İbrahim GUÇLU
Daha önce yazdıklarım incelendiği zaman görülecektir ki, değerli eşim ve arkadaşım Gülfer Hanımın 1970’lerden sonraki mücadele hayatımla at başı giden bir mücadelesi ve çalışması var. Ben kendi alanımda çalışmalarımı yürütürken o da kendi alanında ve benim artı yüklerimi yüklenerek hayatına devam etti.
12 Mart 1971 Darbesinden sonra, Diyarbakır’a getirildiğimiz zaman bir stajyer olarak ne çalışmalar yürüttüğünü anlatmıştım. DDKO Duruşmalarının başlamasından (10 Aralık 1971) tarihinden kısa bir süre sonra avukatlık stajını bitirdi ve avukat olarak mücadele ve yargılama sürecimize katıldı.
ERGANİ’DE AVUKATLIK YAPMA KARARI…
Gülfer Hanım stajı bitirdiği zaman ailesi Diyarbakır’da ikamet ediyordu. O da doğal olarak ailesinin yanında yaşamını devam ettiriyordu. Avukatlık stajını bitirdikten sonra, ailesi Gülfer’in Diyarbakır’da avukatlık yapacağını düşünüyordu. Ama Gülfer onların isteklerini değil, bizim ortak kararımıza bağlı olarak Ergani’de avukatlık yapmaya ve oraya yerleşmeye karar verdi.
Bu ailesi için şok bir karar oldu. Ailesinin istememesine rağmen, cesurca aldığı bir karardı. O günkü koşullarda Ergani koşullarında da cesurca bir karardı. Her ne kadar Ankara ve İstanbul DDKO’larının kuruluşundan sonra Kürdistan’da ilk olarak Ergani’de DDKO kurulmuş olmasına rağmen, halen orada gelişkin köklü ve kitlesel bir milli hareket söz konusu değildi. Aslında Kürdistan’ın diğer şehirlerinde de durum görece farklılıklar göstermesine rağmen, çok köklü bir farklılık söz konusu değildi. Ergani DDKO’lu tutuklular ve diğer Erganili tutuklularla hapishanedeki yakın ilişkilerimiz de kararımızda olumlu bir etken oldu. Kürdistan’da ilk DDKO’nun Ergani’de kurulmuş olması Gülfer Hanımın avukatlığı Ergani’de yapmasına kararımızda da önemli bir rol oynadı.
Gülfer Hanım Ergani’ye yerleştikten sonra, çalışmalarıyla, ilişkileriyle desteklenen verilen bir avukat oldu. Avukatlık ünü çevre ilçelere de yayıldı. Bundan dolayı geçen yazımda belirttiğim geniş bir interlantta ve kurumlarda avukatlık yapma şansını buldu.
AVUKAT OLARAK DURUŞMALARDA SÜREKLİ BULUNDU VE 7. KOLORDU KOMATANLIĞIYLA MUHATAP OLDU…
Gülfer Hanım avukatlık işlerini yürütürken de, haftada iki bazen üç kere Ergani’den Diyarbakır’a cezaevine gelmeyi ihmal etmedi, duruşmaları ara vermeksizin izlemeyi sürdürdü. Hukuki ve diğer insani ihtiyaçlarımızı da gidermeye devam etti.
Askeri mahkemedeki tüm gelişmelere, diğer avukat arkadaşlarımızla birlikte taraf oldu. Mahkemeye verilen tüm dilekçelerde imzası oldu.
Mahkemenin meşru olmadığı konusundaki görüşlerimize, başta Şerafettin Kaya ve Ruşen Aslan olmak üzere diğer arkadaşlarımızla ortak oldu.
Bizim iddianamenin hazırlanmasının hukuku ve sosyolojik gerçeklere uygun hazırlanmadığı tezlerimize ortak oldu. Tüm avukatlarımızla birlikte bunu dile getirdi.
İddianamenin okunmak istenmemesine karşı direnişimize, iddianameye cevap metnimizin mahkemede okunmaması ve mahkemeye teslim edilmesi talebine karşı mücadelemizde taraf oldu.
Diyarbakır 7. Kolordu Komutanlığıyla bizim talepler çerçevesinden doğrudan taraf oldu. Onlarla didişmek zorunda kaldı. 7. Kolordunun el koyduğu eşyalarımızın ve yiyeceklerimizin alınması konusunda ısrarlı oldu. Bu konuları bizimle ve diğer avukat arkadaşlarımızla birlikte mahkemeye taşıdı.
Devlet yetkililerinin onu yıpratmak istemelerine göğüs gerdi.
