İbrahim GÜÇLÜ
Korona, Çin’de ortaya çıktığı günden sonra tehlikeli ve küresel bir boyut kazanacağı öngörülüyordu. Ama bazı devletler, hükümetler, devlet başkanları, bilim insanlar, yazar ve aydınlar bu konuda vurdumduymaz ve öngörüsüz oldular. Onun için de gelişmelerin arkasına takılmak, insanlık için risk oluşturma gibi bir fonksiyona sahip oldular.
Çin’den sonra kısa sürede korona yayılma istidadı gösterdi. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) de sorumlu davrandı. Zaman geçirmeden korona ile ilgili Pandemi ilan etti. Böylece insanlık küresel, yerel, güncel, yakın temas görünmez bir düşmanla bir karşı karşıya kaldığını bütün hücrelerinde, bütün yaşam alanlarında his etmeye başladı.
Korona öyle görünmez küresel, yerel, güncel bir düşman ki, İradeye hükmediyor, çaresizlik duygusu yaratıyor. Kişisel egoizmi yükseltiyor. Herkes kendisini düşünmeye başlıyor. Ama korona karakteri gereği dayanışmacı ruhu geliştiriyor, başkasını da korumak zorunda kalınıyor. Öyle bir hastalık ki, başkasını korumadığın zaman, kendini koruyacak durumda değilsin.
KORONA ÖLÜM VE KÖTÜLÜKTE HEM EŞİTLİKÇİ VE HEM DE DEĞİL…
Ölüm vakıası, hiçbir insanın, yönetenin, yönetilenin, egemenin egemen olmayanın, ezenin ezilenin, kralın, devlet ve hükümet başkanlarının, bakanların, milletvekillerinin ağanın, beyin, aşiret reisinin, şeyhin, burjuvazinin, sivil ve asker bürokrasinin, işçinin, köylünün, kadının erkeğin, çocuğun ve büyüğün muaf olmadığı, tam anlamıyla eşitliğin olduğu bir kaçınılmaz olgudur.
Korona herkese bulaşabilme konusunda eşitlikçi bir olgudur. Ama herkese bulaşma gücüne sahip değil. Bunun yanında bulaştığı herkesi öldürme güç ve kuvvetinde de değil. Vücut mukavemeti güçlü olanlar, gençler, çocuklar, kronik hastalıkları olmayanlar, yaşam ve beslenme tarzında doğaya uygun davranan, beslenenleri de öldüremiyor.
Bunlar da varlıklılar, bilimsel davrananlar olsa gerek.
Bundan dolayı, “korona eşitlikçidir” diyenler, doğru yolda değiller. Kendilerini aldatıyorlar.
HİÇBİR DİKTATÖRLÜĞÜN MUKTEDİR OLMADIĞI ŞEYE MUKTEDİR GÖRÜNMEZ BİR DİKTATÖRLÜK VE EGEMENLİK SİSTEMİ..
Diktatörlükler, darbelerle, savaşlarla, ordu ve polisle, sivil ve askeri bürokrasiyle, şiddetle, cezaevleriyle, mahkemelerle gerçekleşir ve devam eder. Hiçbir diktatörlük tüm dünyaya hükmedecek durumda olmadı, olamaz. Belirli alanlarda, ülkelerde, devletlerde hükmetme, egemen olma gücüne sahiptir.
Diktatörlüklerde, diktatörlüğün sürdüren bir küçük kesim vardır. Onlar kendi dışındakilerin hepsine hükmederler, onları zapturapt altına alırlar.
Bütün şiddete rağmen, bazen cılız, bazen de güçlü muhalefetle karşılaşır. Muhalefet edenler, katledilir, işkence görür, idam edilir, büyük cezalara çarptırılır. Eğer diktatörlük, çok milletli bir alanda sürdürülüyorsa o milletleri yok etmek için strateji uygular.
Korona öyle bir egemenlik ve diktatörlük biçimi ki, herkes onun dediklerine tabi olmak zorunda. O, herkesin üstünde bir egemenlik sistemi. Tüm insanlar üstü, uluslar üstü, sınıflar, ideolojiler, dinler ve mezhepler üstü bir egemenlik ve diktatörlük sistemi.
Bu egemenlik ve diktatörlük sisteminde, yöneten ve yönetilen yok. Herkes onun emrinde ve onun direktifleri doğrultusunda hareket ediyor, hem de gönüllü hareket ediyor.
Bu egemenlik sisteminde, iktidar ve muhalefet ilişkisi son bulmuştur. Muhalefetsiz bir egemenlik sistemidir.
Siyasi faaliyetleri durduran bir egemenlik sistemi ve diktatörlüktür.
Toplu yaşama son veren, dernek faaliyetlerini, sivil toplum örgütlerini, vakıf ve diğer tüm kurum ve kuruluşların faaliyetleri durduran bir egemenlik sistemi.
KORONA, ÖLDÜRÜCÜ, KORKUTUCU, EĞİTİCİ VE DEĞİŞTİRİCİDİR…
Korona, herkesi değil, insanların bir kesimini öldürüyor. Asıl insanları korkutuyor ve paniğe sürüklüyor.
İnsanlar, hastalanma korkusu, ölüm korkusu, açlık korkusu, yoksullaşma korkusu, yakınlarına ve çevresine zarar verme korkusu yaşıyor. Bu korkuların insanın ruh hali üzerinde olumsuz etkilerinin olacağı, travmalara yol açacağı öngörülebilir.
Bundan dolayı, bu korkuları güzel ve parlak geleceğimiz için yenmeliyiz. Korkunun yenildiğini, insanların çoğunluğu tecrübeleriyle bilebilir konumdadırlar.
Panik, dehşet verici bir olaydır. İnsanlara yanlış yapmaya iter. Bilinen doğruları bile yanlış yapmana yol açar. Bu da insan için bir felakettir. Paniği yenmek insanın geleceği, çevresini, koruması için gereklidir.
Korona, sevgiyi engelliyor. Yakınlarına, baba ve anneye, çocuklara, eşine dokunamamayı ve öpmemeyi dikte ettiriyor. Eşlerin bile aynı odada yaşamasına izin vermiyor.
Anne, baba ve akrabaları ziyaret etmeyi engelliyor.
Hastaları ziyaret edememeyi, mezar başlarına gitmemeyi ön görüyor.
Düğün yapmayı engelliyor.
Toplu yaşamdan kopmaya yol açıyor. Toplumsal faaliyetlerden uzaklaştırıyor.
Toplu çay içmeyi ve sohbet etmeyi engelliyor.
Bütün bu olumsuzların yanında: Sevgiyi körüklüyor. Başkasını koruma refleksinin ve bilincinin gelişmesine yol açıyor. Yeni bir sağlık ve beslenme bilincini edinmemenin gerekliliği öğretiyor. Tasarrufu öğretiyor. Engelliler, ceza evlerindekiler için empati yapmayı geliştiriyor. Bireysel ve toplu yaşama farklı bakmanın parametrelerin verilerini sunuyor.
YENİ İNSAN, YENİ YEREL VE KÜRSEL SİSTEM…
Bütün bu olup bitenler, yaşananlar, yaşanmayanlar, yeni bir insanı, farklı psikolojiyle, ruhsal yapıyla, bilinçle, yeni zihinsel haritayla ortaya çıkaracak.
Bu da insanı merkeze alan başta sağlık sistemi olmak üzere, yeni yerel ve küresel sistemlerin yapılanması arzusunu, isteğini, arayışını ortaya çıkaracak.
Bu da yeni bir toplumsal mücadele anlayışını, araç ve gereçlerini, yeni bir dünya anlayışını, felsefesini belirleyecektir.
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Eskide ısrar edenler geleceği yakalamayacaklardır.
Yeni olan şey, yerel ve küresel sistem şimdiye kadar gelen ve insanlığa hükmedenlerden farklı olacak, olmak zorunda.
Diyarbekir, 9 Nisan 2020