Partiya Azadî ya Kurdistanê (PAK) yöneticileri, kuruluş için İçişleri Bakanlığına müracaat ettikten sonra, 22 Kasım 2014 tarihinde İstanbul’da bir resepsiyon gerçekleştirdiler. O resepsiyonda, basın mensuplarına, siyasetçilere, aydınlara, partilerini tanıttılar.
PAK Yöneticileri aynı amaçla 30 Kasım 2014 Tarihinde de Diyarbakır’da bir resepsiyon organize ettiler. Ben de, eşim Gülfer Hanımla birlikte resepsiyona katıldık.
PAK Yöneticilerinin yaptığı açıklamaya göre resepsiyona, siyasi partilerden, derneklerden, işveren örgütlerinden, kültür ve gençlik örgütlerinden birçok temsilciyle birlikte, birçok Kürt siyasetçi, aydın, yazar da katıldılar.
Yapılan açıklamaya göre örgüt temsilcileri: “HAK-PAR, PDK Platform, KCD (DTK), KADEP, KDP-T, Azadi Hareketi, HÜDAPAR, DDKD, TZP-Kurdî, Kurdî-Der, Şeyh Sait Derneği, Amed Barosu, Ciwanên Netewî yên Kurdistanê, DOGUNSİAD, GUNSIAD, Şırnak Derneği, İHD, Tabipler Odası, Yekîtiya Mamosteyên Kurdistanê (Kürdistan Öğretmenler birliği), Ermenilerin Vakfı, KURDSIAD, DITAM, DISA, Silvanlılar Derneği, Kulp-Narder Derneği, Şivi Derneği, Dünaysır Derneği.
Açıklanan katılımcı şahsiyetler: “T-KDP Genel Başkanı M.Emin Kardaş , AK Parti Miletvekili Galip Ensarioğlu, Amed Baro Başkanı Tahir Elçi, DOĞUNSİAD Başkanı Şahismail Bedirhanoğlu, DİSİAD Başkanı Burç Baysal, Mezopotamya Gazeteciler Birliği Cemil Aydoğan, Emin Aktar, Sebahattin Korkmaz, Sedat Çınar, Dr. Necdet İpekyüz, Beşir Yılmaz, Bayram Bozyel, İbrahim Güçlü, Selçuk Mızraklı, Cemşid Bilek, İrfan Babaoğlu, Muhammed Dara Akar, Gafur Tuncay, Malmisanij, Recep Dildar, Seîd Veroj, Baki Karadeniz.”
İsmi aktarılmayan başka birçok Kürt şahsiyeti de PAK resepsiyonuna katılmışlardı.
Ayrıca birçok mahalli basın temsilcisi de resepsiyonda bulundular.
Resepsiyona katılanlar, sadece Amed’den Kürt şahsiyetler değildi. Kürdistan’ın değişik il ve ilçlerinden, Türk metropollarından, Avrupa’nın değişik ülkelerinden gelen Kürt şahsiyetleri de vardı.
Katılımcıların yüzde doksanbeşine yakınını da tanıdığımdan diyebilirim ki: Kürdistan’daki seçkin topluluğun bir kesimi ve Kürt siyaset sınıfının önemli simaları resepsiyona katılmıştı.
Resepsiyona katılımın renkliliğinin ve kalabalığının nedenini, PAK’ın kuruluşuyla ilgili devletin yaptığı hukuksuzluğa karşı bir tepki ve PAK’a destek anlamını da taşıdığını düşünüyorum.
Katılımcıların çoğu, soğuk savaş dönemindeki “sol mahallemizden ve milliyetçi cepheden” gelen şahsiyetlerdi. Yeni olan katılımcılar, İslamcı Kürt Siyaset adamları ve AK Parti’den gelen siyasetçilerdi. İslamcı Kürt siyaset adamlarından bir kısmı da son yıllarda birlikte çalıştığımız arkadaşlardı. Azadi Hareketinin Sözcüsü ve bazı kurucuları ile HAK-PAR’da, bir kesimi ile de TEVKURD’de birlikte olduk.
Katılımcı bileşimi, değişik fikir akımlarını, ideolojileri, siyasi eğilimleri ifade ediyordu. Ama ezici çoğunluğu, ortak toplumsal ve ulusal bir program çerçevesinde hareket edebilecek şahıslardı.
Katılımcıların bir kesimiyle, 1970 öncesi DDKO’da birlikte olduk. Bir kesimiyle, 12 Mart Darbesinden sonra cezevinde birlikte olduk. 1974’ten sonra: Bir kesimiyle DDKD (Şıvancı Olmayan DDKD Dönemini kast ediyorum), Rizgarî-Ala Rizgarî-Sosyalist Birlik, Anti Sömürgeci Demokratik Kültür Derneğinde (ASDK-DER) birlikte olduk. Bir kesimiyle de1980’den sonra: Beşli Birlik Çalışmasında, TEVGER’de. HEVGIRTIN-PDK’de, Demokratik Kitle Partisinde (DKP), HAK-PAR’da, Diyarbakır Kürd Derneğinde (KURD-KOM), TEVKURD’de, Farklı Ulusal Protesto Platformlarında, Entellektüel Faaliyetlerde, Panellerde, Konferanslarda, Seminerlerde, Yürüyüşlerde, Basın Toplantılarında, Televizyon Programlarında, Güney Batı Kürdistanla Dayanışma Komitesinde, Dergilerde, Gazetelerde ve Bizava Partiya Kurdistanê (Kürdistan Parti Hareketinde), birlikte olduk.
Kısacası, PAK Resepsiyonuna katılan siyasetçilerin, aydınların, yazarların tümüne yakını, değişik platformlarda ve değişik zamanlarda birlikte mesai yaptığım arkadaşlarım ve dostlarımdı.
Salona girdiğim andan itibaren, hem PAK Genel Başkanı Mustafa Özçelik Kardeşimin konuşmasından önce, hem konuşması sırasında ve hem de konuşmasından sonra resepsiyon katılımcılarını yeniden yakından izledim. “Mahallemizin” düşündürdüklerini not etmeye başladım.
Bu notlara birlikte bakalım mı?
1-Resepsiyonda birçok Kürt Parti ve örgütünün kurucuları vardı. Hangi partinin yöneticileriyle görüşsem, ilk kurulan parti, daha sonra kurulan partinin kurucularının neden ayrı parti kurduklarından, kendilerine katılım göstermediklerinden şikayet ediyorlar. Yeni kurtulan parti yöneticileri de, yeni kurulacak parti elemanlarını kendi partilerine bekliyorlar ya da mevcut partilerin kendilerine katılımlarını istiyorlar.
Siyaset sınıfının bu durumun nedenlerini neden araştırmadıklarını, resepsiyonda düşündüm? Bu düşüncede olanların hepsi mi haklı, hepsi mi haksız, birileri mi haklı? Doğrusu ciddi bir soru.
Resepsiyon katılımcılarını incelerken, bu soruları hem irdelemediklerini düşündüm ve hem de irdeledikleri halde uygun ve gerekli sonuçlara varmadıklarını düşündüm.
2- PAK Genel Başkanı’nın yaptığı konuşmada savunulanların, resepsiyon katılımcılarının ezici çoğunluğu tarafından savunulduğunu biliyorum.
Katılımcıların ezici çoğunluğunun: Türkiye’de federal ve Kürdistan’da federe devletini savundukları, Konfederal ve Bağımsız Kürdistan’ı da amaçladıkları da bir gerçek.
Ayrıca katılımcıların ezici çoğunluğu,, aynı toplum, sistem ve rejim senaryosuna/kurgusuna en genel planda sahip olduklarını saptamak da zor değil.
Buna rağmen, neden aynı partide ve örgütte birlikte olmadıklarını düşündüm.
Bu durumun, soğuk savaş döneminin uzlaşıcı olmayan çatışmacı düşünce, örgütsel ve grupçu yapısının yarattığı vesayetin devam etmesiyle bir ilgisinin olup-olmadığını sorguladım.
3- PAK Resepsiyonuna katılanların, geçmişte aynı örgütlerde birlikte çalıştıkları halde, neden ayrıştıklarını, neden onların ayrışmasına zemin hazırlandığını düşündüm.
4- Katılımcıların ezici çoğunluğu, aynı sınıfsal ve toplumsal yapıdan gelen kişilerdi. Geldikleri toplumsal ve sınıfsal yapıdan çıkarak bir siyaset sınıfı oluşturmuşlardı. Ortak değerleri savunan insanlar halindeydiler. Buna rağmen neden ortak toplumsal ve ulusal değerler çerçevesinden bir arada, bir parti ve örgütte olmadıklarını düşündüm.
Bu katılımcılar arasında, geniş, siyasi, toplumsal, ulusal anlamda menfaat uzlaşmasına rağmen, neden birbirinden uzak olduklarını, sorguladım.
5- Demokrasinin, düşünce sistematiği, siyasal sistem ve rejim olarak uzlaştırıcı, birliği sağlayıcı, hak ve hukuku savunucu; Otoriter düşüncelerin, sistemlerin, rejimlerin, ayrıştırıcı, çatışmacı, hak ve hukuku tanımaz olduğu bilinmekte.
Mevcut ayrışmanın bununla ilişkisini düşündüm.
Dar ideolojik birliklerin ve dar ideolojik birliğe dayalı parti ve örgütlerin bile, birliklerini sağlayamamasının, parçalanmalarının, ayrışmalarının, atomize olmalarının, demokrasi kültürünü benimsememek, demokrasiyi hayat tarzı olarak içselleştirmemekle, ilgisinin olduğunu düşündüm.
6- Bunun yanında aynı değerleri savunan, aynı stratejik hedefleri benimseyen, aynı toplum ve sistem senaryosuna sahip olanların, aynı parti ve örgütte birlikte olamamalarının, toplumda sosyolojik, toplumsal, siyasal karşılıklarının olmamasıyla bir ilişkisinin de olabileceğini düşündüm.
Mevcut siyaset sınıfının toplumsal tabandan yoksun olduğunu, “köksüzleştiğini” tahayyül ettim. Bu siyaset sınıfının, ulusal ve toplumsal yeni bir hareket için gerekli toplumsal ve sınıfsal dinamikleri saptayamadığını, önemsemediğini, bunun bilincine varamadığını düşündüm.
7- Yeni bir parti ve örgüt için, ayrıca yeni bir parti ve örgütte birlikte olmak için, “yeni düşüncenin” gerekliliği tartışmasız. Siyaset sınıfının, yeni bir düşünceye sahip olmadığı için mi, yeni bir ulusal ve toplumsal hareketi geliştirtmediğini düşündüm.
8- Yeni düşüncenin yaratılmamasında, eski düşüncelere, soğuk savaş döneminin düşüncesine, vulgar ideolojilere mahkum olmanın yanında, Kürdistan Ulusal Hareketine yönelik, devlet projeleri ve müdahaleleri hakkında da bir düşünce birliğinin olmamasının da, aynı parti ve örgütte olmamanın bir önemli nedeni olduğunu düşündüm.
Amed, 5 Aralık 2014