İsrail Türkiye’ye Saldıracak, Komedi mi Gerçek mi?

Şefik Çolak

Kurdler söz konusu olunca işgalci dört devlet, aralarında sorunlar olsa dahi, beraber hareket etmeği değişmez bir politika haline getirmişler. Bu politikanın devletlerin iç siyasi iktidarları ile bir ilişkisi yoktur. Sürekli bizleri kendi düşmanlarına düşman yapmaya çalışıyorlar ve ne yazık ki başarı oranları yüksektir. Ortak düşman oluşunca gerçek işgalcilerimizi unutmak durumunda kalıyoruz. Bunun sonucu olarak kendi sorunumuzu iç sorun haline getirme durumunda kalıyoruz. Sistem içinde Kurdistan sorununu çözmeye çalışıyoruz. Sorunun kaynağı bu devletlerin kuruluş esaslarında olduğuna göre sistemleri içinde çözüm bulmak mümkün olmadığı gibi gelecekte de mümkün olmayacak.

Kurdistan sorunu devletlerin iç sorunu olmaktan daha büyük bir sorundur ve uluslararası niteliktedir. Uluslararası hukuk açısından da gerçek taleplerimiz meşru bir nitelik kazanmıştır. Bu nedenle başka devletler ve halklar ile diplomatik anlamda dostluklara ihtiyacımız vardır. Bize karşı yapılan kötülüklerin açık ve direk parçası olmayan devletlere başkalarının isteği ve çıkarı için karşı tutum almak zorunda değiliz ve olmamalıyız. İsrail Devleti için de özelde farklı siyaset geliştirmemize gerek yoktur.

Kurd siyasetçileri, Partileri, Düşünce Gurupları ve istediğimiz düzeyde olmasa da statü kazanmış Başur ile Rojava yönetimleri tarihsel olarak atalarımızın deneyim ve tecrübelerinden azami ölçüde yararlanmanın yolunu bulmalıdır. 

Mele Mistefa Barzani’nin Rusya’dan Irak’a dönüşü ve sonrasında yaşananlar Kurd tarihinde oldukça önemlidir. İşgalci devletler hızla gelişen Kurd aidiyet duygusuna karşı tedbirler almak zorunda kalmışlar ve birbirleri ile irtibatlı tutum geliştirmişler. Türkiye’de 1960 darbesi olmuş, İran’da benzer gelişmeler yaşanmış, Suriye’de Amude Sinema Katliamı gibi trajik olaylar Kurdlere yaşatılmıştır. Ama bu devletler yaptıklarını kendi iç sorunlarının sonucu olarak göstermeye çalışmışlar ve başarılı olmuşlar. 

1959 yılında İran ile Türkiye arasında var olan sorunlardan dolayı çatışma olasılığı doğmuş. TUDEH barış çağrısı için bir bildiri hazırlamış ve Tahran’da gözetim altında bulunan Ağrı İsyanı’nın komutanı İhsan Nuri Paşa’ya imza için getiriyorlar ve çağrıyı imzalaması talebinde bulunuyorlar. İhsan Nuri paşa bildiriyi imzalamayı ret ediyor. Aralarında şöyle bir diyalog geçiyor.

İhsan Nuri Paşa: “Bu bildiriyi imzalamayı uygun görmüyorum.”

TUDEH yetkilisi: “Neden, barış çağrısı kötü bir şey mi?”

İhsan Nuri Paşa: “Burada gözetim altındayım. Kapının önünde SAVAK (İran İstihbarat Örgütü) elemanları duruyor. Az önce eşim çayın önüne koymak için bakkala bisküvi almaya gitti. Bakkala gitmek için onlardan izin aldı. Muhalif ve gizli örgüt elemanı olduğunuz halde yanıma sorunsuz geldiğinize göre isteğiniz onları rahatsız etmiyor. Bu bildiriye imza attığım zaman Kurdler de imzalıyor anlamına gelecek veya Kurdler öyle algılayacaklar. Ayrıca, Türkiye ve İran arasında barış olmasının biz Kurdlere ne yararı olacak. Nerede görülmüş savaşsız sömürgelerin kurtuluşu olmuş. Onlar güçsüz düşerler ise belki bizde Kurdistan’ı özgürleştirebiliriz.” (kaynak: General İhsan Nuri Paşa kitabı, Yazar: Rehîm Şînayî Mahmutzade, Sitav Yayınları.) 

Bu öngörüye ancak şapka çıkartılır. Başur ve Rojava’da yaşananları analiz ettiğimizde bu öngörünün anlamını daha iyi anlayabiliriz. Yakında bazı gelişmelerin olacağının işaretleri görülmeye başlandı. Kim olursa olsun, niteliğine ve kişiliğine bakılmaksızın sömürgeci devletlerin elinde bulunan ve ancak ilgili devletlerin izni ile Kurdlere çağrı yapma şansına sahip olanların yapacağı çağrılara önce şüphe ile bakmalı, iyi analiz ettikten sonra menfaat hesabını yaparak karar oluşturmaktan başka çözüm yolumuzun olmadığını görmeliyiz. Kurdlerin iradesi şahısların veya bir partinin elinde değil ortaklaşa geliştirilmelidir. Kurdistan sorunu bir şahıs veya partiden çok daha büyük olup her kesimden tüm Kurdlerin ortak sorunudur.

Yakındoğu ve Ortadoğu’da ciddi gelişmelerin ve değişikliklerin olacağı görülmektedir. Biz Kurdler doğru tavır geliştirebilirsek yeni oluşacak bölge nizamında özgür olma şansına sahip olabiliriz. Yanlış politikaya kendimizi mahkûm edersek ilgili devletlerin kendileri için geliştirdikleri çözümün parçası oluruz ve ciddi kayıplar yaşarız.

2006 veya 2007 yılında çalıştığım firmaya hammadde alımı için iş görüşmesi yapmak amacıyla İspanyol firmasının temsilcisi (adını bile unutmadım: Mr. Jose) ile birlikte Şam’a gitmiştim. Tesadüfen gördüm ki Dünyanın her yerinden kriminal veya şiddet yanlısı örgütlerin Şam’da büroları vardı. Suriye bunları koruyan bir devletti. Tahminime göre Suriye’de savaş başladıktan sonra bunlar Türkiye ve İran’a taşınmışlar. Suriye’nin yerini yenilerinin alması kaçınılmaz olarak gerçekleşmiştir tahmininde bulunmak zor değildir.

İsrail kendisine karşı olan örgütlerin yöneticilerini, nerede olursa olsun yok etme kararını almış ve kesintisiz uygulamaya geçmiş bulunmaktadır. Batılı devletlerin de tam desteğini almış görünüyor. Güçlü istihbarat ağına sahip İsrail, düşmanlarının nerede olduğunu mutlaka öğrenmiştir. Normalde İsrail Türkiye’ye saldırmaz ama düşmanları Türkiye’de ise yeni politikaları gereği onlara Türkiye sınırları içinde dahi saldıracaktır diye düşünüyorum.

RTE’nin “İsrail Türkiye’ye saldıracak “ söylemi iç politikanın gereği değildir ve mutlaka yukarıda bahsettiğim bazı şeyler hakkında yeterli bilgiye sahiptir. Ayrıca devletin içte şovenist duyguları daha ileriye taşımaya ihtiyacı vardır. Kurdler konusunda da dünyada ciddi gelişmelerin olacağını devletin görmemesi mümkün değildir. Tedbir almaya kalkışması ise normal ve beklenebilecek bir davranıştır. Olası yeni durumu engellemek için Türkiye ve İran elinden geleni yapacaktır. Engelleme yapamazlar ise sonuçta kabullenme gelecektir. İran Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları sıradan değildir. Dini duyguları ve Devlet Solu’nun  ( sol anlayış ayrı ama bölge ülkelerinde devletlerin organize ettiği sol örgütlerin olduğunu düşünüyorum.) söylemlerini ileriye çıkararak Kurdlere de ortak düşman yaratmanın yolu deneniyor. Uyanık olmakta yarar vardır.

Savaş kötü bir olaydır ve istenilecek bir şey değildir ama başkalarının haksız savaşlarının parçası ve tarafı olmak zorunda değiliz. Diplomaside dostluk eli karşılıklıdır ve hiçbir zaman ebedi değildir. Karşılığı olmak kaydı ile nice dostluklar dileği ile…. 

Şefik Çolak

10/10/2024

 

Geef een reactie

Je e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *