Paris’te bir Meşkinanlı Faysal Taşkıran:’Kurdler her şeyin en iyisine layıktır’

Paris’te bir Meşkinanlı  Faysal TAŞKIRAN

Röportaj; Kejê Bêmal 

Umut verici bazı gelişmeler yaşansa da ulus olarak hala sömürge statüsünden kurtulamamış bir şekilde bütün halkımız, geleceğimiz olan gençlerimiz, dilimiz, kimliğimiz, iş insanlarımız, burjuvazimiz, akademisyenlerimiz, sanatçılarımız  hatta STK’larımız, bazı siyasi örgütlerimiz ile harıl harıl sömürgecinin değirmenine maddi manevi su taşımakla meşgulüz.

Değişen dünya, değişen politik dengeler, değişen iklimler, bunların vatanımıza ve geleceğimize etkileri, hala  eğitim dili olamayan anadilimiz, ufukta gittikçe bizden uzaklaşıp kaybolmaya yüz tutmuşken bizler garip bir illüzyona uğramış ya da basireti bağlanmışlar gibi gözle görülen bir akıl tutulması içerisinde bizi içine alıp parça parça edensömürgecidevletinsisteminindişlileriniyağlayıp keskinleştiriyoruz.

Sömürge statüsünden kurtulup kendi, kaderimizi tayin etmek ve buna giden yolların taşlarını döşemekten başka her türlü işe yaramaz ajandalarımız var.

Sanki bu felaketler başka bir ulusun başına geliyormuş gibi de hem duyarsız hem umarsızız. 
Peşine düştüğümüz, kuyrukçusu olduğumuz ulusun bir meziyeti, dünyada bir yeri, bir karakteri, köklü bir tarihi, demokrasisi, adaleti, ekonomisi de kuyrukçuluk yapmaya değse insanın ciğeri yanmayacak!

Bu çalışma, röportajlar dizisi ’Kurdlerin sömürge statüsünden kurtulup özgürce kendi statüsünü belirlemek için hangi yollar denenebilir? Mental, duygusal, sosyal ve ekonomik bağlarımızı sömürgeciden koparıp kendi içimize çevirebilir miyiz? ‘’ sorgusu için hazırlandı.

  • Hayatın her alanında kendi dinamiklerimize fikirsel, sosyal, siyasal, ekonomik, politik, kültürel, dil, kimlik, dönüşü yapmamız mümkün müdür? Mümkünse koşulları nelerdir?
  • Neredeyse Türkiye’nin lokomotifi görevindeki Kurd kimliğine sahip sanatçılar, akademisyenler, iş insanları, beyaz yakalılar, STK’lar ve örgütler nasıl bir yol izlemeli?
  • Kurd diasporası bu konuda nasıl bir katkı sunabilir?
  • Kurdburjuva sınıfı geliştirilip ulusal kurtuluş mücadelesi saflarına kanalize edilebilir mi?
  • Kurd gençliği bu gün ayakta durmakta zorluk çeken, her alanda çökmüş ve pis kokular yayılan sömürgeci devletin çöplüğünü karıştırmak yerine dünyayaentegre olup; kimlik, dil ve kişiliklerini  koruyarak  vatanlarını özgürleşmesi için nasıl mücadele verebilirler?

Bu perspektifte kendi alanında çeşitli başarılara imza atıp, Kurd ve Kurdistani kişiliğinden taviz vermeden ayakta duran birçok alandan Kurd bireyler seçildi.

Umarım vatanımızın en kısa zamanda özgürlüğüne kavuşması için verilen mücadeleye bir katkısı olur ve  Kurd gençlerine kılavuzluk edecek bir çalışma ortaya çıkar.

Bu röportaj dizisinin ilk konuğu Faysal Taşkıran.

Bireysel yaşamındaki başarılarının yanı sıra Kurd özgürlük mücadelesine olan katkıları, vatanseverliği, çalışkanlığı, centilmenliği ile dikkat çeken Faysal Taşkıran’ın yaşam öyküsü oldukça ilginç motiflerle dolu.

Buyurun  kendisinden dinleyelim.

-Hikâyeniz nerede başlıyor?

-Mardin Derik Meşkinan doğumluyum aslen.

İki ya da üç yaşlarındayken dedem Diyarbakır’a göç etme kararı alıyor aniden. Ve evimizdeki üç beş parça eşyayı yükleyip bir kamyonete Mardin Kapı sağlık ocağının karşısındaki surun dibine eşyaları indiriyorlar.

Ne tutulmuş bir ev ne de bir planları var. Öyle apar topar. Eşya dediğimizde, birkaç yatak yorgan döşek, kap kacak falan.

Surun dibinde biz eşyalarımızın yanında beklerken babam ve dedem ev tutmaya gidiyorlar. Aranan ev bulunuyor ve Diyarbakır’daki hayatımız başlıyor.

Babam ilkokul mezunu ve işsiz. Gündelik işlerde çalışmaya başlıyor ve ortaokulu dışarıdan bitirip Mardin kapı sağlık ocağında hademe kadrosu ile işe başlıyor. Bu arada orada hem çalışıp hem akşam ticaret lisesine devam edip on parmak daktilo yazmasını öğreniyor.
Bunu gören idari personelin babamın çalışkanlığı dikkatlerini çekiyor. O sırada Hani’de bir sekreterlik kadrosu açılınca babama öneriyorlar babam kabul ediyor ve Hani’de yaşamaya başlıyoruz.

-Sizde çalışkanlık ve sınırları zorlama taa babadan devir o zaman?

-Babamın koşulları o gün elverseydi üniversiteyi de bitirirdi inan Kejecim. Zeki ve çalışkan bir adamdı.

-Sizin eğitim durumunuz nedir?

-Babam eğitime çok önem verdiği için Diyarbakır’da başlayıp, Hani’de devam ettiğim ilkokulu daha sonra tayinimiz Çınar’a çıktığından Çınar’da bitirdim. Ortaokulu da.

Bu arada terzi olan abim Çınar’da bir terzihane açtı. Sabahları okula gidip öğleden sonra terzihanede abime yardım etmeye başladım. Yani terzilik mesleğine taa ilkokuldan başladım. Liseyi Diyarbakır sanat okulunda okudum. Aynı şekilde okuldan kalan zamanlarda abimle çalışmaya devam ettim.

-Neden sanat okulu?

-Tabi sanat okulu benim için kötü bir seçimdi ve hatta o zaman sınavla girmiştim.
Ben fen bilimlerine daha yatkındım ve başarılıydım da ama ailede bilinçaltına yerleşen ekonomik kaygılar sebebi ile bir an önce meslek sahibi olmam ve aile bütçesine katkıda bulunmam gerektiği düşünülmüştü? 
Hâlbuki benim zaten terzilik mesleğim vardı

-Ve Diyarbakır süreci liseyle beraber başladı.

-Evet. Terzihaneyi Diyarbakır Ofis semtine taşıdık. Okul çıkışları terzihaneye giderek liseyi bitirdim.
O sırada abim terziliği bıraktı dükkânı ben idare ediyordum artık.

-O kadar genç bir yaşta zor olmadı mı?

-Olmaz mı? 17 yaşındaydım. Müşteriler gelip baktıklarında ufak tefek bir çocuk gördüklerinde güven duymayabiliyorlardı. Hatta hiç unutmuyorum bir gün bir müşteri geldi ve patronu sordu Bende “buyurun benim” deyince “haa” deyip daha sonra uğrayacağını söyledi.

Sonra işçiliğimi gördüklerinde hayran olup birbirlerini haberdar ettiler. Bir sene böyle geçti. Üniversiteyi o sene kazanamamıştım.

İkinci sene makinenin başından kalkıp hiç hazırlanmadan sınava girdim ve Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Fizik Öğretmenliği Bölümünü kazandım.

İlk yıl birinci dönem hem okul hem terzihaneyi idare edebildim. İkinci dönemde artık bu mümkün olmadığı için dükkânı kapattım.

Ama okulumu da finanse etmem gerektiğinden çok sevdiğim ve sonradan işkencede öldürülen arkadaşım Tayyip Kondu’nun yanında boş zamanlarım ve hafta sonu çalışarak üniversiteden mezun oldum.

-Kurdistan Özgürlük Davası ile tanışma sürecin ne zaman oldu? Üniversitede mi?

-Aaa Kejecim bak burası çok ilginçtir.

İlginçtir, o dönemler Terzihaneler örgütlenme yuvası gibi çalışırdı.

O dönemin siyasi figürlerinin çoğu terziydi. Bilirsiniz dönemin Diyarbakır belediye başkanı Mehdi Zana’nın da mesleği terzilikti.

Hele hele bir terzi Niyazi vardı ki; Diyarbakır’da Kurd siyasi hareketinin öncü figürlerindendi.

Hem Diyarbakır’ın sosyetesine iş çıkaran en iyi terzisiydi hem de siyasiydi.  Biz terziler o dönemde onun için ‘’terzilerin piri ‘’diye bahsederdik.

Abim ve halamın oğlu politik adamlardı ve bizim ofisteki terzihanemiz o dönem diyebilirim ki Kurd özgürlük hareketine yön veren ağır ağabeylerin buluşma, emanet bırakma, haber alma ve örgütlenme yeriydi.

Bir anlamda orayı üs gibi kullanıyorlardı. Rahmetli Tayyip Kondu’yu ve diğer ağabeylerimi de orada tanıdım. Yani taa Çınar’da ki terzihanemizde ortaokul dönemimden beri örgütlüydüm hem de en sağlam siyasi ağabeyler tarafından. (Gülüşmeler)

-Sonra?

-Sonra okul bitti. Tayinim Amasya’nın bir köyüne çıktı.

Bir lisede 15 ay fizik öğretmenliği yaptım.

Abim yurt dışına kaçmıştı. Darbe sonrası ağır baskılar devam ediyordu. Bulunduğum şehir, öğretmen olduğum okulun idaresi, oradaki halk hepsi gerici ve faşistti.

Bir süre sonra köşeye sıkışmaya başladım, kimliğim yüzünden başıma açılabilecek sorunları fark ettiğimde ben de Fransa’ya abimin yanına kaçmaya karar verdim.

– Kurdlerin makûs talihi. Her dönem bir şekilde okumuş yazmış çocuklarımızı maalesef telef etmenin bir yolunu buldu bu devlet.

Gelelim Fransa günlerinize…

 Ne yapıyor orada Faysal Taşkıran? Umutlu mu? Şaşkın mı üzgün mü?

-Sürgünün umudu olmaz KejeXan.

Müthiş bir kederle başlarsın hikâyene şartların ne olursa olsun.

Çoğu zaman hakkında hiçbir şey bilmediğin yada çok az şey bildiğin yabancı bir ülkede sıfırdan bir hayata atılırsın.

 Dilini, kültürünü, sokaklarını bilmediğin bir hayat seni bir anda ahtapotun kolları gibi sarıp içine çeker.

Geri dönüp baktığında ben burayı beğenmedim, zor geldi, başaramayacağım deme şansın yoktur zira geri dönecek yerin yoktur.

Ne kadar hızlı entegre olursan o kadar az acı çekersin.

Ne kadar beynini meşgul edersen o kadar az hatırlarsın ve o kadar az özlersin.

Dolayısıyla sürgünün ilk yılları zorlu bir adaptasyon savaşı ile geçer.

Benim abim önceden oraya geçip beni hazırda bir düzenle karşılamasına rağmen ilk zamanlar çök acı çektim.

Düzensiz ve plansız kaçmak zorunda olan Kurd çocuklarının çektikleri zorlukları ve acıları tahayyül bile edemezsin. Yaşadıklarından filmler yapılır. Bir odada sekiz dokuz kişini kalmak zorunda kaldıklarını. Metro istasyonlarında evsizlerle beraber yattıklarını kendileri anlatıyorlar zaten.

-Kurdlerin insanı burnunun direğini sızlatan hikâyeleri orada da devam ediyordu yani. Sonra ne yaptınız?

-İltica başvurumu yaptım. Elimde oralarda tek geçerli olacak meslek yine terzilikti ve terziliğe başladım.

Laf aramızda zanaatıma geri dönmenin mutluluğunu yaşıyordum. Paris’in Sentier semtindeki atölyelerde çalışmaya başladım.

 Bir yıl çalıştıktan sonra İngilizce öğrenmek için İngiltere’ye gittim.

-Neden ihtiyaç duydunuz İngilizceye?

Kejeciğim o dönem yurtdışına giden her Kurd ve ben birkaç yıl içerisinde vatanımıza geri döneceğimize inanıyorduk. Bu böyle sürmeyecek ve bu korkunç süreç bitecek hepimiz vatanımıza geri dönüp kaldığımız yerden devam edecektik. Ülkemizi özgürleştirene kadar mücadelemizi sürdürecektik. Dolayısıyla mecburi sürgününde kendimi eğitim anlamında geliştirebileceğim kadar geliştirip bu sürgünü avantaja çevirip tüm olanaklarını kullanayım dedim.

Malum İngilizce dünyanın ortak dili.

Birkaç yıl İngiltere’de dil eğitimi aldıktan sonra, ortamın yumuşamış olduğu inancı ile 1992 senesin de ülkeye geri dönüş yaptım.

Ve gördüm ki her şey bıraktığımdan da kötü. Yeniden İngiltere’ye döndüm. 1995 yılına kadar orada kaldım. Geri dönüş umutlarım tükenince de artık yaşamımı Avrupa’da düzenlemem gerektiğine emin oldum.

Madem artık buralarda yaşayacaktım benim için en uygun yer Paris’ti.

Paris’e döndüm ve dünyaca ünlü bir firmada yine terzi olarak işe başladım.

-Yani bu geri dönüşünüzle beraber kariyerinizdeki tırmanışta başlamış oldu.

Evet. Londra’da terzilikten uzak kalmamıştım zaten.

Dolayısıyla orada aldığım dil eğitimi ve mesleki başarı referanslarıyla ünlü bir firmanın yurtdışı üretim sorumlusu oldum.

Akademisyen olan eşimle evlendim.

Büyüğü kız, küçüğü erkek iki çocuğum oldu.

Aşama aşama dünya moda devleriyle çalışmaya devam ettim.

Bu arada çocuklar büyüdü.

Kızım Solin “Université Paris 1 PanthéonSorbonne”da işletme, oğlum Kevan ise Fransa’nın en saygın tıp Fakültesi olan “Université Paris Descartes” de Tıp okuyor.

-2024 Cannes Film Festivali’nde jüri başkanı dahil birçok dünya starının çok konuşulan elbiselerinde emeğiniz vardı.

Ustalık döneminizin yansımalarını bütün dünyayla beraber zevkle kıvançla izledik.

Hazırladığınız kıyafetler ünlü dergilere birkaç kez kapak oldu.

Hele o Met Gala’da günlerce dünya magazin basınında gürültü koparan Tom Ford’un kırmızı kadife ceketi vardı ki gözlerimizi alamadık.

 Elinize, emeğinize, ustalığınıza sağlık.

-Kejeciğim bak o kırmızı ceketin ilginç bir hikâyesi var. Burada anlatmadan geçmeyeyim.

Ceketin dikiminde atölyede yaka oturtulamamış ve değiştirilmesi gerekiyordu bir de ilik yerlerinde dışarıdan giyenin ya da sizin göremeyeceğiniz ama ustaların bir bakışta göreceği bariz bir hata yapılmış ve zaman dar olduğu için içeriyi telaş sarmış.

Bunu bu kadar kısa zamanda düzeltse düzeltse ViP Bölümünden Şef Faysal düzeltebilir diye önüme rica minnet getirdiler.

 Yapılan hataların düzeltilmesi çok zor bir kumaşın (kumaş kadife idi ve kadife çok zor dikilir) üzerinde olması ziyadesi ile canımı sıkmıştı.

Düzeltebilirdim ama hem zaman hem emek istiyordu. Ve hiç de hevesli değildim açıkçası.

Tam ben yapamam zamanım yok diyeceğim sırada çok sevdiğim bir kız kardeşim aradı.

Neden canın sıkkın diye sorunca durumu anlattım. Dikkatle dinledikten sonra “Faysal Abe biliyorsun ben hayatımın son on yılına mal olan çok yanlış bir evlilik yaptım ve yıllar geçtikçe de bu hatanın telafi edilebileceği konusunda umutsuzluğa kapıldım, eğer sen o ceketteki hataları düzeltebilirsen benim hataların düzeltilebileceğine dair umudum artacak. Şimdi ustalığını görelim. Sen yaparsan ben de yapacam söz.” dedi.

Gözlerim yaşardı. Artık elimdeki bir ceket değil hepimizin dönem dönem farkında olarak ya da olmayarak yaptığı hatalarımızın telafisinin var olup olmadığı sorusunun cevabıydı.

En çok da o kız kardeşim için üstlendim bu işi.

Ve gece boyunca çalışıpbitirdim.6 Mayıs 2024 teki THE 2024 MET GALA gecesine yetiştirdim.

İstediğimiz sonucu fazlasıyla elde etmiştik.

Tom Ford Kırmızı kadife ceketi ile o gecenin en iyi giyinen erkeği olarak seçilmişti.

Ben kardeşime verdiğim sözü tutmanın ve onu umutlandırmanın mutluluğunu yaşıyordum!

– Vee ortaya bütün dünyada manşet olan Tom Ford’un kırmızı ceketi çıktı.

Ben de baktığımda ceket değil ruhu olan bir canlı görmüştüm.

Demek ki yanılmamışım. Harika bir hikâyesi varmış.

O zaman hata yapmaktan hiçbirimiz korkmayalım. Dünyada düzeltilemeyecek hata yok.

Yeter ki usta ellerde yeniyi inşa etmeye gözümüz kessin.

Gelelim adıyla hepimizin yüreğini hoplatan ve gönüllerimizde taht kuran Kurdistan Şarabı’na.

Aklınıza nerden geldi şarap işine girmek?

-Pandemi dönemi her sektör gibi moda sektörünü de vurdu Kejecim.

Üretim durdu ve hepimizin tazimatları verilerek, hem de çalışmadığı halde maaşları ödenerek beklemeye alındık.

Ben bir şeyler üretmeden duramayacağım için o günkü koşullarda evde e-ticarete merak sardım. O yönde formasyon aldım. Bu formasyon döneminde bizim hocalardan bir tanesi şarap ticareti yapıyordu. İlgimi çekti.

Kurdistan ismi hepimiz gibi benim de hep yüreğimde ve aklımdaydı.

Bu işe yoğunlaştığım süreçte bir fark ettim ki üzüm salkımı yine hepimizin düşü olan Birleşik Kurdistan haritasına benziyor, o anda aklımda kullanacağım logo fikri de netleşti.

Bu yönde de piyasadaki açığı gördüm.

Kurdlerin bir şarap markası yoktu. Ben de neden olmasın diye düşündüm. Ve araştırmalarımı derinleştirdim.

Madem adı Kurdistan olacaktı merdiven altı marketlerde satılan ucuz sofra şarabı olmak ona yakışmaz diyerek Fransa’nın ünlü bir şarap bağı ChâteauTroisFondsile anlaşma yaptım.

Ortaya hem kaliteli hem adıyla hepimizi coşkuya sürükleyen Kurdistan şarabı çıktı.

Amaç, diasporadaki Kurdlere kaliteli bir şarap sunmaktı.

Süpermarketlerde gelişigüzel şarap almak yerine seçkin bir şarabı sunmak.

Fransızcada çok sevdiğim bir özdeyiş vardır “Rienn’esttropbeaupourtoi” Ben bunu şöyle değiştirdim. 

“Rienn’esttropbeaupourlesKurdes”….

‘Kurdler her şeyin en iyisine layıktır.’

-Bravo !Aynen öyledir ve öyle olacak .

Hedef kitleniz kimlerdi? Zira bu şarabı Türkiye’de satamayacağınız açık.

-Avrupa’daki Kurd diasporası.

Ve kaliteli şarap içmeyi tercih eden Avrupalılar.

Ama her şeyden öncelikli olarak Kurdistan adını Avrupa şarap piyasasında görünür kılmak amacı.

Türkiye açıkçası beni ilgilendirmiyor. Zira satma şansım olsa da o ülke benim hedef kitlem arasında hiçbir zaman olmadı.

Ama tabi sömürge statüsünden kurtulmuş bağımsızlığını kazanmış Kuzey’de satmak her zaman  en büyük düşüm.

 Açıkçası hedeflerim arasında bu şarabın dört parçada her Kurd evine girmesi de var.

Nefis şarabın nefis hedefi. (Gülüşmeler)

Kurdler sizin kişisel hikayenizden de anlayabileceğimiz gibi, zorunlu sürgünü bile bir süre sonra avantaja dönüştürdüler.

Şu andaki Kurd Diasporasının genel durumu hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz?

Kurd burjuva sınıfını yaratma konusunda diaspora dahil bu günkü şansımız nedir?

-Bak Kejeciğim hikâyemin çıkış noktasını ve bu günkü geldiği noktayı dinledin.

Ben sur dibine üç parça eşyasıyla inmiş köyündeki  ‘’Rençber Memed’in politik sürgün oğlu ‘’ olarak babama Fransa’da mesleğinde zirveyi görmüş bir terzi, girişimci bir iş adamı oğul ve Fransa’nın saygın üniversitelerinden birinde tıp, İspanya’da şu anda Erasmus çerçevesinde işletme hukuku dersleri alan Paris Sorbon Üniversitesi’nde okuyan iki torun hediye ettim.

Nesil değişti. Ekonomik güçler değişti, alışkanlıklar değişti.

Değişmeyen tek şey vatan sevgimiz, özgür ve bağımsız Kurdistan özlemimiz.

Geçenlerde oğlum Kevan Tıp Fakültesinin amfisinde bir alttaki sınıfa “YanKurdistanYan Neman ‘’ yazılı tişörtüyle ders verdiği fotoğrafını gönderince gözyaşlarımı tutamadım.

Benim oğlum olan Kevan’ın içindeki vatan sevgisi kimle evlenirse evlensin doktor bir babadan doğan ve kuvvetle muhtemel Kurdistan sevgisi ile dolu dolu olan torunuma yansıyacak.

Türkiye Cumhuriyeti devleti için Merzifon’daki öğretmen Kurd Faysal’ı kovmak kolaydı bakalım Kurd asıllı Fransız vatandaşı torunum kendisiyle hesaplaştığında ne yapacak?

Bu anlamda açıkçası yaptıkları kötülük ve vahşetle eninde sonunda hesaplaşacaklar. Ve evet Kurd burjuvası ve sermayesi bu kronolojiyle o gün derli toplu tam karşılarında duracak. Üstelik dünya vatandaşı kimliği ile. Bu istesek de istemesek de eşyanın tabiatı gereği böyle olacak! Ben her zaman bunu söyledim.

Diasporadaki Kurdlerin yapabilecekleri iki şey var.

Ya okuyup akademik alanda ilerleyecekler ya dada iş kurup sermaye oluşturup iş dünyasında hatırı sayılır bir yer edinecekler.

Ve inanın Kurdler bu konuda diğer milletlere göre çok çok ilerideler.

-Umut verici…

Peki Kurd diasporasının bu günkü Kurd özgürlük mücadelesine katılımı ve kurumsal çalışmaları yeterli mi?

-Kejeciğim ulus devletler şekillenirken malum faktörler yüzünden devletleşme şansını kaybedip bir de dört parçaya bölünen Kurdistan’ın, halkının , bu duruma karşı taşıdıkları isyan geleneğinin  son 40 yılında Kuzey Kurdlerinin başlarına daha önce dört parça Kurdistan isyanlarında hiç gelmeyen bir şey geldi.

Özgürlükleri için mücadele ettiklerine inanıp, saflarına katılıp, her şeylerini ortaya koydukları örgüt, Kurd özgürlük mücadelesini bütün dünyada terörize etti.

Bu durumdan Kurd diasporası da iş insanları ile, kurumları ile tüm bireyleri ile payına düşeni aldı.

Aslında başlangıçta Kurd diasporası canla başla yardım için yüklendi.

Bütün kurumları ve bireyleri iyi niyetini sorgulamayı bile düşünmeden aktif halde destek verdi.

Düşünün ki bazı kurumlarını gecelerinde kadınlar kollarındaki bileziği söküp Kurd özgürlük mücadelesine katkı sağladığını düşündükleri örgüte verdiler.

Evlatlarını, hayatlarını, köylerini, tarlalarını kısacası neleri varsa hepsini verdiler.

Ta ki süreç uzayıp şapka düşüp kel görünene kadar ki bu da artık kırılma noktasıydı.

Bütün Avrupa’da son minvalde kendini ‘Terörist’ diye ilan ettirmeyi başaran örgüt, bilinçli olarak kitleyi sürüklediği yanlış patikalarda diasporanın gücü ve enerjisini emerek kitlelere büyük hayal kırıklığı yaşattı.

Bütün bu olan biten Avrupa’nın da Kurdlere verdiği desteklere ciddi darbeler vurdu.

Yani bir anlamda Kuzeydeki tüm Kurdistani yapılar gibi diasporada devşirilip kaosa sürüklendi.

Dolayısıyla Kurdlerin özgürlük mücadelesini besleyecek ana damarlardan biri kesilip atılmaya çalışıldı.

Bunun hasarlarını son on yıldır net görüyoruz zaten, ama buna rağmen hala çok iyi çalışan kurumlarımız, elinde ciddi sermayeler barındıran yurtsever iş insanlarımız, koparıldığı yerden bugün yeniden yeşermek için filiz veren diasporamız var.

Yine kendini bugüne hiç akmadan kokmadan getiren kurumlarımız da var.

Örneğin benim de kültür bölümünün üyesi olduğum Paris Kurd Enstitüsü bunlardan biri.

-Benim de çok önem ve değer verdiğim, uzun yıllardır bütün çalışmalarını hayranlıkla izlediğim, Madam Mitterand’ın ölümünden sonra yavaşlasa da istikrarlı bir şekilde çalışmalarına devam eden ve bu süreçte yeniden ivme kazanacağına inandığım Kurdistani kurumlardan biridir. Sizden biraz dinleyelim mi çalışmalarını?

-Enstitü daha ziyade kültürel faaliyetlerde bulunuyor. 

Kurd siyaseti ile ilgili seminerler düzenleniyor.

Yine Kurd öğrencilerine aracı olarak Fransız hükümetinden mastır ve doktora bursu temin ediyor.

Avrupa da oldukça geçerliliği olan popüler bir Kurd Kurumu.

Ne zaman Kurdlerle ilgili bir olay olsa Fransa’da Fransız kurumlarının ilk başvurduğu yer orası.

Enstitünün Başkanı Kendal Nezan bu konuda oldukça yetkin bir şahsiyettir.

Fransa’daki en prestijli kurumlardan birisi olmasında Sayın Nezan’ın çok ciddi katkı ve çalışmaları vardır.

– Daha uzun uzun yıllar aynı prestijle çalışmalarını dilerim.

Diasporadaki Kurd iş insanlarının birbiri ile olan iletişimi ne durumda Faysal Bey?

Açıkçası Kejeciğim Kurd ulusunun iş insanlarının dünyada hatırı sayılır bir sermayeye sahip olmalarına rağmen birbirleri ile sağlıklı bir iletişim kanalları olmadıkları kanaatindeyim.

  Bu süreç artık iletişmeleri ve birlikte hareket etmeleri konusunda çok uygun bir süreç.

Ben bu anlamda LinkedIn’de 4K (4Kurds) adı altında bir grup kurdum.

Grup sayfasında amacını dört dilde kısaca şöyle açıklar“4 Kurds’ün hedefi dünyanın 4 bir yanından Kürt iş adamlarını, yöneticilerini, akademisyen ve teknisyenlerini bir yerde buluşturmak”

Kurdyurtsever iş insanların birbirleri ile iletişime geçip alışveriş yapabilecekleri, yine milyon dolarlık cirosu olan şirketlerin eleman ve ham madde temininde kendi milleti ile paslaşabileceği, ihtiyaçlarını kendi içlerinde birbirlerinden temin etmek üzere yardımlaşabilecekleri bir platform.

Linkini de aşağı bırakırsanız sevinirim.

Umarım bu link ve dünyada benzeri çalışmalar üzerinden birbirlerini bulur ve bu bulma sürecini ticaretin ve hayatın her alanına çeşit çeşit organizasyonlarla büyüterek yayarlar.

https://www.linkedin.com/groups/12535377

-Faysal Bey kuzeydeki Kurd gençleri bin bir türlü zorluklarla, tüm eğitim ve fırsat eşsizlikleri ve anadil bariyerine rağmen, son yıllarda dağa gidişlerin azalması ile yeniden üniversitelerin hatırı sayılır bölümlerini kazanmaya ve oradan mezun olmaya başladılar.

 Sizin de bildiğiniz gibi dünya genelinde Türkiye, siyasal, sosyal, sağlık, adalet, eğitim, demokrasi, ekonomik anlamda ziyadesi ile prestijsiz bir ülke.

Demokraside üçüncü dünya ülkeleri sıralamasını bile gerisinde.

Lakin gelin görün ki Kuzey Kurdistan’ın da sömürgecisi konumunda.

Ve vatanımız hali hazırda sömürge statüsü kimliğinden sıyrılıp bağımsızlaşamadığından Kurd gençleri kendilerine bu çöplükte yer edinebilmek için debelenip duruyor.

Fakültelerini bitirip ayrıca bir sınava girip, çoğu zaman bu sınavda Kurd olduğu ve ailesinde politik şahsiyetler olduğu gerekçesi ile eleniyor, elenmeyenler de devlet memuru statüsü ile ellerini kollarını bağlayıp Kurd kimliğinden zorunlu olarak sıyrılıyor.

 Hem onların yasalarına tabi olup Kurd kimlikleri ile var olamıyor, hem de bu var olamama süreci bir şekilde kendilerini dillerinden, kültürlerinden, kimliklerinden hızla uzaklaştırıp nefis bir beyin göçünü de kendi değirmeninde üç kuruş parayla öğütüyor.

Sizinle yapılan bu röportaj aslında ana fikir olarak bu gençlere ‘ Türk devletinin onları ulusal kimliklerinden koparan, kendisine yabancılaştıran ve sömürgeci sisteminin bir dişlisi haline getiren sınırlamalarına teslim olmadan, bu sınırlamaları aşarak ne yapılabilir ‘ e yol gösterici olabilmek için hazırlanan röportaj dizisinin ilki.

Bir anlamda bu gençler bu çöplükten nasıl kurtulur ve kendi uluslarına faydalı bir birey olmaları için nasıl bir yol izlemelinin cevabını arıyoruz bu çalışmayla.

Sizin bu gençlere öneriniz nedir?

– Ah Kejeciğim sen bu soruyla sadece benim değil eminim bütün Kurd ulusunun kanayan yarasına parmak bastın.

Kurdler her ne kadar jenosid diye rahatlıkla nitelendirebileceğimiz bir kıyımdan geçirilse de doğum oranları ile oldukça genç bir nüfusa sahip.

Bu zaten dünya genelinde başlı başına bir avantaj.

Gelin görün ki sömürge olmak belimizi kırıyor.

Bakınız çocuklarımız dil bariyeri, fukaralık, yoksulluk, eğitime ulaşmada fırsat eşitsizliği ve yıllardır süren sıcak savaşın en ezici dişlileri ile öğütülmesine rağmen hatırı sayılır üniversitelerinde, hatırı sayılır bölümlerden mezun oluyorlar.

Böyle zeki gençlerin kıblelerini Türkiye gibi bir ülkeye çevirip sömürgecilerine hizmet etmesi gerçekten çok acı verici bir durum.

 Türkiye’den Kurd doktorlarını, mühendislerini, hukukçularını, sanatçılarını hatta parlamenterlerini çekin geriye her alanda boşalmış bir ülke kalır.

Binlerce Kurd doktoru olmasına rağmen bir ‘Kurd Tabibler Birliği ‘yoktur örneğin çünkü buna sömürgeci yasaları izin vermez.

Yine Kurd Mimar Mühendisler Odası vb.

Bu kadar başat rolde oynayan Kurd ulusunun bireylerinin aslında bir anlamda kendi sömürgecisinin bel kemiği olması müthiş iç acıtıcı bir durumdur.
Benim Kurd gençlerine önerim özellikle üniversite eğitiminden sonra en az iki yabancı dil öğrenip yüzlerini Avrupa’ya dönmeleridir.

Yine diasporadan bir beklentim de bu gençleri kendi ulusal kimliklerine sahip çıkarak vatanlarına en iyi hizmeti verecek şekilde yetiştirilmeleri için gerekli imkanları maddi manevi onlara sağlayabilecek kurumlar oluşturmasıdır.

Diasporadaki her Kurd bireyinin öncelikle görevi bu olmalıdır.

Geleceğimizin teminatı bu gençleri üç kuruş maaşla kendi sömürgecilerinin kapısında uşak haline getirmenin affedilir tarafı yoktur.

Gençler Avrupa’daki Kurd kurumlarıyla yakından ilişkili olmalı, geleceklerini bu yönde planlamalı ve yarın bağımsız bir Kurdistan’ın sahibi olurlarsa vatanlarını medeni dünyanın seviyesine çekip şekillendirmeye hazır olmalıdır.

Bu anlamda Kurd diasporasına düşen görev kendilerini bu zeminde koşulsuz desteklemek, gerekirse kendilerine burada, evlerimizde yer açarak kariyer yolculuklarında her türlü desteği sağlamaktır.

-Emeğinize yüreğinize varlığınıza ve vatanseverliğinize sağlık Faysal Taşkıran.

Çok teşekkür ederim.

Ben teşekkür ederim Kejecan.

Bu çalışman kapsamında bana ne yapmak istediğini anlattığında gayet yüreğimden anladım.

Açıkçası böyle bir projenin parçası olarak seçilmek beni de çok onure etti.

Sana ve tüm Kurd çocuklarına başarı ve yol açıklığı diliyorum bu konuda elimden geleni yapmaya ve sizleri desteklemeye sonuna kadar daima hazırım hazır olacağım.

-Başaracağız  Faysal Bey !

‘’ Haklıyız kazanacağız ‘’

Ve o kutlu günü göreceğiz !

Göreceğiz Keje Can!

 O kutlu günde Şehmus Abinle, Mardin kalesinin üzerinden ayaklarınızı sallayarak ovaya bakıp içeceğiniz şarabın adı Kurdistan olacak!

En kırmızısından!

Size ben ısmarlayacağım.

Hatta kabul ederseniz yanınızda olacağım.

NA

Geef een reactie

Je e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *