Mistizm
Gök gürültüsü ve fırtına ile anılan Ä°ndra Hindistan’a gelen Aryanlar’ın korkulan tanrılar panteonunun başıdır. Ä°stilacı Aryanlar, kendileri ile birlikte ritüeller yanında bir görevi de tanrıları yatıştırmak olan rahiplik kurumunu da getirirler. Dinsel uygulamalar ile, insanların iyi ve huzurlu yaÅŸamının saÄŸlanacağına inanılır. Aryan dininin kutsal kitabı Vedalar’dır. Dört sosyal sınıftan biri olan rahiplerden oluÅŸan Brahmanlar bir kast olarak ritüelleri yerine getiren tek kesimdir. Onlar üstün özellikleri ile doÄŸa üstü güçler ile iliÅŸkiyi saÄŸlarlar; eski metinlerin gerçek anlamını bir tek onlar bilirler. Sözlü edebiyat derlemesi olan Upanishadlar vasıtasıyla toplumun alt katmanları Brahmanlar’ın bu üstünlük iddialarına karşı çıkar. Bilge ve kutsal bir kiÅŸinin amacı sonsuz reenkernasyonların oluÅŸturduÄŸu çıkmazdan kurtulmak olmalıdır. Bu nedenle zenginlik, saÄŸlık, uzun ömür peÅŸinde koÅŸmak gerekmemektedir. Bu çemberi kıran kiÅŸi, baÅŸta dahil olduÄŸu gerçeÄŸe tekrardan ulaşır. Bunun için rahipler benzeri aracılara gerek yoktur; nefsine hakim olma, çile, derin düşünme, v.b. yoluyla gerçeÄŸin gizemli görünüme ulaşılabilir. Gizemli kavuÅŸma, sözcüklerile ifade edilemez. Zamanla,Upanishadların tanrısız çilecilik görüşleri ile Brahman dini arasında, rahipler tarafından bir uzlaÅŸtırıcı yol bulunur. Böylece, gençlikte rahiplere saygı duyulup ritüellere uyulması ve aile yetiÅŸtirme sayesinde, yaÅŸlılıkta Upanishadlar’ın yoluna girilebileceÄŸi benimsenecek ve rahipler sıradan insanların dinsel törenlerinin uygulayıcıları olacaktır.[1]
Hinduizm’de insan ruhu tanrısal olup bütün bir evren en yüce Ruh’un bir görüntüsüdür. Ruhi açılma ile Tanrı bilincine ulaşılarak insan Tanrı’ya ulaşır ve bir Brahman olur.[2] Mistizm’de tanrı ile birleÅŸme, tanrı aÅŸkı vasıtasıyla gerçekleÅŸecektir. Tanrı ile birleÅŸmek varılması özlenen amaçtır. Ä°nsanın tanrının bir kopyası olduÄŸu Tasavuf’da önemli bir yer tutar. Manici v.b çileci akımların kimi mirasını taşıyan akımlar Ä°slam ile birlikte mistik yönünde bir evrimleÅŸme göstererek Sufizm ismini alacak ve mistik yol ise “tariqa” olarak adlandırılacaktır. Tek tanrılı Panteizm yönünde eÄŸilim gösteren Sufiler; gnostiklere ait yüksek elemente ruh (Manah, Gyan/Djan), düşük olana ise nefs ismini vereceklerdir. Onlar bu yüksek elementin o vücut yaratılmadan 7000 yıl önce tanrının yanında bulunduÄŸunu öğreneceklerdi. Ä°nsanın içindeki benlik sırr olarak adlandırılacak ve bunun önceleri tanrının yanında bulunulduÄŸuna inanılacak ve nefs nedeni ile yeryüzüne düşen ruhun temizliÄŸinin kaybedildiÄŸi dillendirilecekti. Mistikler saflık ve iyi ahlak ile tanrı ile zamanında bulunan iyi iliÅŸkiye tekrar kavuÅŸmak isterler. Burada Hiristiyan mistisizmine denk gelecek ÅŸekilde Ä°slam’da da maqamat, ahwal, tamkin isimli deÄŸiÅŸik aÅŸamalardan geçilmesinden bahsedilecektir.[3]
Hiristiyan mistisizminin temsilcilerinden Mar Johannas’a göre, kalbin ibadeti en katıksız temiz ibadettir. Stefan Bar Sudaile, tanrı ile kaynaÅŸmak için benliÄŸin yok edilmesini savunur. Fars literatüründe tanrı için yanmak, dil-rish/dıl-reÅŸ (kalp yarası) terimi ile tasvir edilir. Bunun yanında entellektüel vurgulu mistisizme Origenes’de rastlıyoruz ki, burada mistik gözlemler sayesinde insanın kendisi tanrısallaşır. Entellektüel mistike Yunan kilisesinin öncelikli temsilcisi Pseudo-Dionysius Aeropagita’da rastlanır. Ona göre, her ÅŸey tanrıdan gelmekte olup, nihayetinde tanrıya dönecektir. Tanrı; tek ve her ÅŸey olarak, sadece iyi olsa idi kötü de var olmazdı. Kötü; iyinin yanlış yerde olmasından kaynaklı, benliÄŸin harmonik olmayan hareketine bağımlı olarak görülür. Tanrı bir bütünlük olarak farklılıkları yok etmez, onları kucaklar.[4]
Yeni Platoncu düşünceler nedeniyle Dionysius’tan uzakta olmayan Augustinus için tanrı, tek baÅŸlangıçtır; onun oÄŸlu tanrısal akla sahiptir. Alfaric; deÄŸiÅŸik aÅŸamalardan geçen ruhun yedinci aÅŸamayı tamamladığında tanrıyı ve bununla iliÅŸkili mutluluÄŸu hissedeceÄŸini iddia eder. Augustinos, ruhun yükseliÅŸinde temizlenme, aydınlanma ve birleÅŸmeden oluÅŸan üç aÅŸamadan bahseder. Antik ile Orta ÇaÄŸ arasında bulunan Augustinos; vücut, yaratıcı ve entellektüellikten oluÅŸan üç deÄŸiÅŸik vizyondan bahseder. Yeni Platonisk din filozofu Eriguena için tanrı, tek ve mutlaktır; onunla dünya arasında aracı bir baÅŸka gerçeklik yoktur. Tanrı tabiatta vardır ve doÄŸa tanrı kadar sonsuzdur. Evren sona erdiÄŸinde insan tanrıya ulaşır; o zaman tanrı hepsinde her ÅŸey olur ve tanrı dışında bir ÅŸey kalmaz. O yüksek düzeyde tanrıya ulaşılacağından, bireyselliÄŸin o aÅŸamaya dek korunmasının gerekliliÄŸini savunur. Amalric; kutsal ruhun enkarne olmak için, üçüncü aÅŸamada kendi mezheplerini seçtiÄŸini; bu aÅŸamada tümüyle kutsallık, mutluluk ve özgürlüğün yaÅŸanacağını savunur. Döngüsel vahiyden oluÅŸan eski gnostik kurtarıcı düşüncenin devamlılığını, Amalrician taraftarlarında da görüyoruz. Kutsal ruh yedi kiÅŸide enkarne (vücut bulmuÅŸ) olmuÅŸtur; bunlardan biri de Amalric’dir. Eckharst, Tanrısal olan ile Tanrı’yı ayırır. Tanrısal olan herkese ait potensiyaldır. Tanrısal olan vasıtası ile, Hiristiyanlık’daki üçlü tanrı öğretisi geliÅŸir: Baba, oÄŸlu vasıtası ile kendisini tanır. Bütün yaratılan varlıklar baÅŸta bir forma sahip deÄŸildir. Tanrısal olan, Tanrı’nın oÄŸlu Ä°sa’da gerçekleÅŸir; o Tanrı’ya ait düşünme yeteneÄŸini, fikirlerden oluÅŸan bir dünya (kozmoz) biçiminde kendinde barındırır. Böylece fikirler vasıtası ile, tanrısal olan bu olgu enkarne olur. Ä°nsan ruhu Tanrı’nın mikro düzeyde bir yansımasıdır. O Tanrı’yı, kendi baÅŸlangıcını arar ve onunla birleÅŸmeyi arzular. Ona göre, doÄŸu mistisizminde olduÄŸu gibi, Ä°nsan Tanrı ile buluÅŸmak için kendinden hareket etmelidir. Ruysbroeck, Mistik olanın ruhunun derinliklerinde Tanrı ile buluÅŸacağını berlirtir. Ä°nsanın içinde de bu kutsal üçlü birlik barınmaktadır.[5]
GörüleceÄŸi gibi, Hiristiyan Gnostisiziminde insanın yüceltilmesi için yeterince teolojik tartışma ve bunun sonucu olarak geliÅŸkin bir zemin bulunmaktadır. Gerek Budizm ve gerekse Hiristiyan gnostisizminin islami dönemlerde etkilerinin olmayacağını düşünmek akıl dışıdır. Dolayısı ile “En el Hak” diyen Hallac ı Mansur’un; bununla, insanda tanrısal olana saygı göstererek insana verilmesi gereken deÄŸere iÅŸaret ettiÄŸi anlaşılıyor.(Tarihsel arka Planı ile Alevilik, Kürtler ve Türkler adlı kitabımdan)
[1] William H. McNeill, Dünya Tarihi, İmge Kitabevi, Ankara 2006; s.118-122
[2] Cahit Akşit, Dinler Tarihi, Kamer Yayınları, Istanbul 2017; s.22
[3] Geo Wîdengren, Relîgîonens Värld, Svenska Kyrkans Dîakonîstyrelses Bokfêrlag Stockholm 1953; s.403-410
[4] Age; s.416-420
[5] Age; 421-429