Şeyh Said Bulvarı, yalan, iftira ve hakaretler

Türkiye kadar gündemi yoğun bir ülke dünyada az bulunur.

Türkiye için “haberin ve habercinin cenneti” diyenler bunu boşa söylemiyor.

O kadar hızlı bir şekilde gündem değişiyor ve bir o kadar birbirinden farklı mevzuular gündeme geliyor ki inanın insan hangisini konuşacağını şaşırıyor.

Son bir haftadır da Türkiye, Diyarbakır’daki Şeyh Said Bulvarı ile ilgili polemiklerle çalkalanıyor.

Diyarbakır Valiliği, belki de işin başını sonunu çok da fazla düşünmeden rutin bir açıklamada bulundu.

Valilik, yıllar önce ismi belirlenen Şeyh Said Bulvarı’nda yarım kalan çalışmaların tekrar başladığını ve 12 kilometrelik bulvarın kısa zaman içerisinde açılarak halkın hizmetine sunulacağını bildirdi.

Bunun üzerine kıyamet koptu.

İş artık bulvardan çıktı; ne olduğu, nasıl olduğu, neyin nesi olduğu geri plana itilerek Şeyh Said üzerinden bir “devrim”, “karşı devrim”, “Atatürkçülük”, “Şeyh Said yanlılığı”, “şeriat”, “din”, “irtica” söylemleriyle bir tartışmaya dönüştü.

Öncelikle şunu belirtelim ki, valiliğin bu açıklaması yeni bir şey değil.

Dağkapı Meydanı’na “Şeyd Said Meydanı” adı verilmesi 2014’te kararlaştırıldı

Ardından 2019’da gelişen süreç ile bu bulvara da HDP’li belediye döneminde AK Parti’li meclis üyelerinin de desteğiyle “Şeyh Said Bulvarı” adı verildi.

Yani bu, eski bir mesele.

Peki, yeni olan ne?

Bu yarım kalan, tamamı açılmamış olan bulvardaki çalışmaların tekrar başlamış olması.

Şimdiyse bu tartışmalar üzerinden kıyamet koptu.

Bir polemiğe, karşı hakaretlere girmeden bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Şeyh Said Efendi ve arkadaşları 1925’te -bazılarının söylediği gibi, önceden planlanmış, tasarlanmış, hazırlanmış olarak değil, spontane bir şekilde Diyarbakır’ın Dicle ilçesinde o günkü adıyla Piran Köyü’nde mahkumları almaya gelen jandarmaların ısrar etmeleri ve bunların direnmeleri teslim olmamaları üzerine patlak veren bir hareket.

Kış ortasında, 13 Şubat 1925.

Ve sonrasında yaşananlar da biliniyor.

Ben bunlara da girmek istemiyorum.

Yalnızca şunu söylemek istiyorum;

Şeyh Said Efendi ve arkadaşlarının canlarıyla, mallarıyla, çoluk-çocuklarının, ailelerinin daha sonraki yıllardaki perişanlıklarıyla ödedikleri bu olayı tasvip edersiniz ya da etmezsiniz; aynı fikirde olursunuz, ya da olmazsınız; bu başka bir tartışma konusu…

Ancak tartışılmayacak ve kesin bir hükme bağlanacak iki şey var:

Birincisi, bu değerlendirmelerinizde hakarette bulunamazsınız, küfür edemezsiniz.

İkincisi de yalan ve iftira atamazsınız.

Küfür ve hakaret eder, terbiyesizlik yaparsanız misli ile cevabını alırsınız.

Yalan atarsanız iftira ederseniz bu durumda da yine alçaklık yapmış olursunuz.

Gelelim işin başka tarafına;

Şimdi Şeyh Said Efendi hain miydi?

Kim kime ihanet etti?

Hainlik ne demek?

Bir anlaşmanın, bir ittifakın, bir dostluğun tek taraflı, gerekçesiz bozulması demek.

Kemalist kadrolar, bütün bir Millî Mücadele, Kurtuluş Savaşı boyunca; bütün I. Dünya Savaşı boyunca ta 1923’e 24’e kadar Mustafa Kemal’in bütün mektuplarını açın, konuşmalarını dinleyin, okuyun, meclisteki zabıtlara bakın, söyledikleri tek bir şey var:

Bizim amacımız din-i mübin-i İslam’ı ve halifeyi kurtarmak, İstanbul’u işgal altından kurtarmak ve Osmanlı devletini, Müslüman unsurları anasır-ı İslamiye’yi muvaffak etmek.

Bunun haricinde Türklükle, Türkçülükle, laiklikle ilgili bir tek cümle bulabilirseniz buyurun ortaya koyun.

Peki ondan sonra ne oldu?

Bu söylemlerin tamamen zıddı bir süreç başladı, tamamen zıddı uygulamalar oldu.

Şimdi şunu sormak lazım; kim kime ihaneti etti?

Mesela Cibranlı Halid Bey başta olmak üzere, bu kadroların büyük bir kısmı o dönemde cansiperane savaştılar.

Cibranlı Halid Bey Ruslara karşı destansı bir direniş ortaya koydu, Filistin cephesinde savaştı.

Şimdi tarihi kaynakları açın bakın, kim kime ihanet etti, ne oldu?

Tekrar söylüyorum;

Fikirlerini tasvip edersiniz ya da etmezsiniz;

Hakaret asla kabul edilemez, küfür asla kabul edilemez, yalan ve iftira ise alçaklıktır.

Mesela “İngiliz işbirlikçiliği” hakkında İsmet Paşa hatıratlarında “Şeyh Said ve arkadaşlarının isyanının İngilizlerle bağlantısı tespit edilememiştir” diyor.

Bunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden sonra ikinci dönemde de bir numaralı şahidi olan, başbakanlık, sonra da cumhurbaşkanlığı yapan kişi söylüyor.

Peki başka neyin peşindesiniz?

Niye yalan söylüyorsunuz?

Hanili Salih Bey mahkemede verdiği ifadelerde “Allah İngilizlerin belasını versin” diyor.

İşin bir diğer yanı da “Efendim bunlar mahkeme kararıyla idam edilmiş suçlulardı. Bir suçluyu övemezsiniz, adını meydanlara veremezsiniz” deniliyor.

Peki Adnan Menderes mahkeme kararlarıyla idam edilmedi mi?

Arkadaşları aynı şekilde mahkeme kararıyla idam edilmediler mi?

O dönemde “hain”, “iş birlikçi” olarak damgalanmadılar mı?

Nazım Hikmet de “vatan hainliği”yle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarılmadı mı?

Bugün Nazım Hikmet’in adına caddeler, enstitüler tiyatrolar var, Adnan Menderes adına da üniversite ve havaalanı var.

Onlarca cadde, sokak, kültürel bina adları var.

Dolayısıyla toplumun bu yaralarını kanatmak, çatışmayı tekrar ortaya koymak tamamıyla yanlış.

Mümkün olduğunca geçmişe bir sünger çekip, toplumsal barışı oluşturup, yarına yürümek lazım.

Üstelik bu sizin her fırsatta küfrettiğiniz Şeyh Said ve idam edilen arkadaşlarının torunlarını bu millet, Kürtler 100 yıldır omuzlarında taşıyorlar.

Sadece Şeyh Said ailesinden, kendi torunları, kardeşinin çocukları ve amcası torunlarından 7 kişi milletvekili oldu, 17 devre milletvekili yaptılar.

Şu anda da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir torunu AK Parti’den milletvekili.

Yine aynı şekilde Şeyh Said ailesinden 22 dönem belediye Başkanlığı yapıldı.

Elazığ’da Palu, Diyarbakır’da Dicle, Erzurum’da Hınız ve Tekman ilçelerinden 22 dönem boyunca Şeyh Said’in torunları belediye başkanlığı yaptı.

Şu anda da halihazırda belediye başkanlığı yapanlar var.

Ve aynı şekilde o dönemde idam edilen Bingöllü Çan Şeyhleri Korkut Atalar, Melek Han Şeyhleri Sönmezler, Gökdere tarafında Bilginler, Diyarbakır’da Hanili Salih Bey’in çocuğu ile torunları ve yine Urfa Siverek’te ilk idam edilen kişi olan Şeyh Eyyüb’ün torunları Kasım Gülpınar ve dedesinin adını taşıyan Eyyüp Cenap Gülpınar bakanlık, milletvekilliği, belediye başkanlıkları yaptılar.

Cibranlı Halid Bey’in yeğeni Mehmet Emin Sever Muş’tan milletvekilliği yaptı.

Değerli arkadaşlar, bir itibar yarışına girerseniz sınıfta kalırsınız.

Onun için toplumsal barış, dürüstlük, doğru analiz gerekli.

Çatışma, hakaret, yalan ve iftira çok ayıp, çok yanlış.

Üstelik böyle bir tavır toplumsal barışı asla mümkün kılmaz.

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Altan Tan 24, 25 ve 26. Dönem Diyarbekir Milletvekili @AltanTan1958

Geef een reactie

Je e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *