Saîdê Nursî/Kurdî ve Şeyh Said hakkında

Saîdê Nursî/Kurdî ve Risale-i Nur’lara muhatap olan ÅŸahıs veya cemaatlerin bir zihniyet tarihi var.

Bu zihniyette cemaatlerin, bu iki tarihi şahsiyeti birbirine sürekli muhalif gösterme çabası en temel kabulüdür.

Yeni Asya NeÅŸriyat, Risale-i Nur külliyatının her eserinin önsözünde Saîdê Kurdî’nin Åžeyh Said Efendi’ye muhalif olduÄŸunu mutlak suretle belirtmeyi yayın ilkesi olarak kabul etmiÅŸtir.

Aynı durum Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı neÅŸrettiÄŸi İşârâtü’l Ä°’caz’ın başına hiçbir delil getirmeden neÅŸretmeyi uygun bulmuÅŸtur.


Saîdê Nursî-Kurdî

Ayrıca Saîdê Kurdî ve Şeyh Said ilişkisi noktasında resmî ideoloji eksenli kodlamalar ve bu kodlamamalardan sonra kurulan bağlantılar, Nurcu kimliğinin inşasında temellendirme olarak kullanıldı.

Zira olayın hakikati üzerinden ileri sürülen argümanlara karşı hem olayın hem de argümanların yönünü deÄŸiÅŸtirmek için, resmi ideoloji eksenli temellendirilen Nurcu kimliÄŸi, artık ayrılmaz bir parçası olarak ilk ileri sürülen “Kürtçülük”ten tenzih(!) edilerek söze baÅŸlanılması, sürekliliÄŸi ifade etmeninde bir baÅŸka temel tezini oluÅŸturuyor.

Bu durumdan sonra Åžeyh Said Efendi’ye muhalefet içselleÅŸtirildi.

Nurcu kimliÄŸinin inÅŸasında Åžeyh Said’e muhalefet artık bir kategori haline getirildi.

İçselleştirme, Nurcu camianın sosyal gerçekliğinin(!) mensubu tarafından kabulüne ve bu sosyal gerçekliği bireyler tarafından yeniden üretilmesini sağlayan bir kategori olarak ortaya çıkıyor.

Bu durum aynı zamanda bireysel Nurcu kimliğinin, kollektif Nurcu kimliği ile ilişkideki biçimini de ortaya çıkaran önemli bir argüman.

Şeyh Said direnişi ile ilgili kaynaklar incelenmeye başlayınca ilk gözümüze çarpan direnişteki olguların ters yüz edildiğidir.

Bugün artık büyük tarihçiler tarafından kabul gören doğru bilgi, tarihçinin erdemi ve görevidir.

Ne yazık ki Saîdê Kurdî ve Şeyh Said ilişkisini inceleyen şahsiyetler, özellikle Nurcular, pek de kabul görmemiş hayali olgular üzerine bina edildi.

O günkü tarihsel olguları olduğu gibi aktardığında Üstat ve Şeyh Said ilişkisinin büyük ölçüde düzeleceği görülecektir.

Doğal olmayan şey, belgelerin tarihlerinin değiştirilmesi ve bu tahrifatın nasıl bir niyet taşıması gerçeğidir.

Direnişin detaylarına girmeden kısaca özetleyelim:


Åžeyh Said Efendi

Saîdê Kurdî 1924 yılı mayıs ayında Åžeyh Said Efendi’nin davetlisi olarak Erzurum’a gitti ve bir hafta beraber görüşmelerde bulundular.

Saîdê Kurdî, Åžeyh Said ile yapılan görüşmenin neticesinde 21 Mart’ta Nevroz gününde Diyarbakır’da görüşülmek üzere karar aldılar.

Fakat daha o tarih gelmeden hareket patlak verdi.

DireniÅŸ, 13 Åžubat 1925 yılında Piran köyünde tutuklama kararı bulunan Åžeyh Said’in adamlarından 12 kiÅŸinin jandarmalara teslim olmayıp, askerlerle silahlı çatışmaya girmesiyle baÅŸladı.

Çatışmanın başladığı gün Şeyh Said de Piran köyünde bulunuyordu.

Åžeyh Said Piran’a gelmeden önce Bitlis’te tutuklu bulunan Cibranlı Halit ve Yusuf Ziya’ya bir adam göndermiÅŸti.

Bitlis’ten dönen Åžeyh Said’in adamı, Cibranlı Halit ve Yusuf Ziya’dan direniÅŸ hazırlıkları hızlandırmalarını ve Diyarbakır üzerinden Suriye ile temasa geçmeleri emrini getirdi.

Bunun üzerine Åžeyh Said, Hasananlı Halit’e Malazgirt üzerinden Bitlis’e girip Cibranlı Halit ve arkadaÅŸlarını kurtarma giriÅŸimine baÅŸlaması emrini verdi.

Seyda’nın kendisi de Åžusar GökoÄŸlan Nahiyesi’nin Kırıkan Köyü’ne hareket etti.

Zırkanlı Miralay Selim, bölgenin bütün ÅŸeyh ve aÄŸaları ile Karlıova’daki Cibranlı baba, Kamil ve HatoÄŸulları yüzlerce silahlı adamı ile Kırıkan Köyü’ne geldiler.

Şeyh Said burada kısaca şu fetvayı verdi:

KurulduÄŸu günden beri dini mübini ahmedi’nin temellerini yıkmaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti reisi ve arkadaÅŸları Kur’an’ın ahkamına aykırı hareket ederek Allah ve peygamberimizi inkâr ettiler ve milletimize zulmettiler.

Daha sonra Karlıova Kazası’nın KanireÅŸ Köyü’ne gelen Åžeyh Said, burada da aÅŸiret reisleri ile görüşmelerde bulunup direniÅŸ için hazır olmalarını istedi.

Ardından Solhan’ın Melakan Köyü’ne giden Åžeyh Said, burada Åžeyh Abdullah ile birlikte direniÅŸ planını hazırladı.

Åžeyh Said Melakan Köyü’nden ayrıldıktan sonra Bingöl, Simsor, Genç, Lice ve Hani’yi gezmiÅŸ, daha sonra da Piran’a geldi.

Piran’da kardeÅŸinin evine yerleÅŸen Seyda, köylülerin büyük coÅŸkusu ile karşılandı.

Jandarmalarla çatışma, direniş hazırlıklarının yoğunlaştığı böylesi bir dönemde çıktı.

DireniÅŸin sonu:

Başbakan İsmet İnönü, 7 Nisan günü direnişin son durumu ile ilgili meclise şu bilgileri verdi:

Åžarkta Silvan ve BeÅŸiri birliklerimizin hakimiyetindedir. Hani, Lice, Piran, gibi Åžeyh Said’in baÅŸlıca faaliyet bölgeleri iÅŸgalimiz altındadır. Elazığ’dan gönderilen birliklerimiz Palu’yu almışlardır. Çapakçur’u (Bingöl) almak üzeredir. Asiler ÅŸehirler civarında tecrübe ediyorlar. Kendilerince müstahkem zannettikleri daÄŸlara çekilmiÅŸlerdir. Davalarından vazgeçmemiÅŸlerdir. TeÅŸkilatlarını muhafaza ediyorlar. Fakat er geç bu daÄŸların kendilerine mezar olacağını anlayacaklardır. Askeri tedbirler devam ediyor. Bastırma ve temizliÄŸin sonunu bekleyerek ondan sonra alacağımız tedbirler hakkında yüksek meclisinize maruzatta bulunmak için vakit yoktur. Müsaade ederseniz bu tedbirlerin bir iki gün zarfında arz edeceÄŸim.

9’uncu Kolordunun 12’nci müfrezesi tarafından “Malazgirt asilerinden temizlenmiÅŸ Hasananlı Halit’e ait direniÅŸe katılan KuÅŸtiban köyü yakılmıştır. BeÅŸiri bölgesindeki tedip hareketi ile görevli 12’nci Alay komutasında alınan rapora göre, 11 Nisan da 6 saat süren bir çarpışmadan sonra Senikan AÅŸireti’nin dağılarak Raçkotanlılara sığındığı ve bu sebeple Senikan AÅŸireti’nden 4 köy, Raçkotan AÅŸireti’nden 3 köy olmak üzere 7 köy yakıldığı” bildirildi.

Köylerin ateşe verilmesi yalnız bu direnişle sınırlı değil. Bu olay tüm Kürt direnişlerine karşı bir devlet politikası olarak vurgulanıyor.

Dersim direniÅŸinde de bakanlar kurulunun “Gayet Gizlidir” baÅŸlığı taşıyan 4 Mayıs 1937 tarihli kararın 2’nci maddesinin konumuzla ilgili bölümü şöyle:

Sadece taarruz hareketiyle ilerlemekte iktifa ettikçe isyan ocakları daimî olarak yerinde bırakılmış olur. Bunun içindir ki silah kullanmış olanları ve kullanılan yerlerinde ve sonuna kadar zarar veremeyecek hale getirmek, köyleri kamilen tahrip etmek ve aileleri uzaklaştırmak lüzumlu görülmüştür.

Saîdê Kurdî’nin talebelerinden Hulusi (Hulusi Yahyagil) AÄŸabey kıta komutanlığı yapıyordu.

Hulusi AÄŸabey’in ÅŸu mektubu hadisenin tüm boyutlarını gösteriyordu:

Ben Elazığ’da tabur komutanlığı yapıyordum. 1938 Dersim isyanının sebep olduÄŸu facia hadisesi neticelenmek üzere idi. Bizi de Dersim isyanını önlemeye ve bastırmaya memur etiler. Ä°syan dedikleri ÅŸey de bazı daÄŸ köylerinin o yıl vergi vermeme meselesi idi.

Aslında hadise basitti. Fakat onu büyüttüler ve umumileÅŸtirdiler. Bize verilen emir, ‘Dersim ahalisini külliyen (tamamı) imha’ emriydi. Canlı tek bir insan bırakılmayacak, genç, ihtiyar, suçlu, suçsuz, çoluk çocuk, kadın erkek, ne varsa hepsini imha edilecekti.

Hatta bitkiler ve hayvanlar dâhildi, ‘Hayvan bitkiyi yer, insan da hayvanı yer’ ÅŸeklinde idi. O tarz muamele ve emir nasıl bir uygulama ÅŸekli idi bilemiyorum.

Ãœstadın tabiriyle “BeÅŸer bu zulme isim bulamamıştır.”

Saîdê Kurdî, “Dersim katliamı 5’inci ÅŸuanın 1 hükmünü tasdik etmiÅŸtir” sözleriyle, Abdurrezzak adıyla bir müdafaa yazmıştır (9’uncu ve 10’uncu madde olarak kayda geçti).

BaÅŸbakan bu açıklamayı yaparken Åžeyh Said’in kuvvetleri iyice dağılmıştı.

DireniÅŸ sonuçlanınca Åžeyh Said, Åžeyh Abdullah, Çan Åžeyhleri, Hanili Salih, Çapakçur Beyleri, Cibran AÄŸaları ve 300 kadar atlı ile birlikte Solhan Ä°lçesi’nin Kırvaz Köyü’nde toplanarak, sınırı geçme hazırlıkları içine girdiler.

Bu arada Murat Köprüsü’ne gelen Åžeyh Said ve arkadaÅŸları, burada 34. Alay komutanı Talat Bey tarafından ateÅŸe tutuldu.

Bunun üzerine Åžeyh Said yönünü Varto’ya çevirdi.

Şeyh Said ve arkadaşları Varto tarafından Çarpuk Köprüsü civarında birlikler tarafından sarılarak yakalandı.


Şeyh Said ve kendisiyle birlikte idam edilen Hanili Salih Bey ve arkadaşları

Saîdê Kurdî ise O dönemde Van’da bulunuyordu.

Hadise baÅŸlar baÅŸlamaz hükümet güçleri Erek Dağı’nın etrafında görülmeye baÅŸladı.

O günü üstadın talebelerinde Molla Hamid Ağabey şöyle anlatıyor:

Jandarmalar bulunduÄŸumuz yere baskın yaparak üstadı almak istediklerini söylediler. O gün bütün köylüler meselenin farkına vardılar ve Åžeyh Enver Efendi müritleriyle oraya geldi: ‘Seyda müsaade et seni bunların elinden alalım, seni bunlara teslim etmeyelim’ diye yalvarıyordu. Bu görüşme Kürtçe geçekleÅŸiyordu ki jandarmalar ve subaylar bu görüşmeyi anlamasınalar. 2 Saîdê Kurdî ise Åžeyh Enver ve halka ‘Bırakın olay çıkmasın, benim batıya gitmem inÅŸallah hizmete vesile olacaktır, kaderin bir takdiridir” diyerek onları sakinleÅŸtirmiÅŸtir.

Saîdê Kurdî birkaç gün Van’da gözaltında tutuldu, binlerce mazlum Kürt halk gibi batıya sürgün edildi.

O gün üstat ile birlikte sürgüne gönderilen canlı ÅŸahitlerinden, Kinyas Kartal ve Molla Hamid’in aÄŸabeyi emniyet görevlisi Abdullah Bey’in aktarımına göre, önce Sinop’a ardından Ä°stanbul’a gönderildi.

Orada 4 ay kaldı, yapılan araÅŸtırmadan sonra Ä°stanbul’dan (Cemal Kutay’ın anlatıma göre) vapurla Antalya’ya, oradan da Burdur’a gönderildi.

Sürgünde bulunduÄŸu zaman içerisinde sık sık Åžeyh Said Efendi’nin oÄŸulları ile görüştü.

Bu görüşmelerin birinde “Elini kendi eline üç sefer vurarak ben Åžeyh Said’in intikamını almışım” dedi.

Ayrıca Bingöl’ün Fahran Köyü’nden Ali Varol Saîdê Kurdî ile görüşmesinde “Ãœstadı ziyaret etim Ãœstat şöyle söyledi: ‘Çan Köyü’ne git, benden selam söyle, Bingöl ÅŸehitler ve gaziler ülkesidir. Ben Kürdistan’a geleceÄŸim zaman ilk olarak uÄŸrayacağım yer orası olacaktır. Ben onun intikamını aldım, bir rüyayı sadıkada Åžeyh Said’i cennette makamında gördüm ve gece kalktım şükür namazı kıldım'” sözleriyle bitiriyordu.

Saîdê Kurdî ve Gevaş ulemasının Ermeniler ile ilgili mektubu
Saîdê Kurdî ayrıca “Åžualar” adlı kitabının 11’inci ÅŸuasının 6’ncı meselesinin sonunda şöyle söyler:

Bir bahtiyar mazlum idam olurken, bedbaht zalimlere demiÅŸ: “Ben idam olmuyorum, belki terhis ile saadete gidiyorum. Fakat ben sizi idam-ı ebedi ile mahkûm gördüğümden, sizden tam intikam alıyorum Lailaheillallah diyerek sevinç ve ile ruhunu teslim etmiÅŸtir.”

Bu bahtiyar mazlum Åžeyh Said’tir. Ayrıca bu ifade 1925’teki birçok gazetelerde aynen yayımlandı. 3

Yine Saîdê Kurdî, EmirdaÄŸ lahikasında mühim bir suale verdiÄŸi cevapta “Büyük memurlardan iÅŸimizle alakadar olanlar sordular, dediler ki, ‘Mustafa Kemal sana 300 lira maaÅŸ verip, Kürdistan’a ve Vilayet-ı Åžarkıye’ye Åžeyh Sinusi yerine seni vaiz-i umumi yapmak teklifini neden kabul etmedin? EÄŸer kabul etseydin ihtilal yüzünden kesilen 100 bin Kürdün canlarını kurtaracaktık.”

Buradan anlaşılıyor ki; Saîdê Kurdî’nin tespitiyle 100 bin Kürt ÅŸehit edilmiÅŸti.

Birçok hadise gibi Said-i Kurdi ve Şeyh Said ilişkisi de Nurcu camia tarafından farklı bir mecraya kaydırıldı.

Bu iki tarihi şahsiyetleri birbirine sürekli muhalif gösterme çabası içerisinde olundu.

Bunun en basit örneği ise hiçbir Nur talebesinin ispat edemediği mektuptur.

“Said-i Nursi, kendisini desteÄŸe davet eden isyancılara gönderdiÄŸi mektupta asırlardan beri Ä°slamiyet’in bayraktarlığını yapan Türk milletine kılıç çekmenin Dinen caiz olmadığını, böyle bir ÅŸeye niyet edildiÄŸinde bunun baÅŸarısızlıkla sonuçlanacağını” iddia edilen mektubun aslı ÅŸudur:

Bu sözleri Saîdê Kurdî’nin kendi ifadeleriyle verelim:

“Eski Harb-i Umumi’den biraz evvel, ben Van’da iken bazı dindar ve muttaki zatlar yanıma geldiler. Dediler ki:

‘Bazı kumandanlarda dinsizlik oluyor, gel bize iÅŸtirak et. Biz bu reislere isyan edeceÄŸiz.’

Ben de dedim:

‘O fenalıklar ve dinsizlikler o gibi kumandalara mahsustur. Ordu onun ile mesul olmaz. Bu Osmanlı ordusunda belki 100 bin evliya var. Ben bu orduya karşı kılıç çekmem ve size iÅŸtirak etmem.’

O zatlar benden ayrıldılar, kılıç çektiler, neticesiz ‘Bitlis Hadisesi’ vücuda geldi. Az zaman sonra, Harb-i Umumi patladı.

(Afyon Müdafaası)

Bu sözleri tahlil ettiÄŸimizde, Saîdê Kurdî’nin bahsettiÄŸi “Dindar muttaki zatlar” Åžeyh Selim ve Åžeyh Åžahabeddin’dir.

Olay 1913’te I. Dünya Savaşı’ndan az evvel dediÄŸi hadise. Zaten dikkatli okununca anlaşılmayacak bir konu deÄŸil.

Necmeddin Åžahiner ve Akgündüz gibi ÅŸahsiyetler, yıllarca Saîdê Kurdî’nin Åžeyh Said Efendi’ye gönderdiÄŸi ve onu reddettiÄŸi hakkında bir mektuptan bahsediyorlar, ama nedense hiçbir zaman bu mektubu görme ÅŸerefine nail olmadık.

Aslında mektuptan maksatları yukarıda verdiğimiz mektuptur.

1913’te söylenen bu sözü 1925’te Åžeyh Said Efendi’ye söylenmiÅŸ gibi veriyorlar.

Aslında burada “ebedi düşman” fikriyle hareket ediliyor. Bu tutumu UÄŸur Mumcu da sergiledi.

Belgelere dayanarak yazı yazmasıyla tanınan UÄŸur Mumcu, her nedense Åžeyh Said direniÅŸinin “Ä°ngilizler tarafından tezgahlandığını” ispatlamak için daha önceki Ä°ngiliz iÅŸgali ile ilgili belgeleri kullandı. 4

Birbirinden çok farklı olan bu iki dönemi ayırmayan Mumcu, adeta Nurcular gibi Kürtleri “ebedi düşman” fikriyle hareketini somutlaÅŸtırdı.

Abdulkadir Badıllı da dahil olmak üzere “Mufassal tarihce-i hayat” adlı eserinde Saîdê Kurdî’nin EskiÅŸehir Müdafaası’nda bahsettiÄŸi bir konu hakkında kullandığı sözü, Åžeyh Said Efendi’ye hitaben söylenmiÅŸ olarak lanse edildi.

Bundan 12 sene evvel Ankara reisleri, İngilizlere karşı Hutuvat-ı Sitte namındaki eserimle mücahedatımı takdir edip, beni oraya istediler. Gittim. Gidişatları, benim ihtiyarlık hissiyatıma uygun gelmedi.

‘Bizimle beraber çalış’ dediler.

Dedim: ‘Yeni Said öteki dünyaya çalışmak istiyor. Sizinle beraber çalışamaz, fakat size de iliÅŸmez.’

Evet, iliÅŸmedim ve iliÅŸenlere de deÄŸil iÅŸtirak, deÄŸil temayül, belki teessüf ettim. Çünkü, an’anat-ı milliye-i Ä°slamiye lehinde istimal edilebilir acip bir deha-yı askeriyi, an’ane aleyhine bir derece çevirmeye maatteessüf bir vesile oldu.

Evet, ben, Ankara reislerinde, hususan reis-i cumhurda muannid ve büyük bir deha hissettim ve dedim:

‘Bu dehayı, kuÅŸkulandırmakla an’anat aleyhine çevirmek caiz deÄŸildir.’

Onun için, ne kadar elimden gelmişse, dünyalarından çekildim, karışmadım. 13 seneden beri siyasetten çekildim. Hatta bu 20 bayramdır, bir-ikisinden başka umumlarında, bu gurbette, kendi odamda yalnız ve mahpus gibi geçirdim -ta ki siyasete bulaşmam tevehhüm edilmesin. Hükûmetin işlerine ilişmediğime ve karışmak istemediğime delalet eden.

Bu sözleri tahlil ettiğimizde çok daha farklı bir sonuç ile karşılaşıyoruz.

“Bundan 12 sene evvel” dediÄŸi nasıl anlamalıyız?

Eskişehir Müdafaası 1935 yılında yapıldı, 12 sene evvel dediği 1923, yani meclis yeni kuruluyor.

Burada “Bizimle beraber çalış” ifadesi Hasan Basri ve Mehmed Akif Ersoy’un teklifidir.

Hasan Basri’nin hatıratı da ÅŸu ifadeler yer alıyor:

O zaman ben M. Akif gibi ilk mecliste bulunuyordum. Ãœstat Ankara’ya gelince bir heyet olarak yanına gittik. ‘Gel, ayrı bir parti kuralım, sende başımıza geç ÅŸu meclisi elde edelim’ dedik.

Ãœstat dedi ki: ‘Her ÅŸey elde edilmiÅŸ Ä°ngilizler her ÅŸeyi ile ele geçirmiÅŸler. O nedenle sizin yapacağınız bütün çalışmalar onların namına geçecektir. Gelin Kürdistan’a ve Anadolu’ya dağılalım. Milletin iman nabzını yakalayalım yeni bir model için çalışalım’ dedi.

Hasan Basri Çantay: Ben ve M. Akif ayağı kalktık, Hoca sen ne kadar dahi de olsan bir Kürt’sün, Kürt’ün aklı sonradan başına gelir dedim, o da kalktı kızarak bizden ayrıldı.

Sonra meclis dağıldı sistem oturdu.

Yıl 1952 Ä°stanbul’dayız, dediler ki ‘Ãœstat mahkemeye gelmiÅŸ’, çok heyecanlandım kendisi ile görüşmek için gittim, seneler sonra beni tanıya bilecek mi diye düşündüm, otele gittim dış kapıda beni görür görmez ‘Gel Hasan, gel, Kürd’ün mü, Türk’ün mü aklı sonradan başına gelir.’

Evet üstadım, bizim aklımız sonradan başımıza geldi.”

Üstadın yukarıdaki ifadesi böyle bir görüşme olduğunu onaylıyor.

Ama burada nedense birçok Nur talebesi(!) üstadın “Bizimle beraber çalış” ifadesini Åžeyh Said Efendi’ye söylenmiÅŸ gibi ima ettiler.

Bunun da hiçbir hakikat yönü yok.

Olay 1923’te gerçekleÅŸti.

Saîdê Kurdî’nin dediÄŸi gibi, “Men kale ve limen kale ve lime kale ve fima kale.”

Yani: “Kim söylemiÅŸ? Kime söylemiÅŸ? Ne için söylemiÅŸ? Ne makamda söylemiÅŸ?”

Bunlara dikkat etmesi gerekir sanırım.

Åžeyh Said Efendi’nin direniÅŸinin niteliÄŸini kavramak için, o günkü koÅŸulları ve koÅŸulları oluÅŸturan tarih kesitini doÄŸru deÄŸerlendirmenin zorunluluÄŸu ortada.

Bu hareketi doÄŸrudan inceleyen B. Cemal, M. Toker, direniÅŸle ilgili “Ä°stiklal Mahkemeleri” eserinde genişçe yer veren E. Aybars, hareketin olduÄŸu bölgenin Ä°stiklal Mahkemesi Savcısı Ahmet Süreyya Örgeevren’in anılarında bu hareketin, “din ve milliyet” davasının beraber yürütüldüğü gerçeÄŸini ortaya koyuyor.

Sonuç:

Åžeyh Said, Saîdê Kurdî iliÅŸkisi ve benzeri konularda uygulanan “çeliÅŸkiler artırma”, OrtadoÄŸu’da Lozan sonrası Kürdistan topraklarında egemenliklerini meÅŸru göstermek isteyen güçler açısından en ekonomik yol, Kürtlerin siyasal ve hukuksal taleplerini Ä°slam’la ve Risale-i Nur ile çeliÅŸik gibi sunmaktan geçiyor.

Yüzyılımızın baÅŸlarındaki Kürt halkının yapısı çok ilerisinde bir istem olarak “Bağımsız Kürt EmirliÄŸi”, Ä°ngilizlerin mevcut politikalarına karşı dayatılırken, böylesi bir devlet hiçbir zaman onay vermeyecek olan Kemalist yapının ÅŸaşırtıcı görülen desteÄŸine uÄŸramaları var olan gerçekliÄŸi alt üst etti ve sorunu kendi içinde boÄŸdu.

Yine bu şartlar altında Güney Kürtlerinin geleceği Musul sorununa bağlı olarak Türk- İngiliz ikili görüşmelerinde ele alındı.

Kürt devleti kurmakla suçlanan Ä°ngilizler, 1925 yılında Londra’da hazırladıkları Irak Anayasa’sında Kürtlere hiçbir siyasi hak vermediler.

Anayasanın bu ÅŸartlar altında 1926 yılında uygulanmaya konmasından sonradır ki, Türkiye rahat bir nefes aldı ve Ä°stanbul’da Musul sorununa bir son verdi.

Türkiye açısından Irak’ta Kürtlerin hiçbir anayasal hakka kavuÅŸmamaları, Musul ekonomik karakterinden daha önemli olduÄŸunu gösteriyor.

Oysa biz “miÅŸ”li zamanla uÄŸraÅŸmaya hiç gerek yok; tarihsel bilgilerin ağır ilerlediÄŸi bir toplumda yaÅŸadığımızın bilincinde olarak sorumuzu tekrarlıyoruz.

“Ä°ngilizlerin bağımsız bir Kürdistan devleti kurma giriÅŸimleri”nden çok söz ediliyor.

Ancak bu devletin neden kurulmadığından kimse söz etmiyor.

Hüseyin Siyabend Aytemur Independent Türkçe için yazdı

Geef een reactie

Het e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *