Yalan ve Yalana İnanma Alışkanlığı

Şefik ÇOLAK

Yalan hayatın bir parçasıdır. Bazen çok masumane olabilir. Belki de anlayışla karşılanması gereken kısmı sadece masumane olan kısmıdır. Koruyucu amaçlı olan bu yalan söyleme türü, oluşacak sorunları aşma gücü olmayanların başvurduğu yoldur. Belki de muhataplar karşılıklı anlayış ve hoşgörü içinde olmuş olsaydı, masumane yalana başvurma yoluna kimse girmeyebilirdi.

Bir de çıkar amaçlı olan yalanlar var ki ağırlıkla kullanılan türü olduğu gibi, insanlarının bir kısmının kazanmasını sağlarken diğer kısmına, yani inanması istenilen kesime, zarar verir. Bazen zarar gören taraf, yalan olduğunu bildiği halde inanmayı tercih eder.

Çalışan, hatasını gizlemek için yalan söyler. Patron, çalışan ve tüketici üzerinden kazancını artırmak ve toplumsal sorumluluklarını yerine getirmeme gerekçesini yaratmak için yalan söyler. Siyasetçi toplumu, istediği politikanın peşine takmak için yalan söyler. Devlet görevlisi yaptığı hukuki veya insani olmayan görevlerini gizlemek için yalan söyler. Asker görevinin gerçek amacını gizlemek için yalan söyler. Savcı ve hâkimler, aldıkları emirleri yerine getirirken, hukuk dışına çıktıklarını bildikleri halde, hukuk adına yalan söyler. Din görevlileri egemenlerin ve kendilerinin çıkarını korumak için yaratıcı adına yalan söyler. Adaletin olmadığı yerde, listeyi istediğimiz kadar çoğaltabiliriz.

Hukukun güçlü olduğu yerde, yalan seviyesi oldukça düşer. Yalan ve hile ile çıkar elde etme zorlaşır. Kabadayılık âleminin içinde yalanın az olması da, kendi iç hukukunun (racon) güçlü olmasından kaynaklanır.

Haberleri veya yorum programlarını izliyoruz. Herkes (%75 den fazla kısmı) karşıtlarının yalanlarını konuşuyor veya yorumluyor. Bunun yapanlarının en az %70 i, kendi yalanları ile karşıtının yalanlarını gündeme getiriyor. Bu durum, şiddetin yoğun olduğu dönemlerde, bu ülkede hep yoğun yaşanmış. Bugün çok yoğun olmasına şaşırmamak gerek.

Demokratlar da hep yalanlara şaşırırlar. “Bu kadar da yalan olur mu” söylemi çok kullanılır. Olur, hem de çok daha fazlası olur. Gördükleri resmi eğitime bakmayı akıllarından geçirdikleri anda, bu gerçeği görecekler. Okul kitaplarına, onar yıllık farklı dönemlerde bakınca hep farklı olduklarını görürüz. Kitaplara göre dün doğru olanın bugün yalan olduğu görülür. Yalan, inkâr ve olmuşu yok sayma üzerine kurulan sistemden başka ne beklenir. Yalana dayalı kurgu üzerine yazılmış tarihe, bu toplum inandırılmış. Gerçi bilinen tarihin yalan olduğunu çoğu kişi bilir ama yalana inanmak işine gelir.

Son zamanlarda çok kullanılan terimlerden biri “AKP Yalanı”dır. Sanki başka siyasiler veya partiler geçmişlerinde veya bugün yalana başvurmamış. “Devlet Bahçeli nereden nereye geldi” söylemi bir başka söylemdir. Bunu söyleyenler, geçmişi göremeyecek kadar kör olduklarını göremiyorlar. Devlet Bahçeli’nin bu değişimi, devlet siyasetinin karakterinin gereği olduğunu görmeliyiz. Biraz sağduyulu bakılınca, Devlet Partileri ile Devlet Dininin temsilcilerinin (Diyanet İşleri Başkanlığı ve diğer dini kurumlar ile elemanlarının) geçmişlerinin akıl almaz yalanlarla dolu olduğu görülür. Gerçeği görelim. AKP yalanı yoktur, Devletin yalanı vardır.

Demokratlar yalana inanmamaya ve yalana dayalı politikayı mahkûm etmeye başladıklarında başarının yolu açmış olurlar. Başta Kurdler olmak üzere diğer halklar, demokratlar ve emekçiler geçmişte (bugün dâhil) devlet ile temsilcilerinin yalanlarına inanmanın sonuçlarını yaşıyorlar.

Unutmayalım ki faşizmin olmazsa olmazı yalandır. Yalanın olmadığı yerde faşizm olmaz. Bu nedenle Türkiye’de iktidarların yalanına şaşmamak lazım.

Bizler yalanlarla zamanımızı harcamayalım. Kendi gerçeğimizi bilmeli ve sorunumuzu çözmenin yolunu bulmalıyız. Çözüm bizde, sistemin yalanlarında değildir.

Şefik Çolak

Geef een reactie

Je e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *