İbrahim GÜÇLÜ
(ibrahimguclu21@gmail.com)
“Trajik Komik” kavramı, Marks’ın sık-sık kullandığı bir kavramdır. Bu kavram güncelliğin ötesinde bilimsel bir tanım ve kavram olarak literatüre geçmiştir. Bu kavram, “normal olmayan haller”, “çifte standartlılık”, hem trajik ve hem de komik olan halin sentezi anlamındadır.
Aydınlar, Bir Zorba ve Despot Yönetime Karşı Çıkarlarken, Yeni Daha Bir Zorba ve Despot Yönetimin Oluşumuna Ön-Ayak ya da Altlık Oluyorlar. Bu yapılarıyla çifte standart bir karakteri ifade ediyorlar. Başka Bir İfadeyle Aydınlar, Bir Zorba ve Despot Yönetimi Görürken, Gelecek Zorba ve Despot Yönetimi Görmemezlikten Gelme Körlüğünü Gösteriyorlar.
Aydınların bu hali, trajik komikliğin de bir ifadesidir. Hem Dünyada ve hem de Türkiye sahasında sık-sık şahit olunan bir aydın ruh hali ve davranış kalıbıdır.
Türk Aydınları, Osmanlı İmparatorluğunun zorba ve despot yönetimine karşı çıktıkları zaman, Kemalist zorba, despot ve faşist yönetimin oluşumuna önayak ve altlık oldular. İktidar, Osmanlı ailesinden alınıp, M. Kemal Atatürk’ün daha zorba ve despot, faşist ve kolonyalist jakoben ailesine, Kemalist elite teslim edildi:
Kemalist İktidar, Osmanlı despotizmini fazlasıyla arattı.
Kemalist Devlet, tam anlamıyla halkların hapishanesi haline geldi. Kürtlerin millet olarak varlığı inkâr edildi. Kürtlerin Türkleşmesi için, dehşet ve barbar, katliamcı ve yok edici bir strateji yürütüldü. Kemalist olmayanlar da ya fiziki tasfiye edildiler ya da Kemalistleştirilerek ortadan kaldırılmaya çalışıldılar.
Aydınlar böylece sömürgeci, totaliter ve faşist bir sistemin yaratılmasına ön ayak ve altlık oldular.
Kürtlerin millet olarak inkâr edilmesi tezleri Kemalist yazarlar ve tarihçilerin teorileriyle yerleştirilmeye çalışıldı. Resmi bir devlet ideolojisi oluşturuldu.
Aynı zamanda sosyalist denilen aydınların eli ve kalemiyle, Kürtlerin varlığı kabul edilmesine rağmen, Kürtlerin millet olmadığı düşüncesi yerleştirilmeye çalışıldı. Kürtlerin millet olarak tanımlanması halinde, bir millet olarak kendi kaderini kendi iradesiyle tayin etme, ülkesinde egemen ve iktidar olma, devlet olma evrensel ilkesine tabi olacağı bilindi. Bu durum engellenmeye çalışıldı.
Bu nedenle Sömürgeci Faşist Kemalist İktidarın tarihi, aynı zamanda Kürtlerin yok edilmesi: Bunun için katledilmesi ve sürekli bir jenoside tabi tutulmasının yanında; aynı zamanda, Kemalist olmayanların yok edilmesi tarihidir.
Kemalistlerin bu derin ve yıkıcı stratejisi Türk aydınları tarafından da desteklendi.
Türk Aydınları, Sol ve Kemalizm adına, 1946’lardan sonra da, Osmanlı Döneminde olduğu gibi halkın çoğunluğu olan ya da halkın ezici çoğunluğunu temsil eden muhafazakârların müzmin düşmanları oldular. Onların bu muhafazakâr düşmanlığı, 1960, 1971, 1980, 28 Şubat Askeri Faşist Darbelerini desteklemelerine yol açtı ve götürdü. Özcesi, Demokrat Parti ile başlayan muhafazakârların iktidarlarına karşı çıkarlarken, Kemalist faşist askeri darbelere altlık oldular ya da önayak oldular.
Bu nedenle Türk aydınları hiçbir zaman demokrat olamadılar. Hep çifte standartlı oldular. Bireysel ve kolektif haklar, bireylerin ve grupların hak ve özgürlükleri konusunda da tutarlı, demokrat, humanist olamadılar. Kürtlerin ve diğer etnik grupların kendi kendilerini yönetmeleri, kendileri hakkında kendilerinin karar vermesini hiçbir zaman savunmadılar. Halen de savunmuyorlar.
Üniversitedeki Akademisyenlerin çoğunluğunun konumu da bu tanımladığımız aydın kapsamı içindedir.
*****
Bu nedenle günümüzde de bu aydınların Kürt sevdalılığından değil, mevcut hükümete karşı olmak için Kürtleri ve Kürt millet sorununu kullanmalarından bahsedilebilir.
Son günlerde 1000 yerli ve yabancı aydın, AK Parti Hükümetinin Kürdistan’daki uygulamalarını protesto eden, eleştiren, hükümetin bu uygulamalardan vazgeçmesini talep eden bir bildiri yayınladılar.
Aydınların Hükümeti ve devlet uygulamalarını eleştirmek kadar doğal bir şey olamaz. Bundan dolayı bildiride genel anlamda aydınların bu eleştirisinin bir tuhaflığı yok. Ama bildirinin içeriği incelendiği zaman çifte standartlılığın olduğu, demokrasi ve Kürtleri koruma güdüsüyle hareket edilmediği hemen görülmektedir. Bir zorbaya ve despota karşı çıkılırken, onunla yan yana yürüyen zorba ve despot görülmüyor.
Yabancı kökenli aydınlar, aydının devlete ve iktidara karşı olma refleksi ile bu bildiriye imza atmışlardır. Bunların çok yönlü durum analizi yapmamalarını ya da çok yönlü durum analizi yapmayan bir bildiriye imza atmalarını anlamak, olanaklıdır. Onlar da, bir zorba ve despotluğu gören, aynı zaman da var olan ve yan yana yürüyen ikinci zorba ve despotluğu görmeyen ve görmek istemeyen Türk Aydınının “bilgisine” ve bilgilendirmesine kurban olmuşlardır.
*****
Bildiri, objektif, bütünlüklü, gerçekçi bir durum tespiti; gelişmenin sebep sonuç ilişkilerini sentezleyen bir nitelikte değil.
Aydınlar, bildiri de hükümetin yaptıklarını görüyorlar. Tanımlıyorlar ve sentezliyorlar. Vardıkları sonuca bağlı olarak da öneride bulunuyorlar.
Ne yazık ki Aydınlar, bildirilerinde PKK ile bir tanımlama yapmıyorlar. PKK’nın, despot, otoriter, totaliter uygulamalarını ve amaçlarını tespit etmiyorlar. PKK’nın, Hendek Savaşı denilen strateji ile şehir merkezlerinde halkı devlet güçlerine hedef haline getirdiklerini; PKK’nın devletin bir katliam yapmasını çok istediği; PKK’nın HDP kanalıyla yerel iktidar olduğu yerlerde halkın yüksek oylarıyla seçilen belediye başkanlarına ve belediye meclislerine saygı duymadığı; bunlara karşı darbe yaptığı; PKK’nın bir vekâlet savaşını yürüttüğünü ve bu savaşın bir Kürt savaşı değil bir vekalet savaşı olduğunu, bir demokrasi savaş değil bir diktatörlük inşa etme savaşı olduğunu görmezlikten gelmiştir.
Aydınlar böylece, Kürtler için daha çok tehlikeli, yakıcı ve güncel olan PKK diktatörlüğünü görmeyerek: Çifte standartlı yapılarını ve bütünlüklü demokrat bakışa sahip olmamalarını deşifre ediyorlar.
Bu nedenle Aydınlar, inandırıcı olamıyorlar. İnandırıcı olamazlar.
Kürtler, aydınlardan, gerçek demokrat, devlet otoriterizmine, faşizmine, sömürgeciliğine ve anti-demokratlığına karşı olmalarının yanında, PKK totaliterizmine, PKK’nın tahrip edici stratejilerine ve PKK’nın karanlık planlara karşı olmayı da beklemektedirler.
Ayrıca bildiriye imza atan Türk akademisyenlerin ve aydınlarının çoğunluğunun da Kemalist nitelikli olmaları da dikkat çekici ve tarihsel trajediyi anlatmaya yeterli bir durum. Onların da AK Parti Muhafazakâr İktidarına yönelik olan müzmin muhalefet ve karşı olmak refleksleriyle bildiriye imza attıkları anlaşılıyor. Yoksa Kürtleri düşünerek ve Kürtlerin kendi kaderlerini kendi iradeleriyle tayin etmeleri için kampanya başlatmış değiller. Çok garip olan bir şey var ki, bildiride Kürtlerin haklarıyla ilgili tek bir cümleye rastlanılmamaktadır.
Amed, 30 Ocak 2016