde bulunanlardan daha fazladır. Ayrıca Mitraizmin Kırmanşan bölgesinde ortaya çıktığını ileri süren görüşler de vardır.
Kuşkusuz eski ve yeni İran, zengin bir kültür ve medeniyete sahiptir. Ama Medler döneminden günümüze kadar Kürdler de, bu tarihin aslı unsurlarındandırlar. İranlı uzmanlar, tarihçiler çok iyi biliyorlar ki (yazmışlar da) İran’ın batısı yani Kürdistan, eski kültürlerin en önemli merkezlerindendir, eğer Batıda Kürdler olmasaydı, bugünkü İran söz konusu kültüre sahip olamazdı.
Çalışmalarında günümüzün Kürd kültürü ile Mitraizmin ortak köklerinin bulunmasına önem veren Kürd yazar Tevfik Vehbi, Kürd eski dinleri konusunda da uzman birisiydi ve Êzidi, Mitrayi ve Zerdüşt inançları arasındaki ilişkiler konusunda yaptığı detaylı çalışmalar bırakmıştır. Vehbi, bu dinler arasında, “7 Melek”, “Beyaz Giysi”, “Güneşe ve aydınlığa gösterilen saygı”, “doğruluk, vefa ve adanmışlık”, “Pir” ve bir çok dini ritüeller gibi ortak noktalar tespit etmiştir.
Kırmanşanlı bir Kürd ve aynı zamanda Yarsan olan Behmen Behrami’nin doktora tezi, Yarsan ve Mitraizm arasındaki ilişkiler üzerinedir. Behmen Behrami, birçok önemli belgelere dayanarak Mitraizmin, eski Yarsan inancının kökü, kaynağı olduğunu ortaya koymuştur.
Behmen Behrami’nin bu çalışması üzerine, “Bugünkü Ve Eski Kürd Kültürünün Gizli İlişkileri” adı altında kaleme aldığım bir makalede şunları yazdım: “Öyle anlaşılıyor ki bundan 1200 yıl önce ortaya çıkan Yarsan günümüz Kürd kültürü ile 3-4 bin yıl öncesi döneme ait Mitraizm kültürü arasındaki bir halkadır. Behmen Behrami, Yarsan kitaplarını Mitra Kültürüyle karşılaştırarak şu sonuca varıyor: Her ne kadar Yarsan ve Mitra kültürleri arasında farklılıklar varsa da, Mitraizmin kökleri, önemli dini ritüelleri bugünkü Yarsan inancında kendini göstermektedir; kalmıştır.”
Söz konusu benzerliklerin peşine düşen Doğu Kürdistanlı Yarsan Tayip Tahiri de, her iki inanç arasında birçok ortak kökler tespit etmiştir.
Öyle anlaşılıyor ki Kürd aydınları giderek, günümüz Kürd kültürünün kendiliğinden olmadığı, boşluktan gelmediği, aksine binlerce yıl öncesine dayanan köklü bir kültür olduğunun bilincine varıyorlar.
Bu nedenle içinde bulunduğumuz dönemi “Kürd ulusunun ortaya çıktığı” dönem olarak niteliyorum.
***
3-4 yüzyıl önceki Kürd edebiyat ve şiirinde Mitraizmin (Mehrperweri) sembol ve sözcükleri yer almaktadır. Örneğin Melayê Cizîrî, Ahmedê Xanî, Kurdi, Nali, Salim ve öteki klasik Kürd şairlerinde “Mehr” sözcüğü ve anlamlarına rastlarız. Kuşkusuz, daha fazla araştırmalar bizi, Mehr kültürünün klasik Kürd şairleri üzerindeki etkisine götürecektir.
Geçen yüzyılda yaşayan Piremêrd, Hacı Qadırî Koyî, Goran, Şakir Fettah, Ahmed Nalbend gibi, bazı sofizm ve doğa şairleri, yaşam tarzlarında, düşünce, tavır ve davranışlarında Mitraizmi, Mehrperweriyi benimsemişlerdir. Bunlara Latif Halmet ve Ahmedî Mela’yi da ekleyebiliriz.
Yeni dönemde. Dr. Mehemed Nuri Arif Divan Şairleri Sözlüğü adlı eserinde “Mehr-Mitra”
Sözcüğüne ilişkin olarak şunları yazıyor:
Mehr: Sanskritçe, Pehlewice bir sözcük. Yani güneş, gün, sevgi, yaratıcı, güneş tanrısı; canlıların, cansızların ve bitkilerin koruyucu meleği; maddi dünyanın varoluş biçimlerinden biri; akılla ilgili; nurani ve ruhani.
Dr. Mehemed Nuri, Mehr (Mitra) sözcüğünün içeriğini doğru yorumlamaktadır. Bana göre buna bir cümle daha eklemek gerekir. O da, “Mehr (Mitra) eski Kürdçeye ait bir sözcüktür. Çünkü Pewlewice Kürdçenin Gorani lehçesinin kökenidir ve Sanskritçeden uzak değildir. Sankristi diyoruz, çünkü Mitra, Hindus din ve kültürlerinde baş melektir, yani Aryani dillerinin ortak terimidir.
Ünlü toplumsal reformcu Mani, Mitra’yı yerdeki ve gökteki dünya arasında bir araç, bir arabulucu, bir ilişki olarak tanımlar.
Günümüz Kürd kültüründe de Mitraizmin etkilerine, sembollerine rastlamak mümkün. Şair söyle diyor:
Min rengê sorim boya xweşdivê
Çunkê şefeqê lê derdekevi
(Kırmızıyı seviyorum,
Çünkü şafak ondan doğuyor.) **
Mitra kültürünü okuduğumuzda kırmızı rengin Mitraizmin sembolü olduğunu, Mehrperwerlerin kırmızıyı sevdiklerini, bu nedenle de çiçekleri ve içleri kırmızı olan karpuz ve nara önem verdiklerini görürüz. Mehrperwerler, yılın 25 Ocak gününe denk gelen ve Mitra’nın doğum günü olan Yelda bayramında yemek için karpuz ve nar saklarlar. Daha sonraları, o dönemde dini ritüellerini gizlice yapan Mitrayilerin gönlünü almak isteyen Hıristiyanlar, aynı günü İsa Peygamberin doğum günü olarak adlandırdılar.
Nar Yarsanlar ve Zerdüştiler arasında da değer verilen ve kutsal bir meyvedir, dini kutlamalarda yenilir.
Mitrayi ve Zerdüşti gibi eski Kürd kültürlerine önem veren Mamosta Dr. Cemal Nebez, Hıdır’ın, Mitrayiler tarafından saygıdeğer ve kutsal bir kişi olarak görüldüğünü yazar.
Bugün de Alevi Zazaların, Yarsan ve Êzidilerin, genel olarak Kürdlerin, Hıdır’ı dara düşene yetişen olarak gördükleri biliniyor.
***
Birkaç 20. yüzyıl şairinde Mehr’in (Mitra) etkisi görülür:
Eto mehrrûyî û mehrûyan sitarên
Le xizmetê şewqê to de şev çira çi ne.
(Sen güneş yüzlüsün, ay yüzlüler uydun
Senin parıltın karşısında kandiller ne ki)
Şair burada Mehri güneş olarak kullanıyor, ay yüzlüleri de onun etrafında dönen uydularıdır. Şair Mehrin anlamını parıltıya, aydınlığa bağlıyor.
Mitra’nın gün ve aydınlığın sembolü olduğunu, aşk ve sevgi anlamına da geldiğini söyledik.
Salim şöyle der:
Gireyî dil le sinem de le hesret serdî mehri to
Heta agrî pir ir desutênê le mecmer da
(Gönül kıvılcımım, sinemde güneşinin soğukluğuna hasret
(Ki, kıvılcımı bol ateş ocakta yakıyor)
Yani Mehr aşk anlamına da geliyor.
Kurdî şöyle diyor:
Le sozî eşqî serdî mehrî to ye
Derun germ, henesem sard e emro
(Aşıkın yanması güneşinin soğuğudur
(İçim sıcak nefesim soğuktur bugün)
Melayê Cizîrî aşkını, Mehrperwerliğini Musa Peygamber ve Tur dağındaki ateş ile dile getiriyor ve şöyle diyor:
Tûr im bi dil û peyrevi Musayim ez
Eynî eşq in û di dil ateşe tûr
(Tur dağındaki ateşim, Musanın takipcisiyim
Gönlümdeki ve Tur dağındaki ateş aynıdır)
Devam ediyor:
Me ji narê diya nûra te di dil
Le wi jî aşq te di dil ateş pers in
Ji sena berqê cemalê qebes in
Burada kullanılan “ateş pers” sözcüğü Mitraizm ve Zerdüşti dinlerinin sembolüdür.
Melayê Cizîri bir başka şiirinde Mehrperweri’nin bir başka sembolü olan “Mihrab” sözcüğünü kullanır.
Mihrab, ya mihrabe, Mehr kapısı, Mitraizmin mabedidir. Arapça olan Mihrab, eski Kürtçe-Pewlewice olan “mehrab”dan alınmıştır.
Ahmedê Xanî, “Mehr”in anlamını şöyle dile getirir:
Eşq ayineyê Xuda nomaye
Xurşîd sifet Xuda ziya ye (ronakî ye)
(Aşk Tanrının aynasıdır
(Güneş, Tanrının aydınlık sıfatıdır)
Görüldüğü gibi Xanî Mitrayiler gibi Güneşi Allahın aydınlık yüzü olarak niteliyor.
Xanî Zin’in ağzından Mem’e hitap eder, yalvarır ve “kalk, beklediğin geldi, daha ne istiyorsun” der.
Ger bulbul î gul ji bo te hazir
Nilufer î, Mehr bo te nazır
(Bülbülsen eğer gül senin için hazır,
(Nilifersen Güneş senin için nazır)
Yani Zin kendini gül, Mem’i bülbül, kendini Güneş, Mem’i nilüfer olarak niteliyor.
Soru şudur: Xanî niye nilüfer ve Mehr sözcüklerini birlikte kullanmıştır?
Bu, tam da “Mehr nilüfer gülünden olmuştur” diyen Mitrayi kültürünün anlamı ve sembolüdür. Yani Xanî Mitraizmin bu sembollerini biliyordu.
Klasik şiirlerimizin detaylı bir araştırmaya tabi tutulması halinde, bugünkü kültürümüzde Mitraizmin birçok izine, kalıntısına rastlayacağımızdan eminim.
Bu makale, bu araştırmalar için küçük bir başlangıçtır.
*) 2012 yılı Nisan ayı sonunda Dıhok’ta yapılan 2. Laleş Kültür Festivali’nde yapılan konuşma metni.
2 Ekim 2012 ve 9 Ekim 2012 tarihli Hewlêr gazetesinde iki bölüm halinde yayınlanan bu makale, yazarının ilettiği metinden, Casım Rênas tarafından çevrildi.
**Şiir, hele de irfan şiiri çevrisi en zor işlerden biridir. Şiirden anladığımı söyleyemem. Bu nedenle çevrilerin çok yavan ve ruhsuz olduğunu biliyor ve okuyucunun hoşgörüsüne sığınıyorum. Casım Rênas