“Dünyanın herhangi bir yerindeki o Kürt kendini yalnız hissetmesin diye”

“Kürtler Şehirde” podcast serisini hazırlayan Mehmet Uğur Korkmaz’la programın isminin hikâyesini, konuklarıyla birlikte güncel-politik sorunları nasıl ele aldıklarını ve Türkiye’deki Kürtlerin yaşadığı sorunları konuştuk.

Mehmet Uğur Korkmaz, “Kürtler Şehirde” podcast serisinin ilk bölümünü Mart 2022’de yayınladı.

Korkmaz ilk kaydına “Kürt gençlerin büyüme, kimliğini keşfetme ve güncel hayatla başa çıkma hikâyeleri bu makro meselenin içinde aşağılardan yukarılara birer kılcal damar gibi uzanıyor,” notunu düşüyor.

Konukları arasında yönetmen, şair, drag queen, insan hakları araştırmacısı, oyuncu, gazeteci ve “sıradan insanlar” var. Ortak noktaları: Kürt olmaları.

Bugüne dek 13 bölüm kaydeden Korkmaz’ı 15 yaşındaki biri de dinleyebiliyor: “Sevgili Mehmet Abi, sizi dinliyorum ve kültürüm ile kimliğim hakkında daha çok şey öğreniyorum.”

Mehmet Uğur Korkmaz’la programının isminin hikâyesini, konuklarıyla birlikte güncel ve politik sorunları nasıl ele aldıklarını ve Türkiye’deki Kürtlerin yaşadığı sorunları konuştuk.

“Geliyorlar”

Öncelikle programınızın ismini sormak istiyorum. Neden “Kürtler Şehirde” ve siz nerelisiniz? Biraz kendinizi tanıtabilir misiniz?

İstanbul’da doğup büyüdüm; ama babam Malatyalı, annem Sivaslı. Babam Kürt, annem Türk. Önce gazetecilik, ardından da sinema okudum.

“Kürtler Şehirde” isminin arka planı, 90’lar yayımlanan sağcı yayınları okuduğum bir döneme denk geliyor. Onlara merak sarmıştım ve okuduğum yayınlardan biri tamamen Kürtlerin İstanbul’a göç etmesi üzerineydi. Ama doğrudan ismimizi söylemiyorlardı, sadece “Geliyorlar” deyip, işgalvari bir anlatı kuruyorlardı. “Geliyorlar, İstanbul işgal ediliyor, kaçak evlerde yaşıyorlar, her şey birbirine karışacak” benzeri haberlerden bahsediyorum.

Benim ailem de İstanbul’a sonradan gelmiş bir aile. Onların gelişi, diğer bütün Kürtler gibi, Anadolu’nun herhangi bir yerinden göç eden diğer her insan gibi, şehrin periferi bölgelerinde yaşamalarıyla olmuş. Bu durumdan yola çıkarak şunu fark ettim: Önceden şehrin bir parçası sayılmayan, şehre sonradan gelen ve ‘istilacı’ gibi görülen bir grup, bizim kuşakla birlikte yavaş yavaş şehrin esas unsurlarından biri haline geliyor. Bu sadece ekonomik değil, aynı zamanda kültürel bir olgu. Böyle olunca biz de şehrin imkânlarından daha fazla yararlanmaya başladık. O yüzden “Kürtler Şehirde” dedim. Yani Kürtler sadece İstanbul’da değil, nereye giderlerse gitsinler artık o şehrin ana unsurlarından biri. Öğrenci olarak, mekânda çalışan olarak, konsere giden, gezip tozan biri olarak.

Gündelik sorunlar

Esas olarak Kürt kimliğinin ön plana çıkmasını istedim. Çünkü bir yandan da Kürt meselesi hep şu şekilde ele alınıyor: Kürtler köylüdür, cahildir, geri kalmıştır, eğitimsizdir, düşük kalibre işlerde çalışan bir toplumdur. Zengin olsanız bile egemen anlayış ve toplum sizi böyle bir yere sabitliyor. Ama bu durum her geçen yıl değişiyor. Şimdi 20’li yaşlardan itibaren tamamen şehirde büyümüş ya da sonradan gelmiş olsa bile uzun süredir şehirde yaşayan bir kuşak var. Bu kuşağın ihtiyaçları, istekleri, beklentileri, hatta daha seküler bir yaşama adaptasyonları, önceki kuşaklara göre çok farklı. Bu, biraz daha o kuşağın programı olsun istedim.

Bir yandan da Kürtleri sadece Kürdistan’a ait bir olgu olarak görmemek gerektiğine inanıyorum. Kürt hareketine içeriden bakan biri olarak da söylüyorum; Kürtler sadece Kürdistan’da yaşamıyor ve artık sadece Kürdistan’a özgü sorunları yok. Çok daha gündelik sorunlar da var. Biraz da bu gündelik sorunları vurgulamak için bu ismi seçtim. Çok iddialı bir isim değil bence; ama dikkat çekici olabilir. Biraz slogan gibi duruyor. Aynı zamanda bu istila gibi algılanan durumu tersine çevirip olumlu bir yerden bakmak gibi bir anlam taşıyor.

Gerçekten de yakın zamana kadar, yani 80’lerin sonlarına kadar, Kürtlerin kentlerdeki kimliği oldukça kısıtlıydı. Tarihsel bir Kürt burjuvazisi vardı belki, ama onlar da Kürt kimliği üzerinden bir şey inşa etmemişlerdi. Bugün ise bir konser salonuna bakın; Melike Şahin’in ardından Kürt bir sanatçı çıkıyor ve o konserin biletleri hemen tükeniyor. Çünkü artık böyle bir Kürt nüfusu ve böyle bir ekonomi var. Kürtler şehirde bir orta sınıf oluşturmuş durumda. Ben de o sınıftan geliyorum. O yüzden hikâye, doğrudan bizim hikâyemiz.

Tabular

Bugüne dek 13 bölüm yayınladınız. Konuklarınızın profilini nasıl tariflersiniz? Gündelik sorunlardan bahsettiniz örneğin, konuklarınızla bu sorunları konuşabiliyor musunuz?

Evet, konuşabiliyorum. Ama şöyle bir durum var: Kürt kimliği kendi içinde konuşulması zor bir mesele. Hâlâ belli tabular var. Kendi aramızda her şeyi konuşsak bile bunu kayda alıp yayınlamak kolay olmuyor.

Kürt olmanın gündelik hayattaki yansımalarına gelince, aslında bu mesele çok basit gelebilir ama… Kürtlere karşı ayrımcılık, söz konusu yeni sınıfla birlikte şekil değiştiriyor. Eskiden tamamen ‘cahil, vahşi’ gibi görülen Kürtler, bugün bu ırkçılığın başka bir versiyonuyla karşılaşıyor. Mesela, eğer bir Kürt vejetaryen olduğunu söylerse, insanlar şaşırıyor. Ya da mesela, gey bir Kürt arkadaşınızdan bahsedince, ‘Nasıl yani?’ gibi bir tepki alabiliyorsunuz. Bu tepkileri Kürtler de verebiliyor. Keza cinsellik hâlâ büyük bir tabu. Kürtlerin geleneksel bir yaşam sürdükleri önyargısıyla, bu konuların saklanması ya da yaşamaması gereken şeyler olduğu düşünülebiliyor. Sanki Kürtler eve gidip köy hayatını yaşamaya devam ediyormuş, halı dokuyorlarmış gibi algılayan insanlar var.

Türklerin çoğu hayatlarında çok az Kürt tanıyor. Türk bir arkadaşım vardı, ona bir gün ‘Hayatında kaç Kürt var?’ diye sordum. Bana ‘Bir sen varsın,’ yanıtını verdi. Bu açıkçası beni şok etti. Daha az politik ya da Kürtlere daha mesafeli olan insanlar hiç kimseyi tanımıyor anlamına geliyor çünkü bu. Böyle bir yerden Türklere kendimizi yeniden tanıtmak ve bir yandan da Türkleri, yarattıkları ayrımcı mekanizmalarla yüzleştirmek istedim. Podcast’te konuştuğumuz konular da genelde böyle başlıkları içeriyor. Çünkü şehri deneyimleyen ve Türklerle karşılaşan herkes bu ayrımcılıklara maruz kalıyor.

Çalıştığım yerlerde şakayla karışık ‘Gel bakalım terörist’ gibi esprileri hâlâ yapabiliyorlar. Bunun komik olduğunu düşünüyorlar. Diğer yandan baktığınızda karşı tarafın bu espriler kaldıramadığını ya da asla eleştiriye açık olmadığını görüyorsunuz. Örneğin biz TSK ile ilgili bir espri yapamayız… Aslında çocuksu bir diyalog; ama yakıcı bir gerçek de. Yani gündelik hayatta Kürt olmak, karşındaki insanın seni birey olarak değil, sadece Kürt olarak görmesi demek. Kafasında Kürtlere dair ne varsa sizi o şekilde şekillendiriyorlar. Bu nedenle özneleri ön plana çıkarmak istedim. Şu ana dek yönetmen, gazeteci, müzisyen gibi konuklarım oldu. Daha farklı insanlarla da konuşmak istiyorum.

Tarih kazısı

Yaptığınız işi politik perspektiften nasıl tanımlıyorsunuz? Yayınlarınız bir yandan kültürel hegemonya meselesini de kapsıyor.

Doğru bir bakış açısı olabilir bu. Dışarıdan bakıldığında kendini kanıtlamaya ihtiyacı olan biri gibi de görünebilirim. Ancak Türkiye’deki en az 15-20 milyon insan, her gün bu konular üzerine düşünüyor. Bence entelektüel olmamamız mümkün değil. Türkler, Türklük’ü en başından okulda öğreniyor; oysa biz kimliğimize dair daha az bilgiye sahibiz. Bu yüzden de tarih kazısı yapmak zorundayız. Dilimizi, kültürümüzü, tarihimizi kendi çabamızla öğrenmek zorundayız. Şu an herhangi bir köyde konuştuğunuz bir Kürt de size benzer bir perspektif sunabilir. Bu elbette nihayetinde Kürt hareketinin bir kazanımı.

Benim ilk gençliğim, lise ve üniversite yıllarım Çözüm Süreci’yle geçti. Okulda ayrımcılığa uğradım ve “Seni dağda bulacağım, öldüreceğim” diyen çocuklarla muhatap oldum. Çözüm Süreci’nde elbette bir inancım vardı, Savaşın durmasını ve sürecin yeniden başlamasını da istiyorum ama bir yandan da gündelik sorunların ve ayrım mekanizmalarının da çözülmesi lazım. Bu sadece Meclis’te veya bir anlaşmayla çözülebilecek bir sorun değil. Ben yarın yine otobüse bineceğim, yine işe gideceğim, yine ayrımcılığa maruz kalacağım. O yüzden çözümün gündelik hayatta konuşulmasını istiyorum; gerçekten bu deneyimi yaşayan insanların sesi olması gerektiğine inanıyorum.

“Sevgili Mehmet Abi”

Dinleyicilerinizden nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Konuklar ve dinleyicilerin, kötümserlik içinde bile yeni çözümler ve barış yolları aradıklarını gözlemliyorum. Özellikle genç kuşaklar artık daha özgüvenli; varlıklarından ve dillerinden utanmıyorlar. Bu durumu popüler kültürde de benimseyip malzeme haline bile getirdiler. Tabular artık yıkılmaya başlıyor.

Bu nedenle de dinleyicilerimden aldığım tepkiler oldukça olumlu. Bu podcast, bambaşka şehirlerde yaşayan, kendini yalnız hisseden Kürtlerle tanışmama vesile oldu. Dinleyicilerim 15 yaşından 50’lerine kadar geniş bir yaş aralığına sahip. Dinleyiciler, bu konuları konuşmanın kendileri için bir rahatlama sağladığını ifade ediyor. Yalnızca bir kişi için bile olsa bu etkiyi yaratmaya devam etmek istiyorum.

Size nasıl ulaşıyor dinleyicileriniz? 

E-mail yoluyla ya da Instagram üzerinden ulaşıyorlar.

Bu mesajlar içinde unutamadığınız bir mesaj var mı?

15 yaşında biri yazmıştı, o e-maili görünce çok duygulanmıştım, gözüm dolmuştu hatta. Şöyle diyordu: “Sevgili Mehmet Abi, sizi dinliyorum ve kültürüm ile kimliğim hakkında daha çok şey öğreniyorum”. Ortaokula gidiyordu.

Başka bir genç, kimliğini geç keşfettiği için kendine kızgındı. 20’li yaşlarının başında; kendisini yanlış yerlerde konumlandırdığını ve yanlış inançlara sahip olduğunu söylüyordu. Şimdi Kürt kimliğini daha hızlı bir şekilde yaşamaya çalışıyor. Ben de elimden geldiğince onunla dayanışmaya çalışıyorum.

Instagram’da bir hesap var örneğin, anonim. İsmini dahi bilmiyorum. Yaşadığı şehirde hiç Kürt olmadığını söyleyen ve eşiyle Türk olduğu için politik mevzuları konuşamadığını söyleyen bir kadın. Çocuklarına Kürt kimliğini öğretemeyeceği için kaygılanıyor. Bu tür ilişkiler benim için çok değerli, çünkü yaptığım işin “bir işe yaradığını” görüyorum. Dinleyicilerim genelde kimliğini açık yaşayamayan insanlar. Podcast bu yüzden çok avantajlı bir araç, insanlara bireysel bir dinleme deneyimi sunuyor. Sanırım psikoloji ve psikanaliz podcastleri de bu yüzden daha fazla dinleniyor.

“Size inat Kürtçeyi de öğrendim”

Bundan sonra ya da genel olarak, özellikle kimlere ulaşmak istiyorsunuz?

Aslında bu çeşitliliği korumak istiyorum, ama akademik alanda Kürtlerle ilgili ayrımcı mekanizmaları işlemek ve Kürt hareketinin farklı evreleri hakkında konuklar almak istiyorum. Genç insanları tercih etsem de birkaç üst kuşak konukları da almak istiyorum. Örneğin, 30 yıl devlette görev yapan ve anılarını yazan Kürt mülki idare amiri Mehmet Baytimur dinlemek istiyorum; çünkü kimliğini ancak 70’li yaşlarından sonra açıkça yaşayabilmiş biri. Kitabına şöyle başlıyor: “Size inat Kürtçeyi de öğrendim.”

Keza “Türkiye’de Hizbullah” kitabının yazarı Mehmet Kurt’u konuk almayı önemsiyorum. Hizbullah’ı etraflıca ele almamız gerektiğini düşünüyorum. Daha sıradan insanlarla da konuşmak istiyorum. Örneğin sokak müziği yapan genç müzisyenlerle görüşmeyi planlıyorum. Özellikle Z kuşağının kimlik ve kültürle ilgili deneyimlerini, onların Kürtçeye ve kültüre olan ilgisini konuşmayı istiyorum.

Kürtler, kimliklerinin farkındalar ama bunu konuşmak istemiyorlar. Bazı Kürtler, Kürdistan’da doğup büyüdükleri için bu durumu anlamakta zorlanıyor. Apolitik bir ailede yetişen Kürtler ise kimlikleriyle başa çıkamıyor. O insanlara seslenebilmek benim için çok önemli. Onlara yalnız olmadığını hissettirmek istiyorum.

Podcast’e başlarken özellikle ekipman konusunda çok sorun yaşadım; ama Hafıza Merkezi’nden aldığım destekle bunu en azından biraz aşabildim. Bu konuda yaşadığım zorluklar beni demoralize etti; ancak yayına devam etmeyi çok istiyorum. En çok da, dünyanın herhangi bir yerindeki o Kürt kendini yalnız hissetmesin diye.

Podcast serisini buradan dinleyebilirsiniz. Mehmet Uğur Korkmaz’a ulaşmak için ise kurtlersehirde@gmail.com e-mail adresine yazabilirsiniz. (TY)

Bianet

Geef een reactie

Je e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *