İbrahim GÜÇLÜ
PKK, yapılandırıldığı günden itibaren, Kürt/Kürdistan Milli Davasının tabiatına, etiğine, karakterine, meşruiyetine uygun olmayan bir anlayış ve mücadele tarzını sürdürmektedir. Son zamanlarda, “Hendek Savaşı” denilen savaş, bu gerçeği daha fazla gün yüzüne çıkardı. Özellikle de intihar eylemleri ve Diyarbakır’daki bomba olayı işi daha da şirazından çıkardı.
Buna rağmen, PKK dışındaki Kürt parti ve kuruluşları her zamanki gibi bir duyarsızlık içindeler. Bu nedenle bu sorunu yeniden tartışmak gerekiyor.
( I )
Kürtler, tarih, sosyoloji, kültür, toprak birliği, dil açısından bir millet. Ne yazık ki dörde bölünmüş bir millet. Ayrıca dünyanın birçok ülkesine de dağılmış bir topluluk. Eski Sovyetler Birliğindeki birçok federe ve şimdilerde bağımsız devletlere dağılmış olması bunun en somut göstergesi.
Ayrıca, Kürt milleti, dün dört (Türkiye, İran, Irak ve Suriye) ve bugün üç (Türkiye, İran, Suriye) sömürgeci devletin egemenliği altındaki sömürge bir millet. Bu nedenle, bağımsız, federe, federal devletten; kendi kendisini yönetme; iktidar yapma ve egemenliğini tesis etmeden, yoksundur.
Kürdistan, Kürtlerin ülkesidir. Kürdistan’da aynı zamanda başka etnik ve ulusal topluluklar da yaşamaktadırlar. Kürdistan, dörde bölünmüş ve sömürgeden daha geri bir statüye sahiptir. Kürdistan, dün dört devletin, bugün üç devletin egemenliği altındadır. Kürdistan işgal edilmiş durumdadır.
Bu nedenle, Kürt/Kürdistan meselesi tartışmasız bir şekilde, milli bir davadır. Milli Kurtuluş ve özgürlük; en azından federal, bağımsız ve konfederal devlet olma davasıdır.
Hem de dünyanın tek milli davasıdır. Dünyada Kürtlerden başka, kendi kendini yönetmeyen; iktidar, egemenlik ve devlet sahibi olmayan millet yoktur.
Kürt Milli Kurtuluş ve Özgürlük, Bağımsızlık Davası, dün dört ve bugün de üç devletin bünyesinde devam etmektedir. Her devletin bünyesinde devam eden Kürt/Kürdistan Davası, farklı süreçlere, farklı özelliklere sahiptir.
Kürt/Kürdistan Milli Davası, farklı örgütler ve önderlikler tarafından, farklı sömürgeci otoritelere karşı sürdürülmektedir.
Kürt/Kürdistan Milli Davası’nın bu özelliğinden dolayı, her devlet bünyesinde de farklı mücadele tarzlarıyla sürdürüldü ve sürdürülmek zorundadır. Bugün de bu aşamada farklı mücadele tarzlarının sürdürülmesi gerekir.
Bu gerçek, Kürdistan’ın Kuzey Parçası için de geçerlidir.
Kürdistan’ın Kuzey Parçasında, Kürt/Kürdistan Milli Davası için 1965’lerden sonra, yeni bir dönem başladı. Bu dönem, 1974 yılından sonra farklı bir nitelik kazandı. Kürdistan’da birçok örgüt kuruldu. Bu örgütler, Kürt/Kürdistan Milli Davasının niteliğine, karakterine, etiğine, Kürdistan’ın ve Kürt milletinin koşullarına, Sömürgeci Türk Devleti’nin yapısında uygun bir anlayış ve mücadele tarzını sürdürmeye çalıştılar.
Sömürgeci Devletin ancak silahlı mücadele ile dize getirileceğini, Kürtlerin silahlı mücadele ile bağımsızlıklarına kavuşacağını saptadılar. Ama silahlı mücadele için de, zamanlamayı hesap ettiler. Örgütlenme düzeylerini, halkın örgütlenme kapasitesini, Kürt milletinin koşulların, desteğini, taleplerini gözettiler.
Bu nedenle de, milli kurtuluş ve özgürlük mücadelesi, milli davanın ettiğine, milli davanın kapsayıcılığına, yani milli meselenin bütün Kürtlerin, Kürdistan’daki tüm sınıf ve tabakaların sorunu olması niteliğine uygun sürdürülmeye çalışıldı.
PKK bir devlet projesi olarak; Kürdistan’ın Kuzeyindeki milli davayı provoke etmek, amacından saptırmak, milli dinamikleri parçalamak ve yok etmek, devletin çıkarlarına uygun bir hale getirmek için oluşturuldu.
Kürdistan’ın Kuzeyindeki milli davayı, provoke etmenin en önemli alanı da, mücadele tarzı alanıydı. PKK de bu alanda yapılması gerekeni yaptı. PKK, grup olarak ortaya çıktığı günden itibaren silahlı mücadele tarzını benimsedi. Silahlı mücadeleyi de, yerel toplumsal güçlere, Kürdistan örgütlerine, kendi içindeki muhaliflere karşı yürüttü. Aşiret çatışmaları yarattı. Bir aşirete dayanarak, başka bir Kürt aşiretine savaş açtı. Bir ağaya dayanarak, başka bir ağaya savaş açtı.
PKK, 1978’lerden sonra Hilvan, Siverek, Batman, Ceylanpınar, Nusaybin’de yaptığı buydu. Bu çatışmalarda binlerce Kürt insanımız ve yurtseverimiz; Kürt liderlerinden, Ferit Uzun’u katledildi.
Bütün Kürdistan örgütlerine savaş açtı. Dengê Kawa, Têkoşîn ve KUK’a karşı top yekün savaş açtı. Yüzlerce Kürt yurtseverini katletti.
121 Eylül 1980 Askeri Faşist Darbesinin koşullarına payanda oldu.
PKK’nın bu silahlı mücadele hedeflerinin, Kürt/Kürdistan milli Davasının çıkarlarıyla hiçbir alakası yoktu. Kürt/Kürdistan milli davasını ve Kürdistan Örgütlerini ve Kürdistan milli güçlerini tasfiyeye yönelikti.
PKK, 1984 yılında Suriye ve Kemalistlerin isteği üzerine, Özal Döneminde silahlı çatışma başlattı. Bu silahlı savaşı başlatmanın, Kürt/Kürdistan milli çıkarlarıyla, milli davamızın etiğiyle hiçbir alakası yoktu.
O tarihten sonra da, yine “devrimci halk savaş” adı altında silahlı savaşlar yürütüyor. Bu savaşlarının hepsinden de yenilgiyle çıktı, Kürt milletine, Kürt/Kürdistan milli Davasına zarar verdi. Binlerce Kürt gencinin ölümüne sebep oldu.
Son zamanlarda da “Hendek Savaşı” denilen, İran, Suriye, Irak Şiileri, Rusya adına vekâlet savaşını başlattı
Sonuç: Kürdistan şehirlerinin ekonomik ve fiziki yıkımı, toplu ve değersizleşen ölümler.
Bunun yanında, canlı intihar bombaları, arabalara yerleştirilmiş patlayıcıların patlatılması, mayınlı ve bombalı tuzaklar. Bunun sonucu sivillerin toplu ölümleri.
Diyarbakır’daki son olay ve toplu ölüm, bu mücadele tarzının son halkasıdır.
PKK’nın mücadele tarzının, Kürt/Kürdistan Davasının çıkarlarıyla, etiğiyle, meşruiyeti, davanın kapsayıcılığıyla bir alakası yoktur.
Bu mücadele tarzı, tartışmaları engelleyen, Kürt ve Türk taraflarının yan yana gelmesine set çeken, düşmanca kamplaşmaya yol açan, düşmanlık duygusunu ve sayısını artıran bir mücadele tarzıdır.
Ayrıca da, bu mücadele tarzının, bağımsız Kürdistan devletine, Federal ve Konfederal Kürdistan Devletine karşı olan PKK’nın, “Demokratik Türkiye” stratejisiyle de hiç alakası yoktur.
Bu mücadele tarzına şiddetle muhalefet etmek gerekir.
( II )
Ne yazık ki, Kürt/Kürdistan Milli Davasının savunucusu olduğunu iddia eden Kürt aydınları, Kürt siyasetçileri, Kürt kanaat önderleri, Kürdistan partileri, PKK’nın bu mücadele tarzına karşı muhalefet etmiyorlar, PKK’yı halkın gözünde deşifre etmiyorlar ve karşı durmuyorlar.
Kürdistan parti ve örgütlerinin bu konudaki tutumları, suskunlukları, onların özellikle bağımsız bir kimlik olarak gelişmelerine, kitleselleşmelerine engel olmaktadır.
Kürdistan parti ve örgütleri, sivil ve demokratik mücadele tarzıyla, bağımsız, federal ve konfederal devlet stratejisini hayata geçireceklerini savunuyorlar. Bundan dolayı da, PKK’nın bu mücadele tarzına ve yaptıklarına şiddetler karşı çıkmalıdırlar.
PKK’ya karşı çıkmamalarının ve aktif muhalefet etmemelerinin, onların varlık şartlarını ortadan kaldırdıklarını bilmeleri gerekir. Bu tutum, onları halk gözünde anlamsız hale getirmekte ve hiçsizleştirmektedir.
Bu nedenle, Kürdistan parti ve örgütlerinin, Diyarbakır’daki son patlamayla ilgili sesiz kalmalarının kendilerinin bir intiharı olduğunu düşünüyorum.
Milli siyasetimiz de, günceldir ve güncel gelişmelere karşı tutum takınmaktır.
Amed, 3 Nisan 2016