Türkiye, Irak, Katar ve BirleÅŸik Arap Emirlikleri (BAE), 22 Nisan’da BaÄŸdat’ta Türkiye CumhurbaÅŸkanı Recep Tayyip ErdoÄŸan, Irak BaÅŸbakanı Muhammed Åžiya es-Sudani ve 4 ülkenin ulaÅŸtırma bakanlarının katılımıyla “Kalkınma Yolu” adını verdikleri bir anlaÅŸma için bir mutabakat zaptı imzaladılar.
Eski Kuveyt Enformasyon Bakanı Saad bin Tifle el-Acmi yazdığı makalesinde 4 Ülkenin anlaşmaya vardığı Kalkınya yolu projesinin artılarını ve eksilerini kaleme aldı.
Independent Türkçe tarafından çevirisi yapılan makale şu şekilde;
Irak BaÅŸbakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Stratejik Kalkınma Yolu Projesi, DoÄŸu ile Batı arasında ekonomik entegrasyonu saÄŸlayarak ve sürdürülebilir bir ekonomiye yönelik çaba göstererek ekonomik büyümenin teÅŸvik edilmesine, bölgesel ve uluslararası iÅŸ birliÄŸi iliÅŸkilerinin güçlendirilmesine katkıda bulunacaktır. Aynı zamanda uluslararası ticareti artıracak, taşımayı ve ticareti kolaylaÅŸtıracak, yeni ve rekabetçi bir ulaşım rotası temin edecek ve bölgesel ekonomik refahı artıracaktır” ifadelerine yer verildi.
AnlaÅŸma, BAE’den baÅŸlayarak Türkiye’ye kadar uzun bir kara, deniz ve hava ticaret rotası oluÅŸturmayı amaçlıyor.
Malları Avrupa’ya taşıyacak bu rota, Babu’l Mendeb’de Husilerin ticari gemilere yönelik saldırıları nedeniyle kesintiye uÄŸrayan, Kızıldeniz ve SüveyÅŸ Kanalı üzerinden yapılan deniz ticaret hattına paralel bir yol oluÅŸturuyor.
Türkiye üzerinden 4 ülke ile Avrupa arasındaki karşılıklı ticareti artırmayı hedefliyor.
Bölgenin istikrar ve barış içinde bir arada yaşamasından yana olan herkes, bölge ülkeleri arasındaki ekonomik iş birliğinin mevcut gerçekliği anlayıp geleceğe bakmak yerine, insanları geçmişte yaşamaya iten siyasi anlaşmazlıklar ile tarihi birikimleri aşmanın, mantıklı bir kapısı olduğuna inanıyor.
Bu nedenle, herhangi bir anlaşma veya mutabakat zaptı herkes tarafından memnuniyetle karşılanmalı, ancak bahsi geçen anlaşma, imzası sırasında önemini öven açıklamalara rağmen, görünüşte güzel ama özünde başarılması zor görünüyor.
Aşağıdaki endişeler, bu mutabakatın kapsamlı bir ticaret anlaşmasına dönüşmesini engelleyebilecek olası senaryolar olarak karşımıza çıkıyor:
- Ä°ran, kendisini dışlayan bölgesel anlaÅŸmalara izin vermeyecektir ve Türkiye’nin taraf olduÄŸu anlaÅŸmaları sabote ediyormuÅŸ gibi görünmemek için Irak’taki yandaÅŸları aracılığıyla dolaylı da olsa bunları engellemeye çalışacaktır.
 - Ev sahibi ülke daha önce de Ä°ran’a sadık Iraklı tarafların çok geçmeden vazgeçtiÄŸi anlaÅŸmalar imzalamıştı. ÖrneÄŸin, Irak Yüksek Mahkemesi ve Ä°ran’a sadık milletvekilleri, Irak ile Kuveyt arasındaki deniz seyrüseferinin düzenlenmesini öngören Hor Abdullah Sınır AnlaÅŸması’nı geçersiz kılarak uygulanmasını engellemiÅŸlerdi.
 - Mutabakat, Kalkınma Yolu adı verilen güzergâh üzerinde bulunan Bahreyn, Suudi Arabistan ve Kuveyt’i göz ardı ediyor. Her ne kadar Kuveyt kendi iç çatışmalarıyla meÅŸgul olduÄŸu için diplomatik olarak kendisine kayıtsız kalsa da gözlemciler hem Bahreyn’i hem de Suudi Arabistan’ı kapsamayan bir anlaÅŸma için lojistik gerekçe görmüyorlar.
 - Mutabakatın taraflarından olan Katar ve BAE, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi olan iki Körfez ülkesidirler, ancak yakın zamana kadar siyasi olarak ilişkileri kopuktu ve aralarında bir rekabet hali vardı. Bu kopukluk, yalnızca iki ülke arasında değil, genel olarak altı KİK ülkesi arasında da tekrarlanmaması için teminatlar verilmeden sona erdi. Bu ise planlanan anlaşmanın iptal olmasına ve doğmadan ölmesine neden olabilir.
 - Irak’ın baÅŸkenti BaÄŸdat’ta ErdoÄŸan’ın katılımı ile Sudani tarafından imzalanan anlaÅŸmada Türkiye’nin stratejik hedefi, Kuzey Irak’taki Türk iÅŸgaline meÅŸruiyet kazandırmak. Zira pratikte anlaÅŸma, Irak’ın PeÅŸmergeleri eÄŸitme ve PKK’ya karşı mücadele bahanesiyle Musul’un kuzeyinde BaÅŸika’daki Türk askeri varlığını resmi olarak kabul etmesi anlamına geliyor.
Şüphesiz her samimi insan, yukarıdaki korkuların yersiz olmasını ve mutabakat zaptının taraflar arasındaki ticareti geliştirmeye yönelik kapsamlı ve etkili bir anlaşmaya dönüşmesini istemektedir.
Bir gün, iyi komşuluğa bağlı ve kaotik sloganlar yerine, halkın çıkarlarını ön planda tutan bir ülke olarak davranışını değiştirmesi halinde, İran da dahil olmak üzere herkese açık olmasını, bölge halkları arasında, ülkelerinin kalkınmasına yol açacak ekonomik ilişkileri güçlendirilmesini ummaktadır.
Böylece bölgemizi ve halklarımızı yoran çatışma ve savaşlar yerine bir arada yaşamaya ve karşılıklı çıkarlara odaklanabiliriz.
NA