Diyarbekir Deklerasyonu
Irak Kürdistan Bölgesi Yönetimi (KBY) yetkilileri ve 16 farklı siyasi parti temsilcisi Kürdistan Bölgesi Başkanı Sayın Mesud Barzani’nin yönetiminde toplanarak 25 Eylül 2017 günü Bağımsızlık Referandumu’nun yapılması kararını aldılar.
Her halkın bağımsız ve kendi ülkesinde hükümran olması doğal bir hak olmakla birlikte, eşitlikçi, adil ve demokratik koşullarda birlikte yaşamayı başarmak da değerli bir çözüm yoludur.
Yeni Federal Irak’ ın kurulmasında Kürtler her türlü fedakarlığı yaptılar. Aslında federatif yapısı, demokrasisi ve sosyal hukuk devleti anlayışı ile yeni Irak, Ortadoğu’da örnek bir model olabilirdi. Ama olmadı. Ortaklık, birlikte yaşama sözleşmeleri, tek taraflı çaba ve özverilerle sonuna kadar yürütülemez.
Kürtler, başta Kerkük olmak üzere tarihsel olarak Kürdistan coğrafyasının 1/3’üne tekabül eden bölgeleri, anayasanın 140.maddesi kapsamında çözmek koşulu ile “tartışmalı bölgeler”adı altında merkezi Irak Yönetimi’ne bıraktı. “Tartışmalı Bölgelere” ilişkin Anayasanın 140. Maddesi uyarınca halkoylaması yapılarak orada yaşayan ahalinin gelecekte Kürdistan Bölgesine mi yoksa merkezi Irak hükümetine mi bağlanacağına karar verilecekti. Ancak 2007’ye kadar yapılması gereken bu plebisit bugüne dek yapılmadı.
DAİŞ terör örgütü sözkonusu bölgelere de Haziran 2014’te saldırdığında Musul’dan kaçan Irak ordusu bu bölgelerdeki halkı yalnız başına bıraktı. Buradaki ahaliyi Peşmerge güçleri koruması altına alarak DAİŞ’li saldırganları püskürttü. Peşmerge güçleri Kürdistan Bölgesi sathında ülkesini tek başına koalisyon güçlerinin hava desteği ile DAİŞ’e karşı savundu, korudu. Peşmerge güçlerinin Musul operasyonunun başarısında da oynadığı önemli rol Irak yönetimi tarafından da teslim edilmektedir.
Irak Merkezi Hükümeti, DAİŞ saldırısı sonrası bu terör örgütünün işgali altındaki şehir ve kasabalara mali desteğini hiçbir zaman kesmezken son 6 yıldır Kürdistan bölgesinin %17’lik bütçe payını ödemedi ve hala ödemiyor.
Savaşın askeri yükünü taşıyan Kürdistan Bölgesi halkı ekonomik ambargonun bedelini de en ağır biçimde ödemeye devam ediyor.
Sonuç olarak Irak ordusunun yanısıra ikinci resmi askeri güç olan ve bütçesi merkezi hükümet tarafından karşılanması gereken Pêşmergenin bütçe payı da ödenmedi.
Musul, Şengal, Mahmûr ve Anayasanın 140. Maddesi ile merkezi hükümete bağlı olan Kürt şehir ve kasabalarında Pêşmerge ve Kürdistan halkı İŞİD saldırılarına karşı varlık ve yokluk mücadelesini sürdürürken, Irak merkezi hükümeti bugün çokça bahsedilen “one Iraq”’ olma gereğeğini yerine getirmedi. Ne mali ne de askeri anlamda hiçbir katkı ve destek sunmadı.
Öbür taraftan; Irak Arap toplumunun kendisi mezhepsel olarak hiçbir zaman bir araya gelmeyecek kadar bölünmüş, parçalanmış ve kendi içinde çok acımasız bir savaş içindedir.
Parçalı bir bohçayı benzeyen Irak’ta gittikçe artan Şii/İran nüfusu ve son Haşdi-Şahbi milis gücünün oluşturularak bu gücün Suni bölgelere ve Kürdistan sınırlarında konuşlandırılması, büyük bir savaş ve gelecek endişesi yaratmaktadır.
Saddam döneminde Enfal’ın yol açtığı 180.000 sivilin katliamı ve akibetleri üzerindeki muamma, Halebçe kentine yönelik kimyasal saldırı, üç kez yaşanan kitlesel sivil göçler, 5000 binden fazla, özellikle kırsal kesimdeki yerleşim alanlarının yerle bir edilmesi Kürtlerin hafızasına hunharca yazıldı. Onlar yaşadıkları bu travmalara, baskı ve zorbalıklara rağmen birgün olsun Irak’ın sivil halkına ve hedeflerine saldırmadılar. Terör eylemlerine ne Irak’ta ne de dünyada tenezzül etmediler. Kendilerini savundular ve mücadeleleri ile saygınlık kazandılar. Uluslararası Koalisyon Güçleri’nin önemli bir müttefiği ve silah arkadaşı olmaları bundandır.
Şimdi Irak ile 1958’den bu yana böylesine travmalar, kıyımlar, zorbalıklar, hapis, yerinden zorla göçertmeleri yaşamış ve DAİŞ saldırısında Irak Merkezi Hükümeti tarafından yalnız başına bırakılan Kürdistan halkı geleceğini belirlemek istiyor. Etnik kökeni ve dini inancı ne olursa olsun vatandaşlarının güvenliğini sağlamak için referandum ile onların iradesine başvuruyor. Başka bir ifade ile Bağdat ile ortak yaşam, merkezi hükümetlerin siyasetleri yüzünden ortadan kalkmış ve bu da doğal olarak yeni arayışları gündeme getirmiştir.
Bu çerçevede bakıldığında referandum kararı Güney Kürdistan halkının acı ve yıkımlarla dolu özgürlük ve demokrasi mücadelesinin kaçınılmaz bir sonucu olarak değerlendirilmelidir. Demokratik ve barışçıl bir yol olan referandum oylaması ile KYB vatandaşlarının gelecekleri üzerinde karar vermesini istiyor.
Kürdistan Bölgesel Yönetimi halkı kendini yönetme hakkına ve bunu başaracak ekonomik, idari, siyasi, diplomatik, kültürel potansiyel ve deneyimine sahiptir. Yüz yılı aşkın mücadele ve özellikle de son 26 yıllık tecrübeyi arkalayan KBY, tüm engelleri aşmış, DAİŞe karşı savaşarak bölgesinin ve halkının güvenliğini başarılı bir şekilde sağlamıştır.
Ayrıca, KBY’nin bağımsızlık referandumu kararına ve 25 Eylül’de çıkacak demokratik iradeye saygı duyulup tanınması, ahlaki ve vicdani bir gereklilik olduğu gibi, aynı zamanda bölge barışı ve güvenliği için de önemli olduğuna inanıyoruz.
Bağımsızlık referandumu, bölge devletleri için bir tehlike değildir. Tam aksine, bölgenin barış ve istikrarı için bir güvencedir. Kürdistan Bölgesi Yönetimi Türkiye’nin önemli bir dostu ve komşusudur ve öyle olmaya da devam edecektir.
Referandum kararı, daha şimdiden dünya ve bölge kamuoyunda mazlum bir halkın kendi kaderini tayin etmesi olarak sempati ve destek bulmaya başlamıştır.
Bağımsızlık referandumu kararı Kürtler arasında büyük bir coşku ve heyecan yarattığı gibi, başta Türkmenler olmak üzere KBY bünyesinde yaşayan Asuri-Keldani, Arap vb.halkların ve farklı din ve mezheplerden toplumsal kesimlerin desteğini de şimdiden almaya başlamıştır.
KYB, farklı etnisite ve dini topluluklarla barış ve güvenlik içinde yaşamanın bugünden güzel bir örneğini vermektedir. Güney Kürdistan’ın bağımsızlığıyla farklı etnisite ve dini grupların halkları yasal güvenceye kavuşacak, çoğulcu ve demokratik bir sistemde barış içinde yaşamanın temeli atılacak, tahkim edilecektir.
KBY; Türkmence, Arapça, Süryanice, Ermenice ve Kürtçe resmi dil uygulamasıyla kendi idaresi altındaki bölgeyi halklar ve inançlar bahçesi yapmaya kararlıdır. Takdir etmek gerekir ki, DAİŞ ve benzeri terör örgütlerinin saldırıları karşısında KBY, Müslüman olan ve olmayan halklar için sığınacakları güvenli bir liman olmuştur.
KBY, bağımsızlık referandumunun ardından Bağdat Yönetimi’yle görüşmeler yoluyla, barışçıl bir şekilde bağımsızlık ilanını gerçekleştirmek istiyor. Bu takdir edilmesi gereken bir tutumdur.
Bizler, halkımızın siyasi temsilcileri ve evlatları olarak Bağımsızlık Referandumu kararını destekliyor, bunu tarihi, gerçekçi, istikrar ve güvenlik için gerekli bir karar olarak değerlendiriyoruz.
Başta Türkiye olmak üzere; bölgedeki tüm devlet ve hükümet yetkililerini, uluslararası devletler topluluğunu, Kürdistan Bölgesel Yönetimi halkının iradesine saygı göstermeye, 25 Eylül 2017 tarihinde gerçekleştirilecek Bağımsızlık Referandumu’nun sonucunu tanımaya davet ediyoruz.
30 Temmuz 2017 Diyarbekir
Bağımsızlık Referandumunu Destekleme İnisiyatifi
Ayetullah Aşitî- Azadi Hareketi Sözcüsü; Mustafa Özçelik- PAK Genel Başkanı; Sertaç Bucak- PDK-Bakur Genel Başkanı; Mesut Tek- PSK Genel Başkanı; Sinan Çiftyürek- ÖSP Genel Başkanı; Mahmut Kılınç- TBMM Eski Miletvekili; Sebahattin Korkmaz-Hukukçu; Ferda Cemiloğlu-İşkadını; Ekrem Bilek-Hekim; Mehmet Celal Baykara-Hukukçu; Yaşar Abdülselamoğlu-Öğretim Görevlisi