”Eğer herkes Parti’nin dayattığı yalanı kabulleniyorsa, o zaman yalan tarihe geçecek ve gerçek olacak.” demişti İngiliz düşünür George Orwell.
Bu fikirden mütevellit, bugün HDP’nin Kürd halkı üzerindeki etkisi de bu yönde gelişmektedir. Her defasında Kürd halkının partisi olmadığını dile getiren ve son seçimlerden sonra Türkiye Partisi olduğunu açık bir şekilde beyan eden HDP, farklı algı oyunlarıyla Kürd halkını ‘Halkların Kardeşliği’ adını verdiği sisteme entegre edip, Kürd halkının ulusal bilincini yok etmede başat rol üstlenmektedir.
Parti olarak birçok kez yaptıkları açıklamada ‘Ortak vatan, Ortak bayrak’ gibi argümanları kullanarak, Kürd halkının, kendi kaderini tayin etme hakkına engel koymaktadırlar.
Sırrı Sakık’ın miting sırasında “biz bu ülkeyi böldürtmeyeceğiz.” demesi aslında Kürd siyasetine bakış açılarını da göstermektedir. Ama buna şaşırmamak lazım, çünkü, HDP’nin altyapısını oluşturan birçok milletvekili, ya eski Kemalist ya da Türk solcusu.
Kürd halkının oyları ile kendine yer edinip, TBMM çatısı altında Kürdleri yok saymak kimsenin haddine değildir.
HDP Kurdistan meselesini, Kurd sorunu haline getirerek, Kuzey Kurdistan halkına milli varlığını ve bilincini saptırma derdindedir. “Özyönetim, Demokratik Özerklik, ve sonra Demokratik Yaşam!” Bunlar Kürd halkının hakkı değildir, olamaz.
Kürd halkının temel hakkı; Sykes-Picot anlaşması ile ellerinden alınan Bağımsız Kurdistandır.
Türkiye’nin yeni sol seküler partisi olduklarını her defasında dile getiren bu parti, özellikle Kürd gençlerinin milli bilinçlerinden sapmalarına ve ‘sosyalizm’ kavramı altında yetişmelerini öngörmektedir.
Bugün Kürd gençliği, araştırmadan ve sorgulamadan HDP’nin ideolojilerine uymaktadır. Örneği ile birçok kez karşılaştığım Kürd gençleri ‘Devlet olmak kötüdür, insanlar bir devlet olmadan da yaşayabilir.’ Tezlerine ayak uydurarak, Kürd davasına karşı şeyleştiklerinin farkında değillerdir.
Bu bilinç ile yetişen yeni nesil, ileriki aşamada milli bilincinden, kültüründen, benliğinden ve en önemlisi anadilinden koparak HDP’nin ideolojisi gereği, sisteme entegre olacak ve kendine yabancılaşacaktır. Hal böyle olunca, kümülatif bir şekilde gelişecek olan bu sistem, yapılanmasını tamamlayacak ve bu doğrultuda ilerleyecektir.
Çevrim içi haliyle şahit olduğumuz birçok olay var. Cizre, Silvan, Nusaybin, Diyarbakır olaylarını sadece AKP’nin şiddet politiğine dayandırıp, neden ve ne için diye sorgulamadan olaylara balıklama atlayan bir kitle yarattılar. Bu kitlenin çoğu gençlerden oluşmakta ve gençlerin algısına ‘özyönetim, kanton vs.’ gibi içi boş kavramlar ekilmekle beraber, gelişen her şiddet olayıyla gençlerin pratikte verdiği tepki ile meşru hale gelerek bu ekilen algı yeşertilmektedir.
Hal böyle olunca ortaya, AKP bize saldırdı, bizde özyönetim ilan edip kendimizi savunacağız sorunsalı çıkmaktadır. Daha önce yukarıda belirttiğimiz gibi, Kurdistan meselesi, parti düzeyine indirgenerek bir sorun haline dönüştürülmüştür. Bu durum yanlış bir tutumdur.
Çünkü sistem böyle devam edecek ve Kürd halkı özyönetim tarzı kavramlar adı altında yerlerinden ve yurtlarından geçmişte olduğu gibi göç edecek ve hızlı bir asimilasyon süreci başlayacaktır.
Bu göçler ve sürgünler zamanla daha da etkin bir hal alacak ve ‘Sorun olarak gördükleri Kürdler üzerinden yeni siyasetler üretecek ve pratikte uygulayacaklardır.
Bu bağlamda HDP’nin uydurduğu, halkların kardeşliği, özyönetim, özerklik, demokratik Türkiye (!) gibi elementer yalanlara Kürd halkının birçoğu inanacak ve ayak uyduracaktır.
Maalesef Kürd halkının sözde temsilciliğini üstlenen HDP bu ideolojin işlevselliğini, pratiğe alttan alttan uygulamakta ve emeline ulaşmaktadır.
Kürd halkı- özellikle Kürd gençliği- bu ideolojiye ayak uydurmuş ve bilinçsizlik türküleri söylemeye başlamış görünüyor.
Güney Kurdistan’ın bağımsızlığına bile karşı çıkan bir Kürd kitlesi varsa, önümüzde bu çok tehlikeli bir durumdur. Maalesef ki; HDP, Kürd halkını sisteme entegre ederek bunun en önemli aktörü konumunda görev almaktadır.
Dünya ailesinin bir ferdi olmak istiyorsak, uluslar arası arenada temsil edilmek istiyorsak, ekonomik bağımsızlığımız olsun istiyorsak, anadilimizde eğitim almak istiyorsak, TBMM’de değil Kurdistan parlamentosunda kendimizi temsil etmek istiyorsak, Alan Kurdîlerimiz kıyıya vursun istemiyorsak, Ala Rengîn’i dalgalandırmak istiyorsak, Enfaller, Halepçeler, Dêrsîmler, Koçgiriler, vb. katliamlar yaşamak istemiyorsak, kimseye bağlı kalmadan üretim/tüketim dengemizi kurmak istiyorsak, kendi medya kanallarımız ile enformasyon sağlamak istiyorsak, ve artık sürgünlere, göçlere, jenosidlere, maruz kalmak istemiyorsak tek bir çıkış noktamız var. Bu nokta, Özyönetim, Kanton, Demokratikleştirme, Yerel yönetim değil, BAĞIMSIZ BİRLEŞİK KURDİSTAN’DIR… 20.11.2015
R. ATEŞ