İnsanlık tarihinde sayısız savaşlar, dolayısıyla işgaller yaşanmıştır. Savaşların çıkış nedeni farklı gibi görünse de, hepsinin altında değişmez bir gerekçe vardır. O da ekonomik olarak sömürme ve tarihsel olarak oluşmuş değerleri talan etmektir. İnançlar gereği çıkan savaşlar sonucunda da talan ve sömürme yaşanmıştır.
Kürdistan göç yollarının üzerinde olduğu ve dönemin teknolojik koşulları gereği üretime elverişli olduğu için işgalcilerin savaş alanı olmuştur. Aslında Kürdistan, doğu ile batı arasında denge görevi de görmüştür. Değişik devletler arasında yaşanan savaşlardan dolayı da Kürtler, ağır saldırılarla karşı karşıya kalmışlar. Bunun yanında, Kürdistan çok sayıda işgale uğramıştır. İşgallerden dolayı Kürtler, sadece talana uğramamış, sayısız katliamlarla da karşı karşıya kalmışlar.
Kürtler üretim yeteneğine sahip bir halk olduğu gibi, vatan savunmasında da direngen bir millettir. Bu nedenle zaman içinde işgallerin etkisini bertaraf edebilmişler. Yok olmadıkları gibi, topraklarında kalan işgalciler, zamanla Kürtler arasında asimile olmuşlar. İşgalcilere karşı sadece savaşçı Kürtler direniş göstermemiştir. Savaşma yeteneğine sahip olan direnişçi gençlerin her zaman yanında aileleri durmuşlardır. Ailelerin desteği onlara güç vermiştir. Bu nedenle işgalciler sadece savaşçıları hedefine almamıştır. Savaşçılara yaptıkları zulmün kat kat fazlasını ailelerine yapmışlar.
Eski zamanlarda Kürdistanı işgal edenler, hiçbir zaman Kürtlerin varlığını sonlandırmaya kalkışmamışlar. İki asırdır bu mantık değişmiştir. İşgalciler Kürtlüğü yok etmeye özen göstermişler. Bu nedenle savaş dönemlerinin dışında da Kürtler ağır katliamlarla karşı karşıya kalmışlar. Bu siyasetin gereği olarak çocuklar, anneler, babalar, dedeler de katledilmiş veya ağır haksızlıklara maruz kalmışlar.
Bizler atalarımızın yaşadıklarını hep gündemde tutmuşuz. Onların kahramanlıklarını, yaşadıkları eziyetleri yazılı veya sözlü tarihin parçası yapmışız. Ailelerin yaşadıklarını ise, görmezlikten gelmeyi alışkanlık haline getirmişiz. Bu bizim eksikliğimizdir. Asıl direngen gücün ailelerimiz olduğunu görmeliydik.
Kürdistan’da en uzun süreli ulusal direniş hareketi, Mele Mistefa Barzani önderliğinde yapılandır. Mele Mistefa Barzani’nin hayatını incelediğimizde, kahraman Peşmerge’yi ailelerinden ayrı tutmadığını ve onlarla beraber yaşamaya zorladığını görebiliyoruz. Ailelere sahip çıkma Kürt bilincinin de gelişmesini ve süreklileşmesini sağlamıştır.
Son yüz yılda Enfal süreci ve Diyarbekir 5 Nolu Cezaevi süreci, Kürtlere yapılan en ağır işkencelerin ve soykırımların örneklerinden ikisidir. Kürtler bu iki işkence süreci ile ilgili çok sayıda kitap yazdılar ve sürekli insanlığın gündeminde tutmaya çalıştılar. Bunların yapılması önemlidir. Yerinde olmuştur. Ailelerin yaşadıklarına ise kısmen değinilmiştir. Bu durum büyük bir eksikliktir. Ulusal bilincin gelişmesini sağlayanın öncelikle ailelerin durumu olduğunu unutmayalım. Ailelerin yaşadıklarını dünyanın gündemine yeterince getirmiş olsaydık halkların daha çok desteğini elde etmiş olurduk.
Bübê Eser’in son yazdığı Gazi ü Hawar E (Doz Yayınları Mart 2024) kitabı ailelerin yaşadıkları ile ilgili olduğu için farklı bir özellik göstermektedir ve yerinde bir çalışma olmuştur. Bir roman olarak yazılmış olsa da kurgu değildir. Yaşananlar aynen aktarılmıştır. Anladığım kadarı ile romanda ismi geçenler de gerçek isimlerdir. Kürtlük bilincinin gelişmesine katkı yapacak kitaplardan biridir.
Kürtler gördükleri zulüm ve işkenceleri anlatmaktan hep utanmışlardır. Sadece yakın çevresi ile paylaşmaya özen göstermişler. Unutmayalım ki işkence görenler değil, işkenceciler ve yöneticileri utanmalıdır. Cezaevinde akrabaları olan, dolayısıyla onlara sahip çıkmaya çalışan özürlü bir Kürt kadınının anlatımı olan bu kitap, aynı zamanda kimlerin utanması gerektiğini de bize hatırlatıyor.
Ailelerin yaşadıkları yazmakla bitmez. Yaşadığım sürece Kürt kadının şu söylediği beynimin derinliğinden hiçbir zaman çıkmayacaktır. “Ma li ku hatîye dîtin ku dayikek nikaribe ji zarokê xwe re û bi zimanê xwe bêje: kurê min ya jî keça min tu çawa ye?” “Ma li ku hatîye dîtin? Dema pîrek li wê zîndanê çav li nebiyê xwe dikeve, lal dibe. Heta li jiyanê bû, nema dikarîbû qise bike.” (Sayfa 96)
Devletsiz olmanın, Kürtleri nasıl sahipsiz bıraktığının belgesinden birini Kürt aileler bizlere gösterirken, yaşadıklarımızın nedenlerini anlayacağımıza inanmak istiyorum ve diliyorum.
Şefik Çolak