MAHKEMEDEKİ ŞİDDETLİ MÜCADELELERE HEM TARAF OLDU VE HEM DE METANETLE İZLEDİ. CEZAEVİ İÇİNDEKİ MÜCADELEMİZDE DE METANETLE DESTEK GÖSTERDİ…
O gün avukat olanlar, tutuklular da kabul ederler ki, Diyarbakır Askeri Mahkemesinde şiddetli bir mücadele yürüttük. Bu mücadelede kişi olarak benim de önemli bir ağırlığım vardı. Ayrıca mahkemede Kürt halkı adına hesaplaşmayı kolektif bir gurup olarak karar altına almıştık. DDKO’yu ikirciksiz ve bütün yönleriyle savunacağımızı benimsememizin bir sonucuydu bu şiddetli mücadele. En önemlisi de Kürt halkının ve dilinin yokluğuna karşı, bir varlık mücadelesinin verilmesinin neferleri konumundaydık. Bu neferliğin gereklerini yerine getiriyorduk. Çünkü Askeri Savcı, Kürtlerin yokluğunu ispat etmek için onlarca sayfayı saçmalıklarla doldurmuştu.
Öyle bir ağırlık ki, çoğu zaman mahkeme hâkimleriyle karşı karşıya gelmek kaçınılmaz oldu. Ben de hâkimlerle karşı karşıya geldiğim zaman, ne gerekiyorsa siyasi ve hukuki ahlâk içinde onu yaptım. Direndim. Mahkeme hâkimlerinin hakaretlerine pabuç bırakmadım. Onların Kürtlere karşı olan tutumlarını ve ırkçı yaklaşımlarını şiddetle kınadım ve teşhir ettim.
Mahkemedeki bu mücadelem, iki defa mahkemede, “mahkemenin huzurunu ve disiplinini bozmaktan” dolayı tutuklanmama yol açtı. Bu konularda yargılanmam sonucunda hücre cezalarına çarptırıldım, görüş hakkım kısıtlandı.
Cezaevindeki haksızlıklara karşı en ön saflarda mücadele edenlerden biri oldum. Cezaevinde tutuklu ve gözaltındakiler adına yönetim yaptım. Başkanlık Divanı içinde yer aldım. Cezaevi askeri yöneticilerinin hukuka aykırı olan kararlarına, uygulama ve isteklerine karşı durdum.
Bütün bunlara karşılık da epeyce ceremeler çektim.
Gülfer Hanım bu mücadelemize hem destek oldu ve hem de metanetle gelişmeleri izledi. Bizim moralimizin bozulması ve geri adım atma konusunda bir telkinde bulunmadı.
KARAR DURUŞMASINDAN ÖNCE DDKO KOMÜNÜNÜN VE AVUKATLARIN SAVUNMASINDA GÖSTERDİĞİ METANET…
DDKO Komünü olarak 500 sayfadan fazla bir siyasi ve hukuki savunma yaptık. Savunmamız çok rahat geçmedi. Mahkemenin birçok müdahaleleriyle karşılaştık. Ama onların müdahalelerine karşılık, bizim karşı hamlelerimiz onları geriletme durumunda bırakıyordu.
Sonuçta bizim siyasetimiz ve taktiklerimiz üstün geldi. İstediğimiz metotla ve kapsamla savunma yaptık.
Bunun yanında avukatlarımız da hukuki savunma yanında önemli siyasi savunma da yaptılar. Gülfer Hanım da bu savunmanın sahibiydi. Onların savunması da onların tutuklanabilecekleri riskini taşımasına rağmen, onlar da savunma yapmaktan geri durmadılar.
KARAR DURUŞMASINDAN SON SÖZLERİMİZ VE DURUŞMANIN SONUNDA EN AĞIR CEZA ALMAMI METANETLE KARŞILADI…
Askeri Mahkeme kısa sürede yargılamamızı sonuçlandırma hesabı yapmıştı. Ama öyle olmadı. Biz DDKO’ya ve Kürt halkının değerlerine layık bir tutum ve davranışla mahkemenin çalakalem yargılamayı sonuçlandırmasına izin vermedik.
Duruşma son aşamaya geldiğinde son sözlerimizi tekrarlamamız istendi. Ben son sözlerimi 3-4 sayfa halinde milli devrimci düşünceleri içeren, iddianameye cevap ve savunmamızı gözeten bir son söz metni sundum
Diğer arkadaşların bir kesimi sözlü ve içeriksiz, bir kısmı sözlü ve içerikli, bir diğer kısmı da yazılı ve içerikli son sözlerini ifade ettiler.
Duruşmanın sonucunda, en fazla ceza alan iki kişiden biri oldum. Gülfer Hanım bu kararı metanetle karşıladı.
KARARDAN SONRA HİÇ BİR ŞEY OLMAMIŞ GİBİ CEZAEVİNE GELDİ…
Mahkemenin bize ceza verme kararından sonra cezaevine geldi ve hiç bir şey olmamış gibi davrandı.
“Sağlık olsun. Sizin mahkememizdeki tutumunuzu göz önüne aldığım zaman, ben bu sonuçtan fazlasını bekliyordum. Bundan böyle yeni duruma göre hayatınızı organize etmeniz, hapishanede sağlığınıza dikkat etmeniz gerekir” dedi.
Metanetle ve soğukkanlı bir şekilde sonucu karşıladı.
Diyarbekîr, 6 Ekim 2020
(Revam edecek)