Irak Vilayet Seçimleri; Kürdistanlı güçler birlik olmazsa “tartışmalı” bölgeler geri alınamaz!

Çetin Çeko

Bağdat, er ya da geç “tartışmalı” bölgeler için bir referandum düzenleyecektir. Ancak bu, Bağdat’ın belirlediği zaman ve koşullarda gerçekleşebilir. Bu zaman ve koşullar; KDP ve KYB arasındaki gerilimin doruğa çıktığı, Kürdistan ekonomisinin çöktüğü, Kürdistan’ın nefes almak için Bağdat’a bağımlı hale geldiği, Kürt güçleri arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle uluslararası toplumun gına getirdiği ve Kürtlerin demoralize olduğu bir dönemde gerçekleşebilir. Sonuçta referandum isteyen Kürtler, kendi silahlarıyla vurulabilir. Bağımsızlık referandumu nasıl Kürdistan’ın meşru tapusu sayılıyorsa, 140. madde de Kürtlerin Kerkük, Ninova, Diyala ve Selahaddin üzerinde meşru taleplerinin kaybedildiği referandum sayılabilir. Kürdistanlı siyaset yapıcılar bunları görmüyor ve fark etmiyorlar mı?

Irak’ta yaklaşık on yıl aradan sonra federe Kürdistan Bölgesi Yönetiminin idari denetimindeki üç vilayet hariç, 15 vilayeti kapsayan seçimler 18 Aralık’ta gerçekleşti. Kürdistan Bölgesi Yönetimi’nin (KBY) sınırları içindeki vilayetlerde seçim yapılmamasının nedeni, KBY’nin federe özerk yapısı nedeniyle, seçim düzenleme yetkisine sadece kendisinin sahip olmasıdır. Bu nedenle Bağdat’ın, KBY vilayetlerinde seçim düzenleme yetkisi bulunmamaktadır.

Irak Anayasası’nda “tartışmalı” bölgeler olarak tanımlanan, yani Kürdistan’dan koparılan Kerkük, Ninova, Diyala ve Selahaddin vilayetleri, bu seçimlerin kapsamında yer aldı. Bu dört vilayetin toplam yüzölçümü yaklaşık 40 bin kilometrekare ve bu alanlarda 3 milyondan fazla nüfus yaşamaktadır.

Irak Anayasasının 140. Maddesi, söz konusu vilayetlerin idari yönetiminin KBY mi yoksa Bağdat tarafından yapılacağının 2007 yılı sonu itibariyle gerçekleştirilecek bir referandum ile belirleneceğini garanti altına alan bir anayasa maddesidir.

Bağdat, 2007 yılı içinde referandumu yaptırmadı. Daha sonra 140. Madde’nin zaman aşımına uğradığını iddia ederek, Federal Mahkemeye başvuruda bulundu. Federal Mahkeme, 140. Madde’nin yürürlükte kalmasına Kürtler lehine 2019’da karar verdi.

  1. Madde’nin Bağdat tarafından hala bloke edilmesi nedeniyle, Kürdistan’ın coğrafi, siyasi ve idari bütünlüğü bakımından vilayet seçimleri büyük öneme sahiptir. Eğer Kürdistanlı siyasi güçler, söz konusu vilayetlerin idari yönetimini seçimle ve belirgin bir sayısal üstünlükle ele geçirebilir ise, bu durum 140. Madde’nin kısmi olarak Kürtlerin lehine uygulanması anlamına gelebilir.

Irak, 2005 Anayasası İle birlikte federal bir sistemi benimsemiş ve bu çerçevede vilayetlere geniş yetkiler vermiştir. Her bir vilayet, kendi yasama, yürütme ve yargı organlarına sahiptir. Vilayetler, kendi bütçelerini hazırlayabilir, kendi polis güçlerini kurabilir, yerel yönetimlerini seçebilir ve kendi kamu hizmetlerini sağlama hakkına sahiptirler.

Popülist Şii lider Mukteda es-Sadr ve grubunun 18 Aralık’taki vilayet seçimlerini boykot etmesi, Tahran yanlısı Haşdi Şaabi grubunun Şii Arap bölgelerinde birinci parti olarak ortaya çıkmasına yol açtı.

