Birinci ölüm yıldönümünde Kürt ve Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinin yiğit ve fedakar bir kadrosu olan Cabir (Vakkas Çelik, Feqaz) yoldaşı saygıyla anıyoruz!
Tüm yaşamını ulusal bir dava uğruna feda eden bir yoldaşın anısına yazmak elbette kolay değildir. Burada bir baba, kardeş, eş ve yoldaş olarak Vakkas Çelik’ten söz ediyoruz. Ulusal kurtuluş mücadelemizin yılmaz savunucusu Cabir’i aramızdan ayrılışının birinci yıldönümünde içtenlikle ve saygıyla anıyoruz.
Cabir yoldaşın nüfustaki ismi Vakkas Çelik, aile içindeki adı ise Feqaz idi. Siyasi çalışmalarında Antep’te Seydo, Dersim’de Heyder, Binxetê (Suriye) de ve Avrupada Cabir ismini kullandı ve öyle tanındı.
Cabir yoldaş, 1959 yılında Antep ilinin Kelê (Araban) kazasına bağlı Surgüc köyünde 10 çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu olarak dünyaya geldi. O, sadece 5 yıl okula gidebildi, çünkü köyde sadece ilkokul vardı ve şehirde okuma olanağı bulamadı.
Cabir 13 yaşındayken 1972’de sanatkar olmak amacıyla Antep’teki büyük ağabeyinin yanına gitti. Burada kısa süreliğine bir kuyumcunun yanında çalıştı, fakat ücretin az olması yüzünden bu işi bıraktı. Sonra inşaat işlerinde çalışmaya başladı. İnşaatlarda çalışırken, bazı solcu yurtsever insanlarla tanıştı. Bu insanlar oldukça dikkatini çekiyordu. Çünkü bu insanlar işçilerden, emekten, sömürüden ve onlara yapılan zulümden söz ediyorlardı. Cabir yoldaş, solcuların bahsettiği kişilerden birinin de kendisi olduğunun bilincine varıyordu.
1976 yılında Antep’in Düztepe mahallesinde İlhan ve Memo isimli iki silahlı THKO mensubu bir bodrumda polis ve askere karşı 24 saat süren bir çatışmaya girdiler. Çatışmada Memo ve İlhan ile birlikte bir asker, bir polis ve halktan birkaç sivil öldüler. Olayla ilgili olarak yardım ve yataklık gerekçesiyle 8 devrimci gözaltına alındı. Bu 8 devrimci arasında Cabir ve Bozan Arslan da vardı. Cabir ve Bozan, Adana’da iki hafta ağır işkenceden sonra, elleri ve ayakları zincirlenmiş halde gazetecilerin karşısına çıkarıldılar. Daha sonra Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılandılar. Mahkemenin elinde Cabir ve Bozan hakkında THKO üyesi olduklarına dair delil bulunamadığından serbest bırakıldılar.
THKO taraftarı olan Bozan Aslan, onun için: ”Feqaz işkencede ne ah ne vah diyordu, ona her vurduklarında sessiz ve kararlı bir tavırla, darbelerden korumak için sadece kendini büzüyordu.” diyordu. Cabir o zaman henüz 16 yaşındaydı.
Cabir, gözaltına alınmadan önce herhangi bir örgüte üye değildi. O dönemde Stêrka Sor örgütü lideri Alaattin Kapan ve PKK çevresinden Kemal Pir, Cemil Bayık, Hakkı Karer gibi bazı kadrolar sık sık Antep’e gelip gidiyorlardı. Cabir, onların tartışmalarını ve kitle içindeki propagandalarını dinliyordu. Onlar, ”Amacımız, silahlı propaganda yoluyla Kürt halkını örgütlemektir. Hedef, gerilla savaşıyla Türk devletini Kürt illerinden ve toprağından kovmak ve bağımsız, birleşik ve sosyalist bir Kürdistan kurmaktır.” diyorlardı. Cabir, Kürt ulusunun bir ferdi olduğunu ve ülkesi Kürdistan’ın Türk devletinin işgali altında olduğunu kavramaya başlıyordu. Onun amacı ve yeri Türkiye devrimi değil, Kürdistan ulusal kurtuluş devrimidir artık. Bu yüzden o, kendisini Kürt ulusal örgütlenmelerine yakın görüyor ve onlarla ilişkiye giriyordu. Bir makalesinde: ”Gevelemeyi bırakın, lafı sağa sola çekmeyin, açıktır ki sorun Kürt ve Kürdistan sorunudur!” diyordu. http://portal.netewe.com/author/feqqaz-celik/
O dönemde Antep’te Stêrka Sor ve Apocular dışında başka bir Kürt örgütü yoktu. Bu yüzden Cabir, Bozan ve daha başka birçok tanıdık ve arkadaşları Apocularla birlikte hareket etme kararı aldılar. O dönemde Apocular kendilerini UKO (Ulusal Kurtuluş Ordusu) ve Kürdistan Devrimcileri olarak tanıtıyorlardı.
Bir süre sonra Cabir evden ayrıldı ve kendisini devrimci mücadeleye adadı. Bir taraftan inşaatlarda çalışıyor, diğer taraftan da şehirde profesyonel olarak örgütsel mücadelesini sürdürüyordu. Yıl 1977 veya 1978 idi, seçimler vardı. “Feqaz öldürüldü“ haberi gelir. Herkes Feqaz ve arkadaşının yardımına yetişmek için olayın olduğu yere doğru koşmaya başlar. Fakat koşarak olay yerine gelenler Feqaz ve arkadaşının faşistlere karşı yiğitçe vuruştuklarını görürler.
Cabir, bir taraftan geçimini sağlamak için çalışıyor diğer taraftan da kendini siyasi olarak eğitip bilinçlendirerek yetiştiriyordu ve çevresindekilere de siyasi bilinç vermeye çalışıyordu.
Bir provokasyonla öldürülen Hakkı Karer bir süre Cabir’in evinde kalmıştı. Hakkı Karer’in öldürülmesinden sonra Antep’te Apocuların faaliyetleri artmaya başladı. 1978’de Abdullah Öcalan ve Pilot Necati Kaya eliyle Antep’te sergilenen provokasyon eylemleri, Hilvan’da Süleymanlar aşiretine karşı geliştirilen provokasyon, Stêrka Sor örgütü liderinin Ali Yaylacık eliyle öldürülmesi olayı ve olay yerinde Kemal Pir’in Ali Yaylacık’ı taraması olayı ve daha başka birçok olumsuz gelişme Antep’te çok sayıda kişinin Apoculardan ayrılmalarına neden oldu. Ayrılan kadroların bir kısmı, birkaç Kürt örgütüyle görüşmeler yapar ve sonunda Tekoşin örgütüne katılır.
Ayrılıp başka Kürt örgütlerine katılanlar, Apocuların saldırılarına uğruyorlardı. Ayrılanların bir kısmı da korkudan ya Türk solu örgütlerine katılıyor, ya askere gidip askerliğini yapıyor, ya da devrimcilikten vazgeçiyordu. PKK, ayrılıp bu şekilde hareket edenlere karışmıyordu. O dönem PKK, bütün ağırlığını Antep’e vermişti. Hemen her gün insanları dövme, tutsak etme ve ölümle tehdit etme, PKK’nin adeta günlük icraatları olmuştu.
Fakat Antep’te Tekoşin’in kadro ve üyeleri, PKK’nin estirdiği tehdit ve teröre kulak asmıyorlardı. Her ne kadar onlar, canları pahasına bedel ödedilerse de, meydanı onlara boş bırakmadılar. Yazılı ve sözlü olarak provokasyonlarını teşhir ettiler. O dönem PKK’dan ayrılanlarla son dönemlerde ayrılanların bir kesimi arasında önemli bir fark vardır. Son dönemlerde ayrılanların bazıları, içinde yaşadıkları provokasyonların ve pratikte uygulanan kirli işlerin birer parçası olduklarının farkına varmadılar, bunlar, hala da Kürt halkına karşı borçlu olduklarını bir türlü kavrayamadılar.
Cabir ve Antep’teki arkadaşları, PKK’nin provokasyonlarını, kamuoyuyla paylaşarak aydınlattılar. Onlar sadece aydınlatmakla yetinmediler, şahidi oldukları PKK’nin birçok karanlık işlerini deşifre ettiler. Örneğin, Ali Yaylacık bir dönemin provokasyonlarına alet edildiğinin farkına vardığında psikolojisi bozuluyor ve yaşadıklarını yazıya dökerek şöyle diyordu:
“Düşmanın ajanları çoğu zaman doğrudan provokasyonlarda yer almazlar, fakat devrimcileri devrimcilere öldürtüyorlar. Dikkat ederseniz burada bir taşla iki kuşu vurmasının planı vardır!“ (http://www.arsivakurd.org/images/arsiva_kurd/kovar/tekosin/tekosin_4.pdf 212- 224)
Ali Yaylacık’ın kendisi de birçok provokasyonda yer aldığı için ne dediğini çok iyi biliyordu. O yiğit biriydi ve ilk kez kendisi Apocuların Pilot Necati Kaya aracıyla devletle olan ilişkilerini açığa çıkardı. Cabir’de bir yazısında, PKK’nin provokasyonlarla devrimcileri birbirine öldürttüğünü açıklıyordu. (http://portal.netewe.com/bir-devrimciyi-anmak/ )
PKK’nin baskıları sonucu birçok yurtsever devrimciliği bıraktı, bazıları da hem PKK’yi iyi tanımadıkları için hem de PKK’nin zoru ve korkusuyla tekrar PKK saflarına geri döndü. Geriye kalanlar da örneğin Ali Yaylacık, Bozan Arslan, Mehmet Uzun, Ahmet Ballı, M. Salih Eren ve Kamer Özkan gibileri PKK tarafından vurularak katledildiler. Cabir ve az sayıdaki arkadaşları ise ne PKK’nin baskılarına teslim oldular, ne de sömürgeci devletin ve faşist çetelerin saldırılarına boyun eğdiler.
Cabir, 1979’da silahını kuşanarak uzun süre Antep’in (Dîlok) dağlarında ve köylerinde dolaşarak kendisini koruyabildi. O, cesur ve bilinçli bir insandı, halkını tanıyor, seviyor ve ona güveniyordu. Onun için köylülerle ilişkileri iyiydi ve onlarla dost olmuştu.
Kelê’nin (Araban) tarihinde ilk kez 1980’de kentin surlarında ateş yakılarak ulusal bayramımız Newroz kutlandı. Cabir’in sorumluluğu altında yurtsever devrimciler kente inmiş ve Newroz’un tarihi yerini ve önemini anlatan örgütün bildirisini dağıtmışlardı. O gece asker ve polis dışarı çıkamamış ve yapılan eylemi engelleyememişti. Newroz eyleminden sonra bölgedeki faşist çetelerle devlet görevlilerinin yüreklerine adeta korku düşmüştü.
Her ne kadar Antep tam da Suriye sınır hattında olsa da, Cabir ve arkadaşları Kuzey Kürdistan’ı terk etmediler, Dêrsim ve Dîlok’taki siyasi ve silahlı faaliyetlerini sürdürmeye devam ettiler. (http://portal.netewe.com/dersim-ve-bir-ozur/)
Cabir’in ailesi de birçok yurtsever Kürt ailesi gibi devletin baskı ve zulmünden yeterince payını almıştı. Askeri Cunta (1980) döneminde Cabir ve kendisi gibi devrimci olan kardeşlerinin ve arkadaşlarının yakalanmaları için her yola başvuruyordu. Bu insanların evleri defalarca basıldı, arandı ve sakinlerine baskılar, hakaretler yapıldı. Devlet güçleri her yerde onları arıyorlardı. Bir seferinde, devlet güçleri Cabir’in 15 yaşındaki erkek kardeşi ile 13 yaşındaki kız kardeşini alıp Antep`e götürdüler. Bunun üzerine Cabir’in babası, köydeki karakol komutanını alarak Antep’e gidiyor ve sorumlu askeri komutana: ”Çocuklarımın yerine beni içeri atın, onları bırakın, onlar henüz çocuk ve masum.” diyor. Bunun üzerine çocukları serbest bırakıp babalarını alıkoydular. Üç ay geçtikten sonra onu bırakırken “Seni bırakacağız, ama çocuklarını getirip bize teslim etmen şartıyla, aksi takdirde seni ve çocuklarını tekrar içeri alacağız.” diyerek tehdit ediyorlar. Tüm bunlara karşın, Cabir ve arkadaşları, Kürdistan dağlarına sığındılar.
1981’de Tekoşin Yürütme Komitesinin istemi üzerine, Antep’teki Tekoşin örgütünün kadroları Dersim dağlarına yöneldiler. 1982’de Cabir ve birkaç arkadaşı, bir görev için sınırın diğer tarafındaki Kobanî’ye (Binxet) geçip bir süre sonra da geri döndüler. Daha sonra Cabir, Dersim’de kalan birkaç arkadaşıyla birlikte bir Kürt örgütünün yardımıyla tekrar Binxet’e geçtiler. Cabir ve bazı arkadaşları 1983’te İsveç’e gidip siyasi iltica talebinde bulundular.
Cabir, İsveç’te kaldığı 20 yıllık süre boyunca, Kürtlerin buradaki siyasal, derneksel ve kültürel çalışmalarına aktif olarak katıldı. Stokholm Kürt Derneği’nin aktif yöneticilerinden olan Cabir, yıllarca İsveç Kürt Dernekleri Federasyonu’nun da yönetim organlarında yer alarak çeşitli görevler yerine getirdi. Aynı zamanda İsveç Sol Parti’nin (Vänsterpartiet) de aktif bir üyesiydi. Yurtdışında yaşamasına rağmen o halkının ulusal kurtuluş mücadelesindeki sorumluluğunu asla ihmal etmedi, hayalinde hep Kürdistan’a dönerek orada mücadeleyi sürdürmek vardı.
Yurtdışında bulunduğu bu yıllarda, Tekoşin örgütünde bazı iç sorunlar kendini gösterdi ve bir süre sonra örgüt feshedildi. Fakat Cabir arkadaş, örgütsel mücadeleyi bırakmadı; Avrupa, Kürdistan ve zindanlardaki bazı arkadaşlarıyla Tekoşina Sosyalist örgütünü kurdular ve ülkede Serketin adında bir dergi çıkardılar.
Cabir, 2004’te ailesiyle birlikte Fransa’ya taşındı ve Paris’e yerleşti. Orada da bir yurtsever olarak her türlü ulusal demokratik ve kültürel çalışmalarda aktif olarak yerini aldı.
Tekoşîna Sosyalist, sosyalist bir örgüt olduğu kadar ulusalcı ve Kürdistani bir örgüt idi. Cabir ve arkadaşları, sömürgecilerin provokasyon ve oyunlarını iyi biliyorlardı. Bu yüzden de o ve arkadaşları, önce Kürt sosyalistlerinin birliğini, ardından da her düzeydeki ulusal birliğin ve bir ulusal cephenin oluşturulmasını ana hedef olarak görüyordu.
1994’ün sonu ve 1995’in başında bazı Kürt örgütleri arasında siyasal ve örgütsel birlik çalışmaları başladı. Bu örgütlerden biri de Tekoşina Sosyalist idi ve onun adına Cabir çalışmalara katılıyordu. Bu çalışmaların sonucu olarak, Siyasi Birlik Delegasyonu ve Birlik Platformu oluşturularak, birliğin program ve tüzük çalışmalarına başlandı. Cabir arkadaşın da içinde yer aldığı Birlik Delegasyonu belli bir süre içinde program ve tüzük taslaklarını hazırlayarak, Birlik Platformu’na sundu. Birlik süreci Kawa, Kürdistan Ulusal Kurtuluşçuları (KUK/RNK), Kürdistan Sosyalist Hareketi (TSK), Tekoşina Sosyalist (TS) ve YEKBÛN örgütlerinden oluşuyordu. Birlik çalışmalarında yer alan bu örgütler 21-27 Nisan 1996 tarihleri arasında Birlik Kongresi’ni gerçekleştirdiler.
1 Mayıs 1996’da kamuoyuna yapılan bir açıklama ile Kürdistan Sosyalist Birlik Partisi’nin (PYSK) kurulduğu duyuruldu. Kuşkusuz, PYSK’nin kuruluşu, Kürdistan ulusal kurtuluş tarihinde önemli bir adımdı ve Kuzey Kürdistand’a ilk kez bu kadar geniş kapsamlı bir siyasi ve örgütsel birlik kuruluyordu. Cabir arkadaş da bu birliğin kuruluşunda emeği geçen platformun önde gelen kadrolarından biriydi ve bu konuda sarf ettiği samimi çabanın yeri büyüktür.
PYSK’nin kuruluşundan sonra, birçok Avrupa ülkesinde de yerel birim ve komiteler kuruldu ve bir süre sonra partinin Avrupa Konferansı geçekleşti. Cabir arkadaş bu çalışmalara aktif olarak katıldı ve kendisine düşen görev ve sorumlulukları ikirciksiz bir biçimde yerine getirdi.
PYSK, ülkede Roj ve daha sonra Nûroj isimli haftalık bir gazetenin yayımını gerçekleştirdi. Cabir arkadaş bu gazeteye makale ve haberler yazdı. Onun İsveç Sol Parti sekreteri Lars Ohly ile yaptığı röportaj Nûroj gazetesinin 27. ve 31. sayılarında yayınlandı. İçerik olarak röportaj önemli ve oldukça ilgi çekiciydi. ( http://www.arsivakurd.org/. )
Ne yazık ki değişik siyasi kültürlerden gelen bazı arkadaşların birbirleriyle anlaşamamaları sonucu, PYSK uzun ömürlü olamadı ve 1998’in Temmuz ayında yaptığı konferansta kendini feshetti. PYSK’nin feshinden sonra bir araya gelen KUK, TS ve TSK geleneklerinden gelen kadrolarla birlik sürecinde yer alan diğer örgütlerden bazı arkadaşların bir araya gelerek, PYSK’nin ilkelerini ve geleneğini yaşatmak amacıyla RSDK’yi (Kürdistan Demokratik Sosyalist Örgütü) kurdular. 17 Ocak 1999’da kurulan RSDK, PYSK’nin program ve tüzüğünü olduğu gibi kabul etti ve kendi program ve tüzüğü olarak benimsedi. Kuşkusuz, bu sürecin aktif kadrolarından biri de yine Cabir arkadaştı.
RSDK, 7-8 Eylül 2005’te yaptığı konferansta ismini Tevgera Demokratîk a Kurdîstan (TDK-Tevger) (Kürdistan Demokratik Hareketi) olarak değiştirdi. TDK-Tevger, yeni bir örgüt olarak kurulmadığını belirterek PYSK ve RSDK’nin devamı ve mirasçısı olduğunu bu konferansta deklare etti. Bu yüzden TDK-Tevger, ideolojik ve siyasi hat olarak da PYSK ve RSDK’den ayrı olmadığını ve bunların devamı olduğunun altını çizerek kamuoyuna ilan etti.
Cabir arkadaş, Kürt ve Kürdistani olan yurtsever devrimci bir kadro idi. Bağımsız Kürdistan yolunda, Kürt davasının yorulmaz bir sevdalısı idi. Siyasi yaşamı boyunca bağımsız bir ülke, özgür bir halk ve demokratik bir toplum için mücadele etti.
Cabir arkadaş, tarihi Güney Kürdistan Referandumu’nu desteklemek için TDK-Tevger delegasyonu ile birlikte Güney Kürdistan’ın başkenti Hewlêr’e gitti. (https://youtu.be/S4Eu7d6vwv4 ), ( https://youtu.be/F_N6vGKfcbs ) O, içtenlikli ulusal duygularıyla şöyle diyordu: “Sayın Kek Mesud Barzani bağımsız Kürdistan davasına bağlı kaldığı sürece, ben de Kürt ve Kürdistani bir yurtsever olarak, ona yardım ve destek vereceğime söz veriyorum.” O, bu kararlı duruşunu pratikte de gösterdi. Bunun için de o günlerde yaşanan büyük yurtseverlik heyecanından yoksun kalmamak için, 25 Eylül 2017 günü Kürdistan Bağımsızlık Referandumu’nun başkenti Hewlêr’de halkıyla birlikte o tarihi olayda yerini aldı.
Uzun yıllar Almanya”da yaşayan, Komkar’ın kadrolarından bir köylüsü, yıllar sonra köye gidip döndükten sonra, telefonda Cabir’e: “Feqaz kardeş, sen bölgede bir devrim gerçekleştirmişsin” der. Onunla hiç görüşmeyen köylüsünün izlenimlerini dile getirdiği bu bir cümlelik anlatım bile, Cabir’in zamanında bölgesinde yürüttüğü devrimci yurtsever çalışmaların büyük bir etki yaptığını gösteriyor.
Cabir, siyasi yaşamı boyunca Kürt ve Kürdistani bir devrimci olarak hareket etti. O sadece siyasi çalışmalarla yetinmedi, dil ve edebiyat konularıyla da ilgilendi. Kürtçe olarak yazdığı, fakat henüz yayınlanmamış olan Dizê Bêrîkan (Yankesici) adlı hikayesi, İsveççe olarak, İsveç Radyosu’nda yayınlandı. Cabir arkadaş evinde hep Kürtçe konuşuyordu. O yüzden çocukları da iyi bir Kürtçe konuşuyorlar. O kendisini hiçbir zaman Avrupa’da kalıcı biri olarak görmedi. Her zaman Kürtlüğüyle iftihar etti ve çocuklarına: ”Burası bizim gerçek ülkemiz değil, ülkemiz Kürdistan’dır, bir gün mutlaka dönüp ülkemizde yaşamalıyız…” diyordu. Çünkü o, her zaman ülkeye dönüş umuduyla yaşıyordu.
Cabir, sohbetlerinde sıkça şöyle derdi: “Hayal etmek, çok güzel, çok iyi bir şeydir. Çünkü hayal etmek, amaç ve hedefe ulaşmanın yarısıdır. Hayali olmayanın, amaç ve hedefi de olmaz.”
Cabir, sözünün eri, cefakar ve vefakar bir insandı. Dostluğu ve arkadaşlığı çok değerliydi. Mütevazi, sıcak kanlı ve kadirşinas bir insandı. Örgütlü çalışmada disiplinli, özel yaşamıyla siyasi yaşamında prensip sahibiydi. Şefkatli bir baba ve iyi bir eş idi. Vatanı ve halkı için, ailesi ve çocukları için, ortak bir gelecek için büyük hayalleri ve büyük rüyaları vardı.
Cabir, 27 Mart 2020’de 60 yaşında Paris’te bir hastanede can kıran hastalığı Korona`ya yenik düşerek yaşama veda etti. Kuşkusuz, çok zamansız ve bahtsız bir ölüm oldu. Cabir, Şerife Hanım’la evliydi ve Fatê, Roza, Rodan Spartakus, Rêdar ve Şîyar’ın babasıydı.
Cabir (Vakkas Çelik) arkadaşımızın cenazesi Paris’ten kalkan bir uçakla (03.04.2020) Antep’e gönderildi. Cenaze Antep Havaalanı’ndan alınarak Araban ilçesine bağlı Surgüç (Akbudak) köyüne getirildi. Aile fertleri ve köylülerinin katılımıyla cenaze Surgüç köyünde toprağa verildi. Cenazeye katılmak ve Cabir yoldaşı hakkettiği bir merasimle uğurlamak isteyen çok sayıda siyasi arkadaşı, dostu ve Kürt yurtsever çevreleri, maalesef yaygın korona salgınından dolayı alınan tedbirler nedeniyle, burada da karşılama ve cenaze törenine katılamadı. Fransa’nın başkenti Paris’ten hanımı ve çocukları, İsveç’in başkenti Stokholm’den kardeşi Azad Dîlokî, Diyarbakır’dan siyasi arkadaşları adına M. Can Azbay, eski arkadaşları ve PAK cenazesine çelenk gönderdiler. (http://netewe.com/ )
Cabir arkadaşın vakitsiz ölümü, sadece ailesi ve siyasi arkadaşları üzerinde değil, onu tanıyan ve onun özel arkadaşı-dostu olan herkes üzerinde çok büyük etki bıraktı. Birçok arkadaşı duygularını ve üzüntülerini mesaj, anma, şiir ve başka değişik yollarla dile getirdiler. Bir yeğeni de müzik eşliğinde “Oy Xalo Xalo!” adında bir video klip yaptı. (https://www.facebook.com/100000195286483/posts/3399986616684481/?d=n)
Maalesef arkadaşları olarak yaşanan olağanüstü şartlardan dolayı siyasi geçmişine ve adetlerimize uygun bir cenaze töreni yapamadık sevgili Cabir arkadaşımıza. O günlerde tüm Avrupa’da seyahat etme yasağı vardı. Arkadaşları olarak bu durumu içimizi kemiren bir çaresizlik duygusuyla şöyle dile getirmiştik:
“Dünyada yaşanan bu olağanüstü durumdan dolayı ellerimiz ve ayaklarımız bağlanmıştır. Ne yazık ki bu çaresizlikten ötürü sana karşı son görevimizi yerine getiremiyoruz. Bu da içimizdeki yarayı ve acıyı daha bir ağırlaştırıp derinleştiriyor Cabir kardeş! Son yolculuğunda yanında olamamaktan dolayı son derece üzgünüz, sana layık olduğun şekilde sahip çıkamadık, cenazeni siyasi geçmişine yaraşır bir şekilde sahiplenemedik, taziyeni dahi kuramadık. Bu da sürekli kanayan hep dermansız bir yaradır içimizde Cabir yoldaş!
Bağımsızlık sevdalısı ve özgürlük aşığı Cabir arkadaşımıza söz veriyoruz. Seni asla unutmayacağız sevgili Cabir! ( http://netewe.com/ ) ”
Bugün de sana borçlu olduğumuzu bir kez daha dile getirmek istiyoruz Cabir arkadaş!
Değerli kardeş, Şerife Hanım’ın eşi, Fatê, Roza, Rodan, Rêdar ve Şiyar’ın babası Cabir (Feqaz, Seydo, Heyder) arkadaş!
Sen, bizim için ölümsüzsün, hep aramızdasın, ideallerinle hep aramızda yaşayacaksın!
Güle güle güzel insan!
Yıldızlar yoldaşın olsun!