Doktor Şükrü Mehmed Sekban’ın Kürd Cemiyetleri (Örgütleri) İçerisindeki Faaliyetleri

Dr. Şükrü Mehmed Sekban (1881-1960), doğum yeri, tahsili ve meslek hayatı

Mehmet Şükrü Sekban, 1881 yılında Ergani’de doğmuş, babası Üsteğmen Mehmet Ağa’dır. İlk tahsilini Ergani Maden’inde ve Hozat’da (Kızılkilise), orta tahsilini Diyarbakır’da, lise tahsilini de İstanbul Çengelköy Askerî Tıbbiye okulunda yapmış. 1903 yılında yüzbaşı rütbesi ile Askeri Tıbbiye’den mezun olmuştur.[1]

Mezun olduktan sonra, “Bir sene Gülhane Hastanesi’nde staj görür, açılan imtihanı kazanarak Askeri Tıbbiye Mektebi cilt ve frengi kliniği muallim muavinliğine getirilmiş ise de Edirne Askeri Hastanesi’ne gönderilmesi uygun görülmüş. 1905-1907 yılları arasında Edirne’de görev yapmış, burada iki yıl çalıştıktan sonra İstanbul Tıbbiye Okulu’ndaki görevine dönmüştür. 1909 yılında karantina ocağında görevlendirilen Sekban, 7 Kası 1910 yılında Yemene giderek Hudeyde Hastanesi’nde çalışır ancak beş ay sonra istifa ederek İstanbul’a döner. Balkan Savaşı sırasında Selanik’te, Birinci Dünya Savaşı’nda İstanbul Gureba Hastanesi’nde Cilt ve Frengi Kliniği mütehassıslığına tayin olunup sekiz yıldan fazla burada mesai yapmış ve 1919’da bu hastaneden ayrılmış. Gümüş liyakat, beşinci rütbeden Mecidiye harp madalyalarıyla, Irak’ta Hilal-i Ahmer madalyasıyla taltif edilmiştir.”[2]

Dr. Şükrü Mehmed Sekban İstanbul’da iken, İkinci Meşrutiyet’in ilanından hemen sonra kuruluş çalışmaları başlayan Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti (KTTC) kuruluşunda yer almış. KTTC’nin kapatılmasından sonra 1912’de kurulan Kürd Talebe Hêvî Cemiyeti çalışmalarında yer alır ve cemiyete önemli derecede maddi destek sağlayanlardan biridir. Aynı şekilde 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından sonra kurulan Kürdistan Teali Cemiyeti’nin de üyesi ve aktif çalışanlarından biridir. KTC’nin parçalanması sürecinde bağımsızlıkçı kanatta yer alarak liderliğini M. Emin Bedirhan’ın yaptığı Kürd Teşkilatı İçtimaiye Cemiyeti’nde yer almış. Sekban’ın Kürd cemiyetleri (örgütleri) içerisindeki çalışmaları ayrı bir başlık altında değerlendirileceği için şimdilik fazla ayrıntıya girmeden genel bir özet mahiyetinde hatırlatmakla yetineceğim.

Şükrü Mehmed Sekban, hem mesleki yetkinliğiyle hem de Kürd cemiyetleri içerisindeki faaliyetleriyle, Kürdlerin kültürel ve siyasi gelişimi için dönemin Kürd cemiyetlerine maddi ve manevi önemli desteklerde bulunmuş. Mesleğini icra ederken İstanbul’da yaşayan birçok yoksul Kürdü karşılıksız olarak muayene ve tedavi etmiştir. 1918’de Kürdistan Teali Cemiyeti’ne yakınlığıyla bilinen Jîn, Kurdistan ve Serbestî gazetesi gibi yayınların muhtelif sayılarında “Doktor Şükrü Mehmed Bey” adına yayınlanmış birçok ilan vardır. Örneğin aşağıda “Cilt ve Frengi Hastalıkları Mütehassısı Doktor Şükrü Mehmed Bey” başlığıyla verilen ilan Jîn dergisinin 11, 12, 14, 15, 16, 17, 21, ve 25. sayılarında artarda yayınlanmıştır. “Hemşehrilerimizden Doktor Şükrü Mehmed Bey, pazardan başka her gün sabahtan akşama kadar, Galatasaray Okulu karşısında Hıristaki Hanı’ndaki, öbür adıyla Said Paşa Hanı’ndaki muayenehanesinde hastalarını kabul edip en gelişmiş yöntemlerle tedavi eder.”[3] Aynı ilan Kürdçenin Sorani lehçesiyle Kurdistan dergisinin dördüncü sayısı ve daha sonraki birçok sayısında da yayımlanmış:  “Doktor Şukrî Mehmed Beg: Ew hekîmê mahir û zor zana û xudan xîret le hemû terzî cîyê îftixarî Kurdan e. Eger kî naxoş bî, zû biçît dermanî xoy bika çunke zor zana û bêhewal e. Cîgeyê ew: Le beranber mektebî Galatasaray le kolanî tîyatro le karwansarayî Herestakî (Xanî Seîd Paşa).”[4]

Fransa, Almanya, Avusturya, İngiltere, İtalya hastanelerinde artarda bir buçuk sene çalışıp, bilgisini arttırarak ihtisasını tamamladı. Birkaç yabancı dili iyi bilir, okur yazar, müteşebbis, gözlemleri güçlü bilim ve kültür adamlarındandır. 1908’de yazdığı iki ciltlik “Musavver Emraz-ı Zühreviye (Resimli Zührevî Hastalıklar) 1919-1921 arasında yazdığı yine iki ciltlik Musavver Emraz-ı Cildiye (Resimli Cilt Hastalıkları) adlı kitapları kıymetli eserlerdir. Orijinal vakalarla kıymetli etütleri muhtelif mecmualarda yayımlanmıştır.[5] 1919 yılında İstanbul’da kurulan “Emraz-ı Cildiye ve Efrenciye Cemiyeti” kurucu ve yöneticilerinden birdir. Cemiyetin ilk idare heyeti seçiminde Menahem Hodara başkanlığa ve Şükrü Mehmet (Sekban) ikinci başkanlığa seçilmişlerdir. Cemiyete bağlı olarak Fransızca-Türkçe yayın yapan ve ilk dermatoloji mecmuası olan Emraz-ı Cildiye ve Frenciye Cemiyeti Mecmuası’nı çıkarmışlar.

Dr. Şükrü Mehmed Sekban da birçok Kürd aydını gibi, üyesi olduğu Kürd Teşkilat-ı İçtimaiye Cemiyeti’nin aldığı karar doğrultusunda 1922’nin sonlarına doğru İstanbul’u terk ederek Bağdat’a gitmiş. Bağdat’ta iken, İmtiyaz sahibi Sahibkiranzade Salih Zeki ve idari müdürü Reşîd Şewqî olan, haftalık Dîyarîyî Kurdistan dergisine “Yeni İslam Aleminde Milliyet Cereyanları” başlığıyla üçüncü sayıdan başlayarak on iki bölümden oluşan bir dizi makale yayınlamış. Dîyarîyî Kurdistan’ın toplam 16 sayı yayınlanmış; ilk sayısı 11 Mart 1925’te ve 16. Sayı da 11 Mayıs 1926’da yayınlanmış. Şaduman Halıcı 04.10.1926 tarihli EGM arşiv belgelerine (DN:12222-57/1, Bn: 1/E-9, Bt:4.10.1926) dayandırarak aktardığın göre, “Ethem, Mevlanzade Rıfat, Doktor Şükrü Mehmet (Sekban) ve Diyar-ı Kurdistan gazetesi sahibi Salih Zeki’nin Kürdistan konusunda eskiden olduğu gibi ciddiyetle çalışmakta olduğunu İçişleri ve Dışişleri Bakanlıklarına bildirerek uyanık olmalarını istedi. Hatta durumun oldukça ciddi olduğu da eklendi.”[6]

