İbrahim GÜÇLÜ
Bir dönem önce bir makale yazdım. O makalemle ilgili dostum İsmail Giritli milli mücadele ve iç muhalefet üzerine bazı notlar yazmıştı. O notlar, “milli mücadele” ve “iç muhalefet ve iktidar mücadelesi)” kavramları üzerinde yeniden düşünmeme, bu konuyu derinleştirmeme yol açtı.
Bu düşünce fırtınası içine girerken de, bu düşüncelerimi bir makale halinde okuyucularıma ve Kürt kamuoyuna sunmanın yararlı olacağına karar verdim.
Bu konudaki görüşlerin, özellikle Kürdistan’ın Kuzeyinde var olan, Kürt yurtseverleri, Kürt siyasetçileri, Kürt ve Kürdistan parti ve örgüt yöneticileri için yararlı olacaktır diye düşünüyorum.
*****
Öncelikle bir tespit yapayım: Özellikle bu konuda Kürdistan’ın Kuzeyinde “at izi ile it izinin” birbirine karıştığı bir durum var. Kürdistan’ın diğer parçalarında bu konularda durum daha net ve açıktır. Kürdistan’ın Kuzeyinde bu durumun ortaya çıkmasında, elbette köklü tarihi, siyasi, toplumsal, kültürel nedenler var.
Milli Mücadele ile İç iktidar mücadelesi iki farklı nitelikte kavramlardır. Çünkü iki farklı toplumsal yapıdaki mücadeleleri, başka bir deyimle de farklı tarihsel dönemlerdeki mücadeleleri tarif eden kavramlardır.
Bu iki farklı kavram, farklı mücadele biçimleri, aynı zamanda bir milletin ve ulusal topluluğun devlet olması ve devlet olmaması halini de anlatmaktadır.
Milli Mücadele…
Milli Mücadele, devlet olmayan ulusun mücadelesidir.
Milli Mücadele aynı zamanda ezilen, bağımlı, sömürge ulusun mücadelesidir.
Bundan dolayı, milli Mücadele, ezen, egemen, sömürgeci ulus ve devlete karşıdır.
Milli mücadele, ezilen, bağımlı, sömürge, devlet olmayan ulusun bağımsızlığını elde etmesi, ülkesindeki işgala son verilmesi, milletin devletini kurması için verdiği mücadeledir.
Milli mücadele, bu bağlamlarda yabancıya, dışarıya, ülkeyi işgal eden sömürgecilere, düşmana karşı mücadeledir.
Bu nedenle, Milli mücadele bir iç mücadele değildir.
Milli mücadele, milletin bütün sınıf ve katmanlarını kapsayan, içeren, içine alan bir mücadeledir.
Milletin kendi içindeki mücadeleyi ret eden ve dışlayan bir mücadeledir.
Milli mücadele, devletsiz bir milletin mücadelesi olduğu için, metotları ve tarzı da ona göre belirlenir.
Milli Mücadele, en genel anlamıyla dışarıya, düşmana, sömürgecilere, egemen ve ezen devletlere karşı bir mücadele; bağımsız devlet oluşturmayı hedeflediğinden, çoğu zaman silahlı mücadele biçimi ile hayat bulmuştur. Bütün diğer mücadele biçimleri, silahlı mücadele merkezinde şekillenmiş, yapılanmış, tanımlanmıştır.
Demokrat devletlerin sömürgeci olduğu koşullarda, silahlı mücadeleden farklı bir mücadele biçimi, sivil itaatsizlik tarzında demokratik bir mücadele de, sonuç alıcı olmuştur. Hindistan bunun somut örneğidir.
Milli Mücadelenin hedefini federalizm olarak belirlemesi halinde de, milli mücadelenin tarzı silahlı olmayı ikincil kılan bir konumda olmuştur. Ama bunu kazanmak için de silahlı mücadele kaçınılmaz olan haller vardır Kürdistan’ın Güneyi ve Doğusundaki milli mücadele bunun en somut deneylerinden biridir.
İç İktidar Mücadelesi…
İç iktidar mücadelesi, kavramın kendisinin açıkça ifade ve tarif ettiği gibi, dışarıya karşı bir mücadele değil, içeride geliştirilen ve oluşan bir mücadeledir.
Devlet olan milletlerin kendi içindeki mücadeleleridir.
İç iktidar mücadelesi, devleti kimin yöneteceğini tayin etmek için bir mücadeledir.
İç iktidar mücadelesi, bir toplumsal kesimin diğer toplumsal kesime, bir toplumsal blokun başka bir toplumsal bloka, bir sınıfın diğer bir sınıfa, bir ideolojik grubun başka bir ideolojik gruba mücadelesi şeklinde tezahür eder.
Bu mücadelenin biçimi, aparatları ve araçları da, devletlerin karakterlerine göre değişir.
Demokratik devletlerde, iç iktidar mücadelesi demokratik bir tarzda olur. Siyasi partilerle yürür. Siyasi Partilerin demokratik rekabetleriyle devam eder ve demokratik seçimlere katılmasıyla sonuçlanma aşamasına gelir. Seçimler sonucunda, hangi siyasi parti seçimleri kazanırsa; ya da hangi siyasi partiler koalisyon ve ittifak yaparlarsa onlar devleti yönetir. Avrupa Birliği ülkelerinde olup biten şey ve tezahür eden mücadele böylesi bir iç iktidar mücadelesidir.
Türkiye ve benzeri ülkelerde iki halde iç iktidar mücadelesi oluyor. Birinci hal iç iktidar mücadelesi, Avrupa Birliği Devletlerindeki gibi tezahür ediyor. İç iktidarın ikinci tezahür hali, cuntalarla, zorla, seçim yoluyla olmayan iktidar mücadelesi, iktidar gaspıdır.
Demokratik olmayan, faşist, otoriter, totaliter, teokratik diktatörlüklerin egemen olduğu devletlerde, iç iktidar mücadelesi maalesef silahlı mücadele tarzında tezahür ediyor. Suriye’de, Yemende, Libya’da, Fas’ta bugün olup bitenler bunun en somut örneği.
Kürdistan’ın Kuzeyinde durum karmaşık…
Kürdistan’ın Kuzeyinde, “milli mücadele” ile “iç iktidar mücadelesinin” hem birbirinden ayrıldığı, hem de birbirine karıştığı farklı tarihsel dönemler var.
Kemalist Devletinin kuruluşundan sonra, Kürt milletinin inkâr edilmesi, “Kürtlerin Türk olduğu” ırkçı tezinin kabul edilmesi, Kürtlerin ülkesinin işgal edilmesi ve sömürge altı bir süreç kavuşturulmasından sonra, milli mücadele süreci şekillenmeye başladı.
Bu milli mücadele süreci, 1919’da Koçgiri milli ayaklanmasıyla birlikte somut bir hal aldı. Kürdistan İstiklal Örgütünün kurulmasıyla birlikte, modern anlamda örgütsel bir yapıya kavuştu. Örgüt, saf bir milli mücadeleyi ve Kürdistan’ın bağımsız devlet olmasını amaçlıyordu.
Bu milli mücadele hareketi, İhsan Nuri Paşa öncülüğündeki Ağrı’daki milli ayaklanma hareketi ile daha açık ve net bir mücadele karakterini kazandı.
Bu dönemdeki Kürt mücadelesi, tam anlamı, tüm özellikleri, toplumsal tabanı ve hedefi itibarıyla bir mili mücadele hareketi niteliğindeydi.
*****
Kürdistan’daki milli direnme hareketlerinin katliamla bastırılması, öncülerinin ve liderlerinin ortadan kaldırılası ile birlikte, Kürdistan’ın Kuzeyinde milli mücadele hareketi büyük bir kesintiye uğradı. Kürtlerin yöneticileri, siyaset dışına, bir başka anlamıyla tarihin aktörü olmaktan çıkarıldılar.
Bu durum, 1946-50 yıllarına kadar sessizce devam etti.
Türkiye’de çok partili sistemin kurulmasıyla birlikte, Kürdistan’daki yönetici sınıfının aktif kesimleri yeni bir tarzda siyaset yapmaya başladılar.
Bu yönetici Kürt Kesimi, CHP ve ağırlıkla da Demokrat Parti’de (DP) siyaset yaptılar.
Kürt yönetici sınıfının bu siyaseti, bir milli mücadele siyaseti değil, Türkiye’deki iç iktidar mücadelesinin Kürtsüz aktörü olmaktı. Bu siyaset ve mücadele tarzı, Türkiye’nin egemen değerleri ve rasyonelleri içinde yürütülen bir siyaset, iç iktidar mücadelesiydi.
1960 yıllarında da, milli mücadele siyaseti değil, iç iktidar mücadelesi Türk siyasi partileri içinde devam etti. Burada ortaya çıkan tek değişiklik, Kürtlerin Türkiye İşçi Partisi (TİP) içerisinde, Kürt kimlikleriyle siyaset yapmaları, belli bir düzeyde doğrudan Kürt halkının hak taleplerini dile getirmeye başlamaları oldu.
Türkiye Kürdistan Demokrat Partisinin (TKDP) 1965 yılında kuruluşuyla birlikte, milli mücadele siyaseti ile iç iktidar mücadelesi iç içe geçti, birbirinden ayrılamayan gri bir alan oluşturdu.
Ancak Kürdistan’ın Kuzeyinde milli mücadele siyaseti ile iç iktidar mücadelesi siyaseti, 1974 yılından sonra birbirinden net bir şekilde ayrıldı. Kürdistan’ın Kuzeyinde net bir şekilde bir milli mücadele hareketi ve buna bağlı olarak milli mücadele siyaseti/mücadelesi ortaya çıktı.
Diğer yandan da Türk siyasi partilerinde de iç iktidar mücadelesini Kürt olarak sürdürmeye devam edenler oldu.
Günümüzde milli mücadele siyaseti ile iç iktidar mücadelesi bir birbirine karışmış durumda. İç iktidar mücadelesi ağır basan bir yan olarak gündemde.
Bundan dolayı Kürt siyaset sınıfının, Kürdistan’ın siyasi grup, örgüt ve partilerinin bu konu üzerinde durmaları; konuyu verisel olarak gözden geçirmeleri gerekmektedir.
Amed, 16 Ekim 2016