KADI MUHAMED’İN EŞİ MİNA HANIM: Onu oturup yüzyıl anlatsam bitiremem!*

“…Mehabad Cumhuriyet’i ilan edildiği gün Kürt milleti, bütün aşiretler Mehabad Çarçıra meydanında toplandılar. Mehabad, böylesi bir çoşkuya ve önemli olaya ilk defa sahne oluyordu.

Cumhuriyetin ilan edildiği gün, Çarçıra meydanında toplanan halkın yanında Irak Kürdistan’ından Melle Mustafa Barzani, İzzet Abdulaziz, Mustafa Xoşnav, Mir Hac, Türkiye Kürdistanı’nı temsilen bir zat, Suriye Kürdistan’ını temsilen Kadri Cemil Paşa ve diğer siyasi liderler hazır bulundular. İhsan Nuri Paşa ise zorunlu ikamete tabi tutulduğundan ne yazık ki bu görkemli ve tarihi günde Mehabad’a gelememişti.

O dönem, Kürt Kadınlar Birliği Başkan’i idim. Mehabad ve Kürdistan’ın diğer bölgelerinden gelen kadınlar da o gün Çarçıra’da toplanmışlardı. Halk mutluluktan uçuyordu. Onbinlerin katıldığı goventler tutuluyordu. Herkes, köylüsüyle, esnafıyla, işçisiyle kadını ve erkeği ile tek kalp, tek can halinde o günün mutluluğunu yaşıyorlardı.

Merhum şehid Kadı Muhammed, Kürt bayrağını göndere çekti. Cumhuriyet yıkıldıktan sonra da aynı yerde idam edilecekti. Merhum, Kürt Cumhurbaşkanı olarak konuşma yaptı. Konuşma coşkuyla alkışlandı. Ondan sonra, Melle Mustafa Barzani, Hacı Agayê Muhtedi ve o gün Çarçıra’da bulunan siyasi liderler birer konuşma yaptılar. Bayrak, milli marş (Ey Reqib) okunarak göndere çekildi. Mahşeri bir gün yaşayan Mehabad coşmuştu. Her milletten insan o gün Çarçıra’da toplanmıştı. Kültlerden başka, Acemler, Azeriler, Ermeniler, Yahudiler herkes ordaydı.

Artık devlet ve hükümet örgütlenmesine başlanmıştı. Matbaa kuruldu. Kürtçe yayınlar yaplımaya başlandı. Mehabad ve diğer şehirlerde rahmetlinin de bizzat katıldığı bir kampanya ile kürtçe eğitime başlandı. Yeni bir sinama yapılmıştı.

Sinemanın bütün geliri, yoksul çocukların eğitim ve giderlerine harcanıyordu. İki, üç kez eğitim seferberliği için mitingler yapıldı. Bu eylemlerde yoksul çocukların eğitimi için para toplandı. Peşmergeler için büyük aşhaneler oluşturuldu. Peşmergelerin elbise, barınma, silah ve teçhizatları düzenli bir şekilde temin ediliyordu. Xorsûrê Qadı adlı bir taşkilat oluşturuldu. Bu teşkilat şehirlerin düzenini sağlıyordu. Kadınlar için okullar açıldı. Okuma-yazma bilmeyen kadınlara okuma-yazma öğretiliyordu. Sablax’ta bölgeler oluşturuldu. Her bölgede kadınlar toplanıp, kendi sorunlarını kadın örgütlenmesinde görevli olan kişiye bildiriyorlardı. O görevli de Parti örgütüne iletiyordu. Cumhuriyet çok kısa bir dönem yaşadı ama çok değerli kurumlar oluşturmuştu. Ne yazık ki ömrü uzunu olmadı.

Cumhuriyet’in yıkılmasından bir kaç gün önce, merhum’un kardeşi Tahran’dan gelmişti. O günlerde çok misafirlerimiz vardı. Gece radyoyu dinledi ve radyodan Azerbeycan’ın teslim olduğu haberini duydu. Kardeşine; “Sen Tahrana git ” bana da; “Ben Saqız tarafına peşmergelerin ziyaretine gideceğim. Yarın Melle Mustafa Barzani ve Barzaniler gelecek. Çok kalabalıktırlar, bu nedenle iyi hazırlık yapın onları ağırlayın…” dedi.

O gün akşam rahmetli, Melle Mustafa Barzani ile birlikte bize geldiler. General Humayini telefon açıp, Barzani ile konuştu; “İran askeri Mehabad üzerine yürüyor. Mehabad’ı terkedin” haberini verdi. Ben de oradaydım ve haberi duydum. Gelip dediler ki, “Melle Mustafa gitmek istiyor. Sizi görmek istiyor.

Yemeğe kalmayacaklar” Ben iki kişi ile haber gönderip, “Size yemek hazırlamışdım. Yemek yiyin sonra gidersiniz.” dedim. Melle Mustafa’da; “Benim gitmem lazım ” demiş. Baktım ki olmuyor, erkeklerin oturduğu tarafa geçtim. Ve Melle Mustafa’ya; “Sizi yemek yemeden bırakmam ’’ diyerek ısrar ettim, kalmaları için.

Geniş bir sofra kurdum. Oturup yemek yediler. Kendi kendime, “Cepheden geliyor, herhalde üzerinde para yoktur” diye düşündüm ve elimdeki parayı merhum Qadi’nın bacısına verdim. O da götürüp yol üstünde Melle Mustafa’ya vermiş ve benim gönderdiğimi söylemiş. O da çok teşekkür ederek almış ve üzerinde parasının olmadığını söylemiş.

Melle Mustafa ve Barzaniler giderken hava çok soğuktu. Kadınlar, çocuklar ağlıyorlardı. O soğukta, Nexede Şino istikametine doğru gittiler. Merhum sabaha karşı 4:00 de geldi. Ben de evin dışarı bakan bir penceresi önünde oturmuş ağlıyordum. Rahmetli buyurdu; “Neden ağlıyorsun?” ben de; “Nasıl ağlamayayım, bu cehenem gününde soğukta çoluk çocuk Barzaniler yola çıktılar, onların haline ağlıyorum” dedim.

Ertesi gün, bütün hükümet yetkilileri ve aşiret büyükleri bizim ev de toplandılar. İran askeri de Mehabad’a girmişti. Rahmetli o toplantıda dedi ki; ‘‘.. Ben dün gece eve geldiğimde benim karım ağlıyordu. Neden ağlıyorsun diye sorduğumda bana ‘bu milletin perişanlığını gördükten sonra nasıl ağlamıyayım’ dedi. Eğer sizde de karım gibi gayret olsaydı, bu günkü durum başımıza gelmezdi.” dedi.

Cumhuriyetin yıkılışından 8 gün sonra rahmetliyi yakaladılar. O günlerde hep evde oturuyordu.

Birgün bacısından su istedi, ben kendisine götürdüm. Ağlıyordum. Neden ağladığımı sordu ben de; “Keşke yoksul ve perişan olsaydık da böyle bir sonla karşılaşmasaydık” dedim. Merhum da , “Sen ağlamamalısın. Kürt kadını korkmamalıdır. Ağlamamalıdır” dedi.

Cumhuriyetin yıkılışının 8. günüydü, ben çocukları hamama götürmüştüm, döndüğümde rahmetli evde yoktu. Nerde olduğunu sorduğumda, İranlı generallerin adam gönderip evden aldırdıklarını öğrendim.

Geceleyin bizim adamlar gelip, bu gece Kadı Muhammed, Seyfi Kadı ve Sadri Kadı’nın ev’e gelmeyeceklerini Hümayunun yanında kalacaklarını söylediler. Ben de, onlara giyecek ve yiyecek gönderdim. Zindanda bulundukları üç ay boyunca, onlara yemek gönderdim. Bu süre içinde rahmetli kimsenin görüşe gelmesini istemiyordu. Şunu diyordu; “Bizim kadın, çoluk-çocuklarımızın Farslıların eline ayağına düşmelerine gerek yoktur.’’

Zindanda olduğu süre içinde bir kez ziyaretine gittim. Kucağımdaki küçük kızımı ve oğlumu, onlara yiyecek götüren ve ziyaretine giden adamlarımız birlikte götürüyorlardı. Büyük bacısı da 2 kez ziyaretine gitmişti.

Bir gün, namaz kılıyordum. O ara Mam Abdulla gelip benden rahmetlinin temiz çamaşırlarını istedi. Ne yapacağını sorduğumda; “Kadı ’yı hamama götürmüşler. Onun için temiz çamaşır lazım’’ dedi. Meraklanmıştım.

Mam Abdulla’ya merakla; “Daha dün hamama gitmişti, ne diye bugün tekrar götürüyorlar’’ dediğimde, Mam Abdulla; “Herhalde abdest içindir ya da kirlenmiş olabilir” diye sakince cevap vermişti. Bu beni daha da endişelendirdi. Mam Abdulla’nın cevabına inanmıyordum. Kendisine bunu söyledim ve temiz çamaşırları götürmeye ben de geleceğim dedim.

Ama Mam Abdulla ısrarlı bir biçimde benim de cezaevine gitmemi istemiyordu. Her şeye rağmen direndim ve bende temiz çamaşırları götürmeye Mam Abdulla ile birlikte gittim. Bizimle birlikte Hasan Gazi’nin annesi de geldi. Hamamın önünde bekledik. Nöbetçilerle birlikte merhum dışarı çıktı. Nöbetçiler bize çok hürmet ediyorlardı. Kadı’yı görünce birden ağlamaya başladım. Bana döndü ve dedi ki; “Niye ağlıyorsun… Kürt kadını ağlamamalıdır. Beni idam edecekler; bunu iyi biliyorum. Bunu sen de bilmelisin… Ama ağlaman Kürt kadınına hiç yakışmıyor!’’

Zindanda olduğu sırada Amerikalılar ziyaretine gitmişler ve şöyle bir teklifde bulunmuşlar; “Sen bize taraftar olursan, yine Kürt cumhurbaşkanı olursun. Şimdi bile partiyi kurabiliriz ve hemen reisi cumhur olursun’’ Kadı ise bu teklife şöyle cevap vermiş: “Kürdistan’ın sakat bir eşşeğini, Amerika’nın Cadillac’ıyla değiştirmem. Ben Kürt milletiyle birlikteyim, başka kimseyle değil!”

Daha sonra iki İranlı yetkili bize gelmek istediklerini ilettiler. Bu iki adam hükümet adına bizle görüşmek isteyen, Sergo Şerifi ve Serwan Musawat’di. Bize geldiklerinde ‘ ‘Hükümet bizi Kadı ’nın vekilliğine tayin etti. Onu savunacağız. Bu nedenle biz para istiyoruz ’’ dediler. Şöyle cevapladım; “Bende hiç para yok ki, size vereyim‘’ Onlar da; ‘‘Keklik parasız ötmez’’ diyerek direttiler. Bunun üzerine, Kadı’nın bunları isteyip istemediğini bilmeden, kalktım evin tapularını tanıdıklara gönderip onlardan yardım istedim. Hükümetin baskı yapacağından korkup, hiç biri yardım etmedi Kadı’nın büyük bacısının altınları vardı. Altınları bozdurmaya karar verdik. O dönemlerde Mehabad’da Yahudiler ve Ermeniler vardı. Altınları çok zengin bir yahudinin yanında bozduracaktık. Mehabad Cumhuriyeti kurulmadan çok önceleri, Kadı büyük bir arazisini yahudilere hibe etmişti. Onlarda araziyi alıp, üzerinde büyük bir mezarlık yapmışlardı. Yahudi’nin evine giderken, tam Çarçıra meydanından geçiyorduk ki, biraz ileride Kadı ve arkadaşlarını bir otobüse bindirilirken gördük. Kenara çekildik ki bizi görmesinler ve başladık onları izlemeye. Bir asker Kadı’ya hakaret edercesine, “Biraz çabuk olun. Arabaya binin” diye bağırdı. Kadı çok kızmış olacak ki, gür bir sesle şöyle dedi; “Ne yapmak istiyorsunuz. Hem bizi buraya getiriyorsunuz ve hem de hakaret ediyorsunuz. Biz vereceğinizi cezadan korkmuyoruz. Fakat bize asla hakaret edemezsiniz!” Neyse, onları arabaya bindirdiler ve götürdüler. Biz de yolumuza devam ettik. Yahudi kuyumcunun evini bulduk. Ben kendisiyle konuştum. Bizi çok iyi karşıladı ve hemen kardeşine haber verdi. Bize 10 bin tümen sağladılar. Yahudi mert ve cesur bir insandı. Altınları bizden almak istemiyordu. Çok ısrar etmeme rağmen, parayı veriyor ve altınları almıyordu. Bende parayı almadım ve ısrarlı davrandım. Sonuçta adamı uzun bir aradan sonra razı edebildim.

Parayı avukatlara verdik. Merhumun bundan hiç haberi yoktu. Mahkeme günü rahmetli, hiç kimseye fırsat vermeden çok cesur bir savunma yapmış ve herkesi etkilemişti. Merhum gerçekten çok cesur ve yetenekli bir insandı. Aydın bir insandı. Hiç Avrupa’da eğitim görmediği halde, 6 dil biliyordu.

O günlerde gözüme uyku girmiyordu. Yatamıyordum. Bir gece geç saatlerde, ki ben yine yatamamıştım, birden kapı çalındı. Geç saatte gelen kardeşim Fettah’dı. Başını duvarlara vurarak ağlıyordu. “Evimiz yıkıldı” dedi. Kadı’yı idam ettiklerini anladım…….

Çocukları alıp mezarlığa gittim. Bütün Mehabad oradaydı, mahşer gibi bir kalabalık vardı…

Onu oturup yüzyıl anlatsam bitiremem. Şair Hemin’in dediği gibi;

“O Kürt milleti için GANDİ idi, ama Kürt milleti O’nun için Hintli değildi…”

Gerçekten de durum budur…

Ilk Kürt Cumhuriyeti’nin Reis-i Cumhur’u Qazi MIHAMED idam sehpasından şöyle haykırmıştı;

“…Özgürlük hiçbir zaman yok edilmeyecektir. Siz bir    Mıhamed öldürüyorsunuz, ama Kürtlerin içinde yüzlerce Mıhamed var…”

KURDISTAN PRESS

28 ARALIK 1987

SAYI: 10

____________________________________________________________

*-Kurdıstan Press, 1987 yılında,  Batı Almanya’da yaşayan Mehabad Kürt Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Kadı Muhammed’in eşi Mina Hanım ’la görüşmüştü. Bu bir ilkdi ve çok önemliydi!

Mina Xanım, cumhuriyetin kuruluşu, cumhuriyet yönetimi ve cumhuriyetin yıkılması dönemine ait olan tüyler ürperten o anılarını Kurdistan Press ile paylaşmış ve tarihe önemli bir not düşmüşdü…

Geef een reactie

Je e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *