İbrahim GÜÇLÜ
(ibrahimguclu21@gmail.com)
Rusya her zaman siyasi nüfuz ve egemenlik anlamında Suriye’de oldu. Ama son günlerde, Suriye’ye fiilen, tankları, topları, uçaklarıyla gelmiş olması denklemi değiştirdi. Durumu niteliksel olarak yeni bir noktaya taşıdı.
Bu tartışmaya katılmamak aymazlık olur. Özellikle Kürtler olarak bu gelişme karşısında sessiz kalamayız.
*****
Rusya her dönemde, özellikle de son yüzyılda hem Çarlık İmparatorluğu döneminde ve hem de Sovyetler Birliği döneminde dünyada ve bölgesinde etkin devletlerden biri olmuştur.
Bolşevik Devrimi/Darbesi kısa süre içinde dünyada etkisini gösterdi.
Rusya, Bolşevik Darbesinden sonra ismini değiştirerek, “Rusya Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği” yaptı. Dünya onu kısaca “Sovyetler Birliği” olarak tanımladı.
Davulun sesi uzaktan hoş gelir misali, dünyada bütün muhalefet güçleri, Sovyetler Birliğindeki Bolşevik Devrimine imrenmeye ve ilgi duymaya başladı. Sovyetler Birliği, dünyada ilk aşamada ideolojik etkinlik, ikinci aşamada da ideolojik egemenlik sağladı.
Sovyetler Birliği’nin bu ideolojik egemenliği, Çin’de de sosyalist kapsamda “milli demokratik devrimin” gerçekleşmesine yol açtı.
Sovyetler Birliği ve Çin’deki Batı karşısındaki ant-kapitalist gelişme, İkinci Dünya Savaşından sonra, birçok Doğu Avrupa Ülkesinde Sovyetler Birliği’nin fiili işgaliyle, Batı Dünyasının bu gelişme karşısında sessiz kalmasıyla, etkin ve egemen oldu.
O tarihten sonra, Sovyetler Birliği sosyalist kampın liderliğine yükselirken, dünyada Batı Dünyası ile yarışan süper bir devlet haline geldi. VARŞOVA PAKTI bir savunma gücü olarak oluştu.
Sovyetler Birliği, sadece sınıf hareketlerini değil, sosyal değişim muhalefet hareketlerini, ulusal kurtuluş savaşı veren milletleri de etkileyen, nüfuz alanı içine çeken bir güç, süper devlet oldu.
Bunun yanında az gelişmiş ülkelerin yönetimlerini de etkilediler.
“Kapitalist olmayan yol” ve “sol cuntaları destekleme” adı altında da, Mısır’da Nasırın katı milliyetçi otoriter ve diktatörlük rejimini, Irak ve Suriye de Baas Diktatörlüğüne hamilik yaptı. Bu ülkelerde egemen ve nüfuz sahibi oldu.
Bu dönem, Demokratik ve Özgürlükçü Dünya ile Sosyalist Dünya arasında “soğuk savaşa” yol açtı. Bu Soğuk Savaş, Berlin Duvarı’nın yıkılması, Glasnost ve Perestroika Sosyal devrimi sonucunda Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla, ömrünü doldurdu.
Sovyetler Birliği’nin rejim ve sistem olarak çökmesinden sonra, Rusya’da süper devlet olmanın yaratığı kompleksi yaşadı.
Rusya’nın çevresindeki Devletler ve Cumhuriyetlerde de, ABD ve AB’nin etkin nüfuz sahibi olması onu çıldırttı. Bu nedenle Gürcistan’da Ukrayna’da silahlı müdahalede bulundu. Kırım’ı ilhak etti.
Rusya, Suriye’de halk ayaklanmasının başlaması ve bu ayaklanmanın iç savaşa dönüşmesinden sonra, bir blok olarak (Rusya+İran+Çin+ Irak Şiileri+Hizbullah) Suriye rejimini destekledi.
Oysa ABD ve AB’nin Libya ve diğer Arap Baharı yaşayan ülkelerdeki gibi Suriye’de bir müdahale beklendi. Obama bunu yapmadı. Sadece DAİŞ’e karşı bir koalisyon oluşturdu. Uçaklarla bombalama yaptı. Bundan da başarılı olduğu söylenemez. Rusya’nın geliş gerekçelerinden birinin de bu olması, ABD ve koalisyonu için ciddi bir sorunsal oluşturuyor.
Rusya, kısa bir süre önce ABD’nin başını çektiği koalisyona karşı bir hamle yaptı. Askerleri, uçakları ve tanklarıyla Suriye’ye girdi. Operasyonları başlattı. Hazar Denizindeki gemilerinden füzeler atması da ABD koalisyonuna bir gözdağı değilse,tam bir gösteri olduğu tartışmasız.
Rusya, DAİŞ’e karşı mücadele için geldiğini söylüyor. Bu doğru bir görüş değildir. Rusya, Baas ve Esat Diktatörlüğünü korumak ve kollamak, Suriye’den hareketle Ortadoğu’da egemenlik ve nüfuz alanını genişletmek, kurumlaştırmak için Suriye’ye geldi.
Sovyetler Birliği, Baas Rejimleriyle yaptığı işbirlikleriyle Ortadoğu’da söz sahibi olmuştu.
Rusya, şimdilerde, Şiiler üzerinden; İran, Suriye, Irak Şiileri kanalıyla Ortadoğu’da egemen ve etkin bir güç olmak istiyor.
Rusya bu hamlesiyle, “yeni soğuk savaşı” da başlatmış oldu.
*****
Rusya’nın Suriye’deki üslerini ve uzaktan desteğini yeterli görmeyip fiilen gelmesi, ABD, AB ve Türkiye’nin hesaplarını alt-üst etti. Onların gelecekte Suriye üzerindeki hesaplarını sınırlandırdı.
Rusya, Suriye’de Baas ve Esat Diktatörlüğünü vesayetine alarak, Suriye’deki rejim değişikliğini şimdilerde engellemiş görünüyor.
Rusya, bu hamlesiyle Batı’nın Ortadoğu’daki nüfuzunu kırmakla kalmıyor, egemenlik alanını fazlasıyla daraltıyor.
Türkiye’nin “güvenlik bölge oluşturma”, Suriye’nin gelecek yapılanmasında söz sahibi olma isteğini fazlasıyla sınırlandırmış bulunuyor.
Ama soğuk savaş döneminde olduğu gibi, Türkiye’nin Batı Dünyası karşısındaki önemini de arttırdığını söylemek olanaklı. Türkiye hava sahasının Rusya savaş uçakları tarafından ihlal edilmesinden sonra, NATO’nun gösterdiği refleks ve ortaya koyduğu tutum bunun bir göstergesi olarak görülebilinir..
*****
Kürtlerin, Sovyetler birliği ve Rusya ile ilişkileri, tarih boyunca, Kürdistan Mehabad Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki kısa bir dönem hariç, olumlu sayılmaz.
Sovyetler Birliği, Kürt ulusal Ayaklanmalarına karşı Türkiye’de Kemalist Diktatörlüğü destekledi. Kemalistleri, ulusal kurtuluş savaşlarının ilk öncüleri olarak görerek, Kürdistan’ın parçalanmasını, uluslararası sömürge altı statüsüne karşı sesiz kaldı. Kürt ulusal hareketini, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını anayasal bir hüküm olarak benimsemesine rağmen, sadece sessiz kalmadı, Sömürgeci Devletleri destekledi. Kürdistan’daki katliamlara göz yumdu.
Şeyh Mahmut Berzenci’nin İngilizlere karşı mücadele ederken destek istediğinde, bu destek isteği karşılanmadı. Şeyh Mahmut Berzenci’nin mektubunu cevap bile verilmedi.
Kürdistan Mehabad Cumhuriyeti’nin kuruluşuna, kendi emperyal çıkarları gereği açıkça destek verdi. ABD ve Batılı güçlerden gerekli tavizleri aldıktan sonra desteğini kesti. Kürdistan Mehabad Cumhuriyeti’nin yıkılmasına ve liderlerinin katledilmesine göz yumdu.
Irak ve Suriye’de Baas Rejimlerine destek vererek, Kürt ulusal hareketine karşı bazen açıkça ve bazen de de facto karşı tutum takındı.
Sovyetler Birliğindeki Kürtleri farklı cumhuriyetlere sürgün ederek, onların asimilasyonunu sağladı.
Şimdilerde de Suriye’de Baas ve Esat Diktatörlüğünün değişmesine karşı. Bu diktatörlüğü ayakta tutmak için savaşmaktadır.
Kürtlerde verili koşullarda bilindiği gibi iki eğilim var.
Bir eğilim, PKK/PYD eğilimidir. Bu eğilim, Baas ve Esat Rejiminin yıkılmasından yana değil. Bu nedenle, Baas ve Esat Diktatörlüğünün güdümünde bağımlı bir PKK/PYD egemenlik ve diktatörlük alanı yaratılmış durumda.
Rusya’nın gelmesinden sonra da bu eğilimde bir değişiklik olacağını düşünmüyorum. Bu eğilim aynen devam edecektir. Çünkü Baas ve Esat Rejimin korumak demek, Süriye güdümündeki PKK/PY egemenlik alanını ve diktatörlüğünü de korumak anlamına gelmektedir.
Bu statü oluşumu, Irak’ta 1975 sonrasında Kürdistan’daki Kürtlerin yönettiği Otonominin yıkılmasından sonra oluşturulan, KDP ve YNK’nin “Sahte Otonomi” dediği statüye benzemektedir.
İkinci eğilim, PYD dışındaki Kürdistan parti ve örgütlerinin, onların birlik örgütü olan ENKS’nin eğilimidir. Bu eğilim, Baas ve Esat Rejiminin son bulmasını, Baas Partisinin hayatına son verilmesini, demokratik çoğulcu parlamenter bir rejimin, federal bir devletin oluşmasını savunuyor.
Suriye’de bu iki eğilim devam edecektir. Bu iki eğilim, düşüncelerine uygun olrak ABD’nin başını çektiği koalisyon ve Rusya karşısında pozisyonlarını belirleyeceklerdir.
Bu eğilimin, Esat ve Baas Rejimine karşı düşmanlığı devam edecek. Bu eğilimin, Rusya ile ilişkileri nasıl bir konsept kazanacağı zamanla netlik kazanacaktır.
Amed, 9 Ekim 2015