İbrahim GÜÇLÜ
(ibrahimguclu21@gmail.com)
Meclis Komisyonunda dile getirdiğim görüşlerimle ilgili yıllardır akıl tutulması çerçevesinden dile getirilen ve PKK kaynaklı görüşler var.
Sakat olan en büyük şey, PKK’yı Kürt ve Kürdistan örgütü kabul edip, “Kürtleri devlete şikâyet ettiğim ve devletle işbirliği içinde” olduğumdur..
Bu konu son programlarda da gündeme getirildi. Selim Çürükkaya ile programımızdan sonra devam eden tartışmalarımız boyutunda sözü edilen konu da oldu. Sorun, önemli çarpıtmalarla kamuoyuna sunuldu.
Bu konuda birçok kereler yazdım. Anlaşılan tekrar yazmak gerekiyor. Ama bu sefer daha anlaşılır, amiyane kelimelerle anlatarak kavrayışı sağlamaya çalışacağım.
Bunu da daha fazla yarı cahil okumuşlar şu veya bu nedenle PKK yedeği haline gelenler için yazıyorum.
Onun için şimdiden okuyucular beni af etsinler.
Köylerde, bazı zorbaların, azgın köpekleri vardır. Ortalığa salınır. O köpekler, köylülerin çocuklarına, erkeklerine, kadınlarına, hayvanlarına zarar verir. Köylüler bir dönem bunu korkudan sineye çekerler. Ama günlerden bir gün bazı yiğit insanlar çıkar o zorbaların köpeklerini bağlarlar, inkar eden zorbaların gözlerine batırırlar. Ya da köpekleri öldürerek zorbalarının evinin önüne bırakırlar.
O zaman zorbalar, yeni bir gerçekle karşılaşırlar. Ezberleri bozar. Ama ondan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını anlarlar.
Sonrasında neler olacağını anlatmama bile gerek yok.
TÜRK MECLİS KOMİSYONUNDA ÖCALAN VE PKK İÇİN BU YAPILDI.
AMAÇ DEVLETİN UŞAKLARINI, DEVLETE ANLATMAK YA DA UŞAĞI HALEN ESKİ DEVLET SAHİBİ OLAMAYAN HÜKÜMETİN ÖNÜNDE DEŞİFRE ERMEKTİ.
Biliniyor ve hep yazıyoruz ki, Türk Devleti’nin birçok işkence, zulüm, Kürtleri ve sistem muhaliflerini yok etme aparatları, Jitem, Kont-Gerilla ve benzer aparatları. Devlet bu aparatlarına farklı görevler verir. Onlar da o görevleri harfiyen yerine getirirler.
Türk Devleti, Kürdistan’da da sürekli yazdığım ve anlattığım: Kürdistan milli hareketini tasfiye etmek, Kürtleri yok etme sürecini hızlandırmak için, yeni bir strateji belirledi.
Devlet, bunun için de, Dışarıdan milli harekete müdahalenin yetmediğini gördü, içerden bir örgüt kurmaya karar verdi.
Devlet sonuçta Kürtleri yok etme stratejisi için bir adam buldu. Bu adam eli kanlı Abdullah Öcalan’dı. Bu adam eliyle de bir örgüt kurdu. Bu örgüt de süreç içinde UKO, Kürdistan Devrimcileri, Apoculuk tanımından sonra PKK tanımına kavuşan örgüt oldu. Bu örgüt tam anlamıyla paramiliter vahşi bir örgüt olarak kuruldu.
Öcalan’ı, cani ve paramiliter örgütü PKK’yı Kürdistan’da ortalığa saldı. Onların eliyle; kan, şiddet, terör, barbarlıkla:
1-Kürdistan ulusal kurtuluş hareketinin bağımsızlık hedefini ortadan kaldırmaya çalıştı.
2-Kürdistan ulusal kurtuluş hareketinin toplumsal ve siyasal tabanı olacak aktörleri katlettirdi. Aşiretleri birbirine düşman etti. Kürdistan’daki toplumsal iç çelişkileri daha şiddetli bir çatışmaya dönüştürdü.
3-Kürt ulusal kurtuluş hareketinin yaratıcıları ve esas aktörleri olan Kürdistan Parti ve örgütlerini tasfiye etmek için, onlara karşı savaş açtı..
4-Kürdistan yurtseverlerini, liderlerini, kadroların imha ve yok etti.
5-PKK’nın radikal sloganlarıyla Kürt gençlerini PKK bünyesinde topladı. PKK içinde tam anlamıyla toplu bir katliam ve infazlar gerçekleştirdi.
6-Bütün bunların yetmediği yerde 12 Eylül Faşist Darbesini hazırlayan aktör haline getirdi. Türk Devrimcilerini de katlettirdi.
7-Kürdistan’da devlet için çok riskli ve pahalı olan zamana yayılmış bir fiziki/kültürel/toplumsal katliamı/jenosidi PKK eliyle gerçekleştirdi.
Bu strateji içinde infazlar ve cinayetler kartopu gibi büyüdü.
Öcalan mahkemede örgüt içinde 15- 20 000 Kürt gencini infaz ettiklerini açıkladı. Örgüt dışında infaz edilen Kürt yurtseverlerinin sayısını bilmek bile zor.
Giderek bu infazlar bütün Kürdistan parçalarına yayıldı. Kürdistan’ın güneyinde binlerce pêşmerge katletti..
PKK bütün parçalarda kendi dışındaki örgütleri tıpkı Kürdistan’ın Kuzeyinde yaptığı gibi düşman, meşru olmayan örgütler ilan ederek savaş açtı. Bu savaşı sömürgeci devletlerin desteğiyle halen devam etti.
Kürdistan’ın Güneyinde ve Batısında, işgalci ve tahrip edici, terörist yapısını güçlendirdi.
Sömürgeci devletlerin truva atı olma özelliğini geliştirerek yoluna devam etti.
Kürdistan’ın Doğusunda PKK’nın infaz ettiği ve ölümlerine yol açtığı Kürt yurtseverlerinin ve gençlerinin sayısı bilinmiyor.
Kürdistan’ın Batısında bir dehşet cenderesi yarattı. On binlerce gencimizin ölümüne yol açtı.
Avrupa’da Almanya’da Danimarka’da Kürt yurtseverleri infaz etti.
.Dünyada az rastlanır paramiliter, cani, işkenceci özelliklerini derinleştirerek hareket etti.
DAEŞ’den daha beter Kürtleri katletme metotları uyguladı.
TÜRK MECLİS KOMİSYONU GELİŞMESİ NASIL OLDU?
Günlerden bir gün, PKK “aptalca” bir önermede bulundu. Bu önermesini de sakız gibi çiğnemeye başladı. O önerme de, Türkiye’deki failli belli olan ölümlerle ilgili bir hakikat komisyonunun oluşturulmasıydı.
Tabi ki bu önermesinden kasıt da, kendi dışındaki ölüm olaylarının sorgulanması ve açığa çıkarılmasıydı.
Bundan da, nasıl olsa Kürtler ya korkudan ya da “kol kırılır yen içinde kalır” anlayışıyla benim infazlarımı ve katliamlarımı dile getirmezler/getiremezler diye hesap yaptı.
Devlet de deşifre olmasın diye benim yaptıklarımın üzerine nasıl olsa fazla gitmez diye düşündü.
Ama öyle olmayacağını kestiremedi.
Hükümette o zamanlar daha eski devletin temsilcisi değildi. Yeni devleti kurmakta olduğunda iddialı görünüyordu.
Hükümet, kapsamını, yetki ve görevlerini kendisinin çizdiği çerçevede bir komisyon oluşturdu. Komisyonda PKK’lılar da vardı.
Ben de o komisyona çağrıldım. Devlet de, PKK de böylece kendine kendi tuzaklarını kurdular.
Benim de komisyona gideceğimin günler öncesinden gazetelerde haber olmaya başladı. Kamuoyu bu gelişmeyi merakla beklemeye başladı.
Meclis Komisyonu toplantı günü geldi.
Meclis Komisyon Toplantısına zamanında gittim.
Ben komisyon toplantısına (13 Şubat 2012) geçmeden önce, salon önünde yerli ve yabancı bir basın ordusu beni karşıladı. Gazete ve televizyonlara acilen geçmek üzere, benim kısaca görüşlerimi kendilerine açıklamamı istediler.
Ben de bu isteklerini yerine getirdim.
10-15 dakika boyunca açıklamalarda bulundum.
Bu basın açıklamamda özce: Devletin 100 yıl boyunca Kürtlere karşı uygulamalarını ve katliamlarını açıkladım. PKK ve Öcalan’ın Devletin adamı ve örgütü olduğunu; PKK’nın Kürtleri birçok açıdan yok etmek için kurduğunu; Kürtlere karşı zamana yayılmış katliamın devletin kontrolünde ve denetiminde PKK tarafından sürdürüldüğünü anlattım.. Teknik anlamda ilk planda önemli olayları da dillendirdim.
Komisyon salonuna geçtiğim zaman, Komisyon Başkanı ve tüm partilerin temsilcileri komisyon üyeleri orada hazırdılar. PKK’dan da Ertuğrul Kürkçü ve Sırrı Sakık komisyon üyesi olarak salondaydılar.
Gazete ve televizyon muhabirleri de benim basın açıklamasını gazete ve dergilerine haber olarak geçtikten sonra, solona doluştular.
Komisyona da uzun rapor bir niteliğinde hazırladığım yazımı sunmadan önce sözlü olarak görüşlerimi açıkladım.
Komisyonda, 3.5 saat boyunca sözlü görüşlerimi açıkladım. Sorulara cevap verdim. Komisyon üyeleri de ilgiyle ve dikkatle hiçbir müdahale yapmadan beni dilediler.
Komisyon’da görüşlerimi açıklarken, Sırrı Sakık bir ara Komisyon Başkanı Bostancı’ya dönerek: “Siz bize Meclis’te Kürt kelimesini konuşmamıza bile izin vermiyorsunuz. İbrahim GÜÇLÜ saatlerdir “Kürdistan diyor “ dedi. Komisyon Başkanı insicamını bozmadan, “Sırrı Bey siz de konuşursunuz” dedi ve dinlemeye devam etti..
Komisyonda: Devletin sömürgeci niteliğini anlattım. Devletin son 100 yılda Kürdistan’daki milli direnme hareketleri döneminde, ara dönemlerde, darbeler zamanında Kürtlere yaptığı vahşice uygulamaları, katliamları, idamları, toplu sürgünleri, katledilen Kürt milli liderlerinin ismini vererek onların haklı olduklarını, devletin resmi ideolojisi Kemalizm’in Kürtleri yok sayan ve düşman saydığını, Kemalistlerin devlete sahip olduktan sonra nasıl Kürtlere ihanet ettiğini dile getirdim.
Kürdistan’da sömürgeci devlete karşı Kürtlerin ulusal ayaklanmalarını sayarak, bunların meşru olduklarını ifade ettim. PKK’nın devlet tarafından hangi yeni strateji ve amaçla kurulduğunu uzunca anlattım. Devletin son 40 yılda Kürt milletine yönelik bu yok etme işlemlerini, katliamlarını Öcalan ve PKK eliyle yaptığını aktardım. PKK’nın, PKK içinde ve dışında yaptığı katliamlara işaret ederek; PKK’nın katlettiği bazı Kürt yurtseverlerin isimlerin yazımda detaylı bulacaklarını aktardım.
Otoriter, totaliter, faşizan, Stalinst, Kemalist ideolojilerin PKK üzerindeki etkilerini de yorumladı. Kemalist Otoriterliğin, tekçiliğim PKK tarafından savunulmasının tesadüf de olmadığını ekledim.
PKK’nın Kürtlerin geçmiş organik milli hareketleriyle ve örgütleriyle bir ilişkisinin olmadığını, derleme üretim dışı çoğu da Kürt olmayan ve Kürtler tarafından hiç de tanınmayan unsurlar tarafından kurulduğu analizimi sundum.
(Meclise sunduğum yazıyı ve sözlü görüşlerimi merak edenler meclise başvurarak bulabilirler ve inceleyebilirler.)
Sorular safhasında, Ertuğrul Kürkçü tam anlamıyla birkaç soru sordu. En dikkat çekici olanı da, “Sizler ve Kemal Burkay da silahlı mücadeleyi savunmadınız mı?” sorusuydu.
Bütün sorularına olduğunca ve geçmişte dergilerde ve örgüt toplantılarından savunduğumuz ve kabul ettiğimiz içerikte cevap verdim. Dedim ki, “PSK yani Kemal Burkay dışındaki tüm Kürdistan örgütleri, Ala Rizgarî Hareketi de Kürdistan Devletini kurmak için silahlı mücadeleyi savunduk. Silahlı eğitimler yaptık. Burkay kısa bir dönem böyle bir düşünce taşıdı. Ama kısa sürede bundan vazgeçti” dedim.
Türk Meclisinin tarihi boyunca böyle bir radikal hesaplaşmayla karşılaşmadığını Türk gazetelerinin kendileri yazdı. Bu konu günlerce televizyonlarda tartışmaya mazhar bir konu oldu.
Özcesi: KÜRTLER DEVLETE ŞİKÂYET EDİLMEDİ. ÇÜNKÜ ÖCALAN VE PKK KÜRT DEĞİLDİ, KÜRTLERİ TEMSİL ETMİYORLARDI.
ŞİKÂYET EDİLMİŞSE DEVLETİN UŞAKLARI KENDİS EFENDİSİNE YAPILMIŞ OLABİLİR Mİ? O DA DEĞİL. UŞAKLARININ YAPTIKLARI DEVLETE ANLATILDI VE DEŞİFRE EDİLDİ.
SIK-SIK BANA “İTİ İTE ŞİKÂYET ETMEK NE KADAR DOĞRU?” DİYE SORULUYOR.
BELKİ DE YAPILAN EN FAZLA BUDUR.
ONDAN SONRA PKK BANA KARŞI VE BU DEŞİFREASYONU SAĞLAYAN KEMAL BURKAY VE BAŞKA DOSTLARA KARŞI DAHA DA SALDIRGANLAŞTI. BİZİ İTİBARSIZLAŞTIRMAK İÇİN KENDİ ZORBALIĞINDAN VE KİTLESELLİĞİNDEN YARARLANDI.
NE YAZIK Kİ BİRÇOK DOST BİLDİRKLERİMİZ DE BU SALDIRLAR KARŞISINDA SİNDİLER. KENDİ KABUKLARINA ÇEKİLDİLER.
BİZ SALDIRI VE TEHDİTLERİ TAKMADIK.
SONUÇTA BİZİM GÖRÜŞLERİMİZ OLAYLARCA DAHA DA DOĞRULANDI VE İSPATLANDI. DEVLETİN PARAMİLİTER ÖRGÜTÜ PKK DA ESKİSİNDEN BİRKAÇ KAT DAHA FAZLA DEŞİFRE EDİLDİ.
YARI CAHİL OKUMUŞLAR, MÜRİTLER, ÇIKAR SAHİPLERİ İNSANİ OLMAYAN SESLER ÇIKARMAYA DEVAM DE ETSELER DE, HALK ANLADIĞINI ANLADI.
TEKE DÜŞTÜ KEL GÖRÜNDÜ. KRALIN ÇIPLAK OLDUĞU ORTAYA ÇIKTI.
*****
SELİM ÇÜRÜKAYA’DA BİZİM YAPTIĞIMIZI AÇIKÇA DESTEKLEDİ VE YAZDI. O ZAMAN DA HATIRLADIĞIM KADARICA BİR TELEFON GÖRÜŞMESİNDE TEŞEKKÜRLERİMİ İLETTİM.
YAZARAK DEDİ Kİ:
Son birkaç gündür bazı Kürt sitelerinde, yayın organlarında PSK’ nin eski lideri Kemal Burkay ve Ala Rizgari nin eski lideri İbrahim Güçlü hakkında tartışmalar olmaktadır. Gerçi bu yazılıp çizilenlere tartışma demek biraz zordur. Çünkü biz Kürtler henüz tartışmaya alışmış bir toplum değiliz. Biz karşımızdakine küfür ederiz, hakaret ederiz, buda yetmedi mi tehdit ederiz, karşımızdaki susmadıysa, ajan olarak damgalarız, öyle susturmaya çalışırız, buna rağmen susmadıysa bir punduna getirip vururuz, vuramadıksa, üstelik susturamadıksa, bu kez bize bağlı olan taraftarlarımızın, kulaklarını tıkar, gözlerini kapatır, böylece eleştirenlerden kurtulmaya çalışırız.
Şimdi neden İbrahim Güçlü ve Kemal Burkay’ a karşı yazılar yazılıyor? Bu insanlar neden tehdit ediliyorlar? Neden bu insanlara “şerefsiz, haysiyetsiz” diye hakaret ediliyor? Ne yaptılar ki bu insanlar? Hangi arı deliğine çomak soktular? Hangi gerçeği dile getirdiler? Kimlerin nasırına nasıl bastılarda böylesine hakaretli saldırılara maruz kaldılar?
İbrahim Güçlü meclis araştırma komisyonunda yaptığı konuşmasının bir özetini bizim Kürdistan- aktuel sitesine de yolladı, fakat biz henüz yayınlamadık. Neden mi yayınlamadık? Konuşmayı tek yanlı gördük de ondan! Çünkü Güçlü, PKK içinde yapılan katliamları açıkça anlatmış ve Apo diktatörlüğü tarafından katledilen PKK üye ve yöneticilerinin, başka örgüt üyelerinin isim ve soy isimlerini sıralamıştır. Ama devletin yaptığı Kürt katliamlarını ortaya koymamış ve bu katliamlarda yaşamını yitiren Kürtlerin isimlerini sıralamamıştır. Bu bir eksikliktir.
Biz İbrahim’ den devletin yaptığı
katliamları da belgeleriyle birlikte izah etmesini isterdik. Eleştiri noktamız
budur.
İbrahim Güçlü’ ye hakaret edenler, onu susturmaya çalışanlar, onun dile
getirdiklerini eleştirmiyorlar. Yani; “İbrahim sen doğru söylemiyorsun.
Biz Resul Altınok’u öldürmedik, Mehmet Şener’i katl etmedik, Çetin Güngör’ü
Stokholm’ de, bir salonda yüzlerce insanın gözleri önünde kafasına sıkmadık,
Enver Ata’yı Upsla’ da bir otobüs durağında kurşunlamadık. Mehmet Tunç’u, bir
bayanı sevdiği için gözlerini bağlayıp bir ağaca astıktan sonra kurşuna
dizmedik. Mehmet Çimen’i Hollanda’ da işkence ile öldürüp asit dolu bir
Küvete atıp eriterek yok etmedik ve biz on beş bin genci ajandırlar
gerekçesiyle iç infazlarla öldürmedik” demiyorlar.
Ne diyorlar? Bunları söyleyenler, “alçaktırlar haindirler ve düşmanın kucağına oturmuşlar” diyorlar. Binlerce Kürt gencini öldürmek, onları çukurlara gömmek (dikkat ediniz öldürdükleri hiç kimsenin mezarı yoktur) alçaklık, hainlik ve düşmanın kucağına oturmak değil de, bu gençlerin öldürüldüğünü söylemek alçaklık hainlik ve düşmanın kucağına oturmak oluyor!
İbrahim Güçlü Meclis araştırma komisyonuna Apo diktatörlüğü tarafından öldürülen bazı kişilerin adlarını sıralamış, listesindeki kişi sayısını saymadık ama en fazla kırk, eli kişiyi saymıştır. Konuyu bilmeyenler nezdinde Apo diktatörlüğü tarafından öldürülenlerin sayısı eğer İbrahim’in saydıkları kadarsa, diktatörlük, sütten çıkmış ak kaşık gibi görülebilir. Bundan dolayı Apo diktatörlüğü tarafından katledilen Kürt sayısı, son otuz yılda Türk devletinin katlettiği Kürt sayısı kadardır diye düşünüyor ve bİlinmesini istiyoruz.
Birilerinin bunları dile getirmesi gerekmiyor mu? Bu durumu gündeme getirmek, bu katliamları yapanlardan hesap sormak, Kürt davasına zarar mı verir? Kürtlerin görevi Türk devletinin yaptığı Kürt katliamlarına karşı çıkmak, Öcalan diktatörlüğünün yaptığı Kürt katliamlar karşısında suskun kalmak mıdır?
Başkalarının yaptığı katliamlara karşı çıkarsan, ama kendin katliam yaparsan, başkalarının yaptığı idam cezalarını protesto edersen, ama kendin durmadan insanlara idam cezası verip uygularsan, başkalarının yaptığı işkenceye karşı çıkarsan, kendin hep işkence yaparsan, başkalarını, mahkemelerde bize savunma hakkı vermiyorlar diye eleştirirsen, ama kendin tutukladığın kişilere tek bir kelime olsun kendini savunmasına izin vermezsen sen neyi eleştiriyorsun ki! Sen deve kuşu olmuş, kafanı kuma gömmüş dünyayı kendine güldürmüşsündür.
Bazı Kürtler de İbrahim Güçlü ve Kemal Burkay’ı başka noktalardan eleştiriyorlar. Onlara göre Kemal Burkay ve İbrahim Güçlü neden Düşmanın televizyonlarında veya düşman’ın meclisinde PKK yi eleştiriyorlar? Bu kesimlerinde İbrahim Güçlü ve Kemal Burkay’ın söylediklerinin içeriğine yönelik bir eleştirileri yoktur. Onlarda Özelikle Kemal Burkay’ın devletin bir projesi sonucu Türkiye ye döndüğünü, bu yüzden PKK nin iç infazlarını bu proje gereği gündeme getirdiğini söylüyorlar.
Bu “düşmanın televizyonları” lafları bize hiç yabancı değildir. Peki “dostların televizyonları”nın kapıları sonuna kadar açıktı da, Kemal Burkay ve İbrahim Güçlü görüşlerini orada söylemediler de, gittiler düşmanın televizyonlarında mı söylediler? Düşman’ın meclisine gelince, O meclise milletvekillerini siz kendi oylarınızla seçip yolladınız mı? Halkın bu vekillere oy vermesi için siz kapı kapı dolaşmadınız mı? Ve İbrahim Güçlü ile Kemal Burkay’ın görüştüğü Meclis araştırma Komisyonunda BDP li vekillerde bulunmuyor muydu?
Bunların eleştirileri de Apocu mantığın başka bir versiyonudur. Açıkça bize şunu söylüyorlar: “Bizim içimizde olan bitenleri kimse öğrenmesin, Apocu diktatörlük kime ne yaparsa yapsın, erdem susmaktır, başkaları bizim pisliklerimizi işitmesin, işitirse yüzümüz kara olur.”
Demokrasinin olmadığı, bütün ülkelerde, örgütlerde ve aşiretlerde aynı mantık vardır ve güçlüdür. Kürdistan’ ın bazı yerlerinde bir aşiretin reisi, aşiret içinde kötü bir iş yaparsa, aşiret üyelerinin görevi reisin pisliklerinin üstünü örtmektir. Çünkü başka aşiretler kendi aşiretinin içindeki pislikleri öğrenirse, aşiretin asaleti, şerefi ve namusu kirlenir diye düşünülür. Eski “sosyalist” Rusya da Aleksandr İsayeviç Soljenitsin,Andrei Dmitrievich Sakharov, Boris Leonidovich Pasternak Rusyadaki rejimin gerçek yüzünü ve rejimin yaptığı katliamları yazdıkları ve Rusya dışında bütün dünyada yayınladıkları için, Rusya’nın ve “yüce sosyalizmin” haysiyet ve şerefini ayaklar altına almakla itham edilmiş ve bu kişiler ölene, rejimde yıkılana kadar düşman muamelesi görmüşlerdi. Saddam’ın Bağdat’ ın da rejimin yaptığı katliamı gündeme getirmek, “şerefsizlik haysiyetsizlik ve batı ajanlığı” idi. Esat’ın Suriye’ sin de, en şerefli ve haysiyetli insanlar, rejimin yaptığı bütün pislikleri görmemezlikten gelenlerdi. Türkiye de son yıllara kadar Generalleri eleştirmek, onların yaptığı katliamları dile getirmek vatana ihanetle özdeşti, gerçi hala da öyledir.
Ama çağ değişti, değişiyor. Eskiden gizli olan şeyleri açıklamak çok zordu. Ve toplumdan gizlenen gerçekleri açıklayanlar kahramanlardı, yani ölümü, hapishaneyi, lanetlenmeyi, sürgünü göze alıp açıklıyorlardı. Öyle bir çağa girdik ki; artık bir şeyi gizlemek onu açıklamaktan daha zor oldu. Neyi nasıl gizleyeceksiniz. Ben dün akşam Japonya da ki bir arkadaşımla telefonla görüşürken, Amerika da ki bir arkadaşıma e mail yazıyordum, Danimarka da ki arkadaşımı da Skype üzeri kameradan izliyordum.
Türkiye kendi gerçekleri ile yüzleşiyor, yüzleşmeye çalıyor, ama bunu doğru dürüst yapamıyor, Başbakan eski dersim katliamından dolayı özür diliyor, ama yeni katliamlar yapılıyor, her gün Kürdistan’ının çeşitli bölgelerinde katliamın kanıtları kemikler çıkıyor. 12 Eylül cuntasının liderleri mahkemelerin önüne çıkarılıyor, darbe yapmak isteyen Generaller tek tek hapsi boyluyor. Ama inkar edilen koskoca Kürt gerçeğinin inkarı hala sürüyor bu gerçekle kimse yüzleşmek istemiyor. Türkiye cephesinde vaziyet böyle iken biz Kürtler, kendi gerçeklerimizle yüzleşmekten çok ama çok korkuyoruz.
Bize: “Siz demokrat değilsiniz diyenleri, siz Bekaa da, Barelias ta, Zele de, Qandil de, Diyarbakır da ve bütün Kürdistan coğrafyasında, Avrupa’ da, Arap ülkelerinde binlerce suçsuz ve günahsız Kürt öldürdünüz ve üstelik öldürdüğünüz tek birisini mezara bile koymadınız” diyenleri hala ”ajan, alçak, şerefsiz, düşmanın kucağına oturmuş” diye niteleyip susturmaya çalışıyoruz.
Zaten binlerce Kürt genci katledilmeden önce tek tek “ajan, alçak, şerefsiz, düşmanın kucağına oturmuş” olarak damgalanıp öldürülmüştü.
Demek ki bizde hiçbir şey değişmemiştir. Tarlasında yetiştiğimiz Saddam diktatörlüğü yıkıldı, diktatörlüğümüze can ve ruh veren Esat rejimi gitmek üzere, kendimize rehber edindiğimiz Kemalizm diktatörlüğünün sıvası dökülürken ve ortadan çatlarken, biz gerçek yüzümüzü bize gösterenlere, “siz işte busunuz” diyenlere hala eski alışkanlıklarımızla, bunlar “ajandır, siz dinlemeyin” diyerek ayakta kalmaya çalışıyoruz.
Diktatör rejimlerde insanları öldürmek ve öldürülenlerin akibetini gizlemek erdem, insanların öldürülmesine karşı çıkmak ve gizli yapılan infazları açıklamak alçaklıktır. İşte Kemal Burkay ve İbrahim Güçlü böyle “alçaklardır!”
Ne yazık ki programımız sonrasında Selim Çürükkaya talihsiz ve geçmişiyle çelişir açıklama yaptı. Şöyle dedi: “İbrahim Güçlü PKK devlet projesidir der gider PKK’yı devlete şikayet eder. PKK devlet projesidir der, devletin yaptıklarını göremez. PKK’nın cinayetlerini sayar ve beni de kendi noktasına çeker.”
Bu son tutumun büyük bir çelişki olduğuna da işaret etmek doğrudur, diye düşünüyorum.
Diyarbekîr, 23 Nisan 2020