Hale GÖNÜLTAŞ
ANKARA – Türkiye’de IŞİD’li kadınlara yönelik adeta ‘cezasızlık’ politikası uygulanarak etkin soruşturma yapılmazken, bunun sonuçlarından biri de örgüt tarafından kaçırılmış Ezidi kadınların tutsaklığının sürmesi oluyor.
Farklı yöntemlerle Türkiye’ye giren IŞİD’li kadınlar, evlerine yapılan operasyonlarda genellikle sadece kimlik kontrolüne tabi tutuluyor. Kocaları tutuklandıktan sonra IŞİD tarafından “bacı evlerine” yerleştirilen bu kadınlar Kur’an eğitimi ve dini sohbetler yöntemi ile örgüte yeni kadınlar kazandırmaya çalışıyor.
EZİDİ REHİNELER İKİNCİ, ÜÇÜNCÜ EŞ OLARAK TANITILIYOR
Öte yandan polis operasyonları sırasında evde bulunan Ezidi kadınlar ikinci veya üçüncü eş olarak tanıtılarak, rehine oldukları saklanıyor. Böylece IŞİD’liler kaçırdıkları Ezidi kadınlar üzerinden fidye istemeye devam ediyor. Karşılığında fidye alınsa da pek çok Ezidi kadın IŞİD’lilerin elinde tutulmaya devam ediliyor. IŞİD’liler fidyeyi aldıktan sonra Türkiye GSM hatlarını kapattırıyor. IŞİD evlerine yapılan operasyonlarda kadınlarla ilgili etkin bir soruşturmanın yürütülmemesi bu gerçeğin ortaya çıkmasını önlüyor.
SADECE IŞİD’LİLERİN EŞLERİ OLARAK DEĞERLENDİRİLİYORLAR
IŞİD’in selefi cihatçı bir ideolojiye bağlı olması, ataerkil yapısı kadınların cihat bölgesinde işlenen suçlardan azade kabul edilmesinde önemli bir faktör olarak görülüyor.
Oysa kadınlar cihat bölgesinde “İslam Devleti” kurma gayretlerinde canlı bomba da dahil olmak üzere pek çok ölümcül görev üstlendi. Sadece, 10 Ekim 2015’te 109 kişinin öldüğü Ankara Gar Katliamı’na dair dava dosyasında ismi geçen IŞİD’li kadınların ifadeleri bile bunu anlamak için yeterli. Bu dosyada yer alan kadınların ifadeleri, kadınların örgüt içinde varlıklarını, aldıkları görevleri ve cihat yolunda ölmek için canlı bomba olma heveslerini gösteriyor.
CANLI BOMBA LİSTESİNDE BULUNAN AZERİ KADIN DA SERBEST BIRAKILDI
IŞİD’in Türkiye yapılanması içerisinde yer alan örgüt yöneticilerinin Suriye’de yıllarca kalan eşleri hakkında da, Türkiye’ye döndükten sonra yapılan yargılamalarda “ceza verilmesine yer olmadığı” yönünde kararlar çıktı.
Bu kapsamda IŞİD’in “Türkiye emiri” olduğu öne sürülen İlhami Balı’nın eşi H.B.’nin aralarında bulunduğu altı kadınla ilgili davada ceza verilmemesine hükmedildi.
Bir dönem örgütün Türkiye sorumluluğunu yapan Mustafa Dokumacı’nın eşi olan ve emniyetin “canlı bomba” listesinde bulunan Azerbaycan vatandaşı Ulkar M., 9 Ekim 2021’de teslim olduktan bir yıl sonra ceza almadı ve tahliye edildi.
Yine Suriye’de bir dönem emirlik yapan ve ailece örgüte katılan “Gar katliamı” davasının firari sanığı Ahmet Güneş’in eşi “Umeyme” kod adlı E.G. hakkında da “gönüllü teslim olduğu” gerekçesiyle ceza verilmesine yer olmadığı kararı verildi.
SIK SIK OPERASYON AÇIKLAMASI YAPILIYOR
IŞİD’in en ölümcül kolu olarak bilinen Horasan yapılanmasının merkez üssünün Türkiye olduğu yönünde Artı Gerçek’te yayımlanan dosya haber, örgütün İstanbul Sarıyer’deki Santa Maria Kilisesi’ne saldırısı ve 22 Mart’ta üstlendiği Moskova katliamı sonrası Türkiye’de cihadist yapılanmalara yönelik baskınların arttığı görüldü.
İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamalarda da hemen her gün Türkiye’nin farklı yerlerinde düzenlenen operasyonlar kamuoyuna duyuruluyor. Buna karşın, özellikle kadın militanlar üzerinden ‘etkin soruşturmama’ hali devam ediyor.
SORUŞTURMADA İZLENEN YOL
Operasyon düzenlenen evlerde IŞİD’linin eş/eşleri çocuğu olarak beyan edilenlerin kimlik kontrolleri yapılıyor. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kadınların TC kimlik numaraları üzerinden “arama kararı” olup olmadığına bakılıyor. Güvenlik güçleri gerekli gördüğü taktirde, kadınları da “ifadesini almak üzere” terörle mücadele şubesine götürüyor. Yabancı uyruklu IŞİD militanlarının eş ve çocuklarının beyan ettikleri kimliklerin kontrolü de benzer yöntemle Göç İdaresi’nden de bilgi alınarak yapılıyor. Evde kaçak, kimliksiz ya da sahte kimlikle bulunduğu tespit edilenler gözaltına alınıyor. Sorgularının ardından da sınır dışı edilmek üzere geri gönderme merkezlerine gönderiliyor.
Eğer kadın ve çocukların Göç İdaresi’nce verilen ulusal koruma/geçici koruma kimlik kartları varsa ve aranması yoksa gözaltına alınmıyorlar.
ÇOCUKLARIN KAÇIRILIP KAÇIRILMADIĞI, İSTİSMARA UĞRAYIP UĞRAMADIĞI ARAŞTIRILMIYOR
Gözaltına alınan kişinin beyanı ve evrak incelemesi sonrası evdeki çocukların kimlikleri ile anne/baba kimlik bilgileri uyuşuyorsa çocuklara da etkin bir güvenlik uygulaması yapılmıyor. IŞİD’in uluslararası insan ticareti ve Soykırım suçları nedeniyle Türkiye dahil birçok ülkede “terör örgütü” olarak kabul edilmesine rağmen, militanların evlerinde bulunan çocukların kaçırılıp kaçırılmadığı, duygusal, cinsel fiziksel istismara uğrayıp uğramadığının tespiti yönünde etkin bir uygulama yapılmıyor.
IŞİD’Lİ KADINLAR GEÇİCİ SÜRE ‘BACI EVLERİNE’ YERLEŞTİRİLİYOR
Örgüt, eşleri gözaltına alınıp tutuklanmış olan kadınlara ilk ay için “infak” adı altında yardımlarla beslenme ve kira desteği veriyor. Operasyonlarda tutuklananların sayılarının artmasıyla kadınlar örgütün “bacı evleri”ne götürülüyor. Bu evlerde dört ya da beş kadının çocuklarıyla bir arada yaşıyor.
Kadın ve çocuğun çıkması ile boşaltılan evler genellikle Türkiyeli selefi örgütlenmeler aracılığı ile kiralanıyor. Dolayısıyla kadın ve çocuğun ayrıldığı eve örgütün belirlediği başka bir IŞİD’li giriyor.
Kadınların “bacı evlerinde” giderleri örgüt yönetimi tarafından karşılanıyor. Kadınlar bacı evlerinde de sosyal medya uygulamaları üzerinden ve yine selefi yapıların Kuran kurslarında eğitmenlik, çay sohbetleri ile örgüte eleman kazandırma faaliyetlerini sürdürüyor.
5 ila 12 yaş arası çocuklar “bacı evlerinde” anneleri ile birlikte yaşıyor. Fakat 12 yaş üstü erkek çocukları, örgütün dini eğitim verdiği merkezlerde yatılı olarak katılıyor.
BASKINLAR SIRASINDA EZİDİ KADIN VE ÇOCUKLAR KİMLİKLERİNİ SAKLIYOR
IŞİD’e yönelik baskınlarda evde bulunan çocukların uzmanlar eşliğinde ifadesinin alınmaması, kayıp Ezidi çocukların gözden kaçırılmasında önemli bir neden olarak öne çıkıyor.
Özellikle son operasyonlar sırasında güvenlik güçlerine ikinci, üçüncü eş, imam nikahlı eş olarak beyan edilen kadınlar arasında “savaş ganimeti-rehine” olarak Türkiye’ye getirilen ve IŞİD’lilerin cinsel istismarından dünyaya gelen çocukları olması nedeniyle, “Ezidi kimliğini saklamak zorunda kalan” bir kadın olduğu öğrenildi.
IŞİD’linin ilk eşi olan kadınların kendilerine yardımda bulunan bazı selefi örgütlenmeler ile IŞİD militanlarına, evdeki kadınların kimliğine dair bilgi verdiği iddia ediliyor.
BAZI IŞİD’LİLER FİDYE İÇİN EZİDİ AİLELERE ULAŞIYOR
Operasyonlar sonrasında Ezidi kadın ve çocukların söz konusu kişiler tarafından farklı evlere götürüldükleri de öne sürülüyor. Türkiye genelinde yaygınlaştığı ifade edilen sisteme göre, örgüt elemanları Ezidi kadın ve çocukların ailelerine ulaşarak fidye talep ediyor. Çocuk ve kadınlar aileleri ile görüntülü görüştürülüyor, aileler parayı istenen yöntemle Türkiye’ye gönderiyor. Fakat IŞİD’liler paraları aldıktan sonra Türkiye GSM hatlarını iptal ettiriyor. Aileler çocuklarının can güvenliğinden duydukları kaygı nedeniyle fidye talebini Türkiye güvenlik güçleri ve yargıya taşımayacaklarını, kendi imkanları ile çocukları bulmaya çalışacaklarını ifade ediyor.
AVUKAT ÖZDOGAN: IŞİD ULUSLARARASI İNSAN TİCARETİ YAPAN BİR ÖRGÜT
Avukat Nuray Özdoğan, IŞİD’e düzenlenen operasyonların resmi olarak ’terörle mücadele’ kapsamında olduğunu belirterek, soruşturmalara dair şunları söylüyor:
“IŞİD anayasal düzeni de ihlal eden uluslararası bir suç örgütüdür. Dolayısıyla IŞİD ile mücadelede her şeyi dikkate almak gerekir. Güvenlik güçleri IŞİD’e yönelik operasyon düzenlediğinde orada bulunan herkes şüphelidir.”
Evde bulunan kadın ve çocukların şüpheli olmanın yanı sıra mağdur olabileceğinin de altını çizen Özdoğan, IŞİD’in kadın ve kız çocukları üzerinden yaptığı uluslararası insan ticaretine dikkat çekti:
“IŞİD’in işlediği insanlığa karşı suçlar, soykırım suçu ve insan ticareti nedeni ile uluslararası düzeyde de sürdürülen bir hukuk mücadelesi var. Bunlar şikâyete bağlı suçlar değil. Türk Ceza Kanunu açısından Anayasal düzeni ihlale giden hem de uluslararası literatürde insanlığa karşı suçtur Dolayısıyla IŞİD’i yönelik uygulamalarda sadece Türkiye Cumhuriyeti yasaları değil, uluslararası hukuk ve bu konudaki ilkelerini de esas almak gerekiyor.”
‘EVDE ESİR KADIN VAR MI YOK MU TESPİT ETMEK DEVLETİN GÖREVİ’
IŞİD’in dünyada “terör örgütü” olarak kabul edildiğinin altını çizen Özdoğan, polisin bir eve baskın düzenlediğinde evde bulunan kadın ve çocukların mağdur kimliklerini belli edemeyeceklerini vurguladı:
“Bir yaşında kaçırılmış ve altı yaşına gelmiş bir çocuk da mağdur olduğunu bilemez. Devletin güvenlik güçlerinin kaçırılmış kadın ve çocukları tespit etmek ve ailelerine teslim edilmesini sağlamak görevi var. Savaş ve soykırım suçlarının soruşturulmasında uluslararası deneyim var. Kolluk güçleri, IŞİD hücresine operasyon düzenlediğinde evde bulunan kadınları hem örgüt ile bağlantısı hem de kaçırılmış esir bir kadın olup olmadığı yönünden araştırmak zorundadır. Bağlı olduğumuz uluslararası sistem de bunu öngörür.”
IŞİD’İN SOYKIRIM VE İNSAN TİCARETİ SUÇLARI ULUSLARARASI DÜZEYDE KABUL EDİLDİ
IŞİD’in uluslararası insan ticareti ve Soykırım suçlarını işlediği, uluslararası düzeyde kabul görüyor. Birleşmiş Milletler’in alt kurumlarının yanı sıra aralarında ABD, İrlanda, Portekiz, Hollanda, Birleşik Krallık, Lüksemburg ve Belçika’nın da bulunduğu 15’i aşkın ülke, IŞİD’in 2014’te gerçekleştirdiği Ezidi Soykırımı’nı tanıdı.
Türkiye’de, IŞİD’in öldürülen liderlerinden Ebu Bekir El Bağdadi’nin koruması olduğunu beyan eden ancak örgüt yöneticiliğinden yargılanıp serbest bırakılan Sabbar Ali Oruç isimli IŞİD’li ‘uluslararası insan ticareti’ suçlamasıyla yargılanıyor. Ezidi bir kız çocuğunu Türkiye’ye kaçırıp alıkoyduğu belirtilen sanık hakkındaki dava, ‘uluslararası insan ticareti’ suçundan Türkiye’de ilk yargılama. Oruç hakkında 18 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
AG