Cano AMEDÃŽ
Diyarbakır 5 nolu zindanı, sadece Kürd halkının tarihinde değil, insanlık tarihinde de, insanık onur ve değerlerine karşı da utanc verici kara bir lekedir. 20. Yüzyılın son çeyreğinde, Kürd ulasal hareketinin yokedilmesi için 5 Nolu hapishanesi, işkencelerle beyin yıkama ve insan kişiliğini yoketme laboratuvarı gibi kullanıldı. Kürd halkının evlatları da, devletin işkence ve zulmüne karşı 5 Nolu zindanı, onurlarını koruma ve direniş alanı haline getirdiler.
5 Nolu vahşetiyle ilgili pek çok kitap yazıldığı, röpotaj yapıldığı, gazete ve dergî, film, tv ve video programları yayınlandığı için; uluslararası demokratik platformlarda, bu zindanda gerçekleşen işkenceleri insanlık dışı ve insanlık suçu olarak kabul ettiği için artık bu devleti yönetenlerden bazıları da, bundan siyasi çıkarlar sağlamanın yollarını aradılar. Bizler, yıllardır Diyarbakır 5 nolu zindanın boşaltılıp müzeye dönüştürülmesi talebinin önem ve anlamını kamuoyuyla paylaşmaktayız. Bu çağrı ve çabaların etkisiyle de Türk devleti 42 yıl sonra 5 nolu’nun boşaltılması kararını aldı; ancak topluma bir yol haritası sunulmadı. Cezaevinin boşaltılması ve müzeye dönüştürme kararının içeriği ve geleceğinin ne olacağı noktasında somut bir veriye sahip değiliz. Dolaysıyla kuşku ve kaygılarımız devam etmektedir. Hükümetin ne tür bir projeye sahip olduğunu ve ne yapmak istediğini bilmiyoruz. İşte bu sebeplerden ötürü Diyarbakır 5 nolu zindanının geleceği konusunda karar sahibi olmak istiyoruz.
5 nolu zindanı yüzbinlerce insanın yaşamında çok etkili ve acılı olduğundan ötürü bizler o kapkaranlık günlerin hem tanığı hem de mücadele eden TARAFIYIZ!  O günlerin acıları, yaraları ve travmaları, bizim yaşamımızda, toplum ve ailelerimizin yaşamında ciddi tahribatlara ve kırılmalara yol açmıştır. Hala o zindanın içerisinde sesimiz, çığlık ve haykırışlarımız yankılanmaktadır. Bizler gayet iyi biliyoruz ki Türk devleti, Kürd sorununu yok etmeyi varsayarak, 5 nolu zindanını bir laboratuvara dönüştürmüştür. Bizim gördüğümüz zülüm ve işkencelerin şahsi nedenlerden dolayı olmadığını, aksine hedeflenen bir stratejinin sonucu olarak yapıldığını ve kürd sorununun «sonsuzluğa» gömülmeyi amaçlandığını farkındaydık.
Bizler haksızlığa uğrayan, işkence gören, bedel ödeyen ve mağdur olan toplumsal kesimlerinin oluşturduğu TARAFIZ. Kürd ve Türk politik tutsakları, farklı etnik kimliğe sahip insanlar, aşiret reisleri, parlementerler, avukat, belediye başkanları, iş insanları ve sıradan insanların kitlesel bir şekilde tutulduğu bu cezaevinde, onlarca arkadaşlarımız öldürüldü, yüzlercesi sakat bırakıldı, binlercesi psikolojik rahatsızlıklarla ömürlerinin sonuna dek yaşamları alt üst oldu. İşte bu nedenlerden dolayı diyoruz ki bu işkencehanenin dizayn edilmesi ve düzenlenmesi bu gerçekler ışığında yürütülmelidir. O süreçleri en iyi bilen, yaşayan ve hafızada diri tutan bizleriz! Bu nedenle diyoruz ki 5 nolu’nun, insanlığa karşı yapılmış işkenceler müzesine dönüştürme ve dizayn etme sürecinde bizler de, söz ve karar sahibi olmalıyız.
Bu işkenceler, devletin Kürd halkına karşı, stratejik ve sistematik bir şekilde yürürlüğe koyduğu bir asimilasyon, yok etme ve korkutma politikanın bir sonucu olarak bize yapıldı, yaşam güzergahımız alt üst edildi. Dolaysıya işkence eden ve suçlu olan taraf devlet ve görevlendirdiği sormlularıdır. Bu sebeble diyoruz ki devletin bize karşı özür dileme, mağduriyetleri telafi etme yönünde somut politikalar geliştirmeli ve o süreçle ilgili arşivler kamuoyuyla paylaşmalıdır. Gerçek bir sorşturmanın yürütülmesi için mevcut tüm bariyerleri kaldırmalıdır. Biz kamuoyunun açık desteği eşliğinde hep birlikte Tarihsel ve toplumsal bir hafızanın oluşturulması için, 5 nolunun işkence hafızasını diri tutmak için, tecrübe ve yaşadıklarımızı gelecek kuşaklarla paylaşmak için tıpkı 5 Eylül 1983 ve 3 Ocak1984 direniş ruhu ve dayanışma tavırıyla birlikte hareket ettiğimizi haykırıyoruz!
Özet olarak diyoruz ki, Diyarbakır zindanı 1981 ve 1984 yılları arasındaki koşul ve ortamını yansıtacak şekilde işkence ve zülüm uygulamalarını o günün şartlarına parelel olarak yeniden dizayn edilmelidir. Arkadaşların öneri ve talepleri doğrultusunda o sürecin fiziki yapısının, atmosferinin canlandırılması ve bu işkence çeşitleri ve tekniklerinin kamuoyuna sunumu konusunda ciddi tavırlar geliştirilmelidir. Koridorlardaki ırkçı metin-slogan ve yazılarının, pencere camlarına, koğuşların tavanına yapılan bayrak, portre ve resimlerin o sürece parelel yansıtılması. Hastahane, mahkeme ve ailelerle yapılan görüşme (ziyaret) yerine gidiş ve gelişlerin aslına uygun sözlü anlatımlarla yansıtılması, toplu kitap okuma ve ırkçı marşlar eşliğinde yapılan bütün işkencelerinin yansıtılması. Her koğuşta kalanların isim listesi, öldürülen kişilerin fotograf ve isim listesi, sakat kalanların tespit edilmesi ve ortaklaşacak öneriler ışığında işkence müzesinin çerçevesini belirleyip dizayn edilmelidir.
Bu insanlık suçunun tekrarlanmaması için; Kürd halkının bir daha bu katliamlarla karşılaşmaması için; Gelecek kuşakların insanlığa karşı işlenmiş suçlar konusunda daha duyarlı olunması için; sürecin mağdur ve tutsaklarının katılımıyla 5 Nolu bir hafıza müzesi gibi dizayn edilmelidir. Dünya’daki benzer örnekler dikkate alınıp ilgili ülkelerin tecrübelerinden yararlanılmalıdır. Nazi kampları ve diğer ülkelerdeki benzer uygulamalar dikkate alınıp değerlendirmelidır. SÜLEYMANİYE’deki EMNA SOR zindanı referans ve model olarak öneriyoruz. Bu önerinin değerlendirilip kabul göreceğini ummuyoruz.
Bu vesileyle bir kez daha kamuoyuna çağrıda bulunuyoruz, bütün hak ve hukuk savuncularını, barış ve insan hakları taraftarlarını, işkence ve barbarlık karşıtı herkesi bu doğal taleplerimize destek verip dayanışma içinde hep birlikte 5 noluyu insanlık mirası açısından Toplumsal Hafıza Müzesine dönüştürelim diyoruz. 26.12.2022 Amed