Şeyhmus ÖZZENGİN
Şerafettin Kaya anılarının I. Cildi 2016 yılında “Weşanên Rûpel” yayınları arasında yayınlandı. Bu cildi değerlendirdim.
1.ciltte Şerafettin Kaya, Kurdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesinde Ciddi, güvenilir bir tanık, mücadeleci, Hukukçu ve Kurd ulus dava adamı olarak, anılarında önümüze çıkıyordu. Biz Şerafettin Kaya’yı, bir Kurd milliyetçisi, hukuk ve adalet arayan, koşturan bir Kurd militanı olarak tanıyorduk ve I. Cilt kitapta öyle de önümüze çıktı.
Şerafettin Kaya, I. ciltte, uzun bir süreci titizlikle irdeleyen, belgeler sunan, Kurdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin bir tanığı ve savaşçısı olarak, kimseye haksızlık yapmayan bir hukuk adamı olarak tarihe tanıklık yapıyordu. I. cilt, eksiklikleri olmasına rağmen, ciddi derslerle ve belgelerle dolu bir kitaptı.
Ne yazık ki II. Cilt için ayni şeyi söylemeyeceğim. Her ne kadar Şerafettin Kaya, anılarını II. Ciltte “Hayatımdan Kesitler” adı altında irdeleyip sunmuşsa da, ben ve benim gibi yüzlerce arkadaş da, Şerafettin Kaya’nın siyasi hayatının tanığıyız. Ben de o arkadaşlardan biriyim ve onun için, I. ciltte söylediklerimi II. cilt için söylemeyeceğim. Çünkü II. Ciltte tarih hafızamızı altüst eden bir durum var.
Şerafettin Kaya’nın anılarını yazması ve kitap haline getirilmesi için sık sık onunla sohbet eden, konuşan arkadaşlardan biriydim. Ben, iki arkadaş ve Recep Maraşlı 2012’de olsa gerek, beraber Kiel`e gittik ve uzun uzun konuştuk. Hem arşivin durumunu, hem anılarının derlenmesini ve yayına hazırlanması konusunda ortak bir sonuca vardık. Ben, anıların Kurdçe çıkmasını istiyordum. Ama o zaman çalıştığım için böyle bir görevi üstlenme koşulum ve şartlarım yoktu. Kitabın derlenmesi ve yayına hazırlanmasını Recep Maraşlı’ya bıraktık.
Bant çözümleri için Ankara’da bir arkadaşım vardı, onu aradım ve ben ve iki arkadaş bant çözümlerini finanse ederek Bantları çözdürdük. Bant çözümleri Recep Maraşlı’ya teslim edildi.
***
Şerafettin Kaya, 1974 sonrası başlatılan Komal-Rizgari sürecinin önemli bir milliyetçi kadrosuydu. Gerek siyasal alanda, gerek hukuksal alanda ve gerekse Maddi anlamda bu siyasi çizginin önder kadrolarından biriydi. Kurdistan’daki siyasi davalarının takibi sırasında, örgüt farkı gözetmeksizin bütün siyasi davaların takipçisi olması, Komal-Rizgari hareketinin genel siyasi çizgisiydi. Kurd ve Kurdistan’î olan Herkesi kucaklama duruşu, siyasi bir tercihti. Ayni şekilde, başka bir yol arkadaşı olan önder kadrolardan biri de Ruşen Aslandı. Bu iki arkadaş da hukukçu olarak Kurd ve Kurdistan davalarında örgüt farkı gözetmeksizin dava takipçileri idi. Bu aynı zamanda Rizgari-Komal çizgisiydi. Olması da gereken bir duruştu.
1974 sonrası kurulan Komal-Rizgari sürecinin önemli bir kadrosu olarak, sürece devam eden Şerafettin Kaya, 12 Eylül 1980 darbesi sonrası yurtdışına çıkana kadar Rizgari-Komal siyasi ekibi ile birlikteydi.
Bu süreç kitapta yok. Sanki Şerafettin Kaya, Hayatının bu kesitinde Rizgari-Komal ekibi ile birlikte çalışmamış. Sanki bu hayat kesiti Şerafettin Kaya’ya ait değildi, görmezlikten gelinmiş! Ya Kitabı derleyen Recep Maraşlı, ya da Şerafettin Kaya sürece ciddi bir sansür uygulamış! Bu durumun mutlaka netleşmesi gerekiyor.
***
Şerafettin Kaya, 1982’de PKK taraftarları ile birlikte Suriye’ye geçiyor.
Kitapta Suriye sahasına çıktıktan sonra, Şerafettin Kaya, bir PKK savunucusu olarak önümüze çıkıyor. “Hayatımda Kesitler” II. cilt kitabın her sayfası, PKK propagandası ile süslenmiş, yeni nesil kuşaklara PKK adeta öneriliyor. Bu bir Kurd milliyetçisinin intiharıdır.
Şam’da PDK dış ilişkiler sorumlusu İdris Barzani ile görüşmesini, İdris Barzani’nin Şerafettin Kaya’ya saygıda kusur etmeyen hürmetkar tavrı ve yaptığı maddi yardımı, “bunlar feodal, feodal kültürün gereklerini yerine getiriyor” diye kayda geçmesi, anlatımı da, tipik bir türk devlet solu ve PKK tavrıdır. Ama zerre kadar Kurd ve Kurdistan’î değere sahip olmayan A. Öcalan’la karşılaşmaya gelince; Buna, Beka Kamp’ında yaptığı bir konuşmasını aktarmakla başlıyor:
“Arkadaşlar, Kurdistan Ulusal Kurtuluş mücadelesi başarıya, ya da bir yapılanma gelişirse bunda kesinlikle PKK’nin mührü olacak”s.61
Bu övmeler, kitabın her cümlesinde kendini sırıtarak ele veriyor. Fakat, PKK’nin ilk ortaya çıktığı günden beri Kurd siyasetlerine yönelik saldırıları, köy baskınları, çocuk, kadın, yaşlı gözetmeksizin yapılan köy katliamları ve bu köy baskınları ile devlet kontrasının işlerini nasıl kolaylaştırdığına, köy boşaltmalara sebebiyet verdiğine ilişkin en ufak bir yorum, belirleme yok.
Yine iç infazlar konusunda sadece Mahmut bilgili’nin infazına ilişkin bir soruşturma var kitapta. Oysa PKK’de yüzlerce iç infaz, Kurd örgütlerine yönelik saldırı ve cinayetler var. Bu konuda Şerafettin kaya, bir hukukçu olarak PKK önderliğini sorgulamıyor. S. Demirel’in, “kimse bana milliyetçi kesim suç işliyor, adam öldürüyor dedirtemez” sözüne getiriyor ve adeta; “kimse bana PKK adam öldürüyor, Kurd öldürtüyor dedirtemez” noktasına getiriyor.
Oysa, ortada olan bir süreç var: PKK tarafından Avrupa’yı kasıp kavuran cinayetler, örgüt gecelerine baskınlar, adam kaçırmalar ve PKK’den ayrılanları infaz eden bir süreç. Şerafettin Kaya, bu süreçte Avrupa’da yaşıyor ve sürecin tanığı olmasına rağmen, bir hukukçu, adalet arayan adam, bilir Kişi olarak anılarında PKK’yı koruyor, övüyor ve PKK tarafından estirilen teröre tanıklık yapmıyor.
1.ciltte Ş. Kaya, bir “demokrasi ve Özgürlük” mücadele adamı olarak sunuluyor. Oysa bir Kurd milliyetçisi için demokrasi mücadelesi tabiri abes bir tabirdir. Devleti olmayan bir Kurd milliyetçisinin sömürgeci devletlerde demokrasi arama gibi bir derdi yok. Çünkü Demokrasi mücadelesi iktidar mücadelesidir.
Kurd ulusu, devleti olmayan bir ulus ve Kurdler, devletini kurmadan demokrasi mücadelesine öncelikli bir stratejiye sahip olma gibi bir lüksleri yok. Bunu savunan kesimler, Türk devlet solu ile kol kola, Kurdleri Türk sömürgeci devlete entegre etme programını savunan ve Kurdlerin devletleşmesine, Kurdistan bağımsızlığına ve Türkiye’nin parçalanmasına karşı olan kesimlerdir. Bu kesimler, Kurdlerin Türkiye’den ayrılıp, kendi devletlerini kurmasına karşı, Türk iktidarlarında Kurd’ler için demokrasi arayan kesimlerdir. Bunun öncüleri Kurdistan’da rahmetli Musa Aynter, Canip Yıldırım, Tarık Ziya Ekinci, Şerafetin Elçi dahil, birçok kadro var. Ama Şerafettin Kaya, Hayatı boyunca bağımsızlıkçı çizgide bir Kurd milli dava adamı olarak, bir duruş gösterdi. Ne özel sohbetlerimizde ne de makale ve konuşmalarında hiçbir zaman bu çizgiyi savunduğuna tanık olmadım.
***
Şerafettin Kaya, yurt dışında gerek “Yekîtî” dergisinin çıkarılmasında, gerek “Kurdistan Press” gazetesinin örgütlenmesinde ve gerekse PRK/Rizgari Partisi’nin kurucu Merkez komite üyelerinden biridir. Kitapta geçtiği gibi bir PKK savunucusu, hayranı, yada özeneni değil, PRK-Rizgari örgütünün önder kadrolarından biridir. İnsan bu durumu bilerek kitabı okuduğu zaman, kitabı derleyen Recep Maraşlı, sanki bilerek, kasten Şerafettin Kaya’yı “PKK tarafından PRK-Rizgari hareketi içine sokulmuş bir ajan durumuna sokmuş”(!) der. Çünkü kitabın her satırında eksiksiz Abdullah Öcalan’a ve PKK’ye övgü var. İnsan düşünmez mi!
Madem siz bu kadar PKK hayranı idiniz, neden “yekiti Dergisi, Kurdistan Press ve PRK-Rizgari”nin kuruluşunda ve sürecinde yer aldınız?
***
PRK-Rizgari, 1991 yazında Yunanistan’da büyük bir Konferans düzenledi. Bu konferans 20 gün sürdü. Kurdistan, Avrupa ve Türkiye’den toplam 80 kişiye yakın kadro katılmıştı. PRK-Rizgari militanları büyük bir titizlik ve emekle bu konferansı hazırlamışlardı. Eksiksiz bir organizasyondu. Ben, Recep Maraşlı ve bizim gibi bir kısım zindan üyeleri de TC ceza kanunundaki değişikliklerle tahliye olmuştuk. Ayağımızın tozu ile konferansa katıldık.
1991 sonrası örgüt içi sorunlar, stratejik hedefler ve sürece ilişkin yığınca sorun bu konferansta tartışıldı. Bu konferansın Divan başkanı Şerafettin Kaya idi.
Bildiğim kadarıyla, Şerafettin Kaya, anılarında çok geniş, detayları ile birlikte bu süreci anlatmıştı. Kitabı derleyen Recep Maraşlı mı, son anda Şerafettin Kaya mı müdahale etmiş, bunu bilemem. Bunu bilmiyorum ama, bu netleştirilmesi gereken önemli bölümlerden biri.
Şerafettin Kaya adına yayınlanan “Hayatımdan kesitler” II. cilt adlı kitapta bu süreçle ilgili bir tek satır yok. Üstelik bu süreçte Şerafettin Kaya, bir kısım yol arkadaşı ile birlikte Partiden de ayrıldılar. Bu ayrılığın nedenlerine ilişkin de bir satır yazı yok. Ama her satırın, her paragrafın içinde PKK’ye övgü “zeki, başarılı A. Öcalan” belirlemeleri var!
Oysa, PKK’nin 37 yıllık silahlı mücadele sürecinde, PKK bir Kurdkıran hareketi olarak önümüzde duruyor. Kurd milliyetçiliğinin ulusal taleplerinin düşmanı, Türk devlet solu ile sevişen bir kontra yuvası olarak iş görmüş ve görüyor.
Dört parça Kurdistan’da ağır tahribatlar yaratan, on binlerce kürdün ölümüne sebep olan, Kurdistan’ın diğer parçalarının da başına bela, sömürgeci devlet istihbarat örgütlerinin kullandığı taşeron hareket olarak; asimilasyonun, dejenerasyonun ve Kurdleri Türk devletine entegre etme Programları çerçevesinde iş gören, Kurdistan ulusal dinamiklerini yok eden, yürüttüğü savaş ile 4500 köyün boşaltılmasına, 10 milyon kurdün Kurdistan’ı terketmesine, “hedekler savaşı” ile binlerce Kurd ailenin evlerini başlarına yıkan, ulusal damarı taşıyan kasabaları imha eden bir Kurdkıran hareketi. PKK’nin bu misyonu kurdlerin elini yakiyor ve anılarını yazan Kurd kadrolar, adeta bunlar olmamış gibi “PKK’yi başın tacı” yaparak, imha sürecinin devamına parmak kaldırılıyor.
Şerafetin Kaya II. cilt anı kitabı bunlardan biri olarak, bu zamanda önümüze sürüldü.
***
Şerafettin Kaya, 1991 yılındaki konferansta PRK-Rizgari örgütünden ayrıldıktan sonra PKK’ye gitmiyor, bir örgüt kuruyor ve bu örgüt kanalıyla, PKK ile temasta bazı faaliyetlerde bulunuyor.
Sonuç olarak, bazı Rizgari merkezi kadroları ile ilgili insanı düşündüren sorularda akla gelmiyor değil.
Orhan Kotan, Rizgari siyasi hattının tartışmasız anti sömürgeci militan ulusal hattına rağmen; 1991 sonrası Türkiye’de “realite” adlı bir gazete örgütlenmesiyle, Türk Sömürgeci devletin stratejistlerinden Taha Akyol ile birlikte görürüz.
Recep Maraşlı’yi Ermenilerin kucağında, Türk devlet Solu ile birlikte hendek savaşçısı ve savunucusu olarak görürüz. Şerafettin Kaya’yı da, PRK-Rizgari merkez komite üyesi iken, PKK’ye övgüler yağdıran, A. Öcalan hayranı ve kitabının II. cildinde baştan sonuna kadar PKK’ye övgüler yağdıran bir kadro olarak görürüz. Bu nasıl bir siyasi bilinç, örgüt ve dava sorumluluğu, nasıl bir ahlak ve nasıl bir adalet? İşine geleni yaz, işine gelmeyeni yazma, hayatından hiç olmamış gibi çıkar. Bu mu tarihe tanıklık, adaletli olma ve hukuk adamlığı?
Hani anılar Kurd ulusal tarihinin beleği olarak kayda geçecekti, bizim tarih beleğimizi ve tarihten ders çıkarma yeteneklerimizi güçlendirecekti?
Bu Kitap, Kafalarımızdaki Kurd milliyetçisi Şerafettin Kaya’yı yıkan, silen ve yerine, PKK ve A. Öcalan hayranı, tarihsel tanıklığını, Kurdler için adalet arayan özelliğini yitirmiş bir Şerafettin Kaya’yı koyan bir kitap.
Bu denli çileli bir hayatı olan Şerafettin kaya gibi Kurd ve Kurdistan’î bir kadro, neden böyle kuşa çevrilmiş bir anı kitabı ile ömrünün son dönemlerinde bize sunuldu?
Kim bu kitaba müdahale etti?
Kim bu kötülüğü yaptı?
21.12.21