İbrahim GÜÇLÜ
Bizim ülkemiz Kürdistan, emperyalistlerin ve sömürgeci bölge devletlerinin (Türk, İran, Irak, Suriye) çıkarlarına göre parçalanmış bir ülkedir. Ülkemiz Kürdistan parçalandığı için, Kürt milleti olarak da değişik sömürgeci devletlerin sınırlarında sömürge koşullarında yaşamak zorunda kalan bir milletiz.
Millet olarak, dört sömürgeci ırkçı devletin sınırlarından klasik sömürgelerden daha geri ve daha barbar bir statüde yaşamamıza devam ediyoruz. Klasik sömürgelerde, bir ülkenin emperyalist efendileri, o ülkeyi ret etmezler ve klasik sömürge koşullarında yaşayan milletleri yok saymazlar. Dillerinin kullanılmasına, dilleriyle eğitim ve öğretim yapılmasına, kültürlerinin yok sayılması ve ortadan kaldırılması söz konusu olmaz. Sadece dil, kültür, diğer ulusal değerlerinin özgür ve bağımsız koşullarda, o sömürge ülke ve ulusun çıkarlarına göre gelişmesi ve geliştirilmesinin önünde engeller oluşturulur. Sadece sömürge ülkenin gerçek temsilcileri tarafından değil, kendi kuklaları, işbirlikçileri yönetimler tarafından yönetilmesi söz konusu olur.
Oysa ülkemiz Kürdistan ve biz Kürt milleti, dört sömürgeci devletin sınırları içinde yok sayılan bir milletiz ve bugünkü verili koşullarda Kürdistan’ın Güneyi’ni bir oranda bunun dışında tutarsak ülkemiz haritadan silinmiş durumdadır. Bütün milli haklarımız gasp edilmiştir. Dilimiz, kültürümüz, tarihimiz ve diğer tüm milli ve sosyal değerlerimiz yeryüzünden silinmek istenmektedir. Kürdistan Güneyindeki bir bölüm (Kürdistan Federe Bölgesi) hariç Kürdistan’ın dört parçası Türkler, Araplar, Farslar tarafından yönetilmektedir. Hiçbir anlamda egemenlik ve iktidar hakkımızdan bahsedilemez. İsmi olmayan bir ülke ve millet konumundayız. Dünyada devleti olmayan tek ülkeyiz. Dünyanın lanetlileri denilirse, yeridir. Birleşmiş Milletler ve benzeri kurum ve oluşumların varlığı, ülkemiz Kürdistan ve millet olarak biz Kürtler için hiçbir şey ifade etmemektedir.
 Bu zor, dünyada benzeri olmayan şartlara ve konuma sahip olan ülkemiz Kürdistan ve Kürt milleti olarak tek bir hedefimiz var. O hedef de, Kürdistan’ın dört parçasından milli haklarımızız kayıtsız şartsız elde etmek, bağımsızlığımızı ilan etmek, devlet kurmaktır.
Bizim gibi parçalanmış bir ülke ve millet gerçeğinde bu hedefe varmanın ne kadar zor olduğunu milli mücadele tarihimiz bize öğretmiş durumdadır. Bölünmüş bir ülkede ve millet gerçeğimizde, dört sömürgeci, hem de barbar ve ırkçı, hak ve özgürlük tanımaz devletlere karşı mücadele etmenin ne kadar zor olduğu, bizim yakın tarihimizdeki milli mücadele tarihimiz de bize göstermiştir.
Bu milli mücadelemizde, büyük cezalar alarak sömürgeci zindanlarından kalan, işkence gören, katledilenlerimiz oldu. Milli mücadele sürecinde toplu katledilenler, topluca şehit olanlar, idam edilenler oldu.
 Bu milli mücadele yolunda, millet olarak büyük katliamlarla karşı karşıya kaldık. Toplu sürgünler ve Kürdistan’ın her parçasının insansızlaştırılması gibi insafsız, vicdansız, hukuksuz, adaletsiz uygulamalar ve enfallerle karşı karşıya kaldık.
Bu komumuzdan dolayı, umutsuzluğa kapılıp, milli mücadele yolunu terk edenler oldu. Ne yazık ki, bir kesim de sömürgeci devletlerle ilişki içinde kendi hayatını sürdürmek için pasif ve onurlu olmayan bir yol seçtiler.
Ama açık olan bir gerçek var ki,  Kürt ve Kürdistan milli dava insanlarının belirlediğimiz, hepimizin ortakça paylaştığımız, kişi olarak ve örgütler olarak program haline getirdiğimiz hedefe ulaşmak için, sabırla, kararlılıkla, dirençle, akılla, fedakârca çalışmamız ve milli mücadelemizi güçlendirmemiz gerekir.
Bunun için de, ilk ve temel şart: Hiçbir koşulda milli hedefimizden ve bağımsızlığımızdan vazgeçmemektir.
İlkesel olarak böyle düşünmemize rağmen, bazı sisli, belirsiz, puslu koşullarda bu hedefimizden uzaklaşma zaafı içine girebiliyoruz. Normal sosyal yaşamda olduğu gibi, milli mücadelede de sisli, belirsiz, puslu dönemler zorlu ve sıkıntılı dönemler vardır. Aslında Kürdistan ve millet olarak sahip olduğumuz statü, koşullar gereği sürekli sisli, puslu, belirsiz bir koşulda yol yürüyor ve mücadele ediyoruz. Bu sisli, puslu ve belirsiz dönemler, sapmalar göstermemize neden oluyor.
Hiç şüphe yok ki, her Kürt vatandaşı, milli mücadele neferleri ve dava insanları; Kürdistan parti ve örgütleri milli haklarımızın kazanılması ve bağımsızlık hedefine ulaşmak için bütün meşru araçları kullanacağı gibi, bütün mücadele platformlarından da yararlanması gerekir. Ama bu platformlarda mücadele ederken, yürürken pusuların, tuzakların, mayınların olduğunu bilmemiz gerekir. Ona göre yol haritamızı ve hareket tarzsımızı tayin etmemiz gerekir. Oldukça da dikkatli ve titiz olmalıyız.
Kürdistan’ın Kuzeyinde seçim platformları, milli mücadelemiz için değerlendirmemiz ve kullanmamız gereken platformlardır. Ama seçim dönemleri aynı zaman da en sisli, puslu, belirsizlik, puslu, mayınlı dönemlerdir.
Türk Devletinde 1946 yılında çok partili sisteme geçtikten sonra, ayaklanmalar ve katliamlar döneminden sonra, Türk Devletinin tek partili rejimden çok partili rejime geçiş yaptıktan sonra, genel ve yerel seçim dönemleri, Kürtler için daha sisli ve belirsiz dönemler oldular.. Bu dönemlerde Kürtler daha fazla yollarını şaşırırlar, Kürtlüklerini ve Kürtlük değerlerini, milli haklarını, bağımsızlık ve özgürlük hedeflerinden sapma gösterirler.
Biz Kürtler daha öncede ifade ettiğim gibi, millet olarak milli haklarımızdan yoksunuz. Egemenlik ve iktidar hakkımız gasp edilmiştir. Kendi siyasal, sosyal, ekonomik yaşamamızla ilgili özgür ve bağımsız karar alma konumunda değiliz. Dünyada devlet sahibi olmayan tek milletiz.
Biz Kürdistan’ın Kuzeyinde yaşayan Kürtler olarak biliyoruz ki, milli haklarımızı elde etmemiz, kendi kaderimizi kendi irademizle tayin etmemiz uzun vadeye yayılmış bir durumdadır. Milli haklarımıza kavuşmamız, mevcut siyasi partilerin hükümetlerinin de tek başına karar ve iradeleriyle çözüme kavuşacak bir durum değildir. Devlet bağlamında, Kürt milletinin hakları ile ilgili bir uzlaşmanın oluşması, Kürtlerin devletin sahibi olması konusunda, bir iradenin somutça ortaya çıkması, ortak bir federal devlet için, Irak’ta olduğu gibi bir anayasanın yapılması iradesinin oluşması gerekir. Bunun da orta vadede bile gerçekleşmesi zor bir olgu olarak görülmektedir.
O zaman, davranış ve hareket tarzımızı bu sürece göre belirlemeliyiz.
Hiç şüphe yok ki, Türkiye’de cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerde de milli haklarımızı kazanma, özgürlük ve bağımsızlık doğrultumuzu korumalıyız. Hiçbir partiye angaje de olmamalıyız. Kürt milli haklarının iyileşmezi konusunda görüş sahibi olan partilerinin yaklaşımlarını, milli çıkarlarımıza uygun bir şekilde yorumlamalı ve tutum takınmalıyız. Bu yaklaşımımızda, bağımsızlık ve özgürlük hedefimizden de sapma göstermemeliyiz.
Bu yaklaşımımızın yanında, Kürdistan parti ve diğer kurumlarının güçlenmesi, Kürt milli hareketinin değişim ve dönüşümü sağlayacak toplumsal güce kavuşması için de, bu seçim dönemini bir avantaja çevirebilmeliyiz.
Diyarbakır, 24 Ocak 2023