Ä°smail BeÅŸikci’yle Çerkesler Ãœzerine Röportaj – Hülya YetiÅŸen

1864, Türkiye’de  genel olarak  ‘Çerkesler’ olarak bilinen, Kuzey Kafkas halklarının anavatanlarından ayrılışının, sürgün ve soykırımının atfedildiÄŸi yıldır. 

Ülkeleri istila edilmiş halkların edindikleri tutum ve davranış özelliklerini değerli bilim adamı, Sosyolog İsmail Beşikçi’ye sorduk.

Hocam merhaba sizinle daha önce birkaç kez Kürdler üzerine söyleşiler yapmıştık. Bu defa sorularımı  Türkiye’de ağırlıklı olarak  ‘Çerkesler’ olarak bilinen Kuzey Kafkasya halkları üzerine yöneltmek istiyorum. Ancak toplumlar tarihi, ve önemi nedeniyle, bu sorumu biraz uzun tutacağım. 

Rus tarihi 13. yy. da Kiev Knezliği (beyliği) ile başlıyor. O da Moğolların istilasına uğrayarak yıkılıyor. 150 yıl sonrasında da Moskova Knezliği ile başlayan ve 16. yy.da Rus Çarlığı ile devam eden bir Rus tarihi var.

Umulmadık bir biçimde geliÅŸen ve geniÅŸleyen Ruslar 1900’lü yılların baÅŸlarında Orta Asya, Kırım, Balkanlar’ı iÅŸgal ederek bir imparatorluk olarak MuÅŸ-Bingöl’e kadar iniyor. Bazı yerlerde geri çekilmeler olsa da bununla da yetinmeyerek Ekim devrimi ile dünya karasının üçte birine hâkim oluyorlar. Ve bugün Rusya Federasyonu, Putin ile dünyanın süper gücü. 

HY-Sizce Ruslar hangi stratejiyle bugünün süper gücü haline geldiler? Kuzey Batı Kafkas halklarından Adigeler, Abhaz ve Abazalar ne tür yanlışlar yaptılar da yok olma durumuyla karşı karşıya kaldılar?

Bu sorular bilgi yüklü. Benim vereceÄŸim cevaplar bu kadar bilgi yüklü olmayabilir. Aslında, bu sorulara cevap vermekten çok, içinde bu sorulara da cevap veren  bir makale okumayı daha çok tercih ederdim.  Ama, eksik bilgilerime raÄŸmen  bu sorulara cevap vermeye çalışacağım

Önce, edebiyatta, kültürde, Slav halklarının kardeşliği gelişen duygular, giderek Panislavizm akımını yaratmıştır. Kırım savaşı olarak anılan, 1853-1856 Osmanlı-Rus savaşından sonra Panislamizm akımı çok güçlenmiştir.

Ruslar, Ukraynalılar, Beyaz Ruslar, Doğu Slavları grubu içinde yer alır.

Polonyalılar, Çekler, Slovaklar, Batı Slavları grubunda yer alır.

Hırvatlar, Sırplar, Boşnaklar, Slovenler, Bulgarlar, Makedonyalılar, Karadağlılar Güney Slavları grubunda yer alır.

19. yüzyılın ortalarından sonra, Rusların bütün bu Slav grupları üzerindeki etkinliÄŸi çok büyüktür.  Panislavizm akımı, Rusların  liderliÄŸi altında geliÅŸmektedir. Bu bakımdan, Çarlık Rusyası, imparatorluÄŸun Batı taraflarında çok kolay geniÅŸleyebilmiÅŸtir.

Rus Ä°mparatorluÄŸu’nun, DoÄŸu’da, Asya’da geliÅŸmesi ise, kanımca coÄŸrafya ile ilgilidir. Nüfusun yoÄŸun olmadığı, daha çok kırsal alanlarda yayıldığı alanlardır. Bu alanlarda, haklar arasında çeÅŸitli nedenlerden dolayı çatışmalar da vardır. Bu çatışmalardan yararlanarak, halklara bazı özerklikler tanıyarak, bütün bu alanları ordu ve polis gücüyle fethetmek kolaylaşır.

Milliyetçilik, ‘üzerinde yaÅŸadığımız bu topraklar, atalarımızdan bize mirastır. Bu toprakları biz yöneteceÄŸiz. Bu bakımdan, hiçbir güce vergi de vermeyiz, asker de vermeyiz…’ gibi duygularla ve düşüncelerle baÅŸlıyor. Empoze edilen dile karşı anadilin yaÅŸaması, yaÅŸatılması konusunda da direnç var.  Bu duyguların ve düşüncelerin birikmesi,  Ã¶nce toplumsal daha sonra da siyasal bir hareket baÅŸlatıyor. Bağımsızlık, devletleÅŸme, bu sürecin geliÅŸmesi sonunda oluÅŸuyor. Çerkeslerde, bu duyguların, düşüncelerin  yeterince oluÅŸmadığı, yerinde ve zamanında oluÅŸmadığı anlaşılıyor.

1700’lü yıllardan baÅŸlayıp 1800’lü yılların ortasına kadar süren süreçte Kafkas halklarından 2,5 milyon insanın Osmanlı topraklarına sürüldüğüne iliÅŸkin veriler var. YoÄŸunlukla Kuzey Batı Kafkas halklarının(Adigeler, Abhaz,Abaza ve Ubih) Osmanlı topraklarına sürülmesinin nedeni nedir? Osmanlılar Kuzey Kafkas halklarını neden kabul ettiler?

Osmanlı topraklarına Kafkas halklarının sürgünü 1864’de baÅŸladı. Sadece Osmanlı topraklarına deÄŸil, Sibirya’ya sürülen Çerkesler de oldu. Sibirya’ya Çeçen ve Ä°nguÅŸ sürgünü 2. Dünya Savaşı’nda gerçekleÅŸti. Osmanlı topraklarına Çerkesler iki ana kol halinde girdiler. Karadeniz yoluyla (Karadeniz kıyısındaki birçok yerden sürgün yolculuÄŸu oldu, Tuapse, Soçi vd.)  ve Balkanlar   yoluyla.Balkanlar’a yerleÅŸimde de Hıristiyan nüfusa bariyer olma durumu vardı. Ä°stanbul-Marmara çevresi yerleÅŸimde de saray muhafızlığı durumu  Ã‡erkeslerin, kendi öz yurtlarından devlet terörüyle koparılıp, dünyanın dört tarafına savrulmaları, etnik temizlik çerçevesinde deÄŸerlendirilebilir.

Osmanlı, Çerkesleri, Doğu’da Ermeniler ve Kürdler arasına dağınık bir şekilde yerleştirdi. Batı ve Orta Anadolu taraflarında, Çerkesleri, yine dağınık bir şekilde, Rumlar ve Türkler arasına yerleştirdiler… Hiçbir alanda Çerkeslerin çoğunluk oluşturmamasına özen gösterdiler.

DoÄŸu’da, Ermenilere karşı Müslüman nüfusu arttırmak, Osmanlı için önemli bir çabaydı. Yine DoÄŸu’da, Ermenilere ve Kürdlere karşı bir denge oluÅŸturmaya çalışmak, Çerkeslerin Osmanlı topraklarına kabul edilmesinde  Ã¶nemli olmuÅŸtur. Batı ve Orta Anadolu taraflarında da Rumlara karşı, daha doÄŸrusu  Hristiyanlara karşı Müslüman nüfusu artırmak, Osmanlı için önemliydi. Çerkeslerin Müslüman olmalarının, Osmanlı ülkesine kabul edilmelerinde önemli rol oynadığı  kanısındayım. Çerkesler, dağıtılarak Anadolu’nun her tarafına yerleÅŸtirildiler..

Topraklarından sürülen Kuzey Kafkas halklarından bazı kiÅŸiliklerin daha sonra Osmanlı toprakları içinde yaÅŸayan diÄŸer halkların imhasında öncülük ettiÄŸine iliÅŸkin bazı tarihsel veriler var. ÖrneÄŸin Ä°smail BeÅŸikçi Vakfı tarafından 2015’ta yayınlanan “Yüzyıllık Ah, Toplumsal Hafızanın Ä°zinde, 1915 Diyarbekir” isimli kitapta Ermeni Soykırımını yöneten Dağıstanlı Diyarbekir Valisi Dr. ReÅŸit’ten söz ediliyor.

Saddam Hüseyin’in de 1988 Enfal Kürd katliamında Filistinlileri kullandığı biliniyor.

Katliama uÄŸrayan halkların bireyleri neden baÅŸka halkların katliamında, yurtlarından sürülmesinde öncülük rolü oynuyor? Bunun psikolojik, toplumsal dayanakları nedir ? 

Yine, Ä°BV tarafından yayınlanan Cemal Temel’in “1916 Kürd Tehciri” adlı kitabında,1915 Ermeni Soykırımından sonra 1916 ‘da 800 binden fazla Kürd’ün tehcire uÄŸradığını, Ermenilerden ve Kürdlerden boÅŸalan coÄŸrafik alanlara Kafkasya ve Balkanlar’dan göçertilen Türk kökenlilerin yerleÅŸtirildiÄŸinden bahsediliyor. Kitapta YaÅŸar Kemal ve Ruhi Su’nun ailelerinin de tehcire uÄŸrayan aileler arasında olduÄŸundan söz ediliyor.

Sizce Kuzey Kafkas halkları bu tarihi gerçekliÄŸin bilincinde midir?

Yerlerinden, yurtlarından devlet terörüyle koparılıp dünyanın her tarafına savrulan bu halklar, Topraklarını, evlerini-barklarını, çoÄŸu zaman ailelerini kaybetmiÅŸlerdir. Bu bakımdan çok yoÄŸun travmalar yaÅŸamaktadırlar. Psikolojilerinde büyük kırılmalar söz konusudur. 

Böylesine ruhsal durumlar içinde olan bu halka, bu kiÅŸilere, ailelere Osmanlı ilgi göstermiÅŸtir.  Onlara yer-yurt saÄŸlamış, toprak vermiÅŸtir.  Ãœretim araçları edinmelerine yardımcı olmuÅŸtur. Böylece sürgün olan bu halklar, kaybettiklerinin bir kısmını Osmanlı ülkesinde bulmuÅŸ olmaktadırlar.  Kendi topraklarında kaybettiklerinin çok azını bile bulmuÅŸ olmaları,  Osmanlı yöneticileri tarafından ilgi görmeleri, onları, Osmanlı’ya sıkı bir ÅŸekilde baÄŸlamıştır. Artık, gidecek, sığınacak,  baÅŸka bir yerleri yoktur. Bu bakımdan  Osmanlı’nın her dediÄŸini yapar bir hale gelmiÅŸlerdir. Bunu, Osmanlı’nın kılıcı olmak ÅŸeklinde deÄŸerlendirmek mümkündür

Batı toplumunda Kürd ve Ermeni tarihini inceleyen çokça araştırmacı var. Ancak Çerkes tarihini inceleyen Batılı çok az toplum ve tarihçi bilimci var. Batılılar neden Çerkes toplumunu ve tarihini pek incelemiyor, inceleme gereğini duymuyor?

KuzeyKafkas halkları dillerinin yaÅŸaması, yaÅŸatılması konusunda yoÄŸun bir çaba içinde olmalıdır Kuzey Batı Kafkasya halklarından Adigeler, Abhazlar, Abazalar, Ubihler ve Kuzey DoÄŸu Kafkasya halklarından Çeçen ve Ä°nguÅŸlar, Karaçay-Balkar ve Dağıstan-Osetliler destanları konusunda bilgi sahibi olmaları gerekir. Bu halklar önce kendileri  tarihsel ve toplumsal geliÅŸmeleri incelemelidir. 1864 teki Osmanlı topraklarına sürgün, sürgünlerin nasıl yaÅŸandığı, sonuçları vs. önce bu halklar tarafından incelenmelidir. Ondan sonra Batılılara, ‘Neden Çerkesleri incelemiyorsunuz?’ ÅŸeklinde bir soru sormak anlamlı olabilir.   

Çerkes Ethem olayını nasıl deÄŸerlendirmek ve görmek gerekiyor? 

Kanımca, Çerkes Ethem’i, TeÅŸkilat-ı Mahsusa’da çalışan Çerkesler’den farklı deÄŸerlendirmek gerekir.  Çerkes Ethem’de, ileride ÇerkesliÄŸi gündeme getirecek bir potansiyel sezilmiÅŸtir. Mustafa Kemal, Çerkes Ethem’deki bu potansiyeli sezmiÅŸ ve iÅŸin başında O’nu imha ederek böyle bir sürecin yaÅŸanmasını engellemiÅŸtir.

 1920 yıllarında, Çerkes Ethem’in de halkından bazılarına zulüm yaptığı biliniyor. Bu elbette dikkatlerden uzak tutulamaz. Ama Çerkes Ethem’de  bir Çerkeslik potansiyelinin var olduÄŸu da söylenebilir. Dönem, özellikle Rusya’da, Ulusların Kendi Geleceklerini Belirleme Hakkı’nın en çok konuÅŸulduÄŸu bir dönemidir. Bu tartışmaların, Çerkes Ethem’i de etkilediÄŸi söylenebilir.  Çerkes Ethem’in, ÇerkesliÄŸi de, Çerkeslerin hakları ve özgürlüklerini de gündeme getirmek gerekir anlayışına sahip olduÄŸu söylenebilir.

Bir Anı…

Yıl 1989. Mayıs sonları  olabilir. Ankara’da tesadüfen Çerkes bir arkadaÅŸa rastladım. Bu arkadaÅŸla, Sakarya Cezaevi’nde beraber kalmıştık.  Bu arkadaÅŸ, bana ara sıra, Nartların Sesi gibi, Çerkeslerin yayımladığı bazı dergiler verirdi. 

ArkadaÅŸ, bana, ‘Çerkesler, birkaç  gün sonra, Ankara’da, Çerkeslerin anavatanlarından sürgün edilmelerinin 125. yılını anacaklar. Bir hafta sürecek, akÅŸamları gerçekleÅŸecek bu konferanslarda, Çerkes toplumunu, çeÅŸitli sorunlarını görüşecekler. Bu toplantılara sen de katılsan iyi olur…’ dedi. 

Çerkes sürgünlerinin 125. Yılı Anma Toplantıları bir hafta sürdü. Toplantılar, Ankara’da, Ulus’ta, Yüzüncü Yıl Çarşısı’nda, belediyenin bir salonunda yapılıyordu.  Toplantılar, akÅŸam saat  20.00’de baÅŸlıyor,  23.00-24.00’e kadar devam ediyordu.  Her akÅŸam Çerkeslerle ilgili farklı bir konu konuÅŸuluyordu. 

Ä°lk akÅŸam çok kalabalıktı. Büyük salonda, belki 500-600  konuk vardı. Ama her taraf tıklım tıklım doluydu. Ä°lk akÅŸam, o salona arkadaÅŸla beraber geldim. Arka sıralarda boÅŸ bir yer buldum. Oraya oturdum. Arkadaşın görevi vardı. Ben oturduktan son ayrıldı… 

Bu toplantıda öce 6-7 kiÅŸilik bir divan seçildi. Bir hafta sürecek toplantılarda yapılacaklar anlatıldı.  Divana seçilenlerin hepsi de Çerkes’ti.  ‘Ürdün’den … Çerkes…’ ‘Almanya’dan… Çerkes…’’Abhazya’dan… Çerkes… ‘ vs.  Bu sırada, zihnimde, Kürdler böyle bir toplantı yapsalar, divana kimleri seçerlerdi, divan baÅŸkanı kim olurdu, düşünceleri oluÅŸtu. Divan baÅŸkanlığına muhakkak bir Türk’ü seçerlerdi, düşüncesi aklımdan geçti.

Daha sonra, bu toplantıların düzenlenmesinde emeÄŸi geçenlerden söz edildi.  Bu isimler arasında, devlet bürokrasisinde görev alanlar da vardı. Hatta Emniyet Müdürlüğü’nde görev alan bürokratlar da vardı. Bu da benim için çok ÅŸaşırtıcıydı. Devlet bürokrasisinin çeÅŸitli kademelerinde görev alan Kürdler olabilir. Onlar deÄŸil, böylesi bir toplantının düzenlenmesinde görev alsınlar, bu toplantıları izlemeye bile gelemezler… 

Konuşmalar, Çerkesce ve Türkçe yapılıyordu. Konuşmalar sık sık tercüme ediliyordu.

Ä°kinci akÅŸam da kalabalıktı. Her taraf doluydu. Ama ilk akÅŸamki gibi tıklım tıklım dolu olma durumu yoktu. Bu toplantıları bir hafta süreyle her akÅŸam izledim. Üçüncü, dördüncü akÅŸamlarda  konuların sayısı azalmaya baÅŸlamıştı. Bu toplantılarda yapılan konuÅŸmalarda, â€˜büyüklerimiz’ sözcüğü çok geçiyordu.  â€˜Büyüklerimizin dediÄŸi gibi…’  ‘Saygın büyüklerimizin düşündükleri gibi…’ ifadeleri dikkat çekiyordu. Genç Çerkesler de böyle konuÅŸuyorlardı. 

BeÅŸinci akÅŸam, konuk sayısı epeyce azalmıştı. Ben de kürsüyü, konuÅŸmacıları daha iyi görebilmek için ön sıralarda oturmaya baÅŸladım. Aslında birinci, ikinci sıralarda da çok boÅŸ yerler vardı.  

Bu toplantıları düzenleme komitesinde yer alanlardan biri, beni üçüncü sırada oturur görünce çok yadırgadı. MeÄŸer o kesimler protokolmuÅŸ, boÅŸ da olsalar, öyle kalmalıymış. 

Altıncı gece konuk sayısı epey azalmıştı. O akÅŸam toplantının sonlarına doÄŸru, konuklara, küçük kağıt bardaklarda, ‘Çerkes içkisi’ olarak takdim edilen bir içki ikram edildi. Ben de aldım.  Son gece, yedinci gece,  konuk sayısı artmıştı.  Ama birinci, ikinci, üçüncü… gecedekiler gibi deÄŸildi.  Sahnede, eni-boyu, yüksekliÄŸi 30 cm. civarında olan otuz kadar  kutu vardı. Kutular, kırmız, yeÅŸil, pembe, mor, mavi, sarı renkli jelatin kağıtlara sarılmıştı. İçlerinde ne olduÄŸunu bilmiyordum. Bunların hepsi Çerkeslere dağıtıldı…. ‘Ürdün’den, ABD’den, Arjantin’den gelen Çerkes vb..Çerkesler için şöyle şöyle  çalıştı… vs. 

Acaba, böyle bir program sonunda Kürdler armaÄŸanlar dağıtsalardı,  kimlere verirlerdi, Herhalde en çoÄŸunu Türkler’e verirlerdi. Türkler’den sonra, kimler varsa, Almanlar, Araplar vs. onlara verirlerdi 2-3 kadar da Kürdlere  verirlerdi, düşüncesi aklımdan geçti.  Kürdlerin bir kısmı buna enternasyonalizm diyor… Halbuki, burada biraz kendine yabancılaÅŸma var, biraz da laubalilik var… Kendi özüne yabancılaÅŸarak enternasyonalizm olur mu ? Çerkeslerin, ‘büyüklerimiz’  söylemiyle görüş açıklamalarını doÄŸru bulmuyorum. Ama Çerkeslerin kendilerine yönelik tutumlarını daha saygın buluyorum.


Bu söyleÅŸi, Kuzey Batı Kafkasya Adige halklarından babam Mehmet YetiÅŸen‘in ÅŸahsında topraklarından zorla sürülüp sürgün edilen, talan ve katliamlara uÄŸrayan tüm Kafkas halklarına bir vefa borcu olarak okunmalı. 

https://m.nerinaazad.org/tr/news/life/politics/ismail-besikciyle-cerkesler-uzerine-roportaj-hulya-yetisen

Geef een reactie

Het e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *