Türkiye bu yıl da 10 Aralık Dünya Ä°nsan Hakları Günü’nü hukuk dışılığın olaÄŸanlaÅŸtığı bir tabloyla karşıladı.
BirleÅŸmiÅŸ Milletler Genel Kurulu’nun, Ä°nsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni imzaladığı gün olan 10 Aralık, tam 76 yıldır Dünya Ä°nsan Hakları Günü olarak kutlanıyor.
Ancak pek çok liderin günün anlam ve önemine ilişkin mesajlarının aksine dünya bugün hak ihlallerinin ve otoriterliğin arttığı bir tabloyla karşı karşıya. Türkiye ise adil olmayan yargılamalar, uzun tutukluluklar, cezaevlerinde kötü muamele ve mültecilere yönelik ayrımcılık iddialarıyla geçen bir yılı daha geride bırakıyor.
DW Türkçe’ye konuÅŸan insan hakları savunucuları, hak ihlali baÅŸvurularında cezaevlerinin önde olduÄŸuna dikkat çekerken, Türkiye genelinde artan yoksulluÄŸun cezaevlerine, eÄŸitime, saÄŸlığa, çocuklara, kadınlara, mültecilere ya da farklı gruplara etkisinin arttığını, hak ihlallerini derinleÅŸtirdiÄŸini vurguluyor.
Mahpusların tedavi hakları
Ä°nsan Hakları DerneÄŸi (Ä°HD) Ä°stanbul Åžube BaÅŸkanı Gülseren Yoleri, 2024 yılında Ä°HD’ye en fazla baÅŸvurunun hapishanelerden geldiÄŸini söylüyor: “Ä°nfaz politikasının insan hakları baÄŸlamında iyileÅŸtirilmesi yerine hapishanelerin insan hakları ilkelerinin yok sayıldığı ortamlar haline gelmesine tanıklık ediyoruz.”
Hasta mahpuslar bakımından tedavi hakkına yönelik engellemelerin, yaşam hakkı ihlalleriyle son bulduğunu vurgulayan Yoleri, Adalet Bakanlığının geçen Ekim ayında yaptığı açıklamaya göre 2 bin 500 civarı mahpusun bu nedenle yaşamını yitirdiğini hatırlatıyor.
Yoleri’ne göre tecridin yaygınlaÅŸması da hapishanelerde intihar vakalarının artmasına yol açtı. Anayasa’nın eÅŸitlik ilkesine aykırı olmasına raÄŸmen politik mahpuslara iliÅŸkin ayrımcı infaz uygulamaları olduÄŸunu ifade eden Yoleri, yabancı mahpusların da benzer ÅŸekilde cezaevlerinde ayrımcılığa maruz kaldığını söylüyor.
Öte yandan 60 bin civarında mahpusun kayıtlı olarak çalıştırıldığını belirten Yoleri, “Ancak pek çok mahpusun kayıtlı olmaksızın ve bir ücret ödenmeksizin çalıştırıldığı yine derneÄŸimize yapılan baÅŸvurularda tespit ettiÄŸimiz bir durum” diye ekliyor.
“Tecrit koÅŸulları derinleÅŸiyor”
Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği Savunuculuk Koordinatörü Berivan Korkut da cezaevlerinde kullanılan temel hak ve sosyalleşme alanlarının halen pandemi öncesi koşullara dönmediğini vurguluyor.
Yeni yapılan yüksek güvenlikli, Y ve S tipi cezaevleriyle tecrit koÅŸullarının derinleÅŸtiÄŸini ifade eden Korkut, yasalara göre bu cezaevleri “Tehlikeli” statüsünde olanlar için oluÅŸturulsa da politik mahpusların da buraya yönlendirildiÄŸini anlatıyor.
Korkut, “Bu yeni tip hapishanelerin birçoÄŸunda kiÅŸi havalandırmaya çıkabilmek için bile Ä°nfaz Koruma Memurunu çağırmak zorunda. Burada tutulanlar orta vadede bunun çok olumsuz sonuçlarını yaÅŸayacaklar. Bunun gelecek yıl da çok ciddi bir gündem olacağı kanaatindeyiz” diye konuÅŸuyor.
Adalet Bakanlığının verilerine göre Türkiye genelinde yüksek güvenlikli 22, Y tipi 13, S tipi 7 hapishane bulunuyor.
Mahpus yoksullaşması
İkinci önemli problemin de mahpusların ve ailelerinin yoksullaşması olduğunu vurgulayan Korkut, ailelerin ekonomik gerekçelerle görüşe gidemediğini, gönderdikleri paranın da azaldığını anlatıyor.
Mahpusların üç öğün yemek, aydınlatma ve musluktan akan su dışındaki bütün ihtiyaçlarını kendisi karşılamak zorunda olduÄŸunu aktaran Korkut, “Bazı hapishanelerde iç çamaşırları hapishane kantininde satıldığı için oradan almak zorunda, iç çamaşırlarını alamayan, temizlik ürünlerini alamayan bir mahpus kitlesinden bahsediyoruz” diyor ve ekliyor: “Bu ekonomik kriz dikkate alınarak buna mutlaka bir çözüm geliÅŸtirilmeli. PTT ücretlerindeki yükselme, bırakın aileleriyle görüşmeyi, aileye mektup yazma, telefon kartı alıp aileyi arama konusunda bile çok ciddi sıkıntılar yaÅŸanıyor. Bu bir an önce önlem alınması gereken, içeride bir saÄŸlık problemine dönüşme tehlikesi taşıyan bir sorun. Çünkü kiÅŸiler bireysel temizliklerini ya da bulundukları mekânın temizliÄŸini saÄŸlayabilecek koÅŸullarda deÄŸiller.”
Mültecilere yönelik ayrımcılık
Gülseren Yoleri, İHD olarak ikinci yoğun başvuruyu mültecilerden aldıklarını söylüyor.
Temmuz ayında Kayseri’de Suriyeli bir sığınmacının akrabası olan bir çocuÄŸa cinsel istismarda bulunduÄŸu iddiası ile tutuklanmasının ardından, kentteki Suriyelileri hedef alan ÅŸiddet eylemleri sonucu, en az 24 iÅŸyeri kapanırken, 3 bini aÅŸkın sığınmacı kenti terk etti. Kayseri’nin ardından sekiz farklı ilde yaÅŸanan ırkçı ve nefret içerikleri saldırılar sonucu bir kiÅŸi yaÅŸamını yitirdi. İçiÅŸleri Bakanlığı tarafından söz konusu ırkçı saldırılar ile ilgili toplam 1065 kiÅŸinin gözaltına alındığı, bu kiÅŸilerden 28’inin tutuklandığı, 187’sinin ise adli kontrol ÅŸartıyla serbest bırakıldığı bildirildi.
“Temel haklara eriÅŸemiyorlar”
Türkiye’de bulunan mültecilerin yaÅŸadıkları sorunların genellikle ötekileÅŸtirilerek ya da düşmanlaÅŸtırılarak görmezden gelinmeye çalışıldığını ifade eden Yoleri, “Suriyeliler geçici koruma altına alındığı için mülteci grup arasında en iyi korunma imkânı olan, en korunaklı alanda duran grubu temsil ediyor. Ancak Suriyeliler dahil mültecilerin temel haklara eriÅŸemediÄŸi, korumadan saÄŸlığa, çalışmaya ve eÄŸitime kadar pek çok alanda ciddi sorunların devam ettiÄŸi görülüyor. Ve bunun sonuçlarıyla yüz yüze kalıyoruz” diye konuÅŸuyor.
Türkiye’de tartışmaların kayıtlı mülteciler üzerinden yapıldığına iÅŸaret eden Yoleri, “Düzensiz göçmen diye nitelendirilen göçmen grup var ki Suriyelilerden önce de vardı. Afrika ve Asya ülkelerinden, OrtadoÄŸu ülkelerinden Türkiye’ye gelen bu grubun da tamamen korumasız olduÄŸu ve aslında vahÅŸi yaÅŸam koÅŸullarına, insan kaçakçılarına, angarya çalışma koÅŸullarına ve organ kaçakçılarına teslim edildiÄŸi bir ortamdan söz ediyoruz ki kayıp çocuklar meselesini burada hatırlatmakta fayda var” diye ekliyor.
Ä°stanbul SözleÅŸmesi’nden çıkılması ile beraber kadınlar, LGBTÄ°+ bireyleri ve çocukları ilgilendiren olumsuz tablonun devam ettiÄŸini ve bunun mülteciler için de geçerli olduÄŸunu vurgulayan Yoleri, Ä°stanbul SözleÅŸmesi’nden çıkılması ile beraber sığınma evlerine eriÅŸim sorununun da baÅŸ gösterdiÄŸini aktarıyor.
“Yoksullukla birleÅŸiyor”
Gülseren Yoleri, aslında mülteciler ve hapishanedekiler de dahil olmak üzere tüm topluma ilişkin hak ihlallerinde yoksulluk sorunun etkilerinin görüldüğünü vurguluyor:
“Nereye bakarsanız bakın. EÄŸitime, saÄŸlığa, çocuklara, kadınlara, mültecilere ya da farklı gruplara nereye bakarsanız bakın yoksulluÄŸun derin bir yara haline geldiÄŸi bir durumdan bahsediyoruz” diyen Yoleri, Ä°HD’ye bu yönde yapılan baÅŸvurularda ciddi bir artış olduÄŸunu belirtiyor.
Ä°nsanların iÅŸ bulamadıkları, geçinemedikleri, çocuklarının okul ihtiyaçlarını karşılayamadıkları, hapiste bulunan yakınını ziyarete gidemedikleri ve ekonomik sorunlarının giderilmesi için buldukları her yere baÅŸvurduklarını anlatan Yoleri, ekliyor: “Ve tabii ki yoksullukla birleÅŸen bütün diÄŸer olumsuzluklar, örneÄŸin çocuk işçiliÄŸi meselesini, kadına yönelik ÅŸiddeti ve diÄŸer alanlarda ÅŸiddeti ve ağır emek sömürüsünü karşımıza çıkartıyor. Ve bütün bu sorunlar acil çözüm bekliyor.”
Yargı bağımsızlığına ilişkin sorunlar
İfade özgürlüğü, yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü konularında da sorunlar devam ediyor. Bu yıl Nevruz kutlamalarında ve Onur Yürüyüşü gibi etkinliklerde, güvenlik güçlerinin şiddetli müdahaleleri sonucu yüzlerce kişi gözaltına alındı, bazıları tutuklandı. Kürtçe müzik eşliğinde halay çeken bireyler de soruşturma ve gözaltı süreçlerine maruz kaldı.
Öte yandan TÄ°P’te Hatay Milletvekili seçilen Can Atalay, Anayasa gereÄŸi dokunulmazlık kazanmasına raÄŸmen Yargıtay kararı uygulamadı ve serbest bırakılmadı. Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiÄŸi hak ihlali kararları da uygulamada karşılık bulmadı.
Avrupa Ä°nsan Hakları Mahkemesi’nin (AÄ°HM) iÅŸ insanı Osman Kavala’nın serbest bırakılmasına yönelik kararları da Türkiye tarafından uygulanmıyor.
Bu tür ihlaller, insan hakları örgütleri tarafından adalet sisteminin siyasi etkilere açık hale geldiği yönünde değerlendiriliyor. Yargıtay kararlarının uygulanmaması, seçme ve seçilme hakkı, adil yargılanma ve özgürlük gibi temel insan haklarının doğrudan ihlaline neden oluyor.
Seçme ve seçilme hakkı ve kayyum kararları
Kayyum uygulamaları da 2024’te Türkiye’deki önemli insan hakları ihlali baÅŸlıklarından biri olarak dikkat çekti. Mardin, Batman, Åžanlıurfa-Halfeti, Ä°stanbul-Esenyurt belediyelerine kayyum atandı.
Özellikle Kürt siyasetçilerin yönetiminde olan belediyelere İçişleri Bakanlığı tarafından kayyum atanması, seçilmişlerin görevden alınarak halk iradesinin yok sayılması ve anayasal güvencelerin ihlal edilmesi konuları ciddi eleştirilere neden oldu.
Gülseren Yoleri, Türkiye’nin bir bütün olarak hukukun yok sayıldığı ama bununla beraber devleti temsil eden kurumların da itibarsızlaÅŸtırıldığı bir süreçten geçtiÄŸine iÅŸaret ediyor:
“Toplumun, insanların haklarının ve özgürlüklerinin hiçbir güvence ile korunmadığı bir durumdayız ve bu tablonun mutlaka deÄŸiÅŸmesi gerekiyor” diyen Yoleri, ekliyor: “Åžimdi aslında hiç uygulanmayan ve itibar edilmeyen bu yasaların yeniden ve tabii ki insan haklarına uygun olarak düzenlenmesi noktasında acil bir ihtiyaç var.”