İbrahim GÜÇLÜ
Bir milletin en önemli iki varlık şartı vardır. Bu varlık şartlarından biri dilidir, diğer temel varlık şartı, sahip olduğu ortak toprak ve ülkedir. Bir millet, dilini kaybederse millet olmaktan çıkar. Toprağı olmayan bir millet de, başka millete bağlı bir topluluk olmaktan öteye geçemez. Bir millet kendi toprakları üzerinde kendi milli, sosyal, ekonomik değerlerini geliştirir. Kendi toprakları üzerinde üretken ve üretici olur. Kendi toprakları üzerinde huzur ve rahatlığa sahip olur. Ülke toprağı, bir kişinin ve bir ailenin geniş evidir. Bir kişi ve aile kendi dar evinde nasıl ki kendisini rahat his ederse, geniş evi ülkesinde ve müşterek topraklarında da öyle rahat his eder.
Bir alman doğal olarak ülkesi Almanya’da, bir Fransız ülkesi Fransa’da, Bir İngiliz ülkesi İngiltere’de, başka milletler de kendi ülkelerinde rahat ve huzur içinde olurlar.
Kürtler de doğal olarak şartlar ne olursa kendi ülkelerinde huzur ve rahat içinde olurlar.
Ülke demek, insan ve insan ilişkileri demektir. İnsanların birbirlerini sevmesi, ya da zaman zaman kavga içinde olmaları demektir. Ülke demek üretim yaptığın yer demektir. Ülke demek, geliştirmek istediğin yer demektir. Ülke demek doğası demektir. Doğasını sevmek demektir. Hele ülke topraklarının bir parçası Efrin (Kürt Dağı) ise, yeşil alan ve yeşil ülke parçası demektir.
Emperyalistler, sömürgeciler, ülke ve ülke insanının ilişkisinin önemini, kıymetini, doğurduğu sonuçları çok iyi bildikleri için, ülke insanları üzerinde hep olumsuz barbar ve insan tabiatına aykırı işlemler yapmışlardır.
Emperyalistler ve sömürgeciler, ülke insanı üzerinde genel anlamda üç temel işlem yapmışlardır. Birinci barbarca işlem, ülke insanlarını ülkelerinden uzaklaştırmak.. İşgal ettikleri ülkeleri insansızlaştırmaktır. İkinci barbar işlem, ülke insanlarının kendilerine ve ülkelerine yabancılaşmasını sağlamaktır. Sömürge ulusların kendi kimliklerine sahip çıkmalarını aşağılık kompleksi haline getirmişlerdir. Sömürge ulus insanları kendi milletlerini ifade etmekten utanmışlardır. Eğitim ve öğretimle sömürgeci değerler ve kültür içselleştirilmiştir. Üçüncü barbar işlem, ülke insanlarını asimile etmek, ulus yapısını ortadan kaldırıp, egemen ulusa dahil etmek ve tabi kılmaktır.
Bütün bu sömürgeci barbar işlemler, değişik metot, strateji, yollarla gerçekleşmektedir.
Bütün bu barbar sömürgeci işlemlerin nedeni, işgal ettikleri ülkenin nüfus demografisini değiştirmek, ulus birliğini ortadan kaldırmak, ulus olarak ortak hareket etme davranışını engellemek içindir. Bunların tekabül ettiği temel konu da, kendilerine yönelik ulusal kurtuluş, bağımsızlık, özgürlük mücadelelerinin gelişmesini engellemek içindir.
Kendisi ve ülkesi Kürdistan dörde bölünmüş ulus olarak Kürt milleti, bu sömürgeci barbar işlemlerin hepsiyle, en şiddetli ve kapsamlı bir biçimde karşı karşıya bırakılmıştır.
Kürt milleti dört işgalci ve sömürgeci devlet de (son 30 yılda Irak Devleti hariç tutulursa) stratejik anlamda tarih boyunca sömürgeci barbar asimilasyon işlemiyle karşı karşıyadır. Bu süreç halen çok şiddetle ve amansızca devam ediyor. Bu uygulama, sömürgeci işgalci devletlerin sürekli uygulamalarından biridir. 21. Yüzyılda da bu uygulamalardan vazgeçmeleri olanaksız görünüyor.
Sömürgeci Türk Devleti’nin zaman zaman başvurduğu uygulamalarından biri de Kürdistan’ı insansızlaştırma stratejisi çerçevesinde Kürdistan’dan toplu sürgünler yapması, Kürdistan’da şehirleri kısmi ve köyleri tümden boşaltmalarıdır. Bu uygulamayı kendisi doğrudan yapmıştır.
Bu kısmi şehir ve köy boşaltmaları özellikle milli direniş ve bağımsızlık ayaklanmalarından sonra gerçekleşmiştir.
Kürdistan liderleri Qazi Mihemed ve Mustafa Barzani, Kürt milletinin kendi toprakları üzerinde yaşamını devam ettirmenin stratejik önemini kavradıkları için, Kürtlerin kendi topraklarından kopmaması ve çıkarılmaması için savaş yapmamayı 1946 ve 1975’te tercih ettiler.
Sömürgeci Türk Devleti, bu uygulamayla Kürdistan’ın kimyasını bozdu, milli kurtuluÅŸ direncini kırdı, 1938’de Kürdistan’ın sessizliÄŸe gömülmesine sebep oldu. Ancak ve ancak 1960’lardan sonra Kürdistan’ın Kuzeyinde milli hareket yavaÅŸ yavaÅŸ geliÅŸmeye, 1974’lerden sonra kitlesel hareketin oluÅŸması söz konusu oldu.   Â
1984’DEN SONRA KÜRDİSTAN’IN İNSANSIZLAŞTIRILMASI: KÖY BOŞALTMALARI, MAHMUR TRAJEDİSİ, HENDEK SAVAŞLARI SONUCU KÜRTLERİN KÜRDİSTAN’I TERKİ…
Sömürgeci Türk Devleti, PKK’nın 1984 yılındaki silahlı hareketinden sonra Kürdistan’ın insansızlaştırılması için daha fazla olanak elde etti. Bir yandan kendisi PKK silahlı hareketini gerekçe göstererek Kürdistan’da köyleri boşalttı ve milyonlarca Kürd’ün Batı metropollerine taşınmasına yol açtı. Öbür tarafta Kürtler içinde yarattığı PKK aparatıyla köylerin rahatlıkla boşaltılması yoluna gitti.
Dünyanın her yerinde, Kürdistan’ın Güney ve Doğu Parçasındaki milli kurtuluş deneyi, pêşmergelerin kesinlikle halkı koruduğu, bunun için de köyleri ve halkı devletin boy hedefi haline getirmediği bilinmektedir. Ne yazık ki PKK bir Kürt ve Kürdistan partisi olmadığından dolayı, silahlı mücadele döneminde köylerin boşaltılması için, köyleri boy hedefi getirmek için olağanüstü çaba gösterdi. Gittiği köyleri kendi yayınlarında deşifre etti ve açıkladı. Devlet de PKK’nın gittiği ve deşifre ettiği köylere zulüm yapmakla kalmadı, o köyleri boşalttı.
Bu ikili köy boşaltma, aynı zamanda şehirleri etkiledi. Bunun neticesinde milyonlarca Kürd’ün Batı metropollere taşınmasına, ülkelerinden kopmasına, Kürdistan’daki nüfuz ve üretim demografisinin bozulmasına yol açtı. Toplumu bütün dayanaklarından yoksun bıraktı.
PKK, devletin yaptığından daha kötü başka bir şey yaptı. Köylüleri kendi propagandasının uluslararası aracı yapmak için onları kandırarak Kürdistan Federe Bölgesine geçmesine geçmesini sağladı. Onlar Mahmur’da Birleşmiş Milletlerin gözünde mülteci olmasına rağmen, PKK onları Mahmur’da kölesi haline getirdi, faşist ve totaliter bir sistem oluşturarak, onları kötü amaçlarının aleti haline getirdi. Mahmur’daki ailelerin çocukları eğitimden uzak tutuluyor, dünyayı tanımamaları için demir duvarlarla etrafını örüyorlar, sonunda küçük yaşta onları terörist haline getiriyorlar. O çocukları Kürtlüğün ötesinde amaçlar için kullanıldıklarından gelecekleri kararıyor.
Mahmur’da yaşayıp da kendi köylerine dönmek isteyenler de zorla, baskıyla engelleniyor. Bulunduğumuz aşamada Mahmur tam anlamıyla bir zindana dönüşmüş durumdadır. Mahmur ayrı bir dünya olarak bir trajik bölge konumundadır.
Birleşmiş Milletlerin Mahmur Kampının PKK’nın terör merkezi, eğitim merkezi haline gelmesine ses çıkarmaması ayrıca incelenmeye değer bir konudur. Açık olan bir şey var ki, Mahmur’da, uluslararası hukukun ihlali ve işlenen bir suç söz konusudur.
PKK, Hendek Savaşları denilen, Kürtleri yok etme savaşının sonucundan yüzbinlerce Kürt yine Kürdistanı terk etmek ve Batı metropol şehirlerine göç etmek ve asimilasyon çarkının içine rahatlıkla girmek durumunda kaldılar.
EFRİN VE DÖNMEK İSTEYEN AİLELER SORUNU…
PKK, Kürdistan’ın Kuzeyindeki stratejik konumunu, sömürgeci devletlerin bir projesi olarak Suriye’nin de bir projesi haline geldikten sonra Kürdistan’ın Batısında da taşeronluğu sürdürdü.
Suriye Baas Rejiminin Kürdistan’ın Batısını Kürtlere karşı korumak üzere PKK’ya bırakmasından sonra ilk planda iki şey oldu. Birinci olan şey: Kürtlerin önemli bir bölümünün PKK zulmünden Kürdistan Federe Devletine ve Türk Devletine sığınmaları oldu. İkinci olan şey: Kürdistan’a Arapların çağrılması, Kürdistan’ın Suriye’nin Kuzeyi diye tanımlanmasıdır.
Suriye Rejiminin isteğiyle PKK’ya terk edilen bölgelerin başında Efrin olmak üzere, Serêkaniyê, Grê Spî, diğer başka bölgeler Sömürgeci Türk Devletine teslim edildi, Türk Devletinin işgali ve yönetiminin kurulması sağlandı.
Efrin’in işgalinden sonra birçok aile ilk planda kendi istekleriyle, bir birçok aile de PKK’nın teşvikiyle Efrin’den çıkmak durumunda kaldılar. PKK kamplarına yerleştirildiler. Kamplarda faşist ve totaliter bir sistem kuruldu. Her kesin yaşamına, aile hayatına doğrudan müdahale ediliyor, gençler ve çocuklar ailelerinden koparılıyorlar, terörist ordunun birer üyesi olmak için eğitiliyorlar.
Efrinliler kesinlikle bu durumdan şikâyetçiler ve PKK zindanlarından kurtulmak, Efrin’e ve kendi topraklarına, köylerine dönmek, huzura kavuşmak istiyorlar. PKK buna izin vermiyor. Efrinliler kamplardan kaçmak istiyorlar. Ama kampların etrafları dinamitlerle kuşatıldığı için kaçmaları olanaksız gibidir.
Son günlerde 500’den fazla Efrinli aile fırsat yaratıp Efrin’e kendi topraklarına ve köylerine döndüler. PKK bu dönüşlere karşı büyük kampanya başlatmış durumdadır. PKK bu gelişmeyi şeytanlaştırıyor, Türk Devleti ile işbirlikçilik olarak tanımlıyor. Bu konuda ENKS ve KDP-S’nin Türk Devleti’nin işbirlikçisi olduğu konusunu geniş bir kampanya konusu yapmış durumdadır.
Efrinlilerin ve tüm Kürtlerin, sömürgecilerin egemenliği altında bile kendi topraklarında yaşamaları büyük bir öneme sahiptir. Kürtsüzleştirmenin önüne geçmektir.
Bu nedenle PKK’nın uygulama ve baskılarına karşı Efrinlilerin kendi topraklarına ve köylerine dönmelerini savunmalıyız, desteklemeliyiz.
PKK, kendi faşist ve totaliter egemenlik sisteminin devamı için, Efrinlilerin Efrin’e dönmesine karşı oldukları bilinmeli ve bu politik davranışları teşhir edilmeli.
Mahmur trajedisinin son bulması için çok yönlü çalışma yürütülmelidir.
Diyarbekîr, 31. 08. 2021