İbrahim GÜÇLÜ
Hiç şüphe yok ki, düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde, herkes düşüncesini ve fikirlerini kamuoyu ile paylaşmak hakkına sahiptir. Üstelik bu gerekli olan bir şeydir. Birikim, bilgi, düşünce, fikir paylaşımlarıyla gelişir, yükselir, senteze ulaşır. Düşünce ve fikir paylaşımı ile ortak değerler hem oluşur ve hem de gelişirler. Ortak yaşam için, ortak akılı, ortak yaşamın ilkelerini, biçim ve tarzın oluşmasına yol açar.
Düşünceler, kamuoyu ile paylaşılırken, düşüncelerimiz sarsıcı da, olabilirler.
ABD Yüksek Mahkemesinin önemli bir kararına ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararına göre, iktidarları, güç sahiplerini, başkanları, senatörleri, Temsilciler Meclisi üyelerini, orduyu doğrudan eleştirmeyen, sarsıcı olmayan düşünceler, düşünce ve fikir sayılmıyor.
Bu nedenle Anglo-Sakson ve Avrupa Demokrasilerinde fikir suçu kavramı yoktur. Bu kavramı kullanmak da, deprem yaratıcı ve suç olabilir.
Ama düşünce ve fikir ifade etmekle, düşünce ve fikirleri eleştirmekle, küfür ve hakaret arasında büyük fark vardır.
Hakaret ve küfürler, düşünce ve fikir değildirler. Bu nedenle hakaret ve küfür, ahlâk, edep, kültür açısından ayıptır, dışlanır, kabul edilemez. Hukuk açısından da suçtur ve yasaktır. Hakaret ve küfürün hukuken muamele görmesi için, kendisine küfür edilen kişinin, suç duyurusunda bulunması gerekir. Yoksa cumhuriyet savcıları ve kamu kurumları resen harekete geçmezler.
Biz, bize yapılan yığınla hakarete ve küfüre rağmen, böyle bir yola başvurmadık. Hakaret ve küfür edenleri, ahlâk, edep ve kültür müeyyideleriyle baş başa bıraktık/bırakıyoruz. Onların edepli olmasını ve islah olmasını bekliyoruz. Elbette bu konularda hukuk yoluna başvuranları da kınamıyor, hakları olduğunu savunuyoruz.
Özellikle sanal dünyada, düşünce ve fikir adına küfür ve hakaretler yapılmaktadır.
Milyonlarca insan, sanal dünyada da görüşlerini paylaşıyorlar. Ben de düşünce ve fikirlerimi, makaleler halinde paylaşıyorum. Ne yazık ki özellikle belli kişiler, çevreler ve örgüt taraftarları, bu düşünce ve fikirlerimi, fikir ve düşüncelerle eleştirme ve değerlendirme, analiz etme yerine, küfür ve hakaretlerle karşılıyorlar.
Ben bu küfür ve hakaretlere cevap vermeyi bile gerek görmüyorum. Onlara cevap vermeyi, onların seviyesine inmek olduğunu düşünüyorum. Zaten onların da istediği, kendileri bir bataktalar, bizi de o batağa çekmek istiyorlar.
Benim dışımda da birçok fikir ve dava adamına aynı küfürlerin ve hakaretlerin yapıldığını görüyor ve okuyorum.
Ben bir kez daha diyorum ki: Muhaliflerimiz, karşıtlarımız, hatta düşmanlarımız bize küfür ve hakaret edebilirler.
Biz dava ve fikir insanları olarak, muhaliflerimizi, karşıtlarımızı, hatta düşmanlarımızı, ne yaparlarsa yapsınlar, bize küfür ve hakaret de etseler: Biz edep sınırlarımızı, terbiyemizi ve milli değerlerimizin sınırlarını, kültürümüzün sınırlarını, insan olmamızın sınırlarını, demokrasinin sınırlarını, hak ve hukukun sınırlarını, insan hak ve özgürlüklerin sınırlarını zorlayan tanımları, onlarla ilgili yapmamalıyız. Asıl o zaman terbiyemiz, edebimiz, kültürümüz, bozulur ve kirlenir.
Eğer biz de onların kullandığı sözleri ve tanımları kullanırsak, onların seviyesine düşmüş oluruz.
Oysa biz haklıyız. Biz haklı bir büyük davanın, Kürdistan, Kürt Milleti, Demokrasi, Hak ve Hukuk, Adalet Davasının emekçileri ve hizmetçileriyiz.
Bizim hakkımızda söylenecek kötü bir söz, hakkımızdaki kötü bir tarif ve tanım, sahibini vurur. Hem de onu felç eder. Bundan şüphe duymayalım.Â
Amed, 15 Temmuz 2015Â