Bağdat’ta iken, 5 Ekim 1927’de Lübnan’ın Bihemdun kentinde kurulan Xoybûn Partisi’nin Bağdat temsilciliğini de yapmış. Farklı dönemlerde Irak başbakanlığı yapan Nuri Said’in ilk hükümeti döneminde Sağlık Bakanlığı yapmış. Irak’ta bulunduğu zaman İngiltere ve Irak arasında imzalanan anlaşmayla, resmen Irak devletinin bağımsızlığı kabul edildi ancak bahsi geçen anlaşma Irak içerisinde kalan Kürd ulusal azınlığın haklarının tanınmasına dair hiçbir garanti içermiyordu. Sekban, bir gurup Kürd siyasetçisiyle birlikte Milletler Cemiyeti’ne bir mektup yollayarak bu konudaki rahatsızlıklarını belirtmişler.[7]

Kısacası Dr. Mehmed Şükrü Sekban, İkinci Meşrutiyet’ten başlayarak 1933’te Paris’te yayınladığı “La Question Kurde”[8] adlı kitabının yayınlanmasına kadar geçen süreçte, gerek Osmanlı sınırları içerisinde ve gerekse dışarıda kurulan hemen hemen tüm Kürd örgütleri içerisinde yer almış, Kürdler adına ve bu örgütleri temsilen farklı zamanlarda oluşturulan heyetler içerisinde yabancı misyonların elçilikleriyle yapılan görüşmelere katılmış, dönemin önemli Kürt milliyetçilerinden biriydi.

Dernek Üyeleri (1919): Oturanlar (sağdan sola): Emil Orfanidis, Ali Rıza Atasoy, Şükrü Mehmet Sekban, Talat Çamlı ve Rober Abimelek. Ayaktakiler: M.Rüştü, Osman Salman, Hasan Reşat Sığındım, İzzet Kamil, Bujes, Karakoç, Ali Rıza

150’lik sürgünleriyle ilgili çıkartılan af yasası kapsamında, 1939’da Türkiye’ye dönmüş ve 1946′da Türkiye İşçi ve Çiftçi Partisi’nin kurucu üyeleri arasında yer almış, kendi deyimiyle yaşamının 37 senesini verdiği[9] Kürd ulusal mücadelesinden ve siyasetinden uzak durmuştur. Hayat serüveninde Kürdlere dair birçok açık ve gizli olaylar içerisinde yer almış ve tanıklık yapmış, Kürdlerin geneli tarafında davadan dönüş olarak değerlendirilen ve bizatihi kendisinin de “sahte ve uyduruk kitabım”[10] dediği La Question Kurde adlı kitabıyla da çok önemli eleştirilere muhatap olmuş.  Kendisi bu kitabı yazmakla, Ankara’nın cahil ricalin Kürtler üzerindeki zulümlerini hafifletmeyi amaçladığını belirtir.[11] Adı geçen kitabı, Kemalist yönetimi yumuşatma çabaları olarak değerlendirenler de vardır.

Dr. Şükrü Mehmed Sekban, 79 yaşında iken İstanbul’da vefat etmiştir. 08.05.1960 tarihli Milliyet gazetesinde yayımlanan vefat ilanından öyle anlaşılmaktadır ki Şükrü Mehmed Sekban ve eşi Hücet Hanım’dan Ferda (Deymer) ve Leyla (Birtek) adında iki kız çocuğu ve Dara[12] adında bir erkek çocukları olmuş. Ferda’yla ilgili bilgi edinemedim, Leyla Birtek’in Dr. Cudi Birtek’le evlenmiş ve Dara Sekban’ın (1922-2003) ise mesleğinin mühendis olduğunu ve sonraları California’ya yerleşerek sanatsal faaliyetlerde de bulunduğu anlaşılmaktadır.

Dr. Şükrü Mehmet (Sekban), Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında ilan edilen İkinci Meşrutiyet’ten itibaren Cumhuriyetin ilanına kadar olan süreçte kurulan Kürd cemiyetlerinin hemen hemen tümünde yer almış “müfrit Kürdçülerden”[1] biridir. Bu cemiyetlerden: Kürd Teavün ve Terakki Cemiyeti, Kürd Neşr-i Maarif Cemiyeti ve Kürd Talebe Hêvî Cemiyeti I. Dünya Savaşı’ndan önce kurulmuş; Kürdistan Teali Cemiyeti, Kürd Teşkilat-ı İçtimaiye Cemiyeti ve Kürdistan İstiklal Komitesi gibi örgütler ise 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra kurulmuştu. Kuruluş kongresine başkanlık yaptığı Xoybûn (Hoybun) ise, 5 Ekim 1927’de Lübnan’ın Bhamdun şehrinde kurulmuştu.

İkinci Merutiyet’in ilanından hemen sonra Seyyid Abdülkadir Nehrî başkanlığında 1908’de kurulan Kürd Teavün ve Terakki Cemiyeti (KTTC) kurucular ve yönetim kurulu üyeleri arasında yer alanlardan biriydi.[2] Kendi deyimiyle, Meşrutiyet’ten sonra Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti’nin kuruluşu için, bazı Kürd ileri gelenlerinin katılımıyla yapılan toplantıların en mühim hatiplerinden olduğunu ve idare heyetinin seçiminde Naim B. Baban’dan sonra en çok rey kendisinin aldığını aktarır.[3] KTTC, kuruluştan kısa bir müddet sonra Kürt Teavün ve Terakki Gazetesi’ni (KTTG) yayınlamaya başlar. Yaklaşık bir yıl sonra hem cemiyet hem de yayın organı olan KTTG dönemin siyasi iktidarı tarafından kapatılır. Aynı dönemde kurulan Kürd Neşr-i Maarif Cemiyeti de ağırlıklı olarak Kürdçe eğitim ve yayın faaliyetlerini yürütmekteydi.

Dr. M. Şükrü Sekban / Arşiv

Bu iki cemiyetin kapatılmasından yaklaşık iki yıl sonra kısa adıyla Hêvî Cemiyeti olan Kürd Talebe Hêvî Cemiyeti 27.07.1912’de kurulur, cemiyet başta Rojî Kurd ve o kapatıldıktan sonra da Birinci Dünya Savaşı başlayana kadar Hetawî Kurd olmak üzere iki dergi yayınlar. Kendisi de bahsedilen cemiyetin kurucularından bir olan ve o dönem İstanbul’da öğrenci olan Kadri Cemil Paşa, cemiyetin kuruluşunda Dr. Şükrü Mehmed Bey’in rolünü şöyle aktarmaktadır: “Biz Kürd gençleriyle daima görüşmekte olan Madenli Doktor Şükrü Sekban Bey, milli duygularımızı canlandıran ateşli fikirleriyle bizi dolduruyordu. Adı geçenin maddi yardımıyla Sirkeci’de Yeni Postane karşısında Erzurum Apartmanı’nda (Hanında) bir yer kiralayarak Hêvî Cemiyeti merkezi olduğunu gazetelerde ilan ettik. Kuruluştan kısa bir süre sonra Hêvî üyeleri sayısı oldukça yükselmişti ve bu üyeler arasında: Kemal Fevzi, Ziya Vehbi, Kerküklü Necmeddin Hüseynî, Babanzade Aziz, Arvasili Mehmed Şevik, Müküslü Hamza, Harputlu Tayyip Ali, Süleymaniyeli Abdülkerim, Diyarbekirli Salih, Diyarbekirli Abdülkadir, Asaf Bedirhan, Diyarbekirli Mustafa Reşat, Mahabatlı Doktor Mustafa Şevki, Sineli Mehmed Mihri, Doktor Fuad ve Hakkarili şair Abdürrahim Rahmi’nin adların zikredebiliriz.[4]

Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte bütün Kürd cemiyetleri dönemin iktidarı ve muktediri olan İttihat ve Terakki tarafından kapatılır, yayınları durdurulur, kurucuları ve üyeleri de seferberlik ilanı çerçevesinde savaş cephelerine gönderilir. Yaklaşık dört yıl süren Birinci Dünya Savaşı, müttefik güçlerin galibiyetiyle sonuçlandı, yaklaşık son 80 yılında can çekişen Osmanlı İmparatorluğu da, bu savaşı bitiren 30 Ekim 1918’de tarihli Mondros Antlaşması’yla birlikte tarih sayfalarına karıştı. “1918 sonlarında müsalaha-yı umumiyeye (genel barışa) esas teşkil etmek üzere siyasi büyük adamlarından Amerika Cumhurbaşkanı Mister Wilson tarafından ilan edilen on dört nokta malum olduktan sonra, milliyet mefhumu daha cazip, adeta kurtulan bir renk ve şekil olarak garptan şarka doğru daha büyük süratle yayıldı.”[5] Yeni bir siyasal ve toplumsal süreç başladı. Böylece o tarihe kadar Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde bulunan farklı unsurlar (milletler) da kendi kaderini tayin etme arayışına girdiler. Bu unsurlardan biri olan Kürdler, bu süreçte Wilson Prensiplerinin Kürdlere de uygulanması talebiyle yeni örgütler kurar. Bu dönemde kurulan başlıca Kürd örgütleri ve cemiyetleri: Radikal Avam Fırkası, Kürdistan Teali Cemiyeti, Kürd Millet Fırkası, Kürd Demokrat Fırkası ve Kürd Teşkilat-ı İçtimaiye Cemiyeti’dir.

Bu dönemde İstanbul’da bulunan Kürd aydınları, milliyetçileri, uleması ve önde gelenlerin önemli bir kesiminin katılımıyla kurulan en geniş kapsamlı şemsiye örgüt, 17 Kanunn-ı evvel 1334 (1918) kurulan Kürdistan Teali Cemiyeti’dir. Yapılan ilk yönetim kurulu seçiminde aşağıda adı geçen şahıslar seçilmişti.

“Birinci Başkan: Seyit Abdülkadir Efendi,

Birinci Başkan Vekili: Bedirhani Emin Âli Bey,

İkinci Başkan Vekili: Süleymaniyeli Said Paşa’nın oğlu Fuad Paşa,

Genel Sekreter: Kurmay subaylıktan emekli Hamdi Paşa,

Muhasip: Seyit Abdülkadir oğlu Seyit Abdullah.

Yönetim Kurulu Üyeleri: Miralay Halil Bey, Bedirhani M. Ali Bey, M. Emin Bey, Hoca Ali Efendi, Arvasili Şefik Efendi, Babanzade Şükrü Bey, Babanzade Fuat Bey, Fettullah Efendi, Doktor Şükrü Mehmet Sekban Bey.”[6] Tarık Zafer Tunaya’nın aktarımına göre ise, cemiyetin “Kurucu ve yöneticileri: Seyit Abdülkadir Efendi (Reis), Hüseyin Şükrü (Baban) Bey (Kâtib-i Umumî), Dr. Şükrü Mehmet (Sekban) Bey, Muhittin Nâmi Bey, Babanzade Hikmet Bey ve Aziz Bey.”[7] Adı geçen araştırmacı yazarın bizzat kendisinin 1976’da Prof. Şükrü Baban’la yaptığı görüşmede, Kürdistan Teali Cemiyeti’nin yönetici ve üyelerine dair: Seyyid Abdülkadir Efendi (başkan), Hüseyin Şükrü Baban (Katin-i Umumi), Dr. Şükrü Mehmet (Sekban) Bey, Muhittin Naim Bey, Babanzade Hikmet Bey ve Azizi Bey’lerin yanı sıra Kamuran Âli Bedirhan, Necmettin Hüseyni, Kürt amele reisi Reşit Ağa, Kadizade M. Şevki, Kurdistan dergisi sermuharriri Arvasizade Mehmet Şefik ve mesul müdürü Mehmed Mihrî, Jîn dergisi mesul müdürü Hamza, Emin Feyzi, Vanlı M. Selim Begî, Berzencizade Abdülvahit, Dr. Hamit Şakir, Law Reşit, Dr. F. Berho, Hakkarili Abdürrahim Rahmi, Yamulkizade Aziz, Hizanizade Kemal Fevzi gibi şahsiyetler KTC’nin kurucu ve yöneticileri olarak belirtilmektedir. [8]

Dr. Şükrü Mehmed Sekban, bu dönemde kurulan Kürd örgütlerinin kurucu ve aktif üyelerinden biri olup, Kürdleri temsilen bu örgütler adına farklı zamanlarda oluşturulan heyetler içerisinde yabancı misyonların elçilikleriyle yapılan görüşmelere katılmış, dönemin önemli Kürt milliyetçilerinden biriydi. 4 Ağustos 1919 Pazartesi günü, Amerika Heyet-i Tahkikiye’si başkanı Doktor Krain ile yapılan görüşmede, Kürdistan Teali Cemiyeti Murahhasları (delegeleri) içerisinde eski polis müdürü Dersimli Miralay Halil Bey, Doktor Şükrü Mehmet ve Babanzade Şükrü Bey yer almış. Saat 10’da Amerikan Sefarethanesinde başlayan görüşme, cemiyete bağlı bir yayın olan Kurdistan mecmuasında, “Kürdistan mecmuasının hususi istihbaratı” başlığıyla yayınlanmış ve görüşme akışı aşağıdaki gibi aktarılmıştır.

“Dört kişiden oluşan murahhas (delege) heyetimiz kabullerinde tercümana ihtiyaç olup olmadığı sorulmuş ve cevaben Fransızca konuşma mümkün ise ihtiyaç olmadığı söylenmesi üzerine tercümansız olarak kırk dakika devam eden muhavere (karşılıklı konuşma) başlamıştır.

Cereyan eden görüşmenin başlıca noktaları bütün ırkdaşlarımız, kulüplerimiz tarafından anlaşılmak üzere aynen süratle dercolunur (yazılır).

“Milli talepleriniz nedir?” Sorusuna; 25 Mart 1919 tarihiyle murahhas heyetimizin reisi muhterem Şerif Paşa Hz.leri  vasıtasıyla Paris Sulh Konferansı’na ve burada bulunan İtilaf devletleri komiserlerine verilmiş olan muhtıralarımızdaki esaslar dairesinde, yani Wilson Prensipleri dairesinde Kürd necip milletinin de milli mukadderatına bizzat hakem olmak ve veraset kalan vatan Kürdistan bölgesinde hiçbir şekilde baskıya maruz kalmamak amacında olduğu cevabı verildi.

O halde Şerif Paşa’nın müdafaa ettiği milli talepleri müdafaa ediyor musunuz?” Sorusuna: Evet! Fakat Paşa’nın muhtırası ile bizim muhtıramız esas itibarıyla bir ise de, Paşa’nın muhtırasındaki metin ile haritası arasındaki farkı nazar-ı dikkatinize arzederiz. Filvaki (gerçekten) metin itibarıyla Kürdistan’ın şimal (kuzey) hududu milli emellerimizi tatmin edecek derecede ise de haritadaki tadilatın muhtıramızdaki şark hududu dairesinde tashihini (düzeltilmesini) rica etmiştik. “Bu esnada Tahkikat heyeti, kuzey hududunun arzumuz dahilinde düzeltilmesini kaydetti.” Diğer hudutlarda müttefikiz denildi.  

 Karadeniz’de ticari münasebetleriniz olmayacağı cihetle Irak bölgesiyle münasebetlerde bulunacak mısınız? Sorusuna; her ne kadar Dicle ve Fırat nehirleri vasıtasıyla Irak ve Hint deniziyle münasebette bulunmak mümkün ise de bu ihtiyacımıza kifayet etmeyeceği gibi, Avrupa ile münasebetimiz ve iktisadi gücümüzün inkişafi (gelişimi) için behemhal Akdeniz’de bir liman sahibi olmaklığımızı Konferanstan talep etmiştik denildi. 

“Nereyi istiyorsunuz?” Sorusuna; İskenderun Körfezi’nde Yumurtalık limanı. “Burası da ayrıca komisyon tarafından kayıt ve tespit edildi” ve denildi ki her ne kadar Birecik ile İskenderun arasında birçok Kürd köyleri mevcut ise de ekseriyet teşkil etmediğimizden Kürdistan’a ithal edilmiştir. Çünkü Kürdistan’ın hududunu Wilson Prensiplerine harfiyen riayet ederek çizdik.

İdare merkezi için nereyi seçeceksiniz?” Sorusuna; Diyarbekir dedik.

Diyarbekir pek kenarda kalmaz mı?” Sorusuna; Diyarbekir şehri merkez olmak için lazım gelen bilcümle vasıf ve şartlara haiz olduğundan orasını tensip (uygun) görüyoruz. Bununla birlikte gelecekte kararlaştırılacaktır denildi.

“Kürdistan’ın iktisadi durumu nedir?” Sorusuna; başlıca ziraattır. Ufak tefek sanayi erbabı da vardır. Yolları ve nakliye vasıtaları bulunmadığı için pek acınacak bir vaziyettedir denildi.

“Bu sene mahsulat (ürünler) ne haldedir?” Sorusuna; arazi mümbit (verimli) ve mahsuldar olduğu için ekilen yerlerde mahsulatın şayanı memnuniyet olacağı düşüncesi belirtildi.

Musul’un Kürdistan’a dahil olup olmadığı?” Sorusuna; Musul şehrinin içinde Araplar da sakin ise de, etraf ve civarı büyük çoğunlukla Kürd olduğundan, Kürdistan’dan sayılması lazım gelir.

Biraz da Süleymaniye’de oluşturulan Kürd hükümetinden bahsettikten sonra, İran’daki Kürdlerden ve genel nüfusunun miktarı soruldu.

Osmanlı ülkesinde 4-5 milyon ve İran’da 3-4 milyondan ziyade Kürd olduğu söylendi.

Ermenistan’da “Erivan” kalacak, Kürd ekalliyeti (azınlığı) ne olacak?” Sorusuna; Ermenistan’daki Kürdlerin Kürdistan’a ve Kürdistan’daki Ermenileri rızalarıyla Ermenistan’a nakli mümkün olacağı cevabı verilmiş. Ve bunu müteakip konuşmalara son verilmiştir.

Murahhas heyetimizde konuşmaya güven bahşeder bir intiba hasıl etmiştir. Hangi bir hükümetin mandası istediğimiz bizden sorulmadı.”[9]

(Devam edecek.)

[1] Bak. M. Bayrak, Ateş-Kan-Barut Günlerinde Kürt Diplomasisi, Özge Yayınalrı, Ankara, 2021, s. 401

[2] Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal PartilerCild: 1, İletişim Yayınları, 4. Baskı, 2011, İstanbul, s. 430 

[3] Mehmet Bayrak, Açık-Gizli / Resmi-Gayrıresmi Kürdoloji Belgeleri, Özge Yayınları, Ankara, 1994, s. 136

[4] Kadri Cemil Paşa (Zinar Silopi), Doza Kurdistan: Kürd Milletinin 60 Yıllık Esaretten Kurtuluş Savaşı Hatıraları, Özge Yayınları, Ankara, 1991, s. 34

[5] Doktor Şükrü Mehmed Bey Sekban, Yeni İslam Aleminde Milliyet Cereyanları, Dîyarîyî Kurdistan, Sal: 1, 15 Şaban 1343, Jimar: 3, Duşeme 13 ê Nîsana 1341(1925), s. 22-23

[6] Kadri Cemil Paşa (Zinar Silopi), Doza Kurdistan: Kürd Milletinin 60 Yıllık Esaretten Kurtuluş Savaşı Hatıraları, Özge Yayınları, Ankara, 1991, s. 56-57

[7] Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siaysal Partiler, Cilt 2 Mütareke Dönemi, İletişim Yayınları, 4. Baskı, 2010, s. 198

[8] Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, Cild: 2, İletişim Yayınları, 4. Baskı, 2010, İstanbul, s. 198, 199 

[9] Kurdistan, Aded (Sayı): 15, Necm-i İstikbala Matbaası, 4 Sefer 1337/29 Teşrin-i Evvel 1335 (29 Ekim 1919)

Geef een reactie

Het e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *