Rıfat Sefalı
Adalet: Adil muameleyi desteklemek ve tazminat almak için yasa, namus veya standartlar tarafından verilen gücün kullanılmasıdır. Doğru olmanın kalitesi, doğruluk, tarafsızlık, adalet, hak edildiği şekilde ödül veya ceza, doğru, adil veya yasal olanı korumak yetki ve gücün kullanılmasıdır.
TDK (Türk Dil Kurumu) ya göre adalet: Yasaların herkes için eşit bir şekilde kullanılmasının sağlanması, doğruluk, hukuka uygunluk ve insanların hakkını gözetmek olarak ifade edilir.
Hukukun idaresi, hukuk mahkemesi usulü, barışın adaleti, uygun veya adil davranmak, haklının hakkını savunmak ses çıkartmak, gerçeklikten konuşarak, savunmak adalet istemek ve adil biri olmak anlamına gelir.
Adalet en geniş anlamda, hem adil olanın sağlanmasını hem de felsefi açıdan neyin doğru olduğunu içerir. Vicdan ile eşanlamlı ele almak sanırım yanlış olmaz. Adalet ve vicdan arasında müthiş bir bağ var, kimileri buna bir de imanı ekler, imanı inanç boyutuyla da almak mümkün, bu inancı salt dini bazda değil de ne olursa olsun neye inanılırsa o inanç olarak düşünülsün.
Bu anlamda adil olanın hukuki veya tersten alırsak, hukuki olanın adil olup olamayacağına da bakmak lazım. Çoğu zaman bazı olgular hukuki olabilir ama her hukuki olan adil midir? Tartışılır. Adalet doğruluk, düzgünlük, dürüstlük olarak düşünüldüğü zaman, onun uygulayıcısı hukuk olageliyor. Burada hangi hukuk sorusu başat konuma gelir. Bunu içinde hukuk olgusunu biraz açmamız gerekiyor.
Hukuk: Toplumu düzenleyen ve devlet yaptırımıyla güçlendirilmiş kuralların ve yasaların bütünüdür. Bu kuralları, yasaları, hakları konu alan bilimdir. Kant “Hukukçular hala hukukun tanımını aramaktadırlar” der.
Günümüzde belirli bir zamanda belirli bir toplumdaki ilişkileri düzenleyen ve uygulaması devlet zoruna bağlanmış kurallar silsilesidir.
Bilimsel anlamda hukuk iki boyutta ele alınır. 1-Özel hukuk; Kişiler arası ilişkileri konu alan kısma denir. 2-Kamu hukuku; Kişiler ve devlet veya devleti oluşturan kurumlar arası ilişkiler bütünüdür.
Bu ayırım Roma hukukundan kalma bir ayırımdır (ius privatum-ius publikum). Ticaret hukuku, Devlet özel hukuku, özel hukukun buna karşılık Anayasa Hukuku, Ceza hukuku kamu hukukunun başlıca alt dallarıdır.
Devlet millet kavramlarının yok sayıldığı ortamda, yönetim erki olarak, Aşiret hukuku gibi daha alt dalları olan Aile hukuku vb gibi, toplumsal erkleri oluşturan kesimlerin hukuku belirleyici olur.
Hal böyle olunca Adalet ve Hukuktan bahsederken, çoğu zaman adalet ve hukuk kavramını gayri iradi eş anlamlı ele alabiliyoruz. Herhangi bir olayı değerlendirirken hukuki değil derken, dikkat etmek gerekiyor hangi hukuk, kimin hukuku. Bazen hukuki olur, ama adil olmaz. Devlet erki, sistemin çerçevesini belirlediği hukuk sistemi anılan erkin iradesini yansıttığı için, adil olmayabilir. Ama hukukidir, hukuki değil demenin hiçbir anlamı olamaz. Diktatörlükle idare edilen yönetimlerin edimleri diktatörlük hukukuna uygun olur ama adil olmaz.
Biz Kürtlere gelince, sistemin bize dayattığı hukukun dışında kendi hukukumuz vardı, Aşiret hukuku. Her şeyde olduğu gibi aşiret hukukunu gerici olarak adlandırıp tuzla buz ettik, ama yerine koyacak bir hukuk sistemimiz olmadığı için, hukuksuzluk bir yaşam biçimi olarak bizi sarmaladı. Öyle oldu ki sosyal ilişkilerde, siyasal ilişkilerde hatta yaşam biçiminde hukuksuzluk en temel olgumuz oluverdi. Her şeyimiz var bunu insan gücü, maddi güç, potansiyel güç olarak da düşünebilirsiniz, çoğaltmanın mümkünü var ama, hukukumuz yok. Hukuksuzluğu bir yaşam biçimi gibi kendi kendimize dayattık, vesselam.