Kürdistanlı partiler, vilayet seçimlerine Kürdistan Demokrat Partisi (KDP), Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB), Yeni Nesil Hareketi (NGM), Kürdistan Sosyalist Demokrat Partisi (KSDP), Kürdistan Komünist Partisi (KKP), Kürdistan İslami Partisi (KİU) ve Kürdistan Adalet Grubu’ndan (Komal) olmak üzere bir dizi parti ile katıldılar.

2005, 2009 ve 2013 vilayet seçimlerine tek listeyle katılan Kürdistanlı siyasi partiler, bu seçimde Araplar ve Türkmenler gibi ortak bir listeyle seçimlere girmediler. Ana akım Kürdistanlı partilerden KDP ve KYB’nin ortak liste çıkarmamaları sonucunda Diyala, Selahaddin, Kerkük ve Ninova gibi bölgelerde Kürtler daha az sandalye kazandılar. Kürdistanlı İslami partiler ise bu seçimde hiçbir sandalye kazanamadılar.

KYB, Kerkük, Ninova (Musul), Diyala ve Selahaddin’de “tartışmalı” olarak nitelendirilen dört vilayette sandalye kazanan tek Kürdistanlı parti oldu. KDP, Kerkük vilayet meclisinde iki, Ninova’da dört olmak üzere altı sandalye kazanırken, Selahaddin ve Diyala’da sandalye kazanamadı. Ayni şekilde Ninova vilayeti sınırları içinde olan Şengal’de de hiçbir Kürdistanlı parti sandalye kazanamadı.

Ninova Vali Yardımcısı Ali Ömer, yaptığı açıklamada, Şengal’de hiçbir Kürt adayın seçilmemesinin felaket bir durum olduğunu belirtti. Ömer, Şengal’deki seçim sonuçlarını, halkın KDP ve KYB’nin bölge siyasetine duyduğu hayal kırıklığının bir tepkisi ve yansıması olarak eleştirdi.

16 Ekim 2017’de Kerkük’ün Bağdat’ın kontrolüne geçmesi sonrasında, KDP’nin daha güçlü bir performans sergilemesi bekleniyordu. KDP, resmi yerel seçim sonuçlarına itiraz etti ve kazandığı oyların ülkenin seçim komisyonu tarafından açıklanan sayıdan daha fazla olduğunu iddia etti. Irak’ta seçim sahtekarlığının sistematik ve kurumsal bir gerçeklik olduğu bilinse de, KDP’nin aldığı oy oranı beklenenden daha düşük oldu.

Bu eyaletlerde Kürt bir valinin seçilebilmesi için Kürdistanlı partilerin Arap, Türkmen, farklı dini gruplar ve mezhep temsilcilerinden destek almaları gerekiyor. Kerkük’te, Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ve Kürdistan Komünist Partisi arasında kurulan “Kerkük Gücümüz ve İrademizdir” ittifakına karşın, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) tek başına seçimlere katıldı. Kerkük’te birinci parti gelen Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) 139 bin 373 oy beş sandalye, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) 46 bin 479 oy ve iki sandalye kazandı. Kürt Yeni Nesil Hareketi (NGM) 24 bin 620 oy aldı ancak sandalye kazanamadı.

2017 bağımsızlık referandumunun ardından KYB, KDP ve Peşmerge güçleri Bağdat ordusu ve Haşdi Şaabi tarafından Kerkük’ten çıkarıldı. Kerkük’ün Kürdistan Bölgesi Yönetimi’nin kontrolünden çıkmasından dolayı, KYB içindeki belirli bir grup 16 Ekim olayından sorumlu tutuldu. Kerkük’ün düşmesinden mesul tutulan KYB’nin, vilayet seçimlerinde Kerkük’te birinci parti olması, göz ardı edilemeyecek önemli bir sonuçtur.

KYB, vilayet seçimlerinde Kürdistanlı güçler arasında ittifak çağrısı yaptı. Bu, siyasi açıdan göstermelik ve taktiksel bir çağrı olarak nitelendirilebilir. Ancak KDP’nin KYB ile ittifak yapmayacağını açıklaması, KYB’nin söylemini güçlendirdi ve elini kuvvetlendirdi.

Kerkük dahil olmak üzere, Kürdistan’dan koparılan diğer bölgelerde Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin elde ettiği başarıyı, KYB Medya Bürosu Kurulu Başkanı Latif Nerwayi şu şekilde açıklıyor: “Son yedi yılda, özellikle Kerkük’te, bize karşı 16 Ekim ve ihanet suçlamalarıyla karşı karşıya kaldık. KYB kadroları ve genel nüfus, karşılarına konulan psikolojik savaşa rağmen, Kerkük ve tartışmalı bölgelerde duruşunu korudu. Kerküklüler, KYB’yi oylarıyla ödüllendirirken, KYB ise tüm bu suçlamaları başarıyla çürüttü. Sonuç olarak, KYB’nin Irak vilayet meclisi seçimleri için benimsediği strateji beklenen başarıyı elde etti.”

Kerkük, 2017 Bağımsızlık referandumu sonrasında, Kürtler aleyhine gerçekleşen demografik değişiklikler, Baas rejiminden devralınan Araplaştırma politikası, şiddet ve cinayetlere sahne oldu.

Irak genelinde en yüksek katılım %65 ile Kerkük’te kaydedildi. Ne yazık ki, bu katılım demokratik temayülün bir göstergesi değil, şehirdeki şiddetli gerilimin belirtisidir. Kerkük’teki yüksek seçim katılımı, sadece kentin yönetimi ve kimliği konusundaki anlaşmazlıkların artacağına işaret ediyor, uzlaşının değil. Bu durum Kürtler, Araplar ve Türkmenler arasındaki çekişmenin olumsuz bir şekilde daha da derinleşeceğini göstermektedir.

Öteden beri Bağdat, Tahran ve Ankara petrol zengini stratejik Kerkük vilayetinin yönetimine müdahale ettiler. Kürt siyasi güçlerinin vilayet seçiminde ittifak yapmamaları, kayyumla yönetilen valilik makamının Kürtlerin tekrardan seçimle elde etme koşullarını zora soktu. Tüm Kürdistanlı partiler Kerkük’te tek bir liste ile seçime girselerdi, aldıkları toplam oydan daha fazla oy alacaklardı.

Bu da Kürtlerin bir ya da iki sandalye daha kazanmalarına yol açacak ve Kerkük’ü Kürtlersiz yönetmek isteyen çevrelerin ellerini zayıflatacaktı. Bir başka ifadeyle; Bağdat, Tahran ve Ankara’nın müdahalelerine karşı Kürtlerin direnci artacak, 140. Madde’nin uygulanmasına dair argüman, iddia ve etkileri daha da güçlenecekti.

Ne yazık ki, seçim sonuçları bu durumu yansıtmıyor. Eğer Kerkük, Ninova, Diyala ve Selahaddin’deki seçim sonuçları 140. Madde’nin uygulanmasında geçerli olsaydı, söz konusu dört vilayet Bağdat’ın idari yetkisi altında kalmaya devam edecek, Kürtlerin iddiaları ve talepleri de meşruiyetini kaybedecekti.

15 koltuklu Kerkük il meclisinde KYB 5, KDP 2 (Kürtler toplamda 7) Türkmenler 2, Araplar 6 sandalye kazandılar. Kerkük’te Valilik makamına bir Kürt’ün seçilmesi henüz belli değil. Seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından Arap bloku, valilik makamını elde tutmak amacıyla diğer bileşenlerle görüşmelere başlayacaklarını açıkladı. Kerkük’te Kürt bir valinin seçilmesinin yolu, Türkmenler veya Arapların desteğini almaktan geçiyor.

KYB’den bir Kürt valinin seçilmesi durumunda, KDP’nin destek verip vermeyeceğini yakın zamanda göreceğiz. KDP için, Kerkük valisinin sadece Kürt olması yeterli olmayabilir; ayrıca KYB’nin valilik için aday gösterdiği kişi de önemli bir faktör olabilir. Daha önce Irak Cumhurbaşkanlığı seçiminde KYB’nin adayı Berhem Salih’e KDP itiraz etmiş ve kabul etmemişti.

Irak Cumhurbaşkanlığı seçimlerine benzer bir sürecin, Kerkük Valilik seçiminde de yaşanma olasılığı bulunmaktadır. Bu durumu aşmanın bir yolu, eski Kerkük Valisi Necmeddin Kerim gibi kabul edilebilir bir profili KYB’nin aday olarak göstermesidir.

Bir diğer olasılık, KYB’nin Bağdat parlamentosundaki gibi Kerkük’te de Tahran destekli siyasi güçlerle ittifak kurmasıdır. Bu senaryoda KYB, KDP’nin ve Türkmenlerin desteğine ihtiyaç duymayacaktır. Ancak bu durum, Kürdistan Bölgesi Yönetimi içinde KDP-KYB çatışmasının daha da keskinleşmesine ve derinleşmesine neden olabilir, bu da Kürdistan için olumsuz bir durumdur.

Ankara, KYB’nin Kerkük’e vali seçilmesini, KYB’nin PKK ve Rojava ilişkileri nedeniyle engelleyebilir. Türkiye’nin hala Süleymaniye Havalimanı’na uçuşları açmamış olması, KYB’ye uygulanan ambargonun devam ettiğinin işaretidir. Ankara, Türkmenlerin KYB’nin Kerkük vali adayını destekleme şartını, PKK ve Rojava ile ilişkilerini kesme şartına bağlayabilir.

KDP, KYB’nin adayını desteklese bile, Ankara, Kerkük valisinin KYB’den seçilmesini engellemek için bağımsızlık referandumunda olduğu gibi tüm Kürdistan’a yaptırım uygulayabilir. Bu durum İran’a fayda sağlar ve KYB’yi daha da Tahran eksenine çekebilir.

Bir başka senaryo, kayyum yönetiminin devam etmesidir. Geçtiğimiz Mayıs ayında il genel meclisi seçim yasasında iki değişiklik yapıldı. Birinci değişiklik, “seçim sonuçlarının Kerkük vilayetinin geleceğini belirlemek için yasal veya idari bir dayanak oluşturmayacağı” kararını içerir. İkinci değişiklik ise “Seçimlerin sonuçlarına bakılmaksızın güç paylaşımı, Kerkük vilayetinin bileşenlerinin katılımını garanti eden adil bir temsil ile dağıtılacaktır” kararını içerir. Kısacası Kerkük vilayeti, Bağdat’ın atayacağı kayyum tarafından yönetilmeye devam eder.

Kerkük, Diyala, Ninova ve Selahaddin, Kürt vilayetleri değil, Kürdistani vilayetlerdir. “Kürdistanilik”, özellikle Kuzeyli Kürtlerin ifade ettiği gibi “Ala Kurdan”, “Ey Raqîp” ve “Kurdilik” sembollerini, değerleri ve inançları ifade etmez. Bu terim, Kürtlerin yanı sıra Arap, Türkmen, Süryani, Keldani, Ermeni, Şii, Sünni, Ezidi, Katolik, Ortodoks ve benzer ulusal kimlikler, dinler ve mezheplerin ortak kimliğini temsil eder.

Yukarıda belirtilen kimlikler “azınlık” olarak değil, “bileşenler” olarak adlandırılır. Bu nedenle Kürdistan Bölgesi Yönetimi’nin (KBY) yazılı kanunları ve yöneticilerin sözlü ifadesinde “azınlık” terimi kullanılmaz. Kürdistan’dan koparılan bölgelerde, diğer kimliklere yetki ve güç paylaşımı bu anlayış ve prensip doğrultusunda hayata geçirilirse, kimlik çatışması yerine uzlaşı, işbirliği ve refah ortaya çıkar.

Bağdat, er ya da geç, “tartışmalı” bölgeler için bir referandum düzenleyecektir, yani 140. maddeyi uygulayabilir. Ancak bu, Kürtlerin talep ettiği bir zamanda veya onlarla uzlaşarak ve anlaşarak gerçekleşmeyebilir. Bağdat’ın belirlediği zaman ve koşullarda gerçekleşebilir.

Bu zaman ve koşullar; Kürdistanlı siyasi güçler KDP ve KYB arasındaki gerilimin doruğa çıktığı, Kürdistan ekonomisinin tamamen çöktüğü, Kürt halkının nefes almak için Bağdat’a bağımlı hale geldiği, Kürt güçleri arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle uluslararası toplumun gına getirdiği ve Kürtlerin demoralize olduğu bir dönemde gerçekleşebilir.

Sonuçta Bağdat, Tahran ve Ankara, referandum isteyen Kürtleri kendi silahlarıyla vurabilir. Kürdistan toprakları siyasi olarak belki de ilelebet bir daha birleşmemek üzere bölünebilir. Bağımsızlık referandumu nasıl Kürdistan’ın meşru tapusu sayılıyorsa, 140. madde de Kürtlerin Kerkük, Ninova, Diyala ve Selahaddin üzerinde meşru taleplerini kaybettikleri referandum sayılabilir. Kürdistanlı siyaset yapıcılar bunları görmüyor ve fark etmiyorlar mı?
X: @cetin_ceko

Geef een reactie

Het e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *