Bundan önceki yazıda belirttiğimiz gibi Memduh Selim, Birinci Dünya Savaşı öncesinde kurulan Kürd Talebe Hêvî Cemiyeti kurucularından biri olup genel kurul sonrasında da cemiyetin genel sekreterliğine seçilmişti. Hêvî cemiyetine bağlı olarak yayınlanan Rojî Kurd ve Hetawî Kurd dergilerinin de yayın kurulunda da yer almıştı. Birinci Dünya Savaşı başlamadan hemen önce İstanbul’da faaliyet gösteren Kürd cemiyetleri seferberlik ilanı gerekçesiyle kapatılarak örgütsüz, siyasetsiz ve tavırsız bir durumda bırakılan Kürdler, dört yıllık savaş süresini maddi, manevi ve büyük insan kaynakları kaybıyla geçirdiler.
Savaş sürecinde özellikle de Osmanlı İmparatorluğu’nun Ortadoğu’daki topraklarının bölüşülmesi için, galip emperyal güçler arasında açık gizli çeşitli anlaşmalar yapılmıştı. Bu anlaşmalardan en önemlisi ve birinci derecede Kürdleri ve Kürdistan’ı ilgilendireni de Sykes-Picot anlaşmasıydı. Sykes-Picot anlaşması İngiltere, Fransa ve Rusya arasında imzalanmıştı. Rusya, Bolşevik devrimin gerçekleşmesiyle birlikte 1917’de anlaşmadan çekildi. Kürdistan, paylaşımı sözkonusu olan coğrafyanın içinde ve de merkezinde bulunmakta idi. İttihat ve Terakki yönetimindeki Osmanlı İmparatorluğu, Almanya’nın yanında savaşa katıldı ve müttefikleriyle birlikte kaybetti.
Savaşı sonlandırmak üzere İtilaf Devletlerinin hazırladıkları antlaşma metni, 31 Ekim 1918’de Yunanistan’ın Limni adasında bulunan Mondros kasabasında İttifak Devletleri tarafından imzalanarak resmen uygulamaya girdi. Savaşı sonlandıran bu antlaşmayla, Osmanlı İmparatorluğu tamamen dağılarak tarihe karıştı. Hem Dünya genelinde hem de Osmanlı İmparatorluğunun başkenti İstanbul başta olmak üzere hüküm sürdüğü topraklarda yeni bir siyasal ve toplumsal süreç başladı.
Savaşın büyük galiplerinden ABD başkanı Woodrow Wilson, I. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulmasını istediği dünya düzenine ilişkin olarak Kongrenin 8 Ocak 1918 tarihli oturumunda açıkladığı 14 ilkenin 5. ve 12. maddelerinde: “5. Dekolonizasyon sağlanmalı ve sömürge topraklarında uluslara kendi kaderini belirleme hakkı verilmelidir… 12. Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk olan kısımlarına egemenlik hakkı tanınmalı, fakat Türk olmayan halklara bağımsızlık verilmelidir….” deniliyordu. Bu ilkeler, antlaşmanın imzalanmasından hemen sonra kurulan KTC başta olmak üzere mütareke sonrası kurulan tüm Kürd cemiyetleri ve örgütleri için büyük bir umut kaynağı olmuştu.
Mondros Antlaşma imzalanır imzalanmaz, Kürdler de kapatılan eski cemiyetlerini aktifleştirmekle birlikte yeni parti ve cemiyetler de kurdular. Radikal Avam Fırkası [Radikal Halk Partisi], Kürdistan Teâlî Cemiyeti, Kürd Millet Fırkası, Kürd Demokrat Fırkası, Kürd Teşkilatı İçtimaiye Cemiyeti ve Kürd Kadınları Teali Cemiyeti gibi örgütler bu dönemde kurulan yeni örgütlerdir. Umumi Savaş öncesinde kurulmuş olup savaş nedeniyle kapatılan ya da faaliyetleri dondurulan Kürd Tamim-i Maarif ve Neşriyat Cemiyeti ile Kürd Hêvî Cemiyeti gibi örgütler de yeniden aktifleştirildi. Savaş öncesinde Memduh Selim’in genel sekreteri olduğu Hêvî Cemiyet’inin yeniden çalışmalarına başlaması vesilesiyle Taceddin Ciziri (T. C.) kısaltmasıyla şöyle bir değerlendirmede bulunur: “Bu cemiyet; dimağlarında ilim ve irfan, kalplerinde vatan aşkı yaşayan Kürd gençliğinin ölümsüz bir timsal mevcudiyeti, evlatlarından hayat ve kurtuluş bekleyen Kürd milletinin kuvvetli bir ümit ve gücü idi.
Kürd milleti için ölüm ve sefalet getiren savaş seneleri boyunca sesini kesmiş, zalim ve elim bir idare kalemini susturmuştu. Fakat Hêvî; dört sene karanlıklarda yatan meşale ümidini kalbinde, dinlenmeyen hayat hakkını ruhunda saklamıştı.
Bugün Kürd milletinin çalışkan ve hareketli (aktif) gençleri, aynı aşk ve iman ile çalışan aydınlar zümresi, bu hayat hakkını daha gür ve kuvvetli bir sesle isteyecek Kürd milletinin refah ve saadeti irfanın tekamülü için daha büyük bir azim ve imanla çalışacaklardır.
İşte bu maksat ve inanç etrafında toplanan gençler “Hêvî”yi ihya etmişler (güçlendirmişler), idare heyetini seçerek daha mesut ve güveni bahşeden bir sahada yürümeye karar vermişlerdir. Kürd gençliğinin vazifesi, bu irfan zümresi etrafında toplanmak, çalışmak; Kürd milleti ise kendileri için çalışan evlatlarına, elinden geldiği kadar yardım ve destek vermektir.”[1]
Bu yeni dönemde kurulan cemiyetlerden (örgütlerden) ana şemsiye konumunda olan Kürdistan Teali Cemiyeti (KTC)’dir. KTC, Seyyid Abdülkadir Nehri’nin başkanlığında 17 Aralık 1918’de kurulmuş. Bedirhani Emin Âli Bey cemiyetin birinci başkan vekili ve Süleymaniyeli Said Paşa’nın oğlu Fuad Paşa ise ikinci başkan vekili idi. KTC, “Kürdlerin genel ve ulusal çıkarlarını korumakla yükümlü olduğunu, ateşkes antlaşmasından sonra işlerin aldığı biçim ve nitelik karşısında ve dünyaca kabul edilip Osmanlı hükümetince de ateşkes antlaşmasının imzalanmasıyla birlikte Osmanlı ülkeleri yönetimine temel kabul edilen Wilson Prensiplerinin verdiği ulusal hakları elde etmek amacını, doğal olarak programına aldı.”[2] Bu dönemin Kürt örgütleri adına yabancı misyon temsilcileriyle yapılan açık-gizli birçok görüşmelerde, Kürd temsilcileri sürekli Wilson Prensiplerinin Kürdler ve Kürdistan için de uygulanması talebini dile getirmiştir.
“Bir ulus yoktur ki yükselmeye dönük istek ve ümitlerini “örgüt”süz, ve bir örgüt yoktur ki programını “ulus”suz olarak pratik alanına getirebilsin.”[3] Diyerek halkla bütünleşen bir örgütlenmenin gerekliliğini dile getiren Memduh Selim, başta KTC olmak üzere bu dönemde kurulan Kürd örgütlerinin en aktif üyesi ve öncü kadrolarından biridir. Birçok örgütün merkez yönetiminde yer almış ve bir kısmının da bizzat başkanlığını yapmıştır. Önümüzdeki yazılarda, bu örgütler içerisindeki faaliyetlerini daha ayrıntılı olarak aktarmaya çalışacağız.
(Devam edecek.)
[1] T.C. (Tacedînê Cizîri/Cizreli Taceddin Taqî, Kürd Hêvî Talebe Cemiyeti’nin ihyası münasebetiyle, Kurdistan, Sayı: 8, Birinci Sene, Pencşenbe, 29 Mayıs 1335 (29 Mayıs 1919)
[2] Memdduh Selîm Begî, Kürd Kulubünde Bir Söyleşi, Jîn, Sayı: 21, Birinci Sene, 18 Haziran 1335
[3] Memduh Selîm Begî, “Mem û Zîn’in Basımı Dolayısıyla, Jîn, Sayı: 16, Birinci Sene, 10 Nisan 1335