Dersim-Kırım Araştırmaları için uyarı ve öneriler

Dersim-Kırım konusunda Dersimli bütün birey ve ilgili kurumlar başta olmak üzere tüm demokrat çevrelerin, daha fazla vakit geçirmeden yüzleşme, hesaplaşma ve onarıcı adalet bağlamında geniş kamuoyuna yönelik paydaş bir söylemde ortaklaşmaları gerekmekte.

Dersim-Kırım (1935-47) araştırmaları için uygun dönemlendirme konusunda geçen haftaki Tarih Tersleri’nde bir öneri getirmiştim. Bu yazıda ise bu dönemle ilgili araştırmalar ve tartışmalar konusunda bazı genel öneri ve uyarılarımı sıralayacağım.

Ancak yazının sınırlılıkları bağlamında daha çok, kırımın hayata geçtiği 1937-38 dönemine, yani Tertele’ye odaklanacağım.

Daha ziyade akademik araştırmalar için burada maddeler halinde sıralayacağım uyarı ve öneriler, bugüne kadarki masa başı çalışmalarından ve bilhassa son birkaç yıllık saha araştırmalarından elde edilen tecrübelerden yola çıkılarak kaleme alınmıştır.

*****

GENEL ÖNERİ VE UYARILAR

  1. Öncelikle, akademik veya popüler düzeyde konuyla ilgili çalışacak herkes için önemli bir uyarı ile başlamak istiyorum. Konunun bütünlüklü olarak ele alınabilmesi için, Dersim-Kırım’ı Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş süreci ve Cumhuriyet’in ulus-inşa projesi çerçevesinde değerlendirmek zorunludur. Bugüne kadarki tarih yazımında kısmen de olsa buna dikkat edilmekle birlikte, çoğu zaman bu tarihsel arka plan, klişelere dayalı anlatılar şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

Eklemek gerekir ki özellikle “neden?” ve “neden o yıllarda?” soruları, meselenin ancak -tarihsel bağlamının yanı sıra- küresel bağlamı içerisinde tartışılması durumunda cevaplandırılabilir.

*****

  1. Bunun yanında, “nasıl?” sorusu ise aşağıda belirteceğim üzere mikro tarih çalışmalarıyla daha iyi cevaplandırılabilir. Ancak hem vaka çalışmaları hem de genel değerlendirmeler bağlamında diğer çok önemli bir mesele de özellikle mağdurlar ve mağduriyetler söz konusu olduğunda hesaba katılması gereken diyalektik bakış ve çok katmanlı/boyutlu kesişimsellik (intersectionality) yaklaşımıdır.

Bu bağlamda farklı toplumsal cinsiyetaşiret ve sınıfsal farklar ile Dersim’in farklı bölgelerinin/alanlarının özgünlükleri sürekli akılda tutularak vaka çalışmaları yapılmalıdır. Daha önemlisi, genel değerlendirme yapılırken, aralarındaki diyalektik ilişkiyle birlikte farklı düzlemlerdeki bu çeşitlilik daima dikkate alınmalıdır.

*****

  1. Bununla bağlantılı bir başka önemli mesele de aşırı genellemelerden sakınmak olmalıdır. Özellikle hak savunuculuğu veya yüzleşme odaklı aktivizm ruh haliyle hareket edildiğinde karşımıza çıkan, tüm Dersimlileri mağdurdirenişçi veya kahraman olarak algılamak veya sunmak, soykırım çalışmalarının gerektirdiği -öncelikle aktivistlerin sahip olması gereken- duyarlılık ve özene ters sonuçlar yaratabilmektedir.

Genellikle resmi tarihin genelleştirmeci ilkel/vahşihainisyancıeşkıya prezantasyonuna tepki olarak ortaya konulan bu tavır, yukarıda sözünü ettiğim farklı kesimler ve bölgeleri ihmal edebildiği gibi, sürecin her aşamasında yaşanan değişimleri ve iç içe geçmiş alt-dönemleri de ihmal edebilmektedir. Bu tavır terkedilmedikçe, yerel aktörlerin süreç içerisinde sürekli değişen mağduriyet, direniş, iş birliği ve hatta zalimlik hikayeleri görülemez. Çoğu zaman bunun nedeni, haklının veya mağdurun yanında olma duyarlılığına dayalı seçici algıdır ama özellikle akademik tarihyazımında bu, her şeyden önce konunun hassasiyetine ve mağdurlara saygısızlık anlamına gelebilir.

Yine konunun hassasiyeti ve mağdurlara saygı bağlamında bir başka temel sorun da hem tüm süreç için hem de herhangi bir vaka veya mekan için verilen (çoğu zaman abartılı) afaki sayılardır. Bu kadar yakın zaman önce gerçekleşmiş katliam vakalarının detaylarının, mümkün olduğu kadarıyla teyit edilmiş en somut bilgilere dayanması hem bilimsel hem etik bir görevdir. Ancak asıl yapılması gereken, mağdurları birer sayı olmaktan çıkarmak ve adlarıyla sanlarıyla tarihe geçirmektir. Özellikle politik nedenlerle bu konu popüler ve akademik tarihyazımında bugüne kadar ihmal edilmiştir. Halbuki, mağdurlar ve yakınları başta olmak üzere birinci ve ikinci dereceden bütün tanıkların hafızalarına/anlatımlarına dayanılarak en küçük yaştakinden en yaşlısına kadar tüm mağdurların isimlerinin belirlenmesi önümüzde duran acil görevlerdendir.

Aynı şey, katliam mekanları için de geçerlidir. Özellikle 1990’lar sonrası yaşanan köy boşaltmaları sonrasında bölge halkının mekansal hafızası büyük bir darbe yemiştir. Bu sebeple daha iki kuşak önce yaşanmış olan olayların mekanları konusunda var olan afaki bilgileri, en doğru ve spesifik mekan belirleme çalışmalarıyla somutlaştırma görevi de araştırmacıları beklemektedir.

*****

Yukarıdaki son maddede dile getirdiğim mekan ve vaka meselesi, öncelikle Tertele süreciyle ilgilidir ki bu sürece dair öneri ve uyarılarımı ayrı başlık altında sıralamak daha uygun olacaktır.

Önceki yazıda belirttiğim üzere, yerelde Tertele olarak adlandırılan 1937-38 sürecini, İç Dersim’de yaşanan katliamlar (Mayıs-Kasım 1937) ile tüm Dersim’de yaşanan soykırım (Temmuz-Ağustos 1938) süreçlerinden oluşan, kategorik olarak farklı iki ayrı aşama olarak ele almak gerekir.

*****

TERTELE SÜRECİ (1937-38)

  1. Konuyla ilgili en temel uyarıyla başlamak isterim: Bugüne kadarki sınırlı çalışmalardan yola çıkarsak bile bir soykırımdan söz ettiğimiz açık olduğundan, 1937-38 süreciyle ilgili araştırmalarda ve tartışmalarda etik ve metodolojik duyarlılık hayati önem taşımaktadır.

*****

  1. Genelde tarihyazımında ve özelde Dersim-Kırım çalışmalarında çok önemli olan kaynak çeşitliliği meselesi, Tertele söz konusu olduğunda daha büyük önem taşımaktadır.

Basın ve arşiv belgeleri gibi dönemin yazılı kaynakları kadar, otobiyografik hafıza ve kuşaklararası aktarım aracılığıyla inşa edilen toplumsal hafıza da başvurulması zorunlu kaynaklardır. Bunun böyle olduğu çok iyi bilinmekle ve son zamanlarda farklı kaynaklara dayalı Tertele çalışmalarının sayısı artmakla birlikte, kaynak çeşitleri arasında sözlü kaynaklar aleyhine yerleşik hiyerarşik ilişki algısı, önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.

Konvansiyonel tarihçilikte, kaynakların birincil ve ikincil kaynaklar olarak tasnif edilmesi anlayışıyla bir kaynağa özsel kategorik nitelikler atfetmek yaygındır. Ancak kaynaklar arasında her zaman geçerli bir hiyerarşik güç ilişkisi tahayyül etmek yanlış olduğundan bu kabulün sorgulanması gerekmektedir.

Maalesef konvansiyonel tarihçiliğin hala genç tarihçilere dayattığı bu anlayışı aşmak zordur ama özellikle Dersim-Kırım gibi, saha çalışması ve sözlü tarih kaynaklarının hayati önemde olduğu konularda bu anlayış daha büyük bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.

Dersim-Kırım gibi araştırma konuları, temel tarihçilik kuralı olan, kaynakların kategorize edilmesinin ve tasnif edilmesinin iyi tarihçilik için şart, ama yeterli olmadığını daha açık göstermektedir. Kaynaklar bağlamında ‘iyi tarihçilik’, öncelikle her bir kaynağın aynı anda sahip olduğu kendine özgün avantajlar ve dezavantajlar konusunda farkındalık geliştirmektir. Asıl mesele ise dezavantajların giderilmesi için hiyerarşik tutumu bir takıntı olmaktan çıkarıp mesafeli bir tutumla kaynakların doğru kullanılmasıdır ki bunun birinci koşulu eleştirel analizdir.

*****

  1. Bugün Tertele süreciyle ilgili araştırmalarda acil ve elzem olan, vaka ve mekan odaklı mikro tarih çalışmalarıdır.

Sürecin özellikle yerel kaynaklara dayalı en detaylı şekilde incelenmesi ve mümkün olduğunca teyit edilmiş (verified) somut bilgiler üzerinden bir envanter çıkarılması konuyu çalışanların önündeki en önemli ve acil görevlerdendir bence.

Nitekim onlarca yıldır bölgede saha çalışmalarını yürüten sevgili Cemal Taş’la birkaç yıldır birlikte yürüttüğümüz Dersim-Kırım Anatomisi çalışmasının temelini, mümkün olan en geniş kaynak çeşitliliğine dayalı vaka ve mekan odaklı envanter çalışması oluşturmaktadır. Sınırlı sayıda vaka ve mekanı örnek olarak ele aldığımız ilk kitap çalışmamız yayına hazırlanmakta olup, kronoloji, ansiklopedi ve haritalandırma çalışmalarını içeren internet sitesi projemizi de en kısa zamanda tamamlamaya çalışmaktayız.

Yukarıda belirttiğim üzere konuya yerelden bakma olanağı sunan mikro tarih ve özellikle saha çalışmaları, tam ve doğru mekân tespiti ve özellikle mağdurların sayıları ve kimlikleri konusunda neredeyse alternatifsiz kaynaklar olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer yandan, tam tarih (ay ve özellikle gün) belirleme konusunda oldukça muğlak veya yanıltıcı bilgi sunan bu kaynaklara alternatif olarak merkezin/konvansiyonel tarihçiliğin kaynaklarından arşivlerdönem basını ve bunlara dayalı literatür ise hem doğru tarihlendirme hem de kimi zaman failler konusunda daha çok bilgi edinme olanağı sunmaktadır.

Daha ziyade tam ve doğru mekân tespitleri ve vaka detaylandırma amacıyla yürüttüğümüz ve konuya yerelden bakma olanağı sunan saha çalışmalarına dayalı bu projede, dönem basınıarşiv belgeleri ve bugüne kadarki literatür (mülakatlar ve anıların yanı sıra sayısı her gün artan akademik ve popüler kitap ve makaleler) daha çok merkezden bakışı anlamayı olanaklı kılmaktadır.

*****

YÜZLEŞME, HESAPLAŞMA VE ONARICI ADALET

Bu yazıda ifade edilen uyarılar ve öneriler dikkate alınarak ortaya çıkarılacak güvenilir bilgiler, kanıtlar ve belgeler ışığında, Dersim-Kırım konusunda Dersimli bütün birey ve ilgili kurumlar (partiler, vakıflar, dernekler vb.) başta olmak üzere tüm demokrat çevrelerin, daha fazla vakit geçirmeden yüzleşme, hesaplaşma ve onarıcı adalet bağlamında geniş kamuoyuna yönelik paydaş bir söylemde ortaklaşmaları gerekmektedir. Bunun için ilgili kurum ve bireylerin inisiyatifiyle farklı disiplinlerden ve çevrelerden kurum ve bireylerin bir araya gelebileceği çalışmaların başlatılması elzemdir.

Yine bu doğrultuda ortada duran daha hassas ve önemli bir mesele de Dersimlilerin maddi/manevi hukuki talepleri konusunda özellikle uluslararası arenada verilecek hukuk mücadelesidir.

İlgili çevrelerin bu minvaldeki çalışmalara ön ayak olması zaruridir.


Bülent Bilmez: Lisans eğitimini ODTÜ Ekonomi bölümünde, doktorasını Berlin Humboldt Üniversitesi’nde tamamlayan Prof. Dr. Bülent Bilmez, 2005 yılından beri İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. 30 yıla yakın hocalık sürecinde, daha önce Almanya’da (Berlin Freie Universitaet), Arnavutluk’ta (Elbasan Alexander Xhuvani Üniversitesi), Kosova’da (Prishtina Üniversitesi Yaz Okulları) ve Türkiye’de değişik üniversitelerde dersler verdi. Bir dönem Tarih Vakfı Başkanı olarak görev yapan Bilmez’in araştırma ve ders konuları şunlar: Modernleşme/(az)gelişme, emperyalizm ve küreselleşme teorileri; son dönem Osmanlı modernleşme süreci ve bu bağlamda modern kolektif kimlik inşa süreçleri ve modern Balkan (özellikle Arnavut/luk) tarihi ile Türkiye Cumhuriyeti tarihi; Türkiye’de azınlıklar ve bu bağlamda sözlü tarih, kolektif bellek ve geçmişle yüzleşme. (Yayınları için: https://bilgi.academia.edu/BulentBilmez)

AG

Geef een reactie

Je